Yeşil Havadis’te bu hafta COP26’da yaşanan gelişmeleri konuşuyoruz. Konferans’ta alınan kömürden çıkış kararını ve bunun Türkiye’yansımalarını ise Europe Beyond Coal’dan Duygu Kutluay ile konuştuk.
İklim Bülteni
G20’den 1.5 derece sözü
30-31 Ekim’de gerçekleşen G20 zirvesinde ülke liderleri, sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlandırma sözü verdi. Zirvenin ardından yayınlanan ve tüm G20 üyelerinin imzaladığı 61 maddelik sonuç bildirgesinde, küresel sıcaklık artışının sanayileşme öncesine oranla 1,5 derece ile sınırlama hedefine yönelik “etkili ve anlamlı” eylemlerin sürdürülmesi ihtiyacı vurgulandı. Gelişmiş ülkelerin bu beyanı, COP26’nın hemen öncesinde geldi.
COP 26 başladı
- BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26’ncı Taraflar Konferansı, 31 Ekim’de İskoçya’nın Glasgow kentinde başladı. 12 Kasım’a kadar sürecek görüşmelerde, iklim kriziyle ilgili önemli adımların atılması bekleniyor.
Görüşmelerin yapıldığı Glasgow kentinin, Sanayi Devrimi’nin başlamasına yol açan buhar makinesinin ical edildiği yer oluşu da COP 26’ya dair ilginç bir detay.
Konferans, liderlerin konuşmalarıyla başladı. Ev sahibi Birleşik Krallık’ın Başbakanı Boris Johnson, açılış konuşmasında Bond filmlerine atıfta bulunarak iklim krizini saatli bombaya benzetti. Bond’un bir filmde saatli bombayı etkisiz hale getirmeye çalıştığını hatırlatan Johnson, bu durumun insanlığın şu anda karşı karşıya olduğu iklim kriziyle benzer nitelikte olduğunu söyledi.
Açılışta belgeselci David Attenborough da konuştu ve “Trajediyi zafere dönüştürmek için hala bir şans var. Ne de olsa biz Dünya’da var olmuş en büyük problem çözücüleriz,” diyerek, ruh halimizin korkulu değil umutlu olması gerektiğini savundu.
Barbados Başbakanı Mia Mottley ise ülkesinin iklim krizinden orantısız şekilde etkilendiğine dikkat çekti.
“2030 değil, 2050 değil. Bugünün liderleri bu seçimi yapmalı. Bu bizim elimizde. Halkımızın ve gezegenimizin buna her zamankinden daha fazla ihtiyacı var” ifadelerini kullandı.
Küresel ısınmayı 2 derece ile sınırlamanın onlar için ölüm fermanı olacağını ifade eden Mottley, “Biz de buraya dünyaya ‘daha iyisini deneyin’ demeye geldik” dedi.
- Peki Türkiye ne durumda?
Paris Anlaşması’nın Meclis’ten geçmesi sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirveye gitmesi bekleniyordu. Ancak Erdoğan, Türkiye’nin güvenlikle ilgili talepleri karşılanmadığı için zirveye katılmaktan vazgeçtiğini söyledi ve gerekçe olarak da ülkenin itibarını gösterdi. Fakat bu kararın arkasında esas olarak ABD Başkanı Joe Biden ile arzu ettiği bir görüşme olduğu söyleniyor. İddialara göre Erdoğan’ın Glasgow’a gitmekteki asıl amacı, Biden ile görüşmekti ancak bu görüşmeyi Roma’daki G20 zirvesinde yaptığı için yurda dönmeye karar verdi.
ABD Başkanı Joe Biden ise Konferans’ta Çin ve Rusya’yı eleştirdi. 2 Kasım Salı günü gazetecilere konuşan Biden, “iklim krizinin çok büyük bir sorun olduğunu” ve “Çin’in arkasını dönüp gittiğini,” söyledi. Ardından, “Aynı şey Rusya ve Putin için de geçerli; Rusya Devlet Başkanı bu konuda ağzını açmıyor” dedi.
Çin ve Rusya da Türkiye gibi COP26’ya devlet başkanı seviyesinde katılmayan ülkelerden. Ancak Çin’den emisyon eleştirilerine bir yanıt geldi. Çin’in İklim Özel Temsilcisi Şie Cınhua, ülkesinin 'özel bir gelişme aşamasında' olması gerekçesiyle, kömürlü termik santrallere bağımlılığını mevcut durumdan daha hızlı dizginleyemeyeceğini söyledi ve sorumluluğu gelişmiş ülkelere attı. Şie, “Sadece söz vermiyor, verdiğimiz sözleri gerçek eylemlerle yerine getiriyoruz” dedi.
