Mitoloji ve Tıp

-
Aa
+
a
a
a

Doç. Dr. Ali İhsan Ökten ile ile yeni kitabı "Mitoloji ve Tıp" üzerine ve Fadime Kavak'la da  hemşireliği konuştuk.

Önce Sağlık: 14 Mayıs 2021
 

Önce Sağlık: 14 Mayıs 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(14 Mayıs 2021 tarihinde Açık Radyo’da Önce Sağlık programında yayınlanmıştır.)

Selim Badur: Sevgili Açık Radyo dinleyicileri, ben Selim Badur. 

Ayşegül Tözeren: Ben Ayşegül Tözeren.

SB: 14 Mayıs 2021 Şeker Bayramı’nın ikinci günü ve Açık Radyo’da 95.0 frekansında yayın yapan radyomuzda bayramın ikinci günü Önce Sağlık programındayız ve her zaman olduğu gibi konuklarımızı Ayşegül tanıtacak. 

AT: Evet. İki konuğumuz da o kadar değerli ki, acaba kimden başlayayım diye düşünüyorum. Ali İhsan Ökten’den başlayayım. Bu arada tanıtımlara da çok hazırlandım ben bayram sohbetimiz olduğu için Doç. Dr. Ali İhsan Öktem beyin ve sinir cerrahisi uzmanı, aynı zamanda Türk Tabipleri Birliği ikinci başkanı, aynı zamanda çiçeği burnunda bir kitabın, ‘Mitoloji ve Tıp’ kitabının yazarı ve aynı zamanda gönüllerin Adana Şehir Hastanesi Nöroşirurji eğitim şefi. Bu birden fazla özelliğiyle Ali İhsan’ı tanıtmak istedim. Şimdi Fadime’ye geçelim, Fadime Kavak’a. Fadime Kavak çok değerli bir hemşire, Sağlık Emekçileri Sendikası Şişli şube başkanı ve gördüğüm en iddialı WhatsApp mesajına sahip kişi tanıdığım benim. Hemen WhatsApp durum mesajını okuyorum Fadime’nin “eğer yeniden başlayabilseydim yaşamaya, ikincisinde daha çok hata yapardım” diyor. Çok yüreklendirici geliyor bana bu!

SB: Hoş geldiniz efendim, gerçekten iki değerli konuk Açık Radyo programımızda. Evet Ayşegül kimden başlayacağız? 14 Mayıs hem Eczacılar Günü de. Bu nedenle istersen sayın Kavak’tan başlayalım. 

AT: Bu hafta Hemşirelik Haftası, 12 Mayıs’ta da Hemşire Günü idi, aynı zamanda 14 Mayıs Eczacılar Günü, bugün 14 Mayıs aynı zamanda Çiftçiler Günü. Ekolojiye duyarlı bir radyo olarak çiftçilerin de gününü kutlayalım. Hocam Sayın Kavak Fadime’ye sorumuzla başlayalım isterseniz?

SB: Tamam başla Ayşegül.

AT: Koronavirüs hayatınızı, hemşirelerin hayatını nasıl değiştirdi Fadime? Çok ciddi değiştirdi biliyorum ama nasıl değiştirdi?

FK: Öncelikle herkese merhaba! Şimdi pandemi öncesiyle kıyasladığımızda aslında pandemiyle birlikte şunu söylemekle başlayayım, aslında nasıl başlayacağımı bilemedim heyecanlandım, sağlık sisteminde var olan mesleklerden bir tanesi hemşirelik mesleği de ve sağlık sisteminin çok ciddi bir iş yükünü hemşireler omuzlarında taşıyorlar aslında. Hastanelere baktığımızda yani bir klinikte mesela Ali İhsan hocam da buna muhtemelen olumlu bir yanıt verecektir, bakıldığında serviste herkes vardır ama aynı zamanda o servisin her an orada olan tek meslek grubu hemşiredir. Hekimler gelirler sabah vizitlerini yaparlar sonra işte polikliniğe, ameliyathaneye giderler ya da temizlik işçileri temizliğini yaparlar bir kenara çekilirler ama hemşireler her an o servistedir yani 7/24 görülebilen hastanelerde tek meslek grubudur diyebilirim aslında. Bu diğer meslek gruplarını önemsiz ya da işin dışında tutmak gibi değil ama büyük bir yükü hemşireler taşırlar. Pandemiyle birlikte bu tabii daha da derinleşti çünkü Türkiye’de aslında çok ciddi bir açık var, her meslek grubunda çok ciddi bir açık var sağlık sisteminde, hemşirelerde de bu oran çok yüksek. Ne yazık ki dünya ülkelerine baktığımızda onlarla kıyaslandığında 100 bin nüfusa yaklaşık 1000 hemşire hizmet verirken dünya ortalamalarında ülkemizde 306 hemşire hizmet veriyor. Yani 1/3’ü kadar bir oran bu, çok düşük ve bu tabii ki hem şu an çalışan hemşirelerin iş yükünün daha fazla olduğunu gösteriyor hem de az sayıda elemanla hizmet vermenin sorunlarını da sahada hizmet veren arkadaşlarımız tekrar kaldırıyorlar. Pandeminin getirdiği bir de dış etkenler var, yani bizim aynı zamanda evimizde de iş yükümüz artmış durumda çünkü bir bulaşıcı hastalık söz konusu ve bu bulaşıcı hastalığı eve taşımak istemiyoruz, onun getirdiği birtakım sorunları da yaşıyoruz. Böyle bakıldığında aslında hemşireler açısından pandemi çok can sıkıcı bir boyuta ulaştı. Bir de hastane idarelerinin mobingine maruz kalıyoruz. Yani mesela hekimlere çok fazla mobing yapamıyorlar, daha sınırlı yapabiliyorlar ama hemşireleri daha kolay lokma olarak mı görüyor idareler onu bilemiyorum ama daha fazla mobing, baskı uygulayabiliyorlar. Aynı şekilde mesela hasta ve hasta yakınlarının fiziksel ve sözel şiddeti de hemşireler üzerinde daha fazla gerçekleşiyor. Mesela tüm sağlık çalışanları evet şiddete maruz kalıyor ama hemşire arkadaşlarımız bunu daha fazla yaşıyorlar, çok daha kolay şiddete uğrayabiliyorlar. Bu da mesleğin tabii ülkedeki ne yazık ki itibarsızlaştırılmasının getirdiği bir nokta diyebilirim. Türkiye’de çünkü gerçekten eğer pandemiyle ilgili Sağlık Bakanı’nın sürekli vurguladığı bir başarı hikayesinden bahsedeceksek eğer bu ülkede çalışan sağlık çalışanlarının başarısıdır her şeye rağmen yani önümüze her türlü engeli koymalarına rağmen sahada çalışan sağlık çalışanları bir başarı hikayesi yazmıştır. O nedenle aslında o alkışları can-ı gönülden hak etti sahada çalışan tüm sağlık çalışanları. 25 tane hemşire arkadaşımızı kaybettik pandemide, yani totalde 400 küsur sağlık çalışanıydı ve bu aslında çok acı ve bizler sahada çalışırken hem o hemşire arkadaşlarımızın acısını da yaşıyoruz, yitirdiğimiz mesai arkadaşlarımızın acısını da yaşayarak kendimiz de orada yaşamak için bir mücadele yürütüyoruz. Bunların hepsiyle birlikte yani çok ciddi bir savaş içerisindeyiz sürekli iş yerlerinde çok huzurlu bir günümüz geçmiyor diyebilirim.

