Türkiye ve Yunanistan’daki orman yangınları: Gazeteciler Metin Yoksu ve Evren Dede ile söyleşi

Radyo Agos
-
Aa
+
a
a
a

Gazeteci Metin Yoksu ve gazeteci Evren Dede Türkiye ve Yunanistan’daki orman yangınlarını ve yangınların toplumsal-siyasi yansımalarını 7 Ağustos Cumartesi sabahı Açık Radyo/Radyo Agos’ta anlattı.

Akdeniz'deki orman yangınları
 

Akdeniz'deki orman yangınları

podcast servisi: iTunes / RSS

(7 Ağustos 2021 tarihinde Radyo Agos programında yayınlanmıştır.)

Yetvart Danzikyan: Evet Radyo Agos devam ediyor bu bölümde iki konuğumuz birden var. Hafta boyunca Ege ve Akdeniz’deki yangınlar kahretti hepimizi, hektarlarca alan kül oldu. Hayvanlar can verdi evler yandı insanlar evsiz kaldılar ve gerçekten bir felaket yaşadık. Bu felakette hükümetin müdahalesi tartışıldı eleştirildi. Bir taraftan da insanlar kendiliklerinden bir imece tarzı yardımlaşma sistemleri kurdular. Şimdi bu bölümde önce gazeteci Metin Yoksu’ya bağlanacağız. Metin Yoksu hafta boyunca Türkiye’deki yangınları takip etti sonra da suyun karşı yakasına geçeceğiz çünkü Yunanistan da aslında aynı dertten mustarip, orada da çok ciddi yangınlar var. Evia adasındaki sahiller boşaltıldı, tahliye edildi. Ama önce Metin Yoksu’ya dönelim. Günaydın.

Metin Yoksu: Günaydın herkese. İyi yayınlar.

YD: Önce sana geçmiş olsun diyeceğim Twitter’dan takip ettim çünkü, neredeyse her yerdeydin. Bilhassa yangının Kemerköy’deki o termik santrale yaklaştığı saatlerde de herkes korktu. Gerçi öncesinde su tankları boşaltıldı bir şey olmaz dendi ama gene de bir termik santralin yanıyor olması sıkıntılı bir durum. Şöyle başlayayım Metin Yoksu sen gözlerinle gördün son yılların herhalde en travmatik ve trajik yangınlarıyla karşı karşıya kaldık diyebilir miyiz?

MY: Evet.

YD: Dolayısıyla neler gördün, Oralarda nasıl durumlara tanık oldun öyle başlayalım istersen.

MY: Tabii. Tekrardan herkese merhabalar. Eğer iznin olursa ben şöyle bir şey yapacağım girişte. Ben pazartesi salı gününden beri ordaydım işte şu an yani bir 10 dakika önce evime girdim. Batman’a geri gelmek zorunda kaldım. O bir hafta içerisinde yaşadıklarımı kısaca anlatmak isterim. Ama özellikle şunu belirtmek isterim. İlk gittiğim gün Marmaris’in köylerini dolaştım, hemen sıcağı sıcağına. Bölgede çünkü bir duman söz konusuydu. Bunun da nedeni artık yanacak bir yerin kalmamasından kaynaklıydı. Gözlerimle şahit olduğum alanda. Çünkü hepimiz o korkunç görüntüleri gördük önceki günlerde Hisarönü’nün özellikle ne şekilde yandığını Marmaris’te yerleşim alanlarına kadar gelen afet diyeceğimiz o büyük yangını hepimiz izledik. İlk günlerde biraz daha bilgi akışıyla, hem yurttaşlardan hem şehir merkezinde yaşananlardan ve gazetecilerden kaynaklı, bunları biz görebiliyorduk. 

