Greta Thunberg ve Kevin Anderson’ın Ingrid Rieser’la yaptıkları iklim krizinde liderlik konulu röportajın çevirisini sizlerle paylaşıyoruz.
[INGRID]: Climate Uncensored’a (Sansürsüz İklim) hoşgeldiniz. Burada iklimbilimci Kevin Anderson ve iklim aktivisti Greta Thunberg’le birlikteyim. Sanırım siz yaklaşık dört yıl önce tanıştınız. Bu, Greta’nın İsveç Parlamentosu önünde greve başlamasından birkaç ay önceydi. O zamandan bu yana geçen dört yılda çok şey oldu. Belki bununla başlayabiliriz. Tek kişilik okul grevin, güçlü bir tepkiye ilham verdi mi sence?
[GRETA]:Hiçbir fikrim yok. Kimsenin böyle bir şeyi tahmin edebileceğini de sanmıyorum. Belli ki ayrıcalıklıyım, dünyanın ayrıcalıklı bir bölgesinde yaşıyorum. Yine de bu tepki beklenmeyen bir şeydi. Sadece bir şeyler yapmak istiyordum çünkü daha önce farklı örgüt ve hareketlerde organize olmaya çalışmıştım. Hiçbir işe yaramamıştı, oraya ayak uyduramamıştım. Kendi başıma bir şeyler yapmalıyım diye düşündüm. Ve yaptım. Çünkü bu işe yaramazsa, işe yarar bir şey bulana kadar deneyecektim. Yaptığım şey işe yaradı ve bir şekilde kontrolden çıktı. Tek başına oturan bir çocuk… Birkaç kişi olsaydı kesinlikle aynı etkiyi yaratmazdı. Çünkü medya böyle işliyor. Haber yapmak için iyi bir hikâyeydi. Basitti... Medyanın yazabileceği basit bir anlatıydı, bu da onların işini kolaylaştırdı.
[INGRID]: Senin bir fikrin var mı Kevin? Sence bu patlama etkisini sağlayan faktör neydi?
“Ne yapabileceğimizi bilmiyoruz. Bu bize çok daha fazla güç veriyor”
[KEVIN]: Neyin patlama etkisini sağladığına dair hiçbir fikrim yok. Bence işin püf noktası şu: Ne yapabileceğimizi bilmiyoruz. Bu bize çok daha fazla güç veriyor. Beş ya da altı yıl öncesine gidip, “İklim değişikliği konusundaki diyaloğu sizce kim değiştirebilir?” deseydiniz. Muhtemelen, " 15 yaşındaki İsveçli bir kız öğrenci" demezdiniz. Aslında bu bize durumun aciliyetini gösteriyor. Bu değişimin nereden geldiğini bilmiyoruz. Burada gerçek bir umut var. İklim değişikliğine profesörlerden veya “büyük ve iyi”lerden gelen çözümler ve cevaplar bulamayacağız… Hepimizin üzerine düşeni yapması gerekiyor. Evimizde, okullarımızda, üniversitelerimizde, iş yerlerimizde, spor yaptığımız yerlerde… Greta’nın hikâyesi özelinde en sevdiğim şey, değişimin asla beklemeyeceğiniz bir yerden gelmesi.
[GRETA]: Birçok insan on yıllardır aynı şeyleri söylüyor. Onlar olmasaydı bizler burada olamazdık. Tabii ki kötü bir durumdayız. Ama bugün önümüzü onlar açmamış olsaydı, çok daha kötü durumda olurduk. Örneğin sen, bunu bizden çok daha uzun bir süredir yapıyorsun. Ben ve diğer genç aktivistler, sizin gibi insanlar olmasaydı hiçbir şey yapamazdık.
[INGRID]: Kevin, bir petrol platformunda çalışırken bile petrol sızıntıları hakkında susturulmaya çalışılanları söyleyerek patronlarına sorun çıkartıyordun. Çevre konusunda hep böyle duyarlı mıydın?