AT: 425 sağlık çalışanıydı bu süreçte bilmiyorum belki takip edenler vardır siyahkurdele.com ben takip etmeye çalışıyorum, 425 sağlık çalışanı çok ciddi hepsi bir değerdi ve maalesef yitirdik. Çok teşekkürler, biz aslında bayram sohbeti yapacaktık ama çok ağır başladık bu sohbetimize. Sosyal medyayı geziyordum dün Dadal Günçe, değerli şair Ergin Günçe’nin de oğludur, Türkiye Kadar Bir Çiçek isimli şiir onundur, bence dünyanın en güzel şiirlerinden birini yazmış Ergin Günçe’nin oğludur, o doktordur. O şöyle bir şey paylaşmış bayram mesajı olarak “bayram da bizi görecek mi?” demiş. Hocam izin verirseniz Ali İhsan’a öyle başlayayım soruya?

SB: Evet.

AT: Bayram da bizi görecek mi Ali İhsan ne diyorsun? 

AİÖ: Bayram ne yazık ki bizi bu bayramlarda, son bayramlarda açıkçası görmüyor bayram bizi. Çünkü biraz önce sen de bahsettin, pandeminin en ağır koşullarını Fadime arkadaşım da bahsetti, sağlık çalışanları yaşıyor. Bu ağır yaşanmışlık travması ne yazık ki bizlere bir bayram olarak yansımıyor. Koronanın veya Covid’in ağır koşullarını yaşıyoruz hep birlikte ve burada 421 arkadaşımız vefat etti bugüne kadar. Bu dünyadaki en yüksek verilerden bir tanesi. O nedenle tabii ki bu bayramı biz nasıl gönül rahatlığıyla yaşayabiliriz ki? Umarız ki gelecek zamanlarda daha güzel yaşayacağı bayramlar olur diye diliyorum. 

AT: Selim hocam ama Ali İhsan bu yoğunluk içinde bir de kitap yazmış ‘Mitoloji ve Tıp’ 500 sayfanın da üzerinde, o kadar hacimli bir kitap ki zor taşıyorsunuz. Ben çok merak ediyorum Ali İhsan ne zaman yazdın bunu, nasıl hazırladın?

SB: Evet bu soruyu belki biraz daha genişletmek için ne zaman başladı bu mitoloji ile ilginiz ve tıpla bunu bağdaştırmanız çok ilginç, çok güzel ve çok önemli. Gerçekten yürekten kutlarım bu eseriniz için. Biraz kitaptan bahsedelim isterseniz, nasıl doğdu, ne kadarlık bir çalışmanın, bir emeğin, bir bilgi birikiminin eseri. Biraz ondan bahsedin lütfen bize.

AİÖ: Teşekkürler. Bu aslında uzun süreli bir çalışmanın sonucu tabii ki. Tıp biliminin hepimizin bildiği kendine has bir dili vardır ve bu terimler aslında herkes için merak uyandırıcıdır. Bu benim için de öyle oldu, ben aslında bu çalışmaya beyin cerrahi olduğum için nöroşirurjinin içindeki mitolojiyi ortaya çıkarmakla başladım. Bununla ilgili olarak birtakım araştırmalar yaptım ve sonunda bunları bir yazıya döktüm ‘Nöroşirurji ve mitoloji’ diye ve bunu dünyanın bizim açımızdan beyin cerrahisinin oldukça saygın dergilerinden biri olan Word of Neurosurgery’de yayınlandı. Yayınlandıktan sonra derginin editörü yaklaşık 3 ay sonra bana bir teşekkür mektubu yolladı. Yazının en çok okunanlar arasında olduğunu söyledi. Bu yazıdan sonra beni Dünya Nöroloji Kongresi’ne davet ettiler ve Avrupa Oftalmoloji Kongresi’ne. Değişik birçok üniversite veya tabip odalarında veya değişik yerlerde mitoloji ve tıp üzerine konuşmalar yaptım. Daha sonra ben bunu nöroşirurjiden yani beyin cerrahisinden çıkarıp genel bir tıp için araştırmaya yöneldim mitoloji ve tıp konusunda ve bu konuda çok fazla önce tabii iki mitolojiyi okumak gerekiyor. Bunun için aslında Türkçe olarak elimizdeki kaynaklar da sınırlı, son zamanlarda biraz daha bu konuya ilgi var ve yazılan kitaplar, yayınlar artıyor ama onları okuduktan sonra onların içinde özellikle mitoloji ve mitoloji sözlüklerinden faydalandım ben. Onların içinden tıp terimlerini bulmaya çalıştım. Oldukça uzun bir süre geçti o ‘Mitoloji ve Nöroşirurji’ yayını 2016’da yayınlandı bu arada, onu söyleyeyim. O zamandan bu zamana kadar geçen sürede de mitolojinin içindeki tıbbı ortaya çıkarmaya çalıştım. Yaklaşık olarak bu çalışmam 5 yıl kadar sürdü diyebilirim. Bu çalışmayı yaptıktan sonra işte onun yayına hazırlanması falan da belli bir zaman gerektirdi açıkçası. Ortaya böyle ‘Mitoloji ve Tıp’ diye bir kitap çıktı. Üzerinde dediğiniz gibi çok fazla çalışılmış bir konu değil ama oldukça ilgi uyandırdı ve kitap yayınlandıktan sonra bazı yerlerde online üzerinden konuşmalar, vs. yaptım. Benim bulduğum sözcük sayısı yaklaşık 250 kadar mitolojinin içinde geçen tıp sözcüğü. Belki bundan sonraki süreçte daha fazla araştırılsa daha fazla da ortaya çıkabilir. Sonuçta böyle bir kitap ortaya çıktı. 