COP’ta verilen sözler
90 ülkeden oluşan ittifak, on yıl sonunda küresel metan emisyonlarını 2020 seviyesine göre yüzde 30 oranında sınırlamak için yeni bir taahhütte bulundu. ABD’nin öncülük ettiği İttifak, küresel ekonominin üçte ikisini ve en büyük 30 metan yayıcı ülkenin yarısını içeriyor. Ancak Çin, Hindistan ve Rusya, Küresel Metan Taahhüdü olarak bilinen anlaşmaya katılmadı. Taahhüt içinde şimdilik hayvancılığa dair pek bir noktanın olmadığı söyleniyor. Bu hedefte esas olarak fosil yakıt kaynaklı metan kaçakları, eski madenlerden salınan metan gazlarını engelleme gibi adımlar atılacak. Bu azaltımın kolay erişilebilir olduğu söylense de aslında önemli bir orana tekabül ediyor çünkü metanın sera gazı etkisi karbon dioksitten çok daha fazla.
- COP’un ikinci gününde Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson‘ın ev sahipliğinde düzenlenen “Temiz Teknoloji İnovasyonlarını ve Yayılımını Hızlandırma” başlıklı toplantıda, uluslararası bir plan olarak tasarlanan Glasgow Atılım Gündemi (Glasgow Breakthrough Agenda) tanıtıldı.
Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 40’ın üzerinde ülke, Glasgow Atılım Gündemi’ni imzalayarak destek verdi. Plan kapsamında dünyada 20 milyon yeni istihdam oluşturulabileceği, gelişmekte olan ve gelişmiş ekonomilerde 16 trilyon dolarlık yatırım yaratabileceği öngörülüyor. Temiz enerji teknolojilerinin 2030’a kadar tüm dünyada herkes için erişilebilir ve düşük maliyetli olmasını sağlamak amacıyla hayata geçirilen Glasgow Atılım Gündemi kapsamında, küresel emisyonların yüzde 50’sinden sorumlu olan beş sektörde dönüşüm, ana hedef olarak belirlendi.
- Hedefler arasında elektrik üretiminin düşük maliyetli ve temiz olması, emisyonsuz ulaşım araçları, düşük emisyonlu çelik sektörü ve hidrojen üretimi ile iklime dirençli bir tarım sektörü de var.
COP26'nın beşinci gününde ise odak noktası enerji oldu. Fosil yakıtlardan çıkışa yönelik dört önemli taahhüt, Enerji Günü'nün merkezindeydi.
- 190 ülke ve kuruluşu temsil eden bir koalisyon, hem kömürlü termik santrallerin aşamalı olarak durdurulması hem de yeni kömür santrallerine verilen desteğin sona erdirilmesi konusunda anlaştı. Bu konuyu konuğumuz Europe Beyond Coal’dan Duygu Kutluay ile de değerlendirdik.
Finans Gününde başka bir karar daha alındı. 130 trilyon dolar varlığa sahip finans kuruluşları, net sıfır emisyon için anlaştı. Bu taahhüt, COP26’nın şu ana kadarki en büyük başarılarından biri olarak görülüyor. Ancak eleştiriler de var. Örneğin stand.earth’ten Richard Brooks, söz konusu taahhütte bulunan finansal grupların, yakın vadede fosil yakıt şirketlerini desteklemeye devam ettiğini söyledi ve açıklamalarda “f” ile başlayan kelimelerin geçmediğini vurguladı. İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) İklim Değişikliği Kıdemli Uzmanı Ümit Şahin de “iklim finansmanı ya da eşitlik, hakkaniyet bağlamında konuştuğumuz finansman değil. Finans kuruluşlarının bu işten para kazanacaklarına karar verdiklerini gösteren bir finansman. Bunu yardım olsun ya da dünyayı kurtarmak için vermiyorlar,” dedi.
COP26, eylemlere sahne oldu
- 2 Kasım Salı günü sabah saatlerinde konferansın gerçekleştiği bina önünde bir araya gelen aktivistler, oyun temalı popüler bir diziyi ilham alan bir eylem düzenledi. Eylemcilerin bir kısmı dünya liderlerinin maskelerini taktı, bir kısmı ise kırmızı tulumlar giyerek dizide olduğu gibi çocukların oynadığı oyunları oynadı.