Pazartesiden itibaren benim gittiğim günde ise artık önceki günlerde olan bir yoğunluk değil artık sönmüş bitmiş ve yer yer devam eden yangınlarla karşılaştım. Hemen ilk gittiğim günde Selimiye tarafına gittim İçmeler tarafından geçerek; İçmeler tarafında da çok korkunç bir manzara vardı maalesef. O onlarca yıl kendini var etmiş o Türkiye’nin ciğerleri diyeceğimiz o çam ormanlarının cayır cayır kül olduğunu ve hala yanmakta olduğunu farkediyor, görüyorduk. Duman ve koku özellikle koku tarifi imkânsız bir şey onu belirtmek istiyorum. Orman içerisinden geçtiğimizde daha önce köy yollarından geçtiğimizde gökyüzünü dahi zar zor görüyordunuz ama bu sefer öyle değil karşınızda yeşil bir manzara yok kapkara zifiri karanlık görüyorsunuz ve yangının kokusunu duyuyorsunuz. Köy yollarından geçerken kimi yerlerde canını kurtarmaya çalışan canlılarla karşılaştık, bizden de kaçtılar. Hatta onlara arabadan inip yardım etmeye çalıştık. Sincaplar, çok çok fazla sincap gördük. Hatta belki kimisi yavrusunu arıyordu, kimisi ailesini arıyordu ufak yavru sincaplarla da yer yer karşılaştık onu da belirtmek isterim. Yani sadece ağaçlar değil insanlar değil o doğanın içerisindeki yaban hayatı maalesef küle döndü. Orada hepsi yaşamını yitirdi. Beraberinde geçtiğimiz köyler içerisinde evi yanan insanlarla karşılaştık insanların anlattıkları aslında bütün bu yangının neden gerçekleştiğini çok net bir şekilde bize önümüze seriyordu. Bu yangının sebebinin sadece insan olduğunu aslında, insanların bu yangının çıkardığını belirtiyorlar. Çünkü onlarca yıldır doğaya büyük bir zarar, biz insanların zarar verdiğini söylüyorlar. 

Her tarafın çöp, her tarafın kirlilik, her tarafın betonlaştığı ısınan dünyanın artık bize deyimi yerindeyse zarar vermeye başladığını söylüyorlar. Doğanın daha büyük zararlarla karşı karşıya kalabileceğini belirtiyorlar. Ve bunu köylüler çok açık bir şekilde söylüyorlar çünkü orası aynı zamanda bir turizm bölgesi. Köylerinin önünden geçen araçların defalarca şişeler, çöpler attıklarını belirtiyorlar. Ve bunun sadece kendi bölgelerine Marmaris’e ait bir durum olmadığını Türkiye’nin her tarafında insanların hatta dünyanın her tarafında insanların maalesef doğaya karşı korumasız bir şekilde çöplerini yığın bir şekilde attığını söylüyorlar.

Termik santralinden tutalım da nükleer santrallere kadar aslında bu dünyanın bu halinin şu anda hem Yunanistan’ın hem Ege’nin iki tarafının iki yakasının bu şekilde olmasının tek sebebinin aslında insan olduğunu belirtti köylüler. Köyü yanan insanlarla ilgili olarak şunu belirtelim, şimdi biz turizm konuşuyoruz hep. Marmaris’te Bodrum’da biz turizm konuşuyoruz ama orada bölge ekonomisi sadece turizmden ibaret değil. 

Oranın iki temel geçim kaynağı var. Biri arıcılık diğeri de hayvancılık. Maalesef bu ikisi yok oldu. Nasıl? İşte orada günlerce gördük i insanların hayvanlarını kurtarabilmek için sahil kenarlarına kadar indirdiğini bunların fotoğraflarını ve görüntülerini hepimiz televizyonlardan ve gazetelerden izlemiştik. Köylülerde maalesef bu kadar şanslı olmayanlar da vardı. Örnek Selimiye tarafında bir köye gittiğimde köye girişte ilk duyduğum koku yoğun bir et kokusuydu. Dikkatimi çekti hemen köy sakinleriyle konuşmaya başlayınca en fazla hayvanın yaşamını yitirdiği bir amcanın evini gösterdiler. Gidip kendisiyle de görüştüğümde de söylediği şey şu; benim burada 60 tane arı kovanım vardı ve içinde binlerce arı vardı hepsi kül oldu bunun yanında da içerde ahırım vardı 22 tane diyor keçim yandı burada diyor. 22 tane keçisi ve bütün geçim kaynağının sadece bunlar olduğunu belirtiyor. Evinin ise tesadüfen kurtulduğunu evine alevlerin gelmediğini belirtiyor. Ve şunu özellikle söylüyor, hayvanları kurtarabilmek için çok uğraştığını fakat yangının birdenbire şiddetlendiğini bütün bu bölgenin yanmasının bile sadece 10 dakika 15 dakika bir zaman diliminde olduğunu söylüyor. Çünkü hemen yan komşusunun evi tamamen kül oluyor ve oradaki çocukları da kurtarmaya da çalışıyorlar aynı zamanda. Orada belki bir facia daha yaşanabilirdi. İnsanlar açısından. Çünkü zaten o bölgede hayvanlara canlılara büyük bir vahşet yaşandı maalesef. 