[KEVIN]: Tüm bunları çevre ya da doğa olarak düşünmedim. Sadece yaşadığım yer olarak düşündüm. Yaşlandıkça, bu dünyanın güzelliğini ve eğlencesini, macerasını gerçekten takdir etmeye başladım. Petrol platformlarında çalıştığım dönemde yapılanlar doğru değildi. Her şeyi daha iyi yapabilirdik. Petrol platformlarında çalışan birçok insanın aileleri ve çocukları var. Geleceklerini önemsiyorlar. Bana göre çevre sorunu her zaman ortadaydı ve her gün yaptığımız şeyin bir parçasıydı. Gün içinde bu sorunun bir parçası olarak yaşardık. Ama sonra iklim değişikliği geldi, ben de bunun hakkında öğrenmek için üniversiteye geri döndüm. Ve o zamandan beri içinde sıkışıp kaldım diyebilirim!
[GRETA]: Aynı şeyleri düşünüyorum. Ben de doğal dünyadan çok uzakta, büyük şehirlerde büyüdüm. Doğayla doğrudan bir bağlantım yoktu. Ama bu varlığın eksikliğini hissedebiliyordum. Büyük otoyollara ve büyük havaalanlarına alışamadım. Hayatım boyunca buralarda yaşamış olsam da, hep gözüme battı bunlar. Benim hayvanlara olan ilgim de diğer çocuklar gibiydi. Hayvanları ve insanların kullandığı bir terim olarak “doğa”yı seviyordum. Fakat doğanın nasıl da tahrip edildiğini ve bu doğa içinde yaşayan hayvanlara gerçekleştirilen zulmü öğrendim. Herkes bunu unutmuş ve günlük hayatlarına devam ediyor gibiydi. Ben bunu yapamadım. Bu öyle bir şeydi ki, diğer tüm meselelerin üstündeydi. Eğer bu çok büyük bir sorunsa, neden bundan bahsedilmiyordu? Bu konuda daha fazla okumaya başladım. Okudukça durumun başlagıçta düşündüğümden çok daha vahim olduğunu öğrendim. Birinin bununla ilgilenmesi gerekiyordu.
[INGRID]: Kevin’ın bahsettiğini şeylerden biri de bilim insanlarının ve iklim bilimcilerinin, iklim ve doğayla ilgili durumun ne kadar kötü olduğunu doğrudan söylememeleri, açıkça konuşmamaları. Belki panik yaratmamak veya insanların umutlarını kaybetmemeleri içindir. Sizin bu konudaki düşünceleriniz neler?
[KEVIN]: Bu, akademisyen olarak çalışırken benim en büyük kabuslarımdan biriydi. Toplumda her birimizin belirli bir rolü olduğuna dair naif bir görüşe sahibim ben. Biliyorsunuz biz akademisyeniz, STK değiliz. Danışmanlık için çalışmıyoruz. Bir görevimiz var. Görevimiz, toplumu gelişen bir varlık yapan diğer tüm diğer işlere yardımcı olmak. İşimizi dikkatle, özenle yapmak ve bunu açık bir şekilde iletmek. İklim değişikliği üzerinde çalışırken gördüğüm şey şuydu: İnsanlar her defasında, “Yok, bunu söyleyemezsin, bu insanların umudunu kırar, onları korkutur” diyordu. Ya da modellerimizin dünyanın mevcut siyasi çerçevesine uymasını sağlamak için varsayımlarımızı ayarlamamız gerektiğini söylüyorlardı. Bu alanda böyle şeyler hep oluyor.