4 Kasım günü ise Yokoluş İsyanı aktivistleri bir silah fuarında eylem gerçekleştirdi. Eylemciler, ordunun iklim krizindeki rolüne vurgu yaptı: 'Her yıl, Britanya'nın askeri-sanayi sektörü, 60 ayrı ülkeden daha fazla sera gazı salıyor. Savaş makinelerimiz insanları ve gezegeni aynı anda mahvediyor,’ dediler ve fuar alanının girişlerini bir süreliğine bloke ettiler.
- COP devam ederken İstanbul’da da bir yürüyüş yapılacak. İklim aktivistleri 6 Kasım Cumartesi günü saat 15.00’te Kadıköy’deki Süreyya Operası önünde bir araya gelecek. Burada gerçekleştirilecek basın açıklamasının ardından Müze Gazhane’ye yürüyüş düzenlenecek.
Gazhane’de ise aktivistlerin konuşmalarının yer aldığı forumun yanı sıra Asena Akan, Banu Kanıbelli, Ceyda Özbaşarel ve İdil Meşe’nin sahne alacağı duyuruldu.
İklime dair raporlar yayınlanmaya devam ediyor
- Bahsedeceğimiz ilk rapor, Küresel Karbon Projesi tarafından yayınlandı. Raporda, 2021 yılı sonunda, küresel ölçekte karbon emisyonlarının pandemi öncesindeki seviyesine yakın seviyeye ulaşacağını tahmin ediliyor. Fosil yakıt kaynaklı karbon emisyonları, 2020 yılında Covid-19 salgını nedeniyle uygulanan kısıtlamalar nedeniyle yüzde 5,4 geriledi. Ancak emisyonların bu yıl sonuna kadar yüzde 4,9 artış göstererek 36,4 milyar tona ulaşacağını öngörülüyor.
Raporda, “2050 yılına kadar net sıfır CO2 emisyon seviyesine ulaşmak için, küresel ölçekte CO2 emisyonlarını her yıl ortalama 1,4 milyar ton azaltmak gerekiyor,” deniyor. “Emisyonlar 2020 yılında 1,9 milyar ton azaldı. Bu nedenle, 2050 yılına kadar net sıfır seviyesine ulaşmak için, emisyonların her yıl pandemi esnasında gerçekleşen düşüş seviyesinde azaltmamız gerekiyor.”
- Bir diğer rapor ise Türkiye’den. Türkiye’nin olası kömürden çıkış takvimini farklı senaryolar altında inceleyen ‘‘Karbon Nötr Türkiye Yolunda İlk Adım: Kömürden Çıkış 2030’’ raporu yayımlandı. Rapora göre, kirleticilerin iklim değişikliğine sebep olan sera gazlarını serbestçe salmasının önüne geçilip kirletme bedelleri ödetilirse ve kamu kaynaklarıyla desteklenmeleri sonlandırılırsa, en geç 2030 yılına kadar Türkiye elektrik üretiminde kömürden çıkabilir. Farklı modeller kullanılan rapor, kömürden çıkışın mümkün olduğunu gösteriyor.
Ekoloji Bülteni
Marmara Denizi ve Adalar, Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edildi
Aylar süren müsilaj felaketinin ardından Marmara Denizi ve Adalar nihayet Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edildi.
Buna göre denizin incelenmesi, korunması ve izlenmesine dair usul ve esaslar belirlenecek, bunların yansıtıldığı planlar da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından onaylanacak.
Denize yapılan tüm atık su deşarjları, debisine bakılmaksızın arıtma standartları sağlanarak yapılacak.
Türkiye’nin nükleer ısrarı sürüyor
Yeşil Gazete muhabiri Elif Ünal, Akkuyu Nükleer Santrali’nin trafosunda yaşanan patlamaya ilişkin nükleersiz.org Koordinatörü Pınar Demircan ile görüştü.
- Trafoda 31 Ekim Pazar günü sabah saatlerinde yangın çıkmış, ancak itfaiyenin müdahalesiyle hızlıca söndürülmüştü. Fakat bu yaşananın ilk kaza olmaması, endişe yaratıyor. Akkuyu’da 6 ay önce başka bir patlama olmuş, bir önceki sene ise temelinin çökmesiyle gündeme gelmişti.
Santral’den akşam saatlerinde bir açıklama yapıldı ve olayın yıldırım düşmesi sonucu gerçekleştiği iddia edildi. Yaralanan kimse olmadığı söylendi.
nukleersiz.org'dan Pınar Demircan ise konuyla ilgili attığı tweette, santraldeki önemli güvenlik sorunlarına dikkat çekti ve ‘Nükleer enerjiyi savunanlar bile bu santrale karşı çıkmalı,’ dedi. Demircan, santralin bir siyasi propaganda aracı haline geldiğini savunuyor.
- Yüksek güvenlik gerektiren süreçleri nedeniyle nükleer santral inşaatlarının en az dört yıl sürdüğünü belirten Demircan, Akkuyu NGS’nin ise 2023’e yetiştirilme telaşıyla aceleye getirildiğini aktardı.
Trafodaki patlamanın ardından Mersin Nükleer Karşıtı Platform da bir açıklama yaptı ve kazanın takipçisi olacaklarını söyledi.
- Açıklamada, "Bir doğa olayına bile çözüm üretmemiş olan Rosatom’un kontrolünde işletilecek olan nükleer güç santralinde ileride neler yaşanabileceğini tahmin etmek bile istemiyoruz," dendi.
Manisa, Artvin ve Tire’de çevre mücadeleleri devam ediyor
- Manisa’nın Salihli ilçesine bağlı Caferbey Köyü’nde yapılmak istenen bir katı atık tesisi, köylüleri direnişe geçirdi.
Hafta başında belediyenin iş makineleri köyün merasına girdi, ancak köylülerin ve çevre aktivistlerinin tepkisiyle karşılaşıp geri çekildiler.
Salihli Çevre Derneği’nden Seçil Ege Değerli, bölgede katı atık tesisinin yapılmaması için Manisa İdare Mahkemesi'nde yürütmeyi durdurma istemli açılmış bir iptal davası olduğunu belirtti ve belediyenin, yargı kararlarını beklemeksizin iş makinelerini köye soktuğunu aktardı. Değerli aynı zamanda bahsi geçen davanın da avukatlığını yapıyor.
Manisa’da 12 ilçede katı atık tesisi yapılmak isteniyor; Caferbey Köyü bunlardan yalnızca biri. İlçe belediye başkanının yerel seçimde verdiği sözlerden birinin bu projeye izin vermemek olduğu, ancak bu seçim vaadini unutmuş gözüktüğü de iddialar arasında.
- Bir diğer mücadele ise Artvin’de kafes balıkçılığı projesine karşı veriliyor.
Artvin Çamlıköy’de, sahilden yaklaşık 3 km açıkta 40 adet kafeste yıllık 4 bin somon balığı yetiştirilmesi planlanıyor. Projenin maliyeti 10 milyon TL’ye yakın.
Bölge halkı ise projenin hem denizi kirleteceğini hem de bölgedeki balıkçılığa zarar vereceğini savunuyor.
Proje için Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan ön izin alınmış, bu hafta da ÇED bilgilendirme toplantısı yapılacaktı. Ancak toplantı, halkın itirazları sonucu iptal edildi.
Bu haber, Karadeniz’in kültür balıkçılığı tehdidiyle nasıl da kuşatılmış olduğunu bir kez daha gösteriyor. Henüz geçtiğimiz hafta Trabzon’da benzer bir mücadele vardı. Bu konuda basın açıklamasına saatler kala, ressam ve ekoloji aktivisti Gökçe Erhan’ın 150 yıllık evi, kundaklama şüphesiyle kül olmuştu.
- Son olarak İzmir’in Tire ilçesinde ise mermer ocağına karşı bir mücadele devam ediyor. Burada da ÇED sürecindeki Halkın Katılım Toplantısı, halkın itirazları sonucu yapılamadı.
Tire’de ciddi bir maden ocağı baskısı var: Kartal Dağı eteklerinde 194 hektarlık orman arazisinde altı ayrı maden ocağı için ruhsat verilmiş durumda.
Bu konuda Kartal Dağı Koruma Platformu Sözcüsü Zeynel Aydın bir açıklama yaparak, dağdaki tüm canlıların da sözcüsü olduklarını söyledi ve ‘Sadece kendimiz için değil, o canlılar, doğa, hava, toprak için mermer ocaklarını istemiyoruz,’ dedi.
Hayvan hakları gündemde
- 1 Kasım Dünya Vegan Günü’ydü ve bu vesileyle Bağımsız Hayvan Hakları Topluluğu Kadıköy’de bir eylem yaptı. Aktivistler, işkence ve sömürüye destek olunmamasını istediler ve veganlık çağrısında bulundular.
Açıklamada, ‘eylemimizin sloganı “Hayvan Haklarını Savunmak Veganlıktır!” Hayvan hakları denildiğinde norm olması gereken slogan da budur,’ dendi.
‘Çünkü vegan olmayan herkes, bir şekilde hayvan istismarına katkıda bulunmaya devam ediyor, esareti destekliyor,’ diyen aktivisitler, hayvan haklarını savunduğunu söyleyen herkesi, bir an önce vegan olmaya davet ettiler.
- Hayvan haklarına ilişkin bir haber de Vegan Derneği’nden geldi.
2021-2022 av sezonunda 10 ilimizdeki kızıl geyiklerin yaşam hakkı, 9bin 300TL ile 37bin 700TL arası değişen fiyatlara satışa çıkarılmıştı. Bu sürece davalarla engel olunmadığı takdirde 67 kızıl geyik, av katliamlarında öldürülecek.
Bu konuda Vegan Derneği Türkiye, Tarım ve Orman Bakanlığı’na karşı 15 kızıl gediğin katledilmesi izni hakkında dava açmıştı. Bu hafta Bolu İdare Mahkemesi, yürütmeyi durdurma kararı aldı. Karara göre bakanlık, işlemin hukuki ve maddi gerekçelerini 15 gün içerisinde mahkemeye iletmek durumunda.
- Bu sırada bir başka ilimizde, nesli tükenme tehlikesinde olan su samurlarının bir üyesi, tüfekle katledildi. Durum, su samurunu deniz kenarında hareketsiz bulan vatandaşların ihbarıyla ortaya çıktı.
Su samuru, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Çevre Koruma Teknolojileri Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Yasin İlemin’e teslim edildi ve incelemeleri sonucunda hayvanın boynundan tüfekle vurularak öldürüldüğü ortaya çıktı.
İlemin, su samurlarının sulak alanlar için gösterge tür olduğunu, sulak alanın kirlenmemiş veya az kirlenmiş olduğuna işaret ettiğini vurguladı. Daha önceki çalışmalarına göre bölgede yaklaşık 15 bireylik bir popülasyon olduğu tespit edilmiş.
Dr. İlemin Fethiye halkına çağrıda bulunarak, su samurlarına zarar verenleri mutlaka ihbar etmeleri çağrısında bulundu.
Duygu Kutluay: "Türkiye ‘net sıfır’ için kömürden çıkış hedef yılı belirlemeli"
COP26’da Enerji Gününde Birleşik Krallık öncülüğünde bir karar alındı. Bir açıklama yayınlandı ve kömürden çıkış taahhüdü veren ülke sayısı arttı. Bu nasıl bir vaat, bu taahhüdü verenler ne kadar samimi?
Aslında COP öncesi süreçte de Birleşik Krallık‘ın beklentileri arasında kömürü tarihe gömecek bir konferans yaratma amacı vardı. Aslında bunun meyvesini de Enerji Günü’nde görmüş olduk. Aralarında 46 ülkenin olduğu bir açıklamayla geldi. Burada aslında dört ana başlık var. İlki temiz enerji sistemlerinin daha fazla kurulmasına yönelik bir niyet. Bu; kömürün elektrik üretiminden çıkarılması, yeni kömürlü termik santrallerin kurulmaması ve son olarak kömürden çıkış sürecinin adil dönüşüm mekanizmalarıyla gerçekleştirilmesini kapsayan dörtlü bir niyet paketiyle açıklandı. 46 ülke ve başka yerel idareler de imzacı oldu.
Burada önemli olan belki de 22 yeni ülkenin kömürden çıkacağını telaffuz etmeye başlaması oldu. Bu ülkeler arasında ilginç bir eğilim de görüyoruz. Avrupa’da kömürden çıkış tartışmaları yeni değil. Paris’in imzalanması sonrası beş yıl içinde 21 ülke kömürden çıkacağını taahhüt etmişti. Ama COP’taki bu yeni taahhütte biz Asya ve Afrika ülkelerini de görüyoruz. Artık kömürden çıkış, diğer coğrafyalarda da tartışılmaya başlandı. Gelişmekte olan ülkelerin fosil yakıtlara değil de yenilenebilir enerjiye dayalı bir gelişme planladıklarını da gösterdiğini düşündüğüm bir gelişme. Bu yeni imzacılar arasında, dünyanın en fazla kömür kullanan 10 ülkesi sıralamasında bulunan Güney Kore, Endonezya ve Vietnam var mesela. Asya’nın coğrafya olarak kömür kullanımının %80’inden sorumlu olduğunu düşündüğümüzde bu güzel bir gelişme. Afrika ülkelerinin olması da olumlu. