İzmir depremi ve Samos: Evren Dede ve Prof. Dr. Okan Tüysüz ile söyleşi

Radyo Agos
-
Aa
+
a
a
a

Radyo Agos'un 31 Ekim 2020 tarihli nüshasında Prof. Dr. Okan Tüysüz'le İzmir depremini, Evren Dede ile bu depremin Samos Adası'ndaki etkilerini konuştuk.

Radyo Agos: 31 Ekim 2020
 

Radyo Agos: 31 Ekim 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

(31 Ekim 2020 tarihinde Açık Radyo’da Ragos Agos’ta yayınlanmıştır.)

Yetvart Danzikyan: İlk bölümde Pakrat Estukyan ile hem Türkiye'nin gündemini hem de Ermeni toplumunun gündemini konuşacaktık. Birazdan sanıyorum Pakrat Estukyan telefon hattımızda olacak. İkinci bölümde Prof. Dr. Okan Tüysüz'le İzmir depremini konuşacağız. Deprem tabii ki Türkiye gündeminde hemen en ön sıraya geçti. Dün saat 15.00 sularında gerçekleşen bir depremdi bu. 6,6 büyüklüğünde olarak açıklandı. Amerikan sismoloji merkezine göre depremin büyüklüğü 7. Binalar yıkıldı ne yazık ki, şu ana kadar 24 can kaybından ve 804 yaralıdan bahsediliyor. Dolayısıyla Türkiye'ye geçmiş olsun, Türkiye'nin başı sağ olsun diyoruz. Ege denizinin karşı yakasında da deprem etkili oldu, Sisam adasında 2 kişi hayatını kaybetti. Yayın akışımızda Yunanistan'a bağlanmaya çalışacağız, Ege denizinin karşı yakasındaki gelişmeleri ve yansımaları öğrenmeye çalışacağız. Son bölümde de Fransa'ya uzanacağız, Ahmet İnsel hattımızda olacak ve Fransa'daki terör saldırılarını ve yansımalarını konuşacağız. Pakrat abi günaydın!

Pakrat Estukyan: Günaydın.

YD: Teknik bir aksaklık oldu, biraz geç girdik yayına ama dolayısıyla şimdi zamanımız kısıtlı, 12-13 dakikalık bir vaktimiz var Pakrat abi. Hemen gündeme geçelim istiyorsan, depremle ilgili gelişmeleri biraz aktardım ama sen de takip ettin. Ne yazık ki yine binalar öldürdü, öyle gözüküyor ahparig. Yani görüntülere bakıyoruz, etraftaki 4-5 bina sağlam fakat bir tane bina kâğıt kule gibi yıkılmış, onun altında birçok insan var enkazda. Yine 'binalar öldürdü' diyebilir miyiz?

PE: Odur yani, başka açıklaması yok, evet. Bunu deprem uzmanları mütemadiyen söylüyorlar. 7 büyüklüğünde 6.9 veya 7.1, değişik ölçüler var. Bu büyüklükteki bir depremin mesela Japonya'da olsa hiç kimsenin burnu kanamayacaktı. Dolayısıyla binalar öldürdü diyebiliriz, çok üzücü bir şey. Dünden beri gündemin en başında bu var ama bunun içerisinde çarpıcı detaylarda da var. Mesela haftalardır polis baskısıyla kuşatılmış olan maden işçileri arama-kurtarma çalışmalarına katılmak için İzmir'e ulaştılar. Bunun altını özellikle çizmek gerekiyor, çünkü ben maden işçilerinin depremlerde nasıl organize, nasıl disiplinli ve nasıl örgütlü kurtarma çalışmaları yaptığına bizzat tanık olmuş bir insanım. Adapazarı'nda gözleme imkânı buldum, gözlemledim, hemen oraya varmış olmaları üzerinde konuşmamız gereken bir şey. Hak arama mücadelelerinde, kazanılmış hakların verilmemesine karşı eylem yaparken devletin şiddetine maruz kalan alay komutanlarıyla, jandarmalarla, vb. çevrelenen bu insanlar şimdi oraya koştular, hayat kurtarmaya çalışıyorlar. Haftalardan beri baskıyla, kuşatmayla kımıldayamayacak hale getirilmiş durumdaydılar.

YD: Bir taraftan arama çalışmaları devam ediyor, mutlu haber olarak enkazdan canlı çıkartılan insanlar var. Gözümüz kulağımız tabii ki orada İzmir'de. Depremi birazdan daha detaylı olarak konuşacağız Okan Tüysüz hocayla gelişmeleri de konuşmaya devam edelim.

PE: İyi yayınlar diliyorum.

YD: Radyo Agos devam ediyor, programın başlangıcında da konuşmuştuk, İzmir depremi gerçekten canımızı yaktı, şu ana kadar 24 can kaybı ve 800'ü aşkın yaralı var. Prof. Dr. Okan Tüysüz şu an telefon hattımızda, Okan hocam günaydın.

Okan Tüysüz: Günaydın, iyi yayınlar.

YD: Teşekkür ederim. Dün yorucu bir gün geçirdiniz siz de, hem depremin yorumlamak açısından hem de gelişmeleri takip etmek açısından. Bütün Türkiye'ye geçmiş olsun diyelim, herkese kolaylıklar dileyelim. Orada halen çalışmalar sürüyor, orada çalışanlara da kolaylıklar dileyelim. Hocam konuştuk gerçi dün televizyonlarda ama yine de şöyle bir üzerinden geçmek babında bu nasıl bir deprem? Yani güçlü bir deprem olduğunu biliyoruz ama herkesin aklına ilk 'beklenen bir deprem miydi?' sorusu gelir. İzmir bir deprem bölgesi ama ne zamandır da bu kadar kuvvetli bir deprem olmuyordu değil mi?

OT: Evet uzun süredir olmayan bir bölge. Biraz güneye gidecek olursak Samos Adası çevresinde 1955'te 6,8'lik bir deprem var, Söke-Balat depremi diye biliniyor ve Söke civarında biraz daha bugünkü depremin güneyinde oldukça hasar yaratmış bir deprem. Ancak biraz daha eskiye gittiğimiz zaman 1700'lü ve 1800'lü yıllarda ve öncesinde, neredeyse milattan öncesine kadar giden bir deprem dizisi var. Yani bizde şöyle bir kural vardır, bir yerde geçmişti bir deprem olmuşsa gelecekte de aynı büyüklükte aynı yerlerde ya da çevresinde deprem olabilir. Dolayısıyla bölge deprem açısından üretken bir bölge. O nedenle bu deprem yerbilimciler için sürpriz bir deprem değil.

YD: Peki ama ben görüntülere baktığım zaman içimden şu geçti yine binalar öldürdü değil mi hocam?

OT: Evet maalesef. Depremin olduğu yer Samos Adası’nın 10-12 kilometre kuzeyi. Samos'ta bir duvar yıkılması sonucu 2 can kaybı, 4 de yaralı var. Depremin 80 kilometre uzağında İzmir'de zayıf bir zeminde kötü bir bina yapılması sonucu 24 can kaybımız var. Bu olasılık da bir miktar artacak inşallah artmaz ama yaralı sayımız 800'lerde. Yani buradan alınması gereken çok önemli dersler var, özellikle depreme hazırlık ve yapı kalitesi anlamında.

YD: Biraz yüzeysel bakış olabilir, jeolog değilim, şehir bilimci değilim ama İzmir haritasına baktığımızda bütün tarihsel yerleşimlerin aslında körfezin kuzey ve güneyinde yani Karşıyaka, Göztepe, Konak, Alsancak, Karantina, fakat aslında körfezin tam dibinde daha çok sanayi bölgeleri bulunduğunu, yani şimdi şuraya gelmeye çalışıyorum, Bayraklı'da oluyor bu iş en çok değil mi hocam ağır hasar?

OT: Evet. İmara sonradan açılan bir bölge.

YD: İmara sonradan açılan bir bölge ve muhtemelen de nehirlerin getirdiği alüvyonların üzerinde biraz çok sağlam olmayan da bir zemin. Dolayısıyla bina yaparken herhalde 10 kat daha dikkatli olmak gerekirdi değil mi hocam?

OT: Bakın şöyle, burada bir bina yaparken beklenir, sarsıntı miktarı bilinir. Buna zemin ivmesi diyoruz, bu ivme 400 gallik bir ivmeye göre buradaki yapılaşmanın yapılması lazım. Bu depremde ortaya çıkan ivme 80 gal, yani burada beklenenin 1/5'i büyüklüğünde bir sarsıntı olmuştur. Halbuki yapının bunun 5 misline dayanır olması gerekiyordu. Burada gerçekten yapı anlamında ciddi zayıflıklar var, ciddi bazı gözardı etmeler var, böyle bir bölgede, zayıf olduğu bilinen bir zeminde bir yapının yıkılması hele de böyle -hiç sevmediğim bir tabir var- 'yassı kadayıf' deniyor, bütün katlar üst üste katlanıyor. Bu şekilde yıkılması kabul edilemez. İnşaat ve deprem mühendislerinin bütün çabası binanın hasar görmesi ama can almaması üzerinedir. Bütün kurgu, bütün projelendirme ona göre yapılır. Bu gerçeklere rağmen bir binanın yıkılıyor olması burada ciddi anlamda ihmal olduğunu gösterir.

YD: İnsan şunu da düşünüyor ister istemez, Malatya ve Elâzığ depremi birkaç ay önce oldu yani neredeyse yılda 1 kere kuvvetli bir depremle karşı karşıya kalıyoruz. Depremin akşamında bütün kanallar bu konuyu konuşuyor, ertesi gün, 2 gün sonra belki ama 4. gün başka konuya geçiyoruz. Sanki böyle bir şey hiç olmamış gibi. Bu 4 gün boyunca bunların hepsini konuşuyoruz, binalar, binalar diyoruz, yerleşim bölgesi diyoruz, vs. şimdi sanıyorum 3-4 gün sonra yine kendi gündemimize döneceğiz ve bu konu unutulacak ne yazık ki. Niye olmuyor? Yani konuşuyoruz, konuşuyoruz bunları, siz anlatıyorsunuz, hocalar anlatıyorlar “şöyle yapmak lazım, böyle yapmak lazım, vs.” fakat bir bakıyoruz binalar yine kâğıt gibi yıkılıyor. Burada ne eksik? Bilinç mi eksik, eğitim mi eksik, biz mi yanlış yapıyoruz, kim yanlış yapıyor, hepimiz mi yanlış yapıyoruz?

OT: İki eksik var, birincisi ekonomi. Depremden hasar gören ülkelere baktığımız zaman ekonomik olarak dar olan, ekonomisi gelişmemiş ülkelerdedir. Dolayısıyla birinci faktör ekonomiktir, yani bugün herkes deprem güvenli bir evde oturmak ister. Özellikle 99 sonrası toplumun ciddi anlamda aydınlandığını düşünüyorum. Bu bakımdan ekonomi birinci rolü üstlenmektedir. Bugün oturduğu binayı iyileştirmek depreme dayanıklı yapmak isteyenler dahi ekonomik koşullar nedeniyle bunu gerçekleştirememektedir. İkincisi de toplumda bir afet kültürünün depreme hazırlık, bu sadece deprem değil, bakın sel oldu geçenlerde, büyük hasarlar oldu, Van'da çığ düştü büyük hasarlar oldu. Bunların hepsi doğa kaynaklı afetlerdir. Kuraklık geliyor ve buna karşı maalesef ciddi bir tedbir alamıyoruz. Bütün bunlar toplumda afet kültürünün yerleşmemiş olması. Bizim eğitim sistemimize baktığımız zaman eğitim sisteminde insanın doğayı tanıması için gerekli derslerin, koşulların sağlanamadığını görüyoruz. Bu bir eğitim meselesidir her şeyden önce ekonomi meselesidir. Eğer bu ikisini düzeltecek olursanız bütün bunlara gelişmiş ülkelerdeki gibi yaklaşılmış olacaktır.

YD: Hocam şunu da sorayım, bir yerde deprem olduğu zaman İstanbullular hemen “A İstanbul'u tetikler mi?” bunu açıkçası çok kötü bir yaklaşım olarak görüyorum çünkü sıkıntı şu an İzmir'de yaşanıyor, fakat yine de bununla bağlantılı olarak şunu sormak istiyorum, İzmir'deki depreme baktığımız zaman, sonrasında olup bitenlere baktığımız zaman ve depremin kendisine baktığımız zaman, çünkü İstanbul için çok büyük bir deprem beklentisi var. 7'nin üzerinde bir deprem beklentisi var ve nüfus olarak da hakikaten katlanmış bir yer İstanbul. Buraya baktığımız zaman genel olarak İstanbul'un genel olarak depreme hazır olduğunu söyleyebilir miyiz?

OT: Hayır bu mümkün değil. Bunu en yetkili ağızlar konuyla ilgili bakanlar dahi zaman zaman ifade ederler; İstanbul depreme hazır değildir. İstanbul'da 99'dan sonra yapılan çok çalışma vardır, bunların önemli bir kısmı kamu yapılarına yöneliktir. Örneğin okulların önemli bir kısmı, %90 civarı yanılmıyorsam depreme hazırlanmıştır, köprüler, yollar, viyadükler hazırlanmıştır ama insanların yaşadığı konutlar anlamında sorumluluk tamamen kişilere bırakılmıştır. Bu konuda bir mekanizma henüz geliştirilmemiş ve önerilmemiştir. Dolayısıyla İstanbul depreme hazır mı? Değil, bunu açık ve net konuşmak lazım.

YD: Değil. Tekrar İzmir'e dönecek olursak 6,6 diye açıklanıyor Türkiye'de, Amerikan Sismoloji Enstitüsü 7 olarak açıkladı. Bu farklar nereden kaynaklanıyor?

OT: Bu çok sık sorulan bir soru, bir defa depremin ölçeği tek bir tane değil, farklı ölçekler söz konusu ama burada verilen aynı ölçekte farklı değerler veriliyor. Burada sanıyorum hesaplama metodolojisinden kaynaklanan farklılıklar var. Büyük ölçüde gerek hasar dağılımı gerek artçıların oluşması ve ölçülen değerler benim kanaatimce dışarıdaki kaynakları daha doğrular nitelikte. Bu deprem 6.9 veya 7'dir. Birkaç defa 7 olarak da Amerikan Jeoloji, Alman ve Fransız Jeoloji kurumları tarafından açıklanan değerler 7 olarak belirlenmiştir, 6.9 – 7 arasındadır. Tabii burada önemli olan resmî açıklamanın ne olduğudur, resmî açıklamayı da AFAD yapar, AFAD bunu 6.6 olarak ölçüyor. Önümüzdeki günlerde bir miktar daha bunun değiştirilmesi mümkündür.

YD: Revize edilebilir.

OT: Evet.

YD: Şimdi tabii şöyle bir durum oluyor deprem bölgesinde yaşayanlar için, ilk soru şu “evimize girelim mi?” 2-3 gün dışarıda yaşanıyor, genel akış böyle oluyor, 99'dan beri en azından gördüğümüz bu, daha öncesinde de öyleydi. 2-3 gün dışarıda yaşanıyor belki, daha sonra tekrar evlere giriliyor. En azından bu birkaç gün için insanlar bunu hakikaten hep soruyorlar. Ne önermek lazım? Bir şey önermek lazım mı?

OT: Şimdi tabii bu zor bir soru yani ciddi anlamda sorumluluğu olan bir şey, “evinize girin” dersiniz olmadık bir şey olabilir, çünkü doğa bilimlerinde biz her şeyi biliyoruz anlamına gelmez. Özellikle deprem biliminde çok sayıda bilinmezin içerisinde birtakım yorumlar yapmaya çalışıyoruz. Eldeki veri oranında ve kişinin yetkinliği oranında sorunlar farklılıklar gösterebiliyor. Genel kural şudur, deprem olduktan sonra artçılar beklenebilir. Bu artçılar nitekim olmaktadır, 200'e yaklaştı, bütün gece deprem oldu. En son az önce de 5'in üzerinde yine bir artçı oldu, birkaç tane oldu aslında böyle şeyler. Eğer ana şokta bir yapı hasar görmüşse o zaman artçılar bu hasarı arttırabilir. Bu küçük hasar da olabilir, büyük hasarlar da olabilir ama bunların artmasına neden olurlar. Şöyle bir kural vardır, diyelim ki deprem büyüklüğü 7 ise bunun bir altına kadar artçılar olabilir. Yani İzmir daha doğrusu Samos Adası’nın kuzeyi şu anda 6 büyüklüğünde bir artçıya gebedir, böyle bir şey olabilir, bu mümkündür. Dolayısıyla 6 büyüklüğündeki bir deprem daha önce hasar görmüş ya da görmemiş yapılarda da yeni hasarlara neden olabilir ama daha büyük bir deprem beklentimiz yok. Dolayısıyla şunu söylemek mümkün eğer evde, konutta ya da iş yerinde ana şok nedeniyle gelişmiş çatlaklar, kırıklar, vs. varsa mutlaka bunun konunun uzmanı bir inşaat mühendisi tarafından incelenmesi gerekir. Bu inceleme gözle de yapılabilir, eğer gözle yapılan incelemede bazı kusurlar görülüyorsa daha ileri teknikler de kullanılabilir. Eğer bunlar yoksa daha büyük bir deprem olmayacağı düşünülerek yapıya girilebilir. Ben olsam ne yapardım? Eğer binada bir şey yoksa girer evime otururdum ama kimseye “girin eve oturun” diye bir telkinde bulunmak pek doğru olmaz.

YD: Doğru değil. Son bir soru sorayım hocam, şimdi İstanbul depremi olduğu zaman 99'da evet fay birikmişti o fay şimdi boşaldı. Dolayısıyla 11-15 ya da 20 yıl daha deprem olmaz denmişti hatırladığım kadarıyla. Şimdi İzmir için de aynı şey söylenebilir mi? Bu biriken fay boşaldı ve önümüzdeki 5-10 yıl içinde bilmiyorum tabii süre tahmini çok zor ama en azından bir süre için bu kadar büyük bir deprem olmaz denebilir mi?

OT: Gerilme boşalımı dediğimiz olay belli bir fay üzerinde deprem olduğu zaman 100-150-200-250 yıl gibi sürelerle bu değişir, bazen binlerce yıla da çıkabilir ve bir daha deprem olmaz yeniden bir gerilme birikene kadar. Ancak burada İzmir için konuşuyorsak İzmir'in depremi değildir bu, İzmir'in 70-80 km. güneyinde olan bir depremdir, İzmir'in içerisinde ve çok daha yakınında başka faylar da var. Bu faylar harekete geçebilir, bu depremin etkisiyle değil ama zaten olmak üzere olan depremler varsa bunlar harekete geçebilir ve İzmir'de daha büyük bir deprem oluşturabilirler. Bunu bugün veya yarın olacak anlamında söylemiyorum, böyle bir panik yaratmak istemem ama Türkiye'nin bir sürü yeri gibi örneğin İstanbul gibi, Bingöl gibi, Doğu Anadolu gibi, Elâzığ gibi, Hatay gibi Türkiye'nin çoğu yerinde deprem tehlikesi vardır. Türkiye'nin topraklarının %90'dan fazlası deprem tehlikesi altındadır. Türkiye'de 18 tane il 500 tane köy, 80 tane ilçe deprem potansiyeli yüksek olan faylar üzerinde oturmaktadır doğrudan. Dolayısıyla bu gerçek dikkate alınarak mutlaka yapıların ve toplumun depreme hazır olması gerekir. Depreme hazır olmak için de anaokulundan başlayan hatta aile ocağından başlayan ve yaşam boyu süren bir afet kültürünün, afet eğitiminin mutlaka veriliyor olması gerekiyor.

YD: Evet hocam çok teşekkür ederim, eklemek istediğiniz bir şey var mı ama aşağı yukarı depremi konuşmuş olduk diye düşünüyorum. Enkaz altındakilerin bir an önce çıkartılmasını umut ediyoruz, enkaz çalışmalarını yürütenlere kolaylıklar diliyoruz. Yayına girerken 24 can kaybı ve 800 yaralı vardı. Can kayıpları için Allah’tan rahmet diliyoruz, yaralılara da acil şifalar diliyoruz. Evet hocam var mı eklemek istediğiniz bir şey?

OT: Bu dileklerinize gönülden katılıyorum, Allah bir daha böyle acı göstermesin ama şunu da unutmayalım, bu acıları göreceğiz tedbir almadığımız müddetçe.

YD: Evet ne yazık ki böyle bir tablo var. Jeolog Prof. Dr. Okan Tüysüz yayınımıza katıldı, bizimle değerli bilgiler paylaştı. Çok teşekkür ediyorum Okan hocam.

OT: Ben teşekkür ederim, iyi yayınlar diliyorum.

YD: Teşekkür ederim, sağ olun. Şimdi bir şarkı aramız olacak. Şimdi Ege'nin karı kıyısına bağlanacağız, çünkü deprem orada da can kaybına neden oldu Türkiye kadar olmasa da. Evren Dede şu an hattımızda. Günaydın Evren Bey!

Evren Dede: Günaydın Yetvart Bey!

YD: Az önce Okan Tüysüz'le konuşuyorduk, dedik ki “depremin merkez üssü aslında Samos'a daha yakın, Samos'ta çok fazla can kaybı olmamasına rağmen İzmir'de daha fazla can kaybı oldu. Bizim elde ettiğimiz bilgiler Samos'ta çocuk yaşta diyebileceğimiz iki öğrencinin hayatını kaybettiği ve bazı yaralılar olduğu. Nedir durum Yunanistan'da?

ED: Evet aynen dediğiniz gibi Samos Adası’na daha yakındı deprem ama Samos Adası’nda daha fazla ölü yok, İzmir'de daha fazla var, en son 24'tü diyebiliyoruz. Samos Adası’nda 2 tane ölü var, 2'si de 19 yaş altında 15-17 yaşında iki tane öğrenci can verdi trajik bir şekilde. Bunlardan bi tanesi vurgulanmaya değer, bir gazetecinin oğlu, o da deprem anında hemen koşuyor ve haber yapmak için adayı gezmeye başlıyor nerede ne hasar var? Oğlunun öldüğünden haberi yok. Dolayısıyla böyle bir trajedi oluyor, daha sonra o gazetecilik göreviyle nerede depremde ne oldu? Adayı gezerken sonra söylüyorlar oğlunun vefat ettiğini depremde, böyle bir olay oluyor. Onun dışında esas korku, bir tane de işte şu anda 14 yaşında bir genç öğrenci var yine, o da ağır yaralı. Onu Atina'ya taşıdılar. Biliyorsunuz yetkililer hemen anında geliyorlar, çadır kuruyorlar, vs. Esas Vat dediğimiz bölgede ağır hasar oldu. Adada büyük bir şey yok, çünkü zaten köy, küçük 40 bin nüfuslu bir köy, apartman yok, yıkıldığı zaman bir ev yıkılıyor ki. Evin tamamı yıkılan da pek yok, duvar yıkılmış. Dolayısıyla elbette hasar var ama toplamda 19 kişinin yaralandığı, 1 tanesinin ağır yaralı olduğu, 2 genç çocuğun can verdiği bir olayla karşı karşıyayız. Yaklaşık ilk tahminlere göre 50 veya 100 binanın hasarından bahsediliyor, 1 tane kilise ciddi hasar görmüş durumda. Şu anki adada esas olarak da tsunami korkusu vardı çünkü depremden sonra tsunami geliyor biliyorsunuz, su taşkınları olmuş bazı bölgelerde adanın fakat o da olmadı. Yetkililer de diyorlar ki “bundan daha büyük bir artçı deprem gelmez” bütün gece artçı depremler devam etmiş, sabah 5'e kadar devamlı artçı depremler devam etmiş. Dolayısıyla herhalde Türkiye'de de hissediliyordur aynı depremler bu bölgede. Şu anki durum bu, 2 can kaybı, 100 yaralı, 1 tane de genç öğrenci Atina'ya kaldırıldı, 100 civarında binanın hasarı var.

YD: Böyle durumlarda geçmiş olsun diyelim Yunanistan'a da, başınız sağ olsun diyelim. Böyle durumlarda bazen daha doğrusu her zaman diyelim siyasi gerginlikler bir tarafa bırakılır ve karşılıklı geçmiş olsun mesajları devlet başkanları ve başbakanlar düzeyinde “geçmiş olsun, yardıma ihtiyacınız var mı?” mesajları verilir. Bu depremde de oldu, bunların Yunanistan medyasına yansıması nasıl oldu bilmiyorum ama deprem kötü bir şey ama hiç olmazsa böyle gerginliklerin yumuşamasına da vesile oluyor mu olmuyor mu çok da emin değilim ama bir süre için oluyor ama daha sonra başladığımız yere dönüyoruz. En azından Yunanistan tarafında böyle bir yumuşama havası görüyor musunuz?

ED: Aynen dediğiniz gibi katılıyorum, açıklamalar oldu, ilk Yunan Başbakanı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı aradı, ardından Dışişleri Bakanı Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nu aradı. Aynı şekilde Yunan Cumhurbakanı Sakelaropulu da açıklama yaptı Yunanca. Bahsettiğimiz ilk 2 isim İngilizce paylaşım yaptılar sosyal medya hesaplarında “Türkiye yardıma hazırız, geçmiş olsun” diye. Yunan Cumhurbaşkanı ise Yunanca bir açıklama yaptı “her ne kadar aramızda ihtilaflar ve sorunlar olsa bile neticede bu tür insancıl meselelerde komşular birbirleriyle yardım içerisinde olmalı” şeklinde. Daha önceki depremlerde yaşanmış, hatta o ağır depremlerde karşılıklı gönderilmişti hatırlıyorsan her iki taraf da birbirine kurtarma ekipleri göndermişti. Yine teklif edilmiş “kurtarma ekibi istiyorsanız gönderelim” diye iki taraf da teklif etmiş. Bunlar güzel şeyler, komşu iki halk yardım önemli ama siyaset ve “hâlâ hangi ada bizim? Hangi ada bizim değil?” konularına girildiği zaman deprem filan kimse dinlemiyor. Dolayısıyla şöyle bir öngörüde bulunabiliriz, bu deprem sürecinde belki böyle bir tartışma olmasa bile daha depremin bütün yaraları bile sarılmadan tekrar Ege'de veya Akdeniz'de başka sıkıntıların artık günlük klasik saydığımız ihtilaflarla ilgili açıklamalar veya tavırlar gelebilir. Maalesef deprem konusu bu anlamda, dostluk anlamında işe yarıyor fakat kalıcı dostluğa veya kalıcı bir barışa önayak hiçbir zaman olmuyor çünkü sorunların kaynağı deprem değil. Başka yerde deprem var, cesaret isteyen meseleler var ama en azından bu tür şeylerde hiç açıklama yapmayan ülkeler de var. Bu tür durumlarda birbirine yardım da teklif etmeyen. Komşu olarak Yunanistan'ın ilk bunu yapması Türkiye'nin de ilk Yunanistan'la ilgili yapması bir gelenek haline geldi hatta zamanında. Demek ki durum ne kadar gergin olursa olsun bir temas, birbirlerini arayabiliyorlar. Biz bunu görüyoruz, bu anlamda seviniyoruz.

YD: Deprem de olmasın, can kaybı da olmasın, gerginlik de olmasın dileğiyle biz bu bölümü kapatalım. Son bir not, ölü sayısı ne yazık ki 25'e yükseldi İzmir'de, yaralı sayısı 804. Çok teşekkürler Evren Dede yayınımıza katıldığınız için Yunanistan'dan gelişmeleri aktardınız, size de kolay gelsin, geçmiş olsun diyoruz.

ED: Ben teşekkür ederim, iyi yayınlar diliyorum.

YD: Teşekkürler, sağ olun!