“İklimbilimi” diyebileceğimiz şeyle “azaltım” dediğimiz şey arasında büyük fark var. Emisyonların azaltımından söz ediyorum. İklimbilimciler, çalışmalarını baltalamak için büyük miktarda paraya sahip olan petrol şirketleri ve benzerlerinin arka fonda olduğu durumda harika bir iş çıkarıyorlar. Bu durum bugün de devam ediyor. “Bunun, emisyonlarımızı azaltmak açısından yapmamız gereken şey üzerindeki etkileri nedir?” Bu soruya karşı çıkan iki kişiyle konuştum bu hafta. İsimlerini vermek istiyorum ama vermemeliyim. Hepimizin bildiği bir organizasyondaki en kıdemli kişilerden ikisi bunlar. Bir STK değil, tüm bu gündemi uluslararası düzeyde çerçeveleyen önemli kuruluşlardan biri. Ve bu iki kişi de bizim özel olarak konuştuğumuz şeyleri toplum içinde konuşamayacağımızı söyledi. Bunu kıdemli akademisyenlerden, çeşitli hayırsever çevre STK’larının CEO’larından duyuyorum. Neden kamuoyunun ve politikacıların araştırmamızdan çıkardığımız sonuçla başa çıkamayacaklarını düşünüyoruz? Bana göre, bununla baş edemeyeceklerini varsaymak son derece kibirli. Gelin, üniversitelerde bize finansman sağlayanların özel ekonomik modellerine uyacak şekilde ince ayar yapmayalım. Fon sağlayanların çıkarlarını umursamayalım. Finansörlerin ne istediği umurumda değil. Onlar bazı araştırmaları finanse ediyorlar, bense araştırma yapıyorum. Onlara sonuçları veriyorum. İnsanların hoşuna gitmediğini düşündüğümüz için bir mesajı değiştirmemeliyiz.
“İçinde yaşadığımız sistemi sürdürmeye çalışmak tarafsız olmaktan daha kötü”
[GRETA]: Pek çok insan, insanların umudunu kırmaktan ve panik yaratmaktan çok korkuyor. Bu çok garip. Kimin için umut oluyor bu? Bu yıkıma neden olanlar için mi? Henüz sorunun farkında olmayanlar için mi? Ne dersek diyelim, onların umurlarında olmayacak. Bir mesajı şekerle kaplamaya çalıştıklarında mesajı umut verici olmuyor. Bu sadece mesajı hâlâ olduğu gibi söylemeye hazır olmadıklarını fark etmemizi sağlıyor. Bu, muhtemel bir eylemi geciktirmekten başka bir işe yaramaz. Umutlu bulduğum şey var olanı olduğu gibi söylemek, ne kadar “korkutucu” gibi görünürse görünsün. Problemi tespit etmek, problemle başa çıkmanın bir yolu. Asıl korkutucu ve umutsuz olan, mevcut ekonomik ve politik sistemlerimizle bunu tip problemler hakkında bir çözüme varabileceğimiz algısı. Sanki hiçbir şeyi değiştirmek zorunda değilimişiz gibi, yanlış bir imaj yaratılıyor. Bu benim için umut verici değil. Benim için umut, gerçekten büyük değişikliklere ihtiyacımız olduğunu söylemekte. Bugün bu değişiklikleri gerçekleştirmeye yakın bile değiliz. Tarafsızlık meselesine gelince, içinde yaşadığımız bu sistemi sürdürmeye çalışmak, tarafsız olmaktan daha kötü. Uygarlığımızı bugün olduğu gibi sürdürebileceğimiz fikri radikal bir fikir.
[INGRID]: Bu bağlamda Fridays for Future örnek gösterilebilir. Burada “Bilimi dinleyin” talebi öne çıktı. Ve oldukça geniş bir şekilde ele alındı. Kevin’ın bunun slogan olarak kullanılmasından da biraz çekindiğini biliyorum.
[KEVIN]: İklimbiliminin gerçekten geliştiğini düşünüyorum. İklimbiliminin karşı karşıya kaldığımız zorluklar hakkında söylediklerini dinlemeliyiz. Biz bunu yapmadık. Bu, petrol şirketleri tarafından olduğu kadar daha birçok kuruluş tarafından da, on yıllardan beri kasten baltalandı. Bu konuda ne yapmamız gerektiğine gelince, her tür “bilim insanını” dinlemeye pek hevesli değilim. Bu konunun içinde bilimsel, sosyal bilimsel, beşeri bilimsel unsurlar var. Bunların hepsi birbirine karıştırılıyor. Doğal olarak politik bir şey bu. Bu konuda bir şeyler yapmak da doğal olarak politiktir. Bu duruma bilimin optimize edilmiş bir cevabı yok. Oysa pozitif bilimde, kendi işini yapabilirsin… Fiziği ve bilimi düzgün yapabilirsin, yapabiliriz. Hesaplamaları ve matematiği yapabiliriz. Ve bundan güzel, doğru bir çıktı sağlayabiliriz. Bunu azaltımla yapamazsınız. Bunu görevlerimizi azaltarak da yapamazsınız. Çin’deki emisyonları azaltma şekliniz, uygulamanız gereken politikalar ve göz önünde bulundurabileceğiniz teknoloji türleri, İsveç’ten ya da Almanya’dan farklı olacaktır. Çok yönlü uygulama sonuçları mekândan mekâna farklılık gösterir.