SB: Evet çok güzel gerçekten, hem çok ilginç bir konu hem de önemli bir konu, elinize emeğinize sağlık efendim. 

AİÖ: Ama şunu ekleyebilirim çok kısa olarak, mesela bu tıp tarihini okuduğumuz zaman onu o tarihsel süreç içerisinde karşımıza çıkıyor belki biz bunun farkına varmıyoruz ama tıbbi terminolojideki anatomik olarak hastalık olarak, sendrom olarak birçok şeyin kökeninde aslında mitoloji yatıyor. 

SB: Evet. 

AT: Tıbbın tarihi, serüveni anlatılırken de çok mitoloji göndermesi vardır, işte asa, asaya dolanan yılan.

AİO: Evet.

AT: Biraz bunlardan da söz edebilir misin Ali İhsan? 

AİÖ: Tabii ki, tıbbın aslında insanla başladığı söylense de genelde kabul görmüş olan ilk tıp büyüğü olarak Ezkulap geçer bizim tıp literatüründe ama ondan da öte, onun babası Apollon’dur ve onu da ilk İlyada ve Homeros destanında görürüz. Asklepios oğlunun kusursuz hekimi demektedir. Hepimizin bildiği Asklepios sağlık tanrısı, özelliği olan Apollon’un oğlu ama Apollon’un onun haricinde birçok özellikleri olan bir tanrı. Oldukça ilginç bir öyküsü vardır bunun, Apollon Teselya kralı Plakes’in kızı Koronis’e aşık olur, kız Apollon’dan hamile kalır ancak bir süre sonra Arkade’den gelen İskis adında bir adamla daha sevişir. Bu olayı izleyen kutsal kuş karga durumu Apollon’a bildirir. Çok kızan Apollon onu diri diri yakmakla cezalandırır ve Koronis’in cesedi yarı yanmış halde tam ölmek üzereyken Apollon onun karnındaki çocuğu kurtarır ve büyütmesi için atadan Sentor Kerio’a verir. Asklepios’a hekimlik sanatını öğreten aslında bu Sentor Kerio’dur. Doğanın içinde yaşayan, doğanın gizemleriyle donanmış bir varlıktır, yarı at yarı adam olarak geçer mitolojide. Kerion Asklepios’un usta bir hekim olarak yetişmesini, hekimliği sağlar, hekimliği ve cerrahlığı öğretir ve Asklpeios tüm ölüleri diriltecek kadar ustalaşır. Ancak bu durum tabii ki Zeus’un hoşuna gitmez çünkü Zeus Asklpios’un doğal düzeni bozacağını ve kendi gücünü aşacağını zanneder ve Asklepios’tan çekinmeye başlar. Bu konuda ölüler tanrısı Hades bu duruma çok kızar ve Zeus’u kışkırtmaya başlar o da. Zeus bu duruma dayanamaz ve onu yıldırımlarıyla öldürür. Apollon oğlunun bu şekilde öldürülmesine çok kızar ve bu sefer Zeus’a yıldırımları bağışlayan cyclopes’ları öldürür ve Asklepios’un cansız bedenini gökyüzünde yıldızların arasına yerleştirir. Asklepios’un bildiğiniz gibi tapınaklarına asklepion denir ve bunlar ilk hastanelerdir, ilk çağın hastaneleridir. Bunların en ünlüsü de Bergama’dadır. Buna benzer aslında bir öykü bizim Lokman Hekim için de anlatılır, buna çok benzerdir öyküsü. Çünkü Zeus Asklepios’u yıldırımlarıyla öldürünce bu sırada hekimin yazmakta olduğu reçete oradaki bir otun üzerine düşer ve yağan yağmurla birlikte kağıttaki yazı toprağa karışarak her yaprak bir derde deva olan bitkilere dönüşür. Bu bahsettiğim Lokman Hekim’e de anlatılan bir şeydir. Diğer bir söylenti ise Asklepios daima elinde yılanlı bir asa ile dolaşır ve bu asa hekim hastalarına giderken ondan güç alır, yorulmadan hastadan hastaya koşarak şifa dağıtır ve ona yardımcı olur. Asanın üzerindeki bizim tek veya çift yılan ise şunu simgeler tıp biliminde mitolojik olarak, hekim yılan gibi sessiz olacak, kimsenin sırrını başkalarıyla paylaşmayacak, sabır ve sessizlik içinde işini görecektir. Tıbbın doğuşu veya hekimlik aşağı yukarı böyle bir mitolojiye dayanır. Bunun haricinde mitolojik olarak birçok tıp tanrısı vardır, onlardan bir tanesi bugün ismini en çok kullandığımız Hygieia’dir. Hygieia tıp tanrıçası olarak geçer ve aynı zamanda koruyucu hekimliğin de günümüzdeki ilk tanımı olarak söylenebilir. Koruyucu hekimliğin tanrıçası olarak geçer.

SB: Evet, çok ilginç, çok fazla değinilmemiş, incelenmemiş bir konu ‘Mitoloji ve Tıp’ kitabınız. Gerçekten hayran olmamak mümkün değil. Çok teşekkürler. Program sırasında biz 3 parça çalıyoruz ve son 2 programdır genellikle koronavirüsle ilgili parçaları bulmaya çalışıyoruz. Bu kez ilk Koffi Olomide isimli Kongolu bir sanatçıdan bir parça ‘Katil koronavirüs’ diye çevirebileceğimiz ‘Coronavirus Assassin’ isimli parçası seslendirecek. 14 Mayıs 2021 Cuma günü 95.0 Açık Radyo’da Önce Sağlık programındayız Kongolu Koffi Olomide'den ‘Coronavirus Assassin’ isimli parçayı dinledik. Konuklarımız Sayın Fadime Kavak ve Sayın Ali İhsan Ökten’le söyleşimiz sürüyor. Gerçekten sayın Ökten’in kaleme aldığı çok ciddi bir emek ürünü olan 520 sayfalık Akademisyen Kitapevi’nden çıkan ‘Mitoloji ve Tıp’ isimli kitabı konuşuyorduk. Şimdi herhalde Ayşegül’ün sorusuyla bu kitabı irdelemeye devam edeceğiz.

AT: Yıllar içindeki durumlarda hekimlerin şöyle çıkışlarını hep gördük, tıbbın kurucuları İstanköy’lü Hipokrat’tan Bergamalı Galenos’tan bu yana burada, bu topraklarda binlerce yıldır iyi hekimlik yaptık, yapıyoruz, yapacağız dediler. İşte biraz da şimdi o Hippocrates’ı konuşalım. Aslında mitoloji sadece hikâye değil günümüz hekimlerinin de dirayetinden güç aldığı aslında karakterler bu kişiler, böyle rolleri de var. Hippocrates’ın bir de yemini var tabii, o yemini ediyoruz tıp fakültesini bitirirken ve onurumuz üzerine ettiğimiz bir yemin olduğu için de ona sadık kalmak zorundayız aslında, aslında değil sadık kalmak zorundayız. Biraz Hippocrates’dan ve yemininden de söz etmek ister misin Ali İhsan?

AİO: Tabii ki. Hippocrates’ın özelliği şu, tıbbı bir bilim dalı haline getirmiştir, bunu Platon şöyle aktarır, Hippocrates’ı bu felsefeden yani o zamanın anlayışına göre genel bilgilerden ayırarak başlı başına bir bilim dalı haline getirmiştir. Bu tabii ki oldukça önemlidir. Bir de biz bugün Hippocrates yemininden önce şundan bahsedeyim, bugünkü tıbbi terminolojinin esasını da yine Hippocrates’tan biz alırız çünkü onun yazdığı ‘Corpus Hippocraticum’ adlı Hippocrates’ın yazdıklarını bir araya getiren eser Hippocrates’ın buna ait tıbbi eserlere dayanır ve biz ondan itibaren gelen terminolojiye tıpta çok fazla kullanmışızdır. Bu terminolojinin temelini aslında Grek ve Yunan ve Roma mitolojisi oluşturur, daha sonradan buna Latince eklenmiştir ve böyle bir Grecolatince tıbbi terminoloji doğmuş ve günümüze kadar gelmiştir. Hippocrates’ın yeminin tabii ki en önemli özelliği senin de bahsettiğin Hippocrates yeminindeki dil, din, cins, ırk ayrımı yapmayacağımıza dair biz onurumuz üzerine yemin ederiz. Bu dediğiniz gibi ve hepimiz bu Hippocrates yeminine sadık kalmak zorundayız ama sadık kaldığımız zaman da dönem dönem TTB’nin başına geldiği gibi dönem dönem ne yazık ki sorunlar başımıza gelmektedir. Tamamen bu andımıza, Hippocrates andına bağlı kalmamızdan ötürü. 

 

SB: Ayşegül benim sayın Kavak’a bir sorum var. Bu süreç, bu pandemi süreci hemşirelik eğitimini nasıl etkiledi? Daha doğrusu hemşirelik eğitimi sırasında bu tarz pandemiler, salgınlar olağanüstü durumlar için neler öğreniliyordu? Yeterli miydi bunlar? Bu yaşananlar acaba eğitimde birtakım farklılıklara, bir takım değişik farklılıklara, bir takım değişik farklı yaklaşımlara neden olacak mı? Biraz onlardan bahsedebilir miyiz?

FK: Tabii ki, biliyorsunuz ki 2 yıldır neredeyse tüm örgün eğitim online eğitime çevrilmeye çalışılıyor, hemşirelik mesleğinin de %50’si uygulama şartlı bir eğitimi vardı ve bu süreçte tabii ki hastaneler zaten çalışan sayısını azaltmaya yani o alanda bulunan kişi sayısını azaltmaya çalışırken öğrenceleri de istemediler. Bu tabii ki hemşirelik eğitimini biraz olumsuz yönde etkiledi. Yani hemşirelik gibi uygulamalı eğitim alan tüm meslek gruplarını da etkilemiştir. Zaten hemşirelik eğitiminin geçmişte de birtakım sorunları var, onlara da gireyim mi bilmiyorum da. Sizi bulmuşken bütün içimdekini aktarmış gibi olacağım. Birincisi hemşirelik eğitim ne yazık ki ülkemizde bir standarda sahip değil. Lise mezunu hemşire arkadaşlarımız da var, lisans mezunu hemşire arkadaşlarımız da var. Öncelikle bu eğitimin standart olması gerekiyor, şu anda kabul edilebilir olan lisans mezunu hemşirelik eğitimidir, olması gereken de budur. Hemşirelik eğitiminin yine hemşireler tarafından verilmesini istiyoruz. Biliyoruz ki bazı hemşirelik okulları Ali İhsan hocam da burada, eminim o da onay verecektir, bazı hekimlerin doçentlik ve profesörlük unvanlarını alabilmeleri için bir basamak olarak kullanılıyor ne yazık ki. Oralardaki hemşirelerin eğitimi de sekteye uğruyor tabii ki. Sonuçta hemşirelik çok önemli bir meslek ve eğitimin de bu konuda yeterli bilgiye sahip hemşire akademisyenler tarafından verilmesi gerekiyor. Uzmanlık alanları var hemşireliğin de ama ülkemizde ne yazık ki bu da bir ödül ceza yöntemi olarak kullandığı alanlardan bir tanesi oluyor ve yıllarca bir alanda çalışmış hemşire arkadaşımız, o konuda eğitim almış hemşire arkadaşlarımız dahi o alandan uzaklaştırılıp başka bir alana yönlendirilebiliyor. Bu da tabii ki hizmet kalitesini düşüren nedenlerden bir tanesi. Yine eğitim sertifikaları alıyor arkadaşlarımız alanlarda uzmanlaşmak açısından, onlar da yine ne yazık ki yine hiç önemsenmeyebiliyor ama aslında biz biliyoruz ki bir alanda uzmanlaşmış hemşire arkadaşların o alanda çalışmaları hizmetin kalitesini çok ciddi oranda arttıracaktır. Umarım bir gün yani bu siyasi iktidarın elini çektiği, sadece hemşirelerin kendi iş planlarını yapabildikleri bir düzen olur ama ne yazık ki şu an öyle bir düzen olacakmış gibi durmuyor bu gidişatla. Biz de bu yönde çok ciddi bir mücadele yürütüyoruz çünkü.

SB: Çok teşekkürler, Hemşirelik Haftası nedeniyle hemşirelerin sorunlarına ve eğitiminin nasıl olması gerektiğine, bunlar önemli konular, bunlara da değindik. Bu konuda da bizi bilgilendirdiniz. Ayşegül bir müzik arasından önce son bir sorun var mı?

AT: Ali İhsan’a uzun bir soru soracağım için Fadime’ye çok kısa bir soru soracağım. Fadime ben diyelim ki hemşirelik lisesi mezunuyum, sen üniversitesi mezunusun. Benim Okmeydanı Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu hastanesine atamam çıktı, sen de başladın. Biz başladığımızda bir farkımız var mı seninle benim?

FK: Yok, hiçbir farkımız yok, sadece ücrette küçük bir fark var, onun dışında bir fark yok.

AT: Başka sorum yok.

SB: Madem haklardan filan bahsettik, özellikle bu koronavirüs aşılamaları ve patent haklarından bahsediliyor, çeşitli ülkelerde de farklı kesimler, gençler biraz işin peşini bırakmıyorlar, ‘asla vazgeçmiyoruz’ diye işte böyle bir sokak yürüyüşü Fransa’da, Fransız gençlerinin, muhaliflerin seslendirdiği bir parçaya yer verelim. 14 Mayıs 2021, 95.0 Açık Radyo’dayız Önce Sağlık programında, konuklarımız Sayın Fadime Kavak ve Sayın Ali İhsan Ökten’le söyleşimizi sürdürüyoruz. Son bölümde Ayşegül senin sorunla başlayalım. 

AT: Mitolojideki terminolojiden bahsettin Ali İhsan ve bunun aslında gündelik yaşamda bizim çok gündelik mesleki yaşamda çok karşılaştığımızı söyledin. Ben de İzmir Tabip Odası’nın yaptığı konuşmana biraz tanıklık etmiştim ve mesela bizim tanıdığımız stafilokokun aslında mitolojik kökenleri varmış. Biraz şu anda tıpta kullandığımız sözcüklerin mitolojik kökenine ilişkin bize birkaç örnek verebilir misin?

AİO: Tabii. Aslında mitolojik olarak çok fazla örnek var dediğim gibi ama onlardan birkaç tane örnek vermem gerekirse örneğin bizim aşil tendonu olarak tıbbi terminolojide kullandığımız aşil vardır. Bu hepimiz biliriz Akhilleus Troya savaşındaki durumunu. Oradan biraz bahsedeyim, sonra terminolojik olarak biraz kelimelerden bahsedeyim çok kısa olarak. Efsaneye göre Akhilleus adıyla bilinen yarı tanrı, küçüklüğünde annesi tanrıça Tetis oğlunu ölümsüzlük nehri Stiks’te yıkarken elini suya değdirmemesi öğütlendiği için onu sol topuğundan suya batırır. Topuğu dışarıda kalan Akhilleus’in sadece topuğundan vurularak öldürülebileceği söylenir. Troya savaşında Helena’nın sevgilisi ölümlü erkeklerin en güzeli olarak bilinen Paris’in zehirli okuyla vurulan Akhilleus tek zayıf noktasından aldığı, yani topuğundan aldığı bu yara yüzünden can verir. Akhilleus’den dolayı bizim baldırın arkasındaki kas grubunu topuk kemiğiyle birleştiği yer ve ayağımızı aşağı yukarı doğru hareketini sağlayan bu yapı tıpta Aşil tendonu olarak adlandırılır. Akhilleus’in topuğu sözleri bize aynı zamanda şunu söyler, sahip olduğumuzu hissettiğimiz güç ne kadar büyük olursa olsun hepimizin zayıf bir noktası vardır. Böylece mitoloji ve tıp aslında birbirleriyle iç içe geçmiştir. Örneğin Algea veya Algos günümüzde algoloji yani ağrı bilimine ad vermiştir. Androjen bildiğiniz gibi tıbbi terminolojide erkeklik özelliklerini sağlayan androjen hormonu veya testesteron olarak da geçer. Onu eş anlamlı kullanılan bir hormondur. Yine bir diğer örnek, arakne bir örümcek ağı demektir, öyküsü çok farklıdır ama biz buna mitolojideki arakne tıbbi terminolojide araknoid zar olarak geçer. Atlas birinci boyun omurudur ve birinci boyun omuru kafamızı omurgaya bağlayan bir kemiktir ve kafamızı o omurganın üzerinde taşır. Atlas da dünyayı başının üzerinde taşıyan bir mitolojik kahramandır ve bu şekilde birbiriyle özdeşleşmiştir. Aksis ikinci boyun omurudur ve aksis mundi evrenin merkezi olarak geçer, günümüzde de bilimsel olarak saptanmıştır ki sagital horizontal aksial planda aksis kemiği yani ikinci boyun omuru vücudumuzun dengesinin sağlandığı en önemli kemiktir. Böylece mitoloji ve tıp arasındaki günümüze kadar gelmiş en güzel örneklerden birisidir. Diğer bir örneği şöyle söyleyebilirim, dolanan iki yılan ile günümüzdeki DNA’yı eşleştirdiğimiz zaman bu bize yine aynı şekilde günümüz modern tıbbi ile mitoloji arasındaki bağlantıyı sağlayan iki örnektir. Örneğin daktili parmak demektir, mitolojide de daktili olarak geçer ve tıbbi terminolojide de daktili olarak geçer. Dolor aynı zamanda enfeksiyon hastalıklarındaki iltahabın veya enflamasyonun dört belirtisinden birisidir, ağrı olarak geçer. Mater ise mitolojide anne demektir, mater dolorazo ise Hristiyanlar için acılı anne yani Meryem’le eşleştirilir. Aynı zamanda da böyle bir mitolojik göndermesi vardır. Eko, hepimiz biliriz yankıyı simgeleyen bir orman perisidir ama günümüzde de aynı şekilde tıp terminolojide geçer. Febril ateş demektir, mitolojide ateşli hastalıkları temsil eder ve ateş tanrıçasıdır. Günümüzde yine Febril ateşi simgeler tıbbi terminolojide. Gigantlar dev yaratıklardır, bizim hipofiz bezindeki büyüme hormonunun fazla salgılanması gigantizm olarak geçer. Hermafroditizm yine bir mitolojiden tıbba geçen bir kelimedir ve çift cinsiyet yani aslında hem erkek hem dişi yani ne erkek ne dişi anlamına gelir. Hipokampüs Yunan mitolojisinde yarı at yarısı balık şeklinde tasvir edilir. Yine bizim beynimizde medial temporal lobdaki hipokampuste çok benzerlik gösterir buna baktığımız zaman ve bu ilişkinin kurulması mitoloji ve tıp terminolojisinin sanat eserleri olarak yorumlanabilir. Yine hipnoz Yunan mitolojisinde uyku tanrısıdır, tıbbi terminolojide de aynı şekilde psikiyatride, psikolojide çok geçen bir kelimedir. Xantos sarı demektir, xantokronik bizim tıbbi terminoloji o da sarı olarak geçer. Laktans sütle ilgilidir ve bir Roma tanrısıdır ve genç meyvelerin koruyucusudur, tarladaki genç fidanları koruyarak hasadın bereketli olmasını sağlar ve bitkilerin süt vermesini sağlayan bir tanrıça olarak olarak. Laktans tipik terminolojide de süt vermekle ilintilidir. Laterji yine aynı şekilde bir şuur bulanıklığı olarak geçer, aynı şekilde Lete ırmağı unutuluş, mitolojideki unutuluş ırmağı olarak geçer aynı şekilde. Ödem ve Oidipus gerçekten Yunan mitolojisinin en trajik kahramanıdır, kendisine tıbbi terminolojide hem psikiyatride ayağımızdaki ödemle ilişkili olarak kurulan bir öyküsü vardır, aynı zamanda sanatın birçok alanında da Oidipus kendisine yer bulmuştur. Mitolojinin aynı zamanda sanata çok fazla katkısı vardır, bu arada onu da söylemiş olayım. Yine psike insan ruhunun kişileştirilmiş formudur ve ruh bilimi psikiyatriye adını vermiştir. Günümüzde psikiyatri biliminin ana formunu oluşturur, senin biraz önce bahsettiğin stafilokokun öyküsünü anlatarak istersen sonlandırayım, yoksa çok daha fazla örnek verebilirim. Aitolia krali Oinos’un keçilerini otlatan çobanın adı Stafilus’muş, çoban Stafilus otlattığı keçilerden bir tanesi sürekli olarak sürüye geç katıldığını ve diğer keçilere göre daha neşeli ve hareketli olduğunu fark etmiş. Bir gün bu keçiyi izlemiş, keçinin sürüden ayrılarak bir asma bahçesinde üzüm yediğini görmüş. Çoban bu üzümleri krala götürmüş, kral üzümün suyunu içmiş ve beğenmiş ve bolca üzüm suyu çıkarmış. Mevsimle beraber aradan bir süre geçtikten sonra üzüm suyunun tadı değişmiş ve krala daha çok keyif vermeye başlamış. Böylece efsaneye göre şaraplaşan üzüm suyunu çok sevdiği için kral adının bu suya yani şaraba vermiş, üzüme de onu bulan çobanın adını vermiş. Stafilokok da mikroskop altında baktığımız zaman üzüme benzediği için adını buradan almıştır, mitolojiden almıştır. Mitolojide bunun gibi birçok aslında hepsi çok sayfalarca anlatılacak veya üzerinde dakikalarca konuşulabilecek öyküleri vardır bunların. Ben kitapta öncelikle mitoloji olarak bu öyküleri anlattım, daha sonradan bu öykülerin tıp dilindeki karşılıklarını, nasıl geldiğini onunla bir bağlantı kurarak, en sonunda da günümüzdeki tıbbi terminolojideki kullanışlarını verdim. Böylece bir mitoloji ve tıbbı birleştirmeye veya mitolojinin içindeki tıbbı ortaya çıkarmaya çalıştım. Dediğim gibi böylece sonuçta mitoloji ve tıp diye biraz uzun soluklu ve oldukça hacimli, kendi alanında belki de pek olmayan bir kitap ortaya çıktı. Şimdi o kitabın İngilizce çevirisini yapıyor arkadaşlar, yani daha profesyonel anlamdaki olsun diye. Büyük ihtimalle mitoloji ve tıp kitabını uluslararası olarak da tıp dünyasına, kültür dünyasına veya sanat dünyasına veya mitoloji dünyasına bu şekilde ulaştıracağız. Bizim Türkiye’den böyle belki bir katkımız olacak. 

SB: Çok kapsamlı ve çok ilginç bir konu, çok ele alınmamış bir konu, kutlamaktan başka elimden bir şey gelmiyor ve hayranlıkla dinliyorum sizi. Özellikle bir mikrobiyolog olarak stafilokokların da öyküsünü sizden öğrendim. Yani bu benim de eksikliğim ya da kıyıda köşede kalmış bir hep gram pozitif dediğimiz mor boyanan ve üzüm salkımına benzer dediğimiz görüntüsünün öyküsü meğerse mitolojik birtakım temelleri varmış stafilokokların. Bilmiyordum valla gerçekten! Peki biraz sayın Fadime Kavak’a dönelim. Çok yoğun bir pandemi dönemi, yoğun bir çalışma dönemi, belki göreceli olarak biraz daha rahatladınız, siz de deneyim kazandınız. Nasıl görüyorsunuz geleceği bu pandemi açısından?

FK: Biraz karamsar görüyorum!

SB: Ben de öyle.

FK: Keşke böyle görmesem ama şimdi bir tam kapanma süreci yaşadık ama aslında ne kadar bir tam kapanmaydı? Kocaman bir soru işareti ve şimdi tekrar bir açılım sürecine geçeceğiz. Nasıl açılacak, kontrollü mü açılacak? Mesela bunlar bile belli değil, Pazartesi gününden sonra belli olacakmış. Bu kadar kontrolsüz bir şekilde, bu kadar öngörüsüz bir şekilde bir yaklaşımla ben bu işi başarabileceğimizi düşünmüyorum. Çok ciddi bir aşılama süreci olmalı ama ne yazık ki orada da çok yavaş ilerliyor, yani bir ton soru işareti var bu konuyla ilgili de. Şeffaf bir yönetim yok, keşke daha şeffaf bir şekilde yönetseler, işin içinde bizler de olmuş olsaydık, alanda örgütlü meslek odaları, sendikalar da olmuş olsaydı. Evet bazı şeyler eğer elimizde değilse ülke olarak biz de onları kabullenirdik, görürdük ama şu an bilemediğimiz çok şey olduğu için ve göremediğimiz için de tabii ki sadece eleştirel yerde oluyoruz. Aslında biz onlara çözüm de sunmaya çalışıyoruz. Hastaneler açısından da şimdi hasta sayıları biraz düştü tabii ki ama bu kontrolsüz bir açılım olursa eğer çok hızlı bir şekilde tekrar aynı vaka sayıları yükselecektir, aynı pik olacaktır. Sağlık çalışanlarına baktığımızda da 1,5 sene oldu bu süreci yaşıyoruz ve gerçekten çok ciddi bir tükenmişlik sendromu yaşıyor arkadaşlarımız. Bunu öngörebilmeleri lazım ve gerçekten de sağlık çalışanlarını biraz daha mutlu etmeleri lazım. Bunun için de yapmaları gereken şeyler çok basit aslında, yani taleplerimizi biraz dinleyip o talepleri yerine getirebilirlerse biz sağlık çalışanları daha huzurlu oluruz. Çok ciddi bir açık var, o açığı kapatmak için atama yapmaları gerekiyor. Yine mezun insan sayısı çok fazla açıkta bekleyen, onlar açısından da iyi olur. Aynı zamanda sahada çalışan şu anda yorulmuş arkadaşlarımızı da bir nebze dinlendirmiş oluruz. Yani şeffaf bir yönetim, bol test, herkesin aşılanması, başka da bir çözüm yok gibi duruyor. Umarım başarabiliriz hep beraber.

SB: Evet zor bir süreç ve gerçekten hani kapanma mı yarı kapanma mı? Doğrusunu isterseniz bunun kapanmayla uzaktan yakından ilgisi olmadığı belli. Aşılama düzgün yapılamıyor dediniz, elde aşı yok nasıl yapacağız? Bütün bunlar işin çok iyimser bir gözle “üstesinden geliyoruz” demememizin temel nedenleri herhalde. Sağ olun verdiğiniz bilgiler için. Ayşegül sözü sana bırakayım.

AT: Hemen ben de benzer bir soruyu Ali İhsan’a soracağım. Hocam bu kapanmada herkes biliyorsunuz deli gibi marketlere gitti, bence marketlerin önünde bir test standı dursaydı vaka tespiti yapılırdı diye düşünüyorum. Bu arada bizi dinleyen hekim arkadaşlarımız var, hemen onlardan bir ikisini okumak istiyorum. Aydın’dan Kuşadası’ndan İsmail Ertin bizi dinliyor çok güzel bir yerden. Beyşehir gölü kenarında da Ankara’dan Mehmet Çakmak bizi dinliyor “can kulağıyla sizi dinliyoruz” demişler hepsi. Hekim arkadaşlarımıza, bizi dinleyenlere selam gönderelim. Ali İhsan sen ne diyorsun normalleşme sürecine?

AİO: Biz bunun aslında kötü örneğini daha önce yaşadık, ‘kontrollü normalleşme’ dendi ve bizi bu süreç tam aslında o dönem önlemlerin daha da sıkı alınması, tedbirlerin sıkı alınması gereken bir dönemdi. Ne yazık ki bu süreç bizi Mart ve Nisan ayında yaşadığımız felakete götürdü. Şimdi yine aynısını yaşayabiliriz açıkçası çünkü normalleşmeye geçmek için bazı bilimsel kriterler var, epidemiyoloji bilimi bize bunu söyler ama bizim ülkemizde ne yazık ki pandemi ve aşılama süreci bilimsel kriterlere göre uygulanmadı bugüne kadar. Şeffaflıktan çok uzak, ne yapıldığı belli olmayan böyle bir kaotik süreç bizi ne yazık ki çok ciddi oranda hastalık ve ölüm oranlarına getirdi. Bu aç-kapa tarzında bir yöntem açıkçası pandemide olabilecek bir yöntem değil ama iktidar ısrarla bunu gözetiyor ve bunu yaparken de tabii ki turizmi ve ekonomiyi önceliyor. Ne yazık ki bu süreçte ekonomi ve siyaset insan yaşamı ve bilimin önüne geçti. Tekrar bir açılma sürecini bizim eğer yapmamız için öncelikli olarak yüz binde yeni vaka sayısının 10’un altında olması lazım veya günlük vaka sayısı her gün açıklanan 1000’in altında olması lazım. Ancak bunlar sağlandığı zaman biz normalleşme süreci aklımıza gelmeli. Onun haricindeki şu anki rakamların düşmesi açıkçası virüsün normal evet virüs pik yapar sonra plato çizer ondan sonra düşmeye başlar. Şu an alınan önlemlerle bana göre çok fazla ilintili bir durum değil. Normal pandeminin gidişatıyla ilgili bir durum. Bu sayı daha da düşebilir ama biz burada önlemleri elden bıraktığımız zaman gerçekten yeni bir felaketle karşılaşabiliriz. Bunun iki nedenle önemi var, birincisi aşılama hız ve oranımız çok düşük. Bunu çok hızlı sağlarsak belki bir iyiye doğru gidiş olabilir. Bunu yapmadığımız zaman bizim bir pik bekleyecektir. Bir diğer sorun da varyant virüs artışı. Şu an Hindistan varyantında ne durumdayız, bakanlık hiçbir açıklama yapmıyor. Biz bunu daha önce İngiliz varyantında da yaşadık, Sağlık Bakanı o zaman “15 İngiliz varyantı var” dedi ve “izolasyona alındı” dedi. Şimdi de Hindistan varyantının 5 kişi olduğunu söyledi bundan 2-3 hafta önce. Sonradan İngiliz varyantı ülkemizdeki tüm olguların %85’ine ulaştı. Hindistan varyantının daha da kötü gidişatını gördüğümüz zaman, Hindistan örneği çünkü önümüzde her gün rakamları görüyoruz. Bu durum bizi gerçekten çok daha ciddi boyutlara götürebilir. O nedenle şu aşamada bizim önerimiz her zamanki gibi ekonomik ve sosyal tedbir paketleriyle bu süreci bir süre daha tedbirleri alarak götürmemiz lazım. Kesinlikle bu iş yeniden bir açılma veya kontrollü ya da olduğu zaman kontrolsüzlüğe gidiyor iş zaten. Yeniden bir açılma gerçekten bize bu şekilde epidemiyoloji verilerini dikkate almadığımız ölçüde, bilimi önceliğimize almadığımız sürece bizi yeniden bir felakete götüreceğini söyleyebilirim. 

SB: Evet, galiba bu karamsar gibi görünen ama çok gerçekçi yorumlarınıza katılmamak mümkün değil. Her şeyden önce sayın Kavak’ın da bahsettiği gibi STK’ları, meslek odalarını bu işin içine katmadan yürütülmeye çalışılan, işte bilim kurulu var mı yok mu belli olmayan bir kurulun adı geçmekte. Aynı zamanda hiç şeffaflık söz konusu değil, kaç hasta var, yaş gruplarına göre dağılım, bunları hiç bilmiyoruz. Programın sonuna geldik, sizlerle sohbet etmek çok güzeldi, ne yazık ki vakit süratle ilerledi. Ben yine de hayranlıkla hemen edineceğim kitabınızı Akademisyen Kitapevi’nden çıkan ‘Mitoloji ve Tıp’ isimli kitabı, kitabı kaleme alan sayın Doç. Dr. Ali İhsan Öktem. Efendim çok teşekkürler emeğinize de sağlık, katıldığınız için de çok teşekkürler, sayın Fadime Kavak çok çok teşekkürler. İlk ağızda bütün bu geçen süreçte her şeyin önünde ilk sırada, ilk safta sizler vardınız. Emeğinize sağlık, yüreğinize sağlık ve Hemşirelik Haftası kutlu olsun diyeyim. Sözü Ayşegül’e bırakmadan son parçayı tanıtayım. Sulukule’den geliyor bir rap grubu, bütün bu işler için de para lazım, parçanın adı da ‘Para lazım’. Ben sözü burada bırakayım, iyi bayramlar ve iyi hafta sonları deyip Ayşegül sende söz.

AT: Evet Selim hocam çok güzel teşekkür ediyor, ondan ben sadece teşekkür ederim diyeyim. Bir de bayram mesajı paylaşayım, sevgili Murathan Mungan’ın sözlerinin olduğu bir şarkı var, “hayatın maskeli balo gibi olmadığı bayram gibi bayramlar diliyorum”.

SB: Tekrar tekrar teşekkürler, hoşça kalın.

AT: Çok teşekkür ederiz. 

AİO: Teşekkürler, sağ olun!