YD: Çok trajik bir durum.

MY: Bundan sonraki geçim dertlerinin ne olacağını konuştuğumuzda ise iki şeye çok dikkat ediyorlar birincisi bölgenin temel geçim kaynaklarından bir tanesi balcılık; arıcılık dedik orada. Ve Türkiye’nin kalbi diyeceğimiz çam balının merkezindeydik; orası merkezi ve maalesef ormanlar yandığı için bu saatten sonra… Köylüler şuna da dikkat çekti. Bir önceki yıl kuraklık nedeniyle verimin düşük olduğunu ve bundan kaynaklı bal üretiminde düşüş yaşandığını belirtmişlerdi. Bu yıl da yaşanan bu durumla bununla birlikte arıcılık faaliyetinde büyük bir tehlike olduğunu artık dikkat çekiyorlar. Bu ekosistem açısından da büyük bir kayıp bunun da altını çiziyorlar. İkinci olarak, dün Bakan Pakdemirli de bahsetmişti, hemen kısa bir süre içerisinde yanan ağaçların kesileceği vurgusu vardı. Ve bu tartışma konusu da oldu sosyal medya üzerinden ve basında. Neden tartışma konusu oldu? Aslında mikrofonu köylüye uzattığımız zaman önümüze nasıl bir yol haritası çıkartılması gerektiğini köylüler belirtiyor. Görüştüğüm birçok köylü ve arıcılıkla uğraşan insanlarla görüştüğümüzde söyledikleri şey çok net. Bakın diyor bunlar yanmış olabilir soğutma çalışmaları devam etmeli çünkü her an tekrar yangınlar çıkabilir bunun önlemlerinin alınmasını ve tetikte olunması gerektiğini belirtiyor köylüler. İkinci olarak da kesinlikle bir yıl yani en az bir yıl bu ağaçlara kimsenin dokunmaması gerektiğini belirtiyorlar. Çünkü doğanın nasıl şekilleneceğinin görülmesi gerektiğini belirtiyorlar. Tabii burada uzmanlara da danışmakta fayda var ama. Çünkü daha önce Marmaris bölgesinde o bölgede bundan kırk elli yıl kadar önce de tekrar bir bu kadar büyük olmasa da bir yangın çıktığını ve o zamanki yol haritasının incelenmesi gerektiğini belirtiyor köylüler. Bu anlamıyla da doğanın nasıl şekilleneceğini görmeli deniyor, öncelikle ağaçlar acaba kendini kurtarabilecek mi? Çünkü şu an herhangi bir ağaç kesimi yapılırsa maalesef bölge işaretlenmesi yapılır ve bütün ağaçlar hani sağlam kendini kurtarabilecek denilen ağaçlar dahi kesilebilme tehlikesi ile karşı karşıya. Bence sosyal medyada çıkan tartışmaların sebebi bence biraz bu yönde de o yüzden yol haritasını görmek açısından uzmanlarla birlikte köylülere de danışılmasında fayda olacağını düşünenler arasındayım. 

YD: Metin Yoksu, çok önemli noktalara değindin. Başta da sormuştum sana yani yol kesme işlerini çok konuştuk aslında sen de tanık oldun buna. Bunu dile getiriyoruz. Halk TV’nin basılması da eklendi. Burada ne yazık ki ayrımcı bir zemin güçlenmiş vaziyette. İlave olarak bir de iyi tarafını konuşalım. Bir yardımlaşma sanıyorum oldu değil mi köylüler arasında. Orada yaşayanlar arasında. Bunlardan da bahsedersen… 

MY: Hemen bahsedeyim. Ben özellikle biz yani ben linç yemiş olabilirim vesaire ama biz gazeteciler gündem olmayalım. Biz haberlerimizle gündem olmak açısından bizim önceliğimiz oradaki durumu aktarmaktır diyorum ben. O yüzden önemli noktaları değinmeye çalıştım. Evet burada muazzam bir yardımlaşmayla karşılaştım. Hatta şöyle diyebilirim. Hani Gezi direnişinde vardı ya insanlar birbirlerine yardım etmeye çalıştı. Sanki orada edinilen bir deneyim var gibi görünüyor. Bu anlamıyla bir benzerlik var ve güzel olumlu bir şeydi. Fakat gönüllüler hemen hortumu kaptığında itfaiye gibi davranmaması gerekiyordu orada bununla karşılaştık ve fark ettik bunu. Onu da belirtmekte fayda var. Biz yani oradaki gönüllü demek aslında sadece oradaki orman görevlileri itfaiye görevlileri ne derse ona göre hareket etmesi gereken gruplardır. Ve ben bununla yerinde de karşılaştım ve gördüm ve bu anlamıyla oraya gelen insanlar oradaki itfaiye erinin oradaki orman müdürlüğüne bağlı ekiplerin yangın söndürme ekiplerinin dediklerinin dışına çıkmamaya özen gösterdiklerini fark ettim. Çok güzel bir dayanışma ve çok güzel bir organizasyon var. Belediyeler orada iyi çalışmış bu anlamıyla güzel koordinasyon noktaları kurmakla birlikte beraberinde gönüllülerin kendi kurmuş oldukları koordinasyon merkezleri var. Her sabah saat 7.00 – 7.30 arasında nerede ihtiyaç nereye ihtiyaç varsa ekipler gruplar halinde oralara yönlendiriliyor. Eğer yönlendirilen bölgede yangının bir kısmı söndürülmüşse hemen farklı daha şiddetli olan alanlara geçiş yapılıyor. Hatta kimi yerlerde insanlar sadece bekliyor. Neden? Çünkü insanların müdahale edebilecekleri alanlar çok sınırlı. İnsan gücünün müdahale edebileceği alanlar çok sınırlı. Özellikle hava desteğinden sürekli bahsediyoruz. Bu anlamıyla gönüllüleri tekrardan tebrik etmek yani tebrik etmek bizim haddimize değil ama hepsinin tek tek emeklerine sağlık. Oradaki Marmaris’te birçok yerin daha fazla yanmasına da engel olduklarının da altını çizmekte fayda var. Son olarak termik santralinden de bahsedeyim. Termik santralinde çok kötü bir durum vardı. Ören tahliye edilmişti. Biz de o gece gazeteciler olarak bölgeye gidiyorduk ve bölgeye giderken yol kapatıldı sadece özel gazetecilere yönelik bir şey değil o bölgeye giden insanlara yönelik yapılan bir yol kesme var ve yabancı plakalı dediği bir araç durduruluyor. Tam Muğla girişinde yaşandı bu olay. Muğla girişinde yaşanan olayda bir kişi işte “GBT yapacağım ben bundan şüphelendim yabancı plakalı araç” diye; yabancı plakalı araç dediği de 31 plakalı bir Hatay plakası. 

En önemli şey bu ayrıştırıcı dilin birilerinin kendine bazı şeyleri vazife etmesine sebep olduğunu fark ettik. Aynı zamanda biz oradayken bize de basın kartı soruldu. Ve bunun üzerine biz bunu kayda aldık işte bütün görüntüleri herkes kamuoyu izledi. Takdir kamuoyunundur diyorum burada bir noktada. Ama şunu da belirtmekte fayda var. Biz gazetecilerin orada oluşu ve bu kaydı yapmamızdan kaynaklı da belki de farklı bir facianın da önüne geçtiğimizi düşünenler arasındayım. Çünkü bir gün önce farklı bir yerde farklı bir linç olayına şahit oldum. Ve orada da maalesef insanlar çok çabuk bir şekilde galeyana gelebiliyorlar. O yüzden ayrıştırıcı dilin derhal hemen terk edilmesi gerektiğini bir kez daha bir gazeteci olarak belirtmek isterim.

YD: Metin Yoksu, o paylaştığın görüntüler zaten gerçekten orada neler olup bittiğini bütün Türkiye’ye göstermiş oldu. Çünkü bunları ne yazık ki haber kanallarında, televizyonlarda, gazetelerde, okuyamıyoruz. Gazeteci Metin Yoksu çok teşekkür ediyorum yayına katıldığın için. Çok önemli işler yaptınız orada bütün gazeteciler çok önemli işler yaptınız. Olup bitene tanık oldunuz bize aktardınız. Senin de baştan beri anlattıkların aslında trajedinin ne kadar büyük çaplı olduğunu bize gösterdi. Tekrar teşekkür ediyorum, emeklerine sağlık diyorum Metin Yoksu. 

MY: Ben teşekkür ederim, iyi yayınlar dilerim. 

YD: Teşekkürler. Şimdi buradan Ege’nin karşı yakasına geçelim Evren Dede hattımızda. Yunanistan da yangınlarla boğuşuyor. Metin Yoksu bir gazeteci olarak bize tabloyu sundu Evren Dede ile biz daha çok siyasi, kültürel konularda bağlantılar yapıyorduk bu sefer orman yangını konusunu konuşacağız. Günaydın Evren Dede. 

ED: Günaydın, günaydın nasılsınız?

YD: Teşekkürler, duyduğunuz gibiyiz açıkçası. Sizin de yani Yunanistan’ın da çok iyi olmadığını tahmin ediyorum. Çünkü gerek ana karada Atina civarında gerekse Evia adasında ki burada Eğriboz deniyor yanlış bilmiyorsam gerekse Evia Adasında durum ciddiydi dün itibarıyla. Şu anki durum nedir sana sorayım?

ED: İnsanlarda kızgınlık var bir kere o bir kesin. Yani kızgın insanlar kızgın ve üzgün. Sizle de büyük ihtimalle aynı duyguları yaşıyoruz biz de burada. İşin gerçeği şu 10 gündür süren yangınlar Rodos adasından tutun Atina’ya Batı Trakya’dan Evia dediğimiz yarımadaya Eğriboz yarımadasına Yunanistan’ın her tarafını sardı günde 50 ila 100 arası orman yangını. Ve 150’nin üstünde ev yandı Atina’nın yakınına kadar yangın ulaştı. Dün yeni bizim sivil koruma bakan yardımcımız var Nikos Hardalias açıklama yaptı 56 farklı yerde Yunanistan genelinde hala aktif yangınlar sürüyor dedi. Can kaybımız da oldu. Bir tane gönüllü bir yangın söndürücü vefat etti yangın nedeniyle. Köyler boşaltıldı bir sürü köy boşaltıldı. Hatta köylülerin boşaltılması için 112 üzerinde SMS mesaj gönderildi derhal boşaltın diye. Benim telefonum dahil herkese SMS mesajı gönderdi devlet. Bazı bölgelerde bütün bunlardan sonra asker sahaya indi. Öyle bir 10 gün yaşadık ki zannedersem 3 aşağı 5 yukarı aynı Türkiye gibi bütün o kaosu ve bizim hükümetin Yunan hükümetinin müthiş bir başarısızlığını da görmüş olduk.

YD: Ben de tam onu soracaktım Evren Dede. Uçaklar konusunda gerçekten çok can sıkıcı bir tutum izlendi Türk Hava Kurumu’ndan hesaplar soruldu. Türk Hava Kurumu sanki hükümet kontörlünde olmayan başka bir kurummuş gibi, ayrıca belediyelere suç yıkılmaya çalışıldı vs. Peki Yunanistan’da da hükümetin yetersizliği konuşuluyor mu? 

ED: Şimdi birincisi hükümet gerçekten çok başarısız çok fazla başarısız bir hükümet görüyoruz yangın meselesinde. Eleştiriler şöyle; Savaş uçağı almaya paran var. En basit saçma sapan iş için para ayırıyorsun, ama yangın uçaklarının yetersiz, hani o listelerde Yunanistan’ın gözüken 30 tane uçağı var ya, hikâye onlar. Yok öyle bir uçak. Havalanabilen, uçabilen kaç tane uçak var. Yani çoğu şeylerde bizim de aldandığımız gazeteciler olarak oluyor. Dönüyoruz hemen bakıyoruz listelerde bunların envanterde kaç tane var buluyoruz ben kendi adıma söylüyorum hemen güvenerek haber yapıyorum. Halbuki uzmanına sorsam içerden birine biraz araştırsam, o diyecek ki bana ya envanterde yazıyor 20 tane bunların 10 tanesi gerçekte uçabiliyor. Şimdi Yunanistan’ın uçabilen uçak sayısı envanterdekinin yarısı ve o çalışanlar da eski. Yani mutlaka en yakın sürede tamir edilmesi parça değişikliğinin yapılması gereken uçaklar var. Dolayısıyla hükümet bu konuda hiçbir şey yapmamış. Uçakları tamir etmemiş kullanılır hale getirmemiş sözde en fazla Avrupa’nın uçağına sahibiz, hikâye. Gidip Rusya’dan uçak dileniyoruz kiralık uçak alıyoruz. Yani düştüğümüz durum. Ve Rusya mesela bu konuda reklamını yapıyor bak diyor Atina’da Evia’da şurada burada benim uçaklarım kullanılıyor, söylüyor. Yani dışardan biz uçak kiralıyoruz hatta Avrupa Birliği’nden yardım istedik diğer ülkelerden de uçak gelmek zorunda kaldı. 

Ayrıca orman yangınlarından sonra ne yapılacağı meselesi sizde de büyük ihtimalle konuşuluyor. Dikkat ettim Türkiye’de de yanan ormanların çoğu çam ormanıydı bizim burada da çam ormanları yandı. Ve aynı sorunlarla boğuşuyoruz, çam ormanlarının yerine başka bir ağaç dikilebilir mi? İşte neden aralık bırakılmasına rağmen ormanlarda bu yangın otobanların üzerinden atlayarak geldi? 1950’lerde konuşulan konuları konuşuyoruz hala. 1950’ de de aynı şey konuşulmuş 70’de de aynı şey konuşulmuş şimdi 2022’ye geldik yine aynı şeyleri konuşuyoruz. Yani daha bir çam ağacının yerine başka bir şey ekilebilir mi noktasındayız. Ve şimdi hükümetin başarısızlığının dışında bir de şunu da söylemek lazım bizim açımızdan Yunanistan’da insanlar bunu da fark ediyor; Hükümet kendini çok başarılı göstermeye çalışıyor. İşte Neo Demokrasi hükümeti, bak başbakan anında müdahale etti şu falan diye. 2 sene önce de yangınlar olmuştu şimdiki muhalefet Syriza döneminde. Onlarca insan ölmüştü. 

Benim yorumum şu naçizane, şahsi yorumum. Yunan Toplumu olarak çok unutkan bir toplumuz. Yani 2 sene önce yaşananları bile ya bilinçli unutuyoruz bilemiyorum yani ders almıyoruz ve çok çabuk unutuyoruz, ve yeni bir şeymiş gibi tekrar aynı şeyleri konuşuyoruz. Ve üzülüyorum belki 2 sene sonra 3 sene sonra yine aynı şeyleri sıfırdan konuşacağız toplum olarak. Yani buradaki sorun sadece iktidar da değil toplum olarak çok unutkan bir toplum olması ve faciaları çok çabuk zihninden silip hiçbir şey yokmuş gibi ondan sonra tekrar aynı şeyi tekrar yaşaması. Yani burada bir bilinç sorunu hepsinin üstüne çıkıyor. Ve dönüp dolanıp aynı sorunlarla tekrar tekrar boğuşuyoruz.

YD: Evren Dede yani seni dinlerken “Aynı aynı” diye içimden sürekli geçirdim. Yani huyumuz suyumuz zaten çok benzer birbirine, siyasi olarak da hakikaten çok benzer bir durumdayız. Ama ne diyeyim yani toplumlar ne yazık ki dış politikadaki siyasi çıkışlarla çok ilgileniyorlar ama ekolojiyle toprakla sadece orada yaşayanlar ilgileniyor. Bize hayatı sağlayan toprakla, ağaçla, güneşle, suyla ilgilenmemeyi geçtim onu tahrip etmek için ellerinden geleni yapıyorlar sonra da bir felaketle karşı karşıya kalınca da öfkelerini yöneltecekleri birilerini arıyorlar. Bu gerçekten çok can sıkıcı bir döngü. Çok teşekkürler Evren Dede. Geçmiş olsun diyoruz biz de buradan Yunanistan’a, kendi kendimize zaten geçmiş olsun diyoruz bölgede yaşayanlara. Evsiz kalanlara, hayvanlarını kaybedenlere, ağaçlarını kaybedenlere geçmiş olsun diyoruz; hayatını kaybedenlerin yakınlarına baş sağlığı diliyoruz. Orada da burada da insanlar öldü. Umuyoruz ekolojik krizin farkında olarak umarız bundan sonra yaşarız. 

ED: Teşekkürler geçmiş olsun. 

 

(Deşifre: Feryal Kabil)