İklim değişikliğine nasıl tepki verdiğimiz gerçeğinin politik ve kültürel bir tarafı var. Yine de yaptığımız şey, bu tepkiyi, dünyanın nasıl olması gerektiğine dair belirli bir tür dünya görüşü içinde çerçevelemek. 2022’de sıcaklık artışı açısından emisyon alanımızın neredeyse tamamını tükettik. Şimdi de iklim değişikliğine ilişkin mevcut siyasi çerçevemizin çok ötesinde bir zorlukla karşı karşıyayız. O hâlde bunu sorgulamalıyız. Ama birçok bilim insanının bunu sorgulamaya hazırlıksız olduğundan endişeliyim. “Atmosferden karbondioksiti ayırmak için teknolojiler geliştirmek için gelecek nesillere güvenelim” diyen modellerin düğmelerine bastık. Çünkü bunu yaparsanız, “Önümüzdeki bir yıl içinde havacılığın çoğunu nasıl durduracağız?” diye sormanıza ve bu soruyla cebelleşmenize gerek yok. Azaltım konusunda biz de sorunun bir parçasıyız. Ben buna “azaltım inkârı” diyorum. İnkâr ediyoruz. İklimbilimi üzerinde çalışanlar genellikle bilimin istediği şeyleri reddediyor. Bana göre bu azaltım inkârıdır. Bu yüzden o dili kullanmak konusunda tedbirliyim.
[GRETA]: Bireysel olarak bilim insanları, nadiren konuşma cesaretine sahiptir. Çünkü daha önce de bahsettiğimiz gibi, panik yaratıyor gibi görünmekten ya da tarafsız olmamaktan çok korkuyorlar. Bilim ve özellikle iklimbilimi söz konusu olduğunda sonuçlara bakmamız ve noktaları kendimiz birleştirmemiz gerekir. Satır aralarını okumak lazım. Çünkü sonuçlar genellikle “iletişim uzmanları” tarafından çok sulandırılıyor. Elde edilen sonuçlarla, çoğu bilim insanının sonuçları gerçekte nasıl ilettiği arasında uyumsuzluk var.
[INGRID]: Acaba bu aynı zamanda bir demokrasi meselesi mi? IPCC’nin 3. çalışma grubu raporundaki gibi… Bilim insanlarından oluşan gruplara sahip olursanız, o zaman bu iklim sorununa nasıl yanıt vermemiz gerektiğine dair öneriler veya senaryolar sunmaya çalışırlar. Doğası gereği politik ve sosyal bir konu olduğu için bunun demokratik kurumlarda da yanıtlanması gerekmez mi?
“Demokrasiyi yalnızca kendi sınırlarımız dahilinde tutamayız.”
[KEVIN]: Tüm bu tartışmalar için kesinlikle daha geniş girdiler elde etmemiz gerekiyor. Resmî demokratik kurumlar aracılığıyla olsun ya da olmasın. Hangi mekanizmaya ihtiyacımız olursa olsun, tartışmaya daha fazla insanı dahil etmemiz lazım. Bu anlamda, Greta burada kesinlikle kilit noktadan bahsediyor; bu tartışmadan tamamen dışlananların iklim değişikliğinden etkilenen insanlar olduğu gerçeğinden. Birleşik Krallık’taki politikacılarla bu konular hakkında tartıştığımda, neredeyse hiç masaya oturarak, orada tartıştığımız şeylerin etkilerini birebir yaşayan başka birileriyle konuşmadıklarını görüyoruz. Eğer orada böyle insanlar olsaydı, mümkün olan tartışmamızınanında değişeceğini düşünüyorum. Dikkate alacağımız politika alanları da buna mukabil değişecektir. Biz iklim değişikliğinin en erken etkilerinden coğrafi olarak izole yerlerde yaşıyoruz. Bunları günlük hayatımızda görmüyoruz. Başka insanlar o şeyleri yaşıyor ve ölüyorlar. Demokrasiyi yalnızca kendi sınırlarımız dahilinde tutamayız. Bu küresel bir mesele. Başarısız olma sebeplerimizden biri de demokrasiyi lokal bir sorun olarak görmek. Her ülke, geçmişte bizim yaptığımız şeyleri yapmaya devam etti. Ancak sorun şu ki, bu kötü etkiler artık coğrafi sınırlarımızın çok ötesine uzanıyor. Ve tabii ki sonunda İngiltere'de, İsveç'te de iklim değişikliğinin etkileri görülecek. Hatta dünyanın zengin bölgelerini üzerindeki kötü etkileri şimdiden görüyoruz. Uzun zamandır dünyanın daha yoksul bölgelerinde etkili oluyordu, şimdi ise buradalar. Uygulamaları demokratikleştireceksek, sadece bizim için uygun olan sınırlara göre demokratikleştirmediğimizden emin olmalıyız. Bunu yaparak iklim değişikliği konusunda neler yapabileceğimize dair yeni politika anlatılarının önünü açacağımızı düşünüyorum.
[GRETA]: Demokrasi sınır tanımaz. Demokrasi hakkında konuştuğumuzda, genellikle her dört yılda bir gidip oy vermemiz gerekiyormuş gibi düşünülüyor. Ancak demokrasinin bundan çok daha fazlası olduğunu unutuyoruz.
[KEVIN]: Genellikle liderleri yukarıdan aşağıyı yönlendiren kişiler olarak düşünürüz. Greta ise liderliğin aşağıdan yukarıya olabileceğini gösterdi. Ama başka birçok insan da var. Tarih bir ya da iki kişi tarafından yönlendirilen veya katalize edilen büyük değişimlerle dolu. Liderlik sadece yukarıdan aşağıya işlemez. Ayrıca aşağıdan yukarıyadır. Böyle tanımladığımızda liderler evlerimizden, okullarımızdan ortaya çıkabilir diye düşünebiliriz. Bence yukarıdan aşağıya dönük liderlikten uzaklaşmamız gerekiyor çünkü bu tip liderlerin iyi fikirler bulmasını beklemek zorunda kalıyoruz. Sonsuza kadar bekleriz o zaman.
[GRETA]: Sanırım sözde liderlerden bugün gördüğümüz “liderlik” öyle değil. Bunun liderlik olduğunu düşünmüyorum. Çok daha fazla taban hareketini ve türlü insanı bu konuda adım atarken görüyoruz. Bu, sözde liderler her ne yapıyorsa, onların yaptığından çok daha fazla liderliktir. Şu anda öyle bir zamandayız ki demokrasiyi, iklimi ve bildiğimiz ve önemsediğimiz her şeyi korumak için aktif vatandaşlar olmamız gerekiyor. Aktif olarak sokağa çıkmamız gerekiyor. Artık pasif vatandaşlar olamayız. Demokrasiyi korumak budur. Çünkü bu gezegeni istikrara kavuşturmak ve şimdiki ve gelecekteki yaşam koşullarını korumak için yapılması gereken değişikliklerin şimdi yapılması gerekiyor. Bu değişiklikler yukarıdan aşağıya gelmeyecek. Yeterince insan onları talep ettiğinde gelecek, yani sokağa çıkıp, direniş gösterip, bu değişiklikleri istediklerini söylediklerinde. Politikacılarla veya seçilmiş yetkililerle konuştuğumda, genellikle halkı yavaş yavaş bir araya getirmemiz gerektiğini söylüyorlar çünkü bu politikaları uygulamak için yeterli destekleri yokmuş. Düşündüğümüzden çok daha büyük bir destek olduğunu düşünüyorum ben. Henüz insanların bu taleplerini ifade etmenin doğru bir yolunu bulduklarını düşünmüyorum. Bence pek çok insan bunun gerçekleşmesini de istiyor. İnsanlarla konuştuğumuzda, temelde herkes gezegeni korumamız gerektiği konusunda hemfikir. Tamamen farklı bir şey yapmak için, şu anda sahip olduğumuz bu yıkıcı, hafriyatçı sistemden uzaklaşmamız gerekiyor. Çoğu insan buna katılıyor. Bunu istediğimizi göstermeliyiz. Ve bu gerçek hakkında çok yüksek sesli ve net olmalıyız.
[KEVIN]: Bu gerçekten umut verici bir mesaj... Fakat bence buna biraz daha umut ekleyebilirsiniz. Herkesin alternatif bir gruptan bahsettiğini sık sık duyuyorum. Özel olarak konuştuğum bazı politikacılar da buna katılıyor. Politikacılar, “Tabii, insanlar buna oy verseler yapardık” diyor. Seçmenler ise, “Liderler isteseydi yapardık” diyor.
[GRETA]: Herkes birbirinden beklentisinin olduğu bir kısırdöngü bu. Birinin bunu bozması gerekiyor.
[KEVIN]: Şirketlerden tekrar tekrar duyduğum bir şey bu. “İnsanlar ürünlerimizi alsa kaliteli şeyler yapardık” diyorlar. İklim değişikliğiyle ilgili bir şeyler yapmak söz konusu olduğunda onlarca yılımız yok. Diğer bazı sürdürülebilirlik sorunları için de bu zamana sahip değiliz. Bu dönüşüm hemen köşede olabilir. Bu başka bir umut mesajıdır. Yakındaysa da, gelene kadar göremeyeceğiz ama bu yüzden çabalamaya değer. Birçok insan aynı şeyi söylüyor. Bu değişikliği istiyorlar, sonunda bu değişiklik nasıl görünürse görünsün.
[GRETA]: Bu çok umut verici. Bu sosyal devrilme noktasını bekliyoruz. Bunu çoktan geçmiş de olabiliriz. Sadece bir gecikme de olabilir. Bilmiyoruz. Bu değişiklikler çok hızlı gelebilir. Tarihe baktığımızda her şeyin çok hızlı değişebileceğini görebiliyoruz. Covid-19 pandemisine bakın mesela. Davranışlarımız neredeyse bir gecede değişti.
[KEVIN]: Covid-19 pandemisi bize sadece yapıları, normları ve davranışları nasıl değiştirebileceğimizi göstermekle kalmadı, bu zaman aralığında gerçekleşen bankacılık krizi de bize şunu gösterdi ki kaynak sıkıntısı bile çekmedik. Bankacılık krizi özelinde, bir gecede çeşitli tekniklerle parayı bulduk.
[GRETA]: Pandemi için de aynısı geçerli.
[KEVIN]: Evet tabii, kaynak sıkıntısı çekmiyoruz, bu kaynaklar da yalnızca mali değil. Elbette para emek, malzeme ve kaynaklarla ilgilidir. Ama gerekli değişiklikleri yapmak için bunlardan bolca var.
[INGRID]: Sosyal ve kültürel faktörleri ve küresel demokrasi sürecini olumsuz etkilemeden iklim sorununa nasıl çare bulabiliriz? Çünkü pandemi sürecinde bazı demokratik süreçler de askıya alındı. Ve davranışlarımızdaki bazı değişiklikler gönüllü değildi. Ya da belki birçoğu gönüllü değildi. Bu zorlukları nasıl aşacağız?
Sınırlı bir gezegende sınırsız büyümek ve “yeşil sömürgecilik”
[GRETA]: Muhtemelen karşılaştığımız en büyük soru bu. Bunun kolay bir yanıtı olduğunu sanmıyorum. İklim krizinin pek çok nedeni var. En temelde kökleri sömürgecilikte olan, bazı insanların diğerlerinden daha değerli olduğu ve bu nedenle diğer insanların topraklarını ve kaynaklarını çalma ve sömürme hakkına sahip olduğu fikrine dayanıyor. Aynı zamanda, sınırlı bir gezegende sınırsız bir büyümeye sahip olabileceğimiz fikrine de dayanıyor. İklim krizini ele alırken bu veçheleri de yeniden ele almalıyız. Çünkü iklim krizini bizi bu sorunun içine sokan zihniyetle çözemeyiz. “Yeşil sömürgecilik” hakkında çok şey duyuyoruz. Örneğin, elektrikli otomobil yapmak adına kullanmamız gereken mineralleri çıkarmak için yerli topraklara maden alanı açma düşüncesi. Bu tamamen yanlış bir zihniyet. Ve bundan mümkün olduğunca hızlı bir şekilde uzaklaşmalıyız. İklim acil durumu hakkında kesişimsel bir bakış açısına sahip olmamız gerekiyor. Kimi insanların bu soruna neden olduğu gerçeğini kabul etmeliyiz. Bir taraftan da buna sebep olmayan bir çoğunluk var. Bu durumun sonuçlarından en çok acı çekenler de onlar. Bu nedenle, adalet ve eşitliğin kesişimsel yönleri bu sorunun çözümünün en temelinde yer almalıdır. Otoriter rejimler bu sorunu çözemez. Çözüm insanlardan gelecek, aşağıdan yukarıya gelecek. Bu ancak demokrasilerde mümkündür. İklim krizi her şeyi tehlikeye attığı için tüm medeniyetimizi de tehlikeye atacak. Ve bunu yaparken demokrasiyi de tehlikeye atacağı açık. İklimi korumak aynı zamanda demokrasiyi de korumaktır. Ve iklimi korumak ancak demokratik yollarla yapılabilir.
[KEVIN]: Pek çok insan içinde yaşadığımız bu sömürgeci dünyayla ilgili gerçek sorunlarımız olduğunu kabul ediyor. Şimdi en azından fiziksel altyapıyı oldukça hızlı bir şekilde değiştirmeye çalışacağız ki bu değiştirmemiz gereken tek şey değil. Birçok ek sorun olduğu da kesin. Bir tanesi de iklim sorununun, “her zamanki gibi iş” akışına bağlı olmadığı. Şu anda politikacıların kafasının bir köşesinde bu var. Ve hemen hemen tüm şirketlerin CEO’ların da aklında bu var. Fakat her zamanki gibi işlerine devam ediyorlar ve bu durumla ilgili yaptıkları simgesel bir jest olarak kalıyor. Ancak iklim değişikliğine bu şekilde yanıt veremeyeceğiz. Böyle devam ederse işler sadece daha da kötüye gidecek. Tam da bu zihniyet yüzünden başarısız oluyoruz. Eğer iklim değişikliğine yanıt vereceksek, temelde farklı şeyler yapmamız gerekecek. Bu eşitlik meselesine bizi geri döndürüyor. Daha fazla hafriyatçılığa gerek yok. Hafriyat malzemelerini kullanım amaçlarımızı değiştirmemiz gerekecek. Bu, küresel bir eşitlik meselesidir. Dünyadaki emek ve kaynaklar artık bize güzel evler ve arabalar ya da benzeri şeyler sağlamak için harcanmamalı. Bu emek ve kaynaklar, her kasaba ve şehirde toplu taşıma altyapısına harcanmalı. Orada sahip olabileceğimiz kiralık otomobil düzeni için kırsal ortamlarda bazı şarj noktalarına sahip olduğumuzdan emin olunmalı.
Şu anda İngiltere'de birçok yoksul aile, hatta bazı orta gelirli aileler bile yemek ve ısınma arasında seçim yapmak durumunda kalıyor. Dünyanın en zengin ülkelerinden birinde oluyor bu. Evler de iyi inşa edilmeli ama durum böyle değil. Daha yapılacak çok büyük bir iş var. Bu çok emek, çok malzeme gerektiriyor. Ancak şu anda kullandıklarımızın üstünde değil. Bugün yaptığımız pek çok şeyi yapmadığımızdan emin olmalıyız. Ve bu emeği ve kaynakları, toplumumuzun fiziksel altyapısında çok daha olumlu bir değişiklik yapmak için kullanmalıyız. Birçok kurumumuzu yeniden şekillendirmeliyiz.İklim değişikliğine yanıt vermenin büyük bir fiziksel boyutu olduğunu kabul etmeliyiz. Tüm yenilenebilir enerjileri yeniden inşa etmeyi, tüm toplu taşımayı, evlerimizi iyileştirmeyi buna uygun olarak dönüştürmeyi düşünmeliyiz. Bütün bunlar çok fazla emek ve kaynak gerektirecek. Şimdiden işe başlamamız gerek.
Çeviri: Nil Sarrafoğlu
Söyleşiyi orijinal dilinde izlemek için: