'Ben iyiyim, ben sakat değilim'

-
Aa
+
a
a
a

21 Mart Dünya Down Sendromu Farkındalık Günü'nün bir hafta sonrasında Mustafa Altunbay'ı konuk ettik.

21 Mart Dünya Down Sendromu Farkındalık Günü
 

21 Mart Dünya Down Sendromu Farkındalık Günü

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.) 

Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e, sağlamcı zihniyetin kör topal muhalefetine hoşgeldiniz. Ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 28 Mart 2023 Salı. Tam bir hafta önce Dünya Down Sendromlular Farkındalık Günü idi ve ben de bu bağlamda bir konu ve konukla sizinle beraber olmak istedim. Çok özel bir konuğum var benim bu hafta. Canım, ciğerim, halamın oğlu Mustafa Altunbay konuğum. Mustafa, down sendromlu bir birey. Benim de canım, dediğim gibi. Adana Ceyhan’da yaşıyor kendisi ve ben de Ceyhan'a geldim. Şu anda onun evindeyiz. Biliyorsunuz down sendromlu bireylerin farklı spektrumları oluyor. Mustafa da konuştuğu, şöyle diyeyim, anlaşılmıyor demeyeyim de, yani onu tanıyan bizler anlıyoruz konuşmalarını. Tabii ben çok sık görmediğim için bir kısmını anlıyorum. Bazıları daha çok anlıyor ama tabi kendi ailesi tamamen anlıyor. Ve bu programda da Mustafa'nın cevaplarını anlayabilesiniz diye bir tercümanımız olacak. Tercümanı da Mustafa'nın doğumundan beri komşusu olan ve sonraki dönemde de yengesi olan, abisinin eşi Nimet Altunbay. Mustafa hoş geldin. Nasılsın, iyi misin kardeşim?

Mustafa Altunbay:İyiyim.

A.T.A.: Nimet abla, sen nasılsın?

Nimet Altunbay: İyiyim canım.

A.T.A.: Mustafa sana sorularım olacak şimdi, hazır mısın?

M. A.: Hazırım.

A.T.A.: Mustafa Altunbay’ın hayatını, Mustafa'nın kim olduğunu bize kısaca anlatır mısın?

M.A.: … … …

A.T.A.:Nimet abla, tercüme edersen.

N.A.: Ben Mustafa Kemal,” diyor. “Sorularını cevaplarım,” diyor. “Ben Mustafa Kemal, ben Maraşlıyım ve ben Çeçenim,” diyor.

A.T.A.: Başka bir şey söyledi mi?

N.A.: “Oyunlardan Çeçence oynarım,” diyor. “Efe'yi oynarım,” diyor, onları söylüyor. “Maraş oyunu oynarım,” diyor. “Maraş Çeçenlerindenim ben,” diyor.

M.A.: … … …

A.T.A.:Biliyorum sen Maraş, Göksun, Çardaklısın değil mi Mustafa?

N.A.:Çardak, evet.

A.T.A.:Mustafa, sana şimdi bir sorum var.

M.A.: Tamam.

A.T.A.:Bize diyorlar ki, ‘Sakat’ diyorlar bize. Sana da bana da...

M.A.: Öyle deme.

A.T.A.:Down sendromu ne demek sana göre?

M.A.: … … …

N.A.: Bugün benim günüm,” diyor. “Bana sakat deme,” diyor.

A.T.A.:Sakat demek kötü bir şey mi sence?

M.A.: Olmaz, olmaz.

A.T.A.:Peki ne diyelim, nasıl tarif edelim?

M.A.:… … …

N.A.:Benim adım Mustafa Kemal,” diyor.

A.T.A.:Hmm, “Bana sakat, engelli demeyin. Benim adım neyse onu söyleyin,” diyor.

M.A.:… … …

Alper Tolga Akkuş ile Mustafa Altunbay

N.A.:Ben iyiyim diyor, ben sakat değilim,” diyor.

A.T.A.:Ama insanlar niye peki böyle söylüyor? Onlara kızıyor musun? Sana diyenler oluyor ya, onlar hakkında ne düşünüyorsun?

N.A.: Kızıyor musun onlara?

M.A.: Yooo..

A.T.A.: Sana sakat diyorlar ya…

M.A.:… … …

N.A.:Demiyorlar,” diyor. O gayet rahat. Çünkü öyle görmüyor buradakiler Mustafa’yı.

A.T.A.:E tabi canım, Ceyhan’da öyle görmezler.

N.A.:Mustafa'yı tanıdıkları için, Mustafa da hayatını normal devam ettiriyor. Ama onu bilmeyenler de oluyor.

A.T.A.:Peki ben sakat mıyım?

M.A.: Alper iyi.

N.A.:“Sen iyisin,” diyor.

A.T.A.:Ben de mi değilim?

M.A.: Adamın dibi.

N.A.:“Adamın dibisin sen,” diyor.

A.T.A.:Şöyle bir şaplak çaldık. Peki Mustafa. Bu sakatlık konusu senin canın sıkıyor galiba.

M.A.: … … …

N.A.:Sıkmıyor. Ben iyiyim,” diyor. Halinden memnun Mustafa.

M.A.: … … …

N.A.:“Ben oruç tutacağım yarın,” diyor.

A.T.A.:Yarın. Tabi biz programın başında 28 Mart dedik ama daha erken çekiyoruz. Bugün 22 Mart Çarşamba. O gün çekiyoruz. Yarın da Mustafa, Ramazan ayı başladığı için oruç tutacak ve biz de oruçlu olmadan önce dedik çekelim daha rahat konuşsun diye. Ben bugün, az önce geldim Ceyhan'a. Evine geldim. Mustafa'yı aradım. Evde yoktu çünkü okulda idi. “Mustafa, konum at bana da geleyim,” dedim. Konum attı bana. Mustafa bu okul, ne okulu? Okulu anlatsana bize biraz.

M.A.:… … …

A.T.A.:Okuldakileri mi saydı? Okulda kimler varmış.

N.A.: Okulda kimler varmış, onları söyledi. Sadık, Nevin, hocası… Halası var, “Halam,” diyor. Halası da okulda çay yapan hanım, Mustafa’ya yemek yapan hanım.

M.A.: Sen söyleme.

A.T.A.:İzin ver Mustafacığım, Nimet abla konuşsun.

M.A.: Öyle, öyle deme.

N.A.:Öğlen yemeği yapan hanım. Öğlen yemeği yapıyor.

M.A.:… … …

N.A.: Kahveden küsmezler merak etme.

A.T.A.:Şu anda şey söylüyor. Az önce aradılar Mustafa’yı. Ben de, “Şu an işimiz var,” dedim arayan kişiye. Kahveye çağırıyorlar Mustafa'yı çünkü. O da şu anda, “Küsecekler bana. Ayıp oldu,” diyor.

M.A.: … … …

A.T.A.:Nimet abla bize de aktarabilir misin?

N.A.:Kahveye çağırıyorlar,” diyor. “Kahveye gidiyorum,” diyor. Orada hep birlikte gülüyorlarmış, eğleniyorlarmış. Sonra ‘yürü oğlum, yürü oğlum’ diye at yarışı oynuyorlarmış.

A.T.A.:Okulda hocaları söyledin ama okulda ne yapıyorsunuz? Okul nasıl gidiyor? Okulu seviyor musun? Ondan biraz bahset bize.

M.A.: Tamam. … …

N.A.:Dersler iyi,” diyor.

A.T.A.:Hangi dersler var?

M.A.: … … …

N.A.: Derste yazdıklarını söylüyor.

A.T.A.:Nimet abla sen çevirebilir misin bize dediklerini. Ne yazıyormuş?

N.A.:Küçük anne de yardım ediyor,” diyor. Ne yazıyorsunuz Mustafa? Ne ödevi yapıyorsunuz?

M.A.: … … …

N.A.: Köy yumurtası yazıyorlarmış.

M.A.: Sen elleme. Ben konuşacağım.

A.T.A.:Sen konuşuyorsun da o tercüme ediyor. Şimdi biz anlıyoruz seni Mustafacığım. Ama dinleyenler seni tanımadıkları için onlar için çeviriyor Nimet abla anladın mı? Bu arada ‘Küçük Anne’ dediği de Nimet abla. ‘Küçük Anne’ diyor Nimet ablaya.

M.A.: … … ...

A.T.A.:Tamam. Sen söyle zaten. Anlat.

N.A.:Sen okulda ne yazıyorsun? Matematik yapıyorsun. Ne yazıyorsun başka? 1, 2, 3 var. İngilizce konuşuyorsun.

M.A.: … One, Two, Three, Four…

A.T.A.:Şu anda tabii dinleyenler anlıyor. İngilizce sayıları söyledi.

M.A.:… 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 9, 10.

A.T.A.:Bir, iki. Tamam, tamam, tamam. En çok hangi dersi seviyorsun sen peki?

M.A.: … … …

N.A.:Bacı süt al. Bacı ekmek al. Bal al,” Yazı yazmayı seviyor.

M.A.: … … …

A.T.A.:Şu anda kardeşlerini, akrabalarını sayıyor Mustafa ama sen çevirebilir misin Nimet abla kimleri saydığını?

N.A.:Şimdi Mustafa, kardeşlerini sayar mısın, abilerini sayar mısın?

M.A.: Abim.

N.A.:Abim, büyük abisini söylüyor.

A.T.A.:Büyük abi de Serdar abimiz. Nimet ablanın eşi.

M.A.:…. ... ...

N.A.:Küçük abim, Esile, Cem,”

M.A.: Alper.

A.T.A.:En son beni de saydı.

M.A.: Aaaaa!

A.T.A.:Kim?

M.A.:Kenan!

N.A.:Kenan’ı unuttuk,” diyor.

M.A.:… … …

N.A.: Gelin. Bebekler. Kenan. Müzüş. Cemil Dayı. Bacım.

A.T.A.:Şu anda dayı oğlu, hala oğlu, kardeş, abi vs. Herkesi sayıyor. Ve sayarken de Mustafa’yı görmeniz lazım. Gözü aydınlanıyor. Aklına geldikçe heyecanlanıyor.

M.A.:Aaaaa!

A.T.A.:Kim kaldı?

M.A.:… … …

N.A.:Albek var. Canbek var. Halasının çocuklarını sayıyor şimdi.

M.A.: … … …

N.A.:Emmioğlu. Çeçen hala. Hala çocukları onlar da. En sevdiği insanları sayıyor.

M.A.:… … …

A.T.A.:Mustafa ailen bir hayli geniş bir aile galiba ya. Bir sürü insan var galiba.

M.A.:Ya adamın dibi ya!

A.T.A.:Mustafa'nın sevdiği kişilere dediği bir şey vardır. ‘Adamın dibi’ der. Az önce de bana öyle söyleyip sırtımı sıvazladı.

N.A.:Sevgi ifadesi o. Sen sabah kalkınca ilk işi ne yapıyorsun Mustafa? Okula gitmeden ne yapıyorsun?

M.A.:… … …

N.A.:Elini yıkıyor. Yüzünü yıkıyor. Sonra ne yapıyorsun? Kahvaltıda ne yapıyoruz?

M.A.:…. ... ...

N.A.:Köy yumurtası. Çayı kim koyuyor?

M.A.:Ben.

N.A.:Kahvaltılıkları kim koyuyor?

M.A.:Ben.

N.A.:En çok neyi seviyorsun kahvaltıda?

M.A.:… … …

N.A.:Küçük anne et pişiriyor,” diyor.

M.A.:… Cirdingiş …

A.T.A.:Cirdingiş, Çeçen yemeği bu arada. Cirdingiş sevdiğini söylüyor şu anda Mustafa bize.

N.A.:Mustafa Kemal, ondan sonra, kahvaltıdan sonra ne yapıyorsun?

M.A.:… … …

N.A.:Sofrayı topluyor. Üstlerini kapatıyor. Dolaba koyuyor.

M.A.:… … …

N.A.:Ondan sonra dişlerini fırçalıyor.

M.A.:… … ...

A.T.A.:Ne yaparmış?

N.A.:Alıp dolaba koyarmış.

A.T.A.:Mustafa bu programda bir şarkı da çalıyoruz ortalarda bir yerde. Seninle konuştuk. Çeçence bir şarkı olsun mu? Çalalım mı Çeçence?

M.A.:… … ...

A.T.A.:Maraş Çeçen’i zaten. Maraş Çeçen’i şarkısı çalalım mı? Tamam, sen söyle.

M.A.:… … …

N.A.:Maraş Çeçen’i olsun,” diyor.

A.T.A.:Sen Maraşlı Çeçensin Mustafa. Tamam, Maraş Çeçen’i.

M.A.:Hah, iyi.

A.T.A.:Şarkı Çeçence olsun mu? Çeçen şarkısı olsun mu?

M.A.:Olsun, Maraş.

A.T.A.:Şimdi o zaman “Darida”yı çalıyoruz. Çeçence bir halk şarkısı. İki aşığın atışmaları gibi bir şarkı. “Darida”yı dinleyelim ve programa devam edelim.

A.T.A.:Evet, “Darida”yı dinledik. Bir Çeçen şarkısı. Çeçenler bu arada kendilerine Çeçen demez, Ruslar söylüyor bunu bize, onu da hemen vurgulayayım ben. Çeçenler kendilerine ‘Noxchi’ diyorlar. Bunu da vurgulamış olayım.

M.A.:Aaaaa!. Cxa’, Şi’… Cxa’, Şi, Qo’…

A.T.A.:Şu anda Çeçence sayıyor. “Cxa’, Şi’… Cxa’, Şi, Qo’…,” diyor. Çeçence ‘1, 2, 3’ demek. Şimdi bu Çeçenliği konuşalım o zaman. Çeçenler kim Mustafa? Çeçen kim, Çeçen nasıl bir insan?

M.A.:Alper … … …

N.A.:Allahına kadar Çeçenim ben,” diyor. “Oradaki Çeçenler ile biz aynıyız,” diyor.

A.T.A.:Yani Çeçenistan'dakiler ile biz aynıyız diyorsun değil mi Mustafa?

M.A.:Aaaa!

A.T.A.:Tabi lafı tam gediğine koyunca da Mustafa'dan tebrik alıyorum şu anda. Peki sen folklor eğitimi de aldın. Bu arada Mustafa 1983 doğumlu ve 40 yaşında. Onu da paylaşayım ben dinleyenler ile. Çeçence oynarken nasıl hissediyorsun kendini? Neler hissediyorsun Çeçence oynayınca?

M.A.:… ... ...

N.A.:“Oynarım,” diyor.

A.T.A.:Çok coşuyor musun? Hoşuna gidiyor mu?

M.A.:Abovvv. Alper iyi ya!

A.T.A.:“Alper iyi ya,” diyor. Tam doğru lafı buldun demek istiyor.

N.A.:Çokta güzel oynar Çeçenceyi.

A.T.A.:Şimdi Mustafa başlığını ben şöyle koydum.

M.A.:Tamam.

A.T.A.:Uygun mu sana sorayım kardeşim. Ceyhanlı, Çeçen Musti diyeceğim.

M.A.:Yaa deme.

A.T.A.: Uygun mudur? Ne demeyeyim?

M.A.:… … …

N.A.:“Musti deme,” diyor. “Mustafa Kemal de,” diyor.

M.A.:Bak Alper…

A.T.A.:Tamam, tamam, sustum, sustum. Bir şey söylemiyoruz. Sen konuş.

M.A.:… … Maraş. Çeçen.

A.T.A.:Abi sen Maraşlısın, Çeçensin biliyoruz da yaşadığın yer de Ceyhan. Maraş mısın?

M.A.:… … …

N.A.:Ceyhan’dasın ama.

M.A.:… … …

N.A.:Tamam. Çeçen halalar Maraş’ta. Ama onlar orada yaşıyorlar. Biz burada yaşıyoruz.

M.A.:… … …

A.T.A.:Şu anda Nimet ablaya, “Elleme, ben konuşacağım,” diyor. Evet, Mustafa.

M.A.:… … …

N.A.:Sen, ‘Musti’ deme. Musti’den hoşlanmıyor.

A.T.A.:Öyle mi, o zaman değiştirelim başlığı.

M.A.:… … Maraş Çeçen …

A.T.A.:Bir şey diyeceğim Mustafa. Sen başlığı sevmedin mi?

M.A.:Hah.

A.T.A.:Başlığı sevmedin mi sen? Benim başlığım kötü mü?

M.A.: … ... ...

N.A.:“İyi,” diyor.

A.T.A.: Mustafa desem olur mu?

M.A.:Hah. Bu iyi!

A.T.A.: Mustafa ile konuşmadan önce aklımda bu vardı ama, “Musti demeyin bana,” diyor. Rahatsız oluyor. “Benim adım Mustafa,” diyor Mustafa. “Bana adım ile hitap edin, Maraşlı olduğumu da söyleyin,” diyor.

M.A.:Ben Çeçen.

N.A.:“Ben Çeçenim,” diyor.

A.T.A.:Şimdi dinleyenler ile şunu da paylaşayım. Bu arada Mustafa gene araya girdi.

M.A.:… … …

A.T.A.:Cxa’ Şi’ Qo’ Dalla Baxha Hoxha Baxha Dixkha Xhuzha Hey Ha!” Çeçence, ‘1, 2, 3’ ve dans figürleri… ‘Atlayalım, hoplayalım’ gibi anlamları var bu sözlerin. Bunu paylaşayım dinleyenler ile. Şimdi Ceyhan'a gelelim. Mustafa Ceyhan’da çok ünlü birisi, bunu paylaşayım sizlerle. Şöyle bir örnek vereyim. Türkiye’de Acun Ilıcalı kim ise Ceyhan’da da Mustafa Altunbay O. Doğru mu Nimet abla?

N.A.:Doğru, evet.

A.T.A.:Ya şöyle diyeyim. Ceyhan'a gelirseniz Mustafa'nın evi diye sorun, buraya, şu eve gelirsiniz. Doğru mu Nimetabla?

N.A.:Evet.

A.T.A.:Herkes tanır. Mustafa çok ünlü birisi Ceyhan’da. Mustafa, Ceyhan nasıl bir yer? Ceyhan’ı seviyor musun?

M.A.: İyi.

A.T.A.:Anlat Ceyhan’ı bize biraz.

M.A.:… … …

N.A.:Bodrum’a gitmeyi düşünüyor. Şimdi kafasında hep Bodrum var. Bayramdan sonra gideceğiz.

A.T.A.:O da niye? Çünkü bir tane yeğeni, İsmail Cem, Nimet ablanın oğlu şu anda Bodrum’da. Onu çok sevdiği için onun yanında olmak istiyor, öyle bir niyeti var.

M.A.:… … …

A.T.A.:İsimleri sayıyor şu anda. Bodrum’da bir aile toplantısı olacak galiba benim anladığım.

N.A.:Şimdi aklımız orada.

A.T.A.:Şöyle diyeyim. Ceyhan’da en sevdiğin yerleri sayabilir misin bize? Nereleri güzel Ceyhan'da?

M.A.:… … …

A.T.A.:Neresi imiş?

N.A.:Neresi?

M.A.:… … …

N.A.:Ceyhan'da nereye gidiyorsun? Ceyhan'da nereleri seviyorsun?

M.A.:… … …

N.A.:Azrer halasına, Serdar abisine gidiyormuş.

M.A.:… … …

N.A.:Döne ile emmisine gidiyor.

M.A.:… iyiyim.

A.T.A.: Ben burada iyiyim,” dedi en son. Onu da ben çevirmiş olayım.

N.A.:Mustafa, sen kasaba gitmeyi seviyorsun, her gün kasaba gidiyorsun.

M.A.:… … …

A.T.A.:Seni okuldan aldım beraber eve gelirken, “Fırına gidelim, ekmek alalım, evin ekmeğe ihtiyacı var,” dedin.

N.A.:Evet. Her gün ekmeğimizi Mustafa alır.

A.T.A.:Mustafa, şimdi sonlara geliyoruz programda. Deprem oldu biliyorsun. Ceyhan depremin en şiddetli olduğu yerlerden bir tanesiydi ve ben seni arabayla aldım okuldan. Geldim, park ettim sizin park alanına. Hemen uyardın sen beni, “Alper,” dedin, “Buraya park etme, bina var yıkılır,” dedin, beni geriye çektin.

M.A.:… ... ...

A.T.A.:Binayı ölçtün, biçtin, park yeri uygun olur mu diye.

M.A.:… ... ...

N.A.:Orada dursun,” diyor. “Şu an park ettiğin yer iyi,” diyor.

A.T.A.:Depremde ne yaptın? Nasıl geçti deprem? Depremi anlatsana. Depremde ne hissettin? Gece, sabaha karşı oldu deprem.

M.A.: … akşam ...

A.T.A.:Ne yaptın depremde?

M.A.:… … ...

N.A.:Ne yaptık biz, çorba içtik önce, ardından da yattık.

M.A.:… … …

N.A.: Küçük annem dinlemiyor beni,” diyor.

M.A.:… … ...

N.A.:Evde oturmayalım,” diyor.

A.T.A.:Depremden korkuyor, evde durmayalım diyor. Sen de dinlemiyorsun. Ona mı kızıyor şu anda?

N.A.:Çadır kuralım bahçeye,” diyor. “Çadırda kalalım,” diyor.

M.A.:… … …

N.A.:Biz de yeni yeni alıştırdık eve girmeye.

A.T.A.:Eve girmeye korktu mu bir ara?

N.A.:Çok korktu hem de, üç dört gün eve girmedi.

A.T.A.:Çok korktun mu Mustafa depremde?

N.A.:Ne yaptın Mustafa depremde?

M.A.:… … …

A.T.A.:Tabi şu anda dinliyorsunuz ama bize tarif de ediyor konuşurken, daha rahat anlıyoruz. ‘Üstümü giydim, dışarı çıktım’ şeklinde tarif ediyor.

N.A.:Abine nasıl, “Düşeceğiz, düşeceğiz,” dedin?

M.A.:Yaa öyle deme yaa! … … …

N.A.:Asker abisine seslenmiş.

M.A.:… … …

N.A.: Depremden önceki Pazar günü yaptığı sabah kahvaltısını anlatıyor; patates, domates, biber şeklinde. Asker abisinin iş yerinde patates, yumurta filan haşlamışlar, onu yemiş. Onu anlatıyor.

M.A.:Adamın dibi.

A.T.A.:Adamın dibi sensin aslanım. Sen de adamın dibisin Mustafa. Utandın mı Mustafa?

M.A.:Hahahaha.

A.T.A.:Programın sonuna geldik. Mustafa son olarak ne söylemek istersin? İçinden geçen ne var şu anda? Söyle kardeşim.

M.A.:… … …

N.A.:Uzağa gideceğim ben,” diyor.

M.A.:… … …

N.A.:Hasibe, Mert... Teyzemin çocuklarını sayıyor.

M.A.:… … …

N.A.:Adana’dan dün akşam geldik. Orada teyzemin çocuklarının evindeydik. Orada kalmak istedi. Oruç tutacağız. ‘Eve gitmemiz lazım Mustafa’ diye dönmeye ikna ettik. “Sen beni dinlemiyorsun. Burası iyi, burada kalmak istiyorum,” dedi. Zaten bir günlüğüne gittik maşallah üç gün kaldık, geldik.

M.A.:Yaa! Yapmaöyle ya!

N.A.:Ya,” diyor, şimdi de bana kızıyor. “Sen beni eve getirdin, şimdi de evde oturuyoruz,” diyor.

M.A.:… … …

N.A.:Ben köyü seviyorum,” diyor.

A.T.A.:Programın sonuna geldik Mustafacığım. Nimet abla, çok sağol çeviri yaptığın için. Bu arada Nimet ablanın da anne ve babası işitme engelli bireyler. İlerideki programlarda da Nimet ablayı gene konuk edebiliriz. Nimet abla, anne ve babanın da isimlerini de söylersen, duyulsun buradan anne ve babanın isimleri.

N.A.:Annem Dudu Çiçek, babam Osman Çiçek. İkisi de sağır ve dilsizler.

A.T.A.:Tek çocukları sen misin?

N.A.:Evet, tek çocuğum.

A.T.A.:Onu da konuşuruz seninle. ‘Sakat’ diyoruz da şöyle diyeyim ben şimdi. Sakat deyince bu programın amacını da sizinle paylaşayım ben bunu. Sakat deyince hani Mustafa dedi ya ‘Ben sakat değilim’, amacımız şu bizim; sakat demek kötü bir şey değil, programda bunu aslında vurguluyoruz. Sakat bir durum, ‘kolum kırıldı’ gibi bir şey aslında. Bunu vurguluyoruz zaten. Sizin konuk olacağınız programda da anne ve babanla da konuşuruz aynı Mustafa ile konuştuğumuz gibi.

N.A.:Annem ve babamla konuşamayız Alper, annemle babam konuşamıyor.

A.T.A.:Ama onlara sen yine tercümanlık yapıyorsun deği mi?

N.A.:İşaret diliyle, evet. Tabi canım.

A.T.A.:O da bir konuşma işte.

N.A.:Ama normal seninle nasıl konuşuyorsam, onlarla da öyle konuşuyorum.

A.T.A.:Onu diyorum zaten. O da bir konuşma ama yani o da öyle bir konuşma. Hatta ben sana hatırlarsan bir tane film söylemiştim, Oscar aldı iki sene önce; “CODA.” Annesi, babası ve kardeşi işitme engelli olan bir kızın hikayesiydi. Onu izleriz, belki üzerine konuşuruz. Anne ve baban da izleyebilir. Onu yaparız, ayarlarız. Bu hafta Down Sendromlular Farkındalık Günü'nde kendi halamın oğlunu, Mustafa Altunbay'ı, Mustafa Kemal Altunbay'ı konuk ettik.

N.A.:Senin adın ne?

M.A.:Mustafa Kemal Çeçen.

A.T.A.:Mustafa Kemal Çeçen, kendi adı.

M.A.:Maraş, Maraşlı Çeçen.

A.T.A.: Maraş Çeçeni, Maraş diyeceğiz yani illaki. Yani onu söylemeden olmaz. Mustafacığım, çok sağol konuk olduğun için. Bir daha ki programda görüşmek üzere hoşçakalın.

N.A.:Güle güle,” de Mustafa..

M.A.:Güle güle.