Bilinçaltının en çorak yerleri

-
Aa
+
a
a
a

55. yayın döneminde Açık Radyo'da yayınlanan, yönetmen ve müzisyen birlikteliklerini merkeze alan Perdede Notalar programının, programcılarımız Hikmet Temel Akarsu, Emre Karacaoğlu ve Yavuz Angınbaş tarafından aynı adla yayına hazırlanan inceleme kitabındaki "Bilinçaltının En Çorak Yerleri: David Lynch & Angelo Badalementi Birlikteliği" makalesini sizlerle paylaşıyoruz.

David Lynch & Angelo Badalementi birlikteliği
 

David Lynch & Angelo Badalementi birlikteliği

podcast servisi: iTunes / RSS

Perdede Notalar programının kayıtlarına Spotify üzerinden erişebilirsiniz.

Perdede Notalar

Avangard sinemayla ilgili olup da David Lynch’i bilmeyen yoktur. Çizdiği gerçeküstü, rüya/kabusvari imgelerle insan ruhunun karanlık ve çorak bölgelerinde izleyiciyi irkilten keşiflere zorlayan Kaliforniyalı yönetmenin eserleri her zaman anlaşılması, analiz edilmesi zor filmler olmuştur. Bu yönüyle David Lynch, her zaman eleştirmenlerin ve entelektüellerin ilgi odağında kalmıştır. 1977’de yayımladığı ilk uzun metrajlı filmi Eraserhead'den 2006 çıkışlı “Inland Empire”a kadar da filmlerindeki atmosferi yaratan yenilikçi ses tasarımları, enigmatik karakterleri ve tavizsiz senaryolarının yanında müzik her zaman önemli bir öge olmuştur. 1986 senesindeki Blue Velvet'a [Mavi Kadife] kadar filmlerinde belirleyici bir müzikal ortaklığa girmeyen Lynch, bu filminde –bütçesinin de el vermesiyle- sanatsal kaygılarını karşılayabilecek çapta bir müzisyenle işbirliği yapabilmek için adımlar atma fırsatını buldu. Karşısına çıkan kişi kariyeri boyunca pek çok filmde beraber çalışacağı Sicilya asıllı Angelo Badalamenti’ydi. 

Badalamenti’nin kariyerinin Lynch’le birlikte zirveye çıktığını belirtmek yerinde olur. O zamana kadar Goldon’s War ve Law and Disorder gibi pek sükse yapmamış filmlerin müziklerini yapan besteci, Blue Velvet'la başlayan serinin devamında kazandığı popülariteyle birlikte dünya çapında şöhrete ulaşmıştır. 

İkilinin tanışması 1986 senesine, Blue Velvet'ın çekim dönemine denk geliyor. Tanıştırıldıkları akşam, Lynch, Badalamenti’den, zamanında Tony Bennett’ın ünlendirdiği Blue Velvet parçasını filmin başrol kadın oyuncusu Isabella Rossellini’ye öğretmesini ister. Badalamenti’nin kabul etmesi üzerine Lynch’le gelen prodüktörler, besteciden film için bir de şarkı yazmasını isterler. Badalamenti “Yeni bir şarkının ancak müziğini besteleyebilirim, şarkı sözü yazamam,” deyince, Lynch ona sonradan Julee Cruise’un seslendireceği Mysteries of Love'ın sözlerini yazıp getirir:

Sometimes a wind blows
And you and I float in love
And kiss forever in a darkness
And the mysteries of love come clear
And dance in light, in you, in me
And show that we are love

Bazen bir rüzgar eser
Ve senle ben aşk içinde yüzeriz
Ve sonsuza dek karanlıkta öpüşürüz
Ve aşkın gizemleri ortaya çıkar
Ve ışığın, senin, benim içinde dans eder
Ve aşık olduğumuzu gösterir

Çevirisinden de görülebileceği gibi Lynch’in sanatsal düzeyini yansıtmaktan oldukça uzak bu şiiri eline alıp okuduğunda neler hissettiğini, Badalamenti, bir röportajında[1], gülümseyerek şöyle anlatır: “Kağıtta hiçbir işime yaramayacak sözler vardı ama yine de David’e ‘Tamam, bu iyi,’ dedim,” der. Badalamenti, Lynch’e ayrıca ne tarz bir müzik istediğini sorar. Lynch’in bu tasviri, Badalamenti’nin nasıl iyi bir iş çıkardığının göstergesidir adeta: “Kozmik bir şeyler olsun. Rüzgar gibi, deniz gibi, dalgalar gibi... Sonsuz olsun, zamanla birlikte kayıp gitsin.” Ayrıca o aralar Shostakovich dinleyen yönetmen, bu Sovyet dönemi bestecisi gibi yazıp yazamayacağını Badalamenti’ye sorar. Badalamenti, “Ben Shostakovich’in yarısı bile olamam ama yine de denerim,” diye yanıtlar. Mysteries of Love'ın klavye yüklü atmosferinin arkasındaki orkestral düzenlemelerin Shostakovich’i andırması buradan gelmektedir.

Badalamenti’nin notalarını dizmeden önce yönetmenlere sorduğu bu tek soru Lynch’in filmlerinde yarattığı müzikal atmosferi anlamamızda yardımcı olacaktır: “Seyircinin o sahnede ne hissetmesini istiyorsun?” Lynch’in filmlerini ya da Twin Peaks [İkiz Tepeler] dizisini izleyenler bilir; yönetmenin beyaz perdedeki imgelerle dimağlarda bıraktığı tat hiçbir zaman hoş değildir. Ayrıca, senaryonun hiçbir yerine oturtamadığınız, filmden sonra bile kafanızda soru işaretleri bırakan sekanslar ve görüntüler de izleyicide bir Rorschach mürekkep testi[2] etkisi yaratır. Olay örgüsüne herhangi bir katkısı olup olmadığı belli olmayan bu sahneler kimi zaman sadece bir atmosfer, bir etki yaratmak için ordalarmış izlenimini verir. Ve işte başta bahsettiğimiz hoş olmayan tatların yanında, bu garip ve çözülemez etkiyi yaratmada Badalamenti’nin yeteneği etkin rol oynar. Blue Velvet'ın introsunu düşünün: Minör gamlardaki hüznün ve orkestral düzenlemelerdeki senfonik görkemin yanında disharmonik notaların yarattığı esrarengiz hava daha filmin en başından sizi kıskıvrak yakalar. İsmini koyamadığımız, konuşma/yazma dilinde karşılığı olmayan, ancak “garip, gizemli” diyebileceğimiz duygular içine girersiniz. Blue Velvet'ın girişinden sonra Lost Highway'deki [Kayıp Otoban] ana karakter Fred Madison’ın iktidarsızlığını andıran sıkıntılı ve rahatsız edici saksofon solosunu hatırlayınız. Soundtrack'te Bats With Red Teeth olarak geçen şarkı, vurdumduymaz ve cool edasıyla şık bir caz standardıdır. Shostakovich etkili bir orkestrasyondan sonra modern bir piyano-davul-bas üçlüsüyle de çekilen filmin dönemine uygun bir şekilde aynı hissiyatı yakalayabilmekte Badalamenti. 

Bu anlatımsal birlikteliğin, bu sanatsal empatinin nasıl oluştuğuna dair bir anektodu da burada anmakta yarar var. Bir röportajında[3] Badalamenti, Lynch’le yarattığı uyumu yüzünde bir gülümsemeyle şöyle anlatır: 

David’le anlaşmamız çok kolay oldu. Odamda bir Fender-Rhodes klavye vardı. Başına geçtim, David’i de sağ tarafıma oturttum ve yanımda getirdiğim kasetli kayıt aletimi çalıştırdım. David anlatmaya başladı: ‘Evet, Angelo. Şu anda senle karanlık bir ormanın içindeyiz. Etrafımızda sadece ağaçlar ve tepemizde Ay var... Kulaklarımızda da sadece rüzgarın uğultusu ve bir baykuşun gugukları... Ancak ileride ağaçların arasında güzel bir yeni yetme genç kızın yürüdüğünü görüyoruz.’ O bu cümlelerle betimlemeye başlayınca ben de ilk akorları dizdim piyanoda. Hikâyesi geliştikçe ağzımla bir melodiyi de mırıldanmaya başladım. O anda David, “Angelo, mükemmel. Bunu devam ettir,” dedi. Sahneyi anlatmaya devam ederken “Biraz daha yavaşlat,” ya da “Tonu kalınlaştır,” diye ekler yaptı. Bense onun direktiflerine göre piyanoda temalar üzerinde geziyordum... O konuşmaya devam etti, ben de piyanodaki yürüyüşlerime. Söylediklerine göre yükseldim, parçayı doruğuna çıkardım. Ve en sonunda da bitirdim. Bitirdiğimde David’in gözlerinde yaşlar vardı. Bana kolunu göstererek ‘Angelo, bu çok güzeldi. Bütün tüylerim diken diken oldu; bak,’ diyordu. İşte Twin Peaks’i böyle yarattık.

Beraber ilk çalışmaları olan Blue Velvet'taki neo-noir havayı sadece karanlık ve ürkütücü orkestrasyonla değil, Roy Orbison’ın In Dreams ya da Blue Velvet gibi vintaj, romantik pop şarkılarının yarattığı kinayenin yanında bir de Julee Cruise’ün seslendirdiği Mysteries of Love'ın modern, New Age etkisiyle de sağladılar. Twin Peaks dizisindeyse pop/caz/country temalarını müziğine yedirmesiyle, Badalamenti, Lynch’in çizdiği resimde yine istediği etkiyi yakalıyordu. Amerika’daki varsıl banliyölerin azametli huzurunu, düzenini ve güvenli atmosferini bu temalarla tasvir ederken, arka planda yaşanan karanlık ve dizinin sonunda bile net bir şekilde çözülemeyen olayları yine bilindik, kendine özgü, tedirgin edici gerginliğiyle anlatıyordu. Yaşadığımız dünyanın en sofistike yaşamının sürdüğü Amerikan banliyösündeki günlük hayat betimlenirken, buna kontrast teşkil edecek olaylar dizisi ve ana karakterin rüya/kabus sekansları Badalamenti’nin müziğiyle etkisini katlıyordu. Lost Highway ve Mulholland Drive'da [Mulholland Çıkmazı] yönetmenle müzisyenin sanatsal işbirliği daha gelişkin ifadeler bulur. Her ne kadar başta Lost Highway olmak üzere birden çok filminde dönemin majör müzik sanatçılarının (Trent Reznor, David Bowie, Marilyn Manson, Smashing Pumpkins, Rammstein gibi) eserlerini kullansa da Lynch, leitmotif müzikal öge olarak Badalamenti’nin eserlerini tercih etti.

Çok ünlü filmlerin yanında, Badalamenti’nin müziklerini yaptığı bir Lynch filmi daha var ki, bestecinin buradaki çalışmaları başka hiçbir filmde yaptıklarına benzemiyor: The Straight Story. Filmde Iowa’dan Wisconsin’e, hasta kardeşini görmek için çim biçme traktörüyle yola çıkan yaşlı bir adamın öyküsü anlatılır. (Bahsi geçen hikâye Alvin Straight adında bir adam hakkındadır ve gerçeğe dayanmaktadır. 1994 yazında kalp krizi geçiren, 80 yaşındaki kardeşini görmek için çim biçme traktörüyle yola çıkan 73 yaşındaki Straight, saatte sekiz kilometre hızla altı haftada kardeşine varmıştır.) Filmin dokusu ne kadar Amerikansa, Badalamenti’nin hazırladığı müzikler de, eski çalışmalarının aksine, Amerikandır. Böyle bir filmde Aaron Copland tarzı bir müzik ya da genel olarak folk şarkıları beklenirken, Badalamenti daha giriş temasındaki yaylı ve piyanolarla, “Laura Palmer” temasını hatırlatan, duygu yüklü bir beste ile filme başlar. Straight’in kaplumbağa hızıyla yaptığı yolculuk esnasında ise yavaş bluegrass temaları için Badalamenti, solo keman kullanmayı uygun görmüştür. Badalamenti’nin film için düşündüğü en ilginç şey ise solo gitarda duyduğumuz bir leitmotiftir: Bu melodi hem sevgi, hem de ayrılık anlarında duyulur. Melodi ilk defa Straight’in kızı, fıskiyenin yanında oyun oynayan bir çocuğu izlerken duyulur. Ancak, sonradan öğreniriz ki onun kendi çocukları onun elinden alınmıştır. Film boyunca melodi birkaç kez daha kullanılarak üstüne daha çok anlam yüklenmektedir: mesela Straight yolculuğu sırasında ona yardım eden önemli bir kişiden ayrılırken ve en sonunda kardeşiyle buluştuğunda. En görkemli film müziklerinde olduğu gibi burada da Badalamenti, karakterlerin ifade edebileceğinden çok daha fazlasını müziğiyle ortaya koymaktadır.

Badalamenti, Lynch’in filmlerine çok şey kattı. Lynch, Badalamenti’nin müziğine bir mecra oldu ve onun yolunu bulmasını sağladı. (Kimi şarkılarda beste kısmında ikisinin ismi birlikte geçer.) Neticede ortaya çıkan eserlerden, birinden birini çekmeye kalktığınızda elinizde, Lost Highway'deki Mr.Eddy’nin giriş müziği ya da Blue Velvet'taki Jeffrey ile Dorothy’nin sevişme sahnesindeki ezginin gerginliği gibi aynı etkiyi yaratan şaheser sekanslar olmayacaktır. 

Sanırız, sinema sanatı söz konusu olduğunda yönetmen-müzisyen işbirliğine verilebilecek en iyi örneklerden birini teşkil etmektedir, Lynch & Badalamenti. Ortaya çıkan eserlerin görkemi bunun en somut kanıtıdır. 

 

[1] http://www.youtube.com/watch?v=Oh9bWsiNIE8 - Siteyi ziyaret tarihi: 28 Ekim 2007

[2] Psikolojik terapilerde kullanılan, kâğıt arasına rastgele dökülen mürekkebin ortaya çıkardığı şekli yorumlama testi.

[3] http://www.youtube.com/watch?v=Oh9bWsiNIE8 - Siteyi ziyaret tarihi: 28 Ekim 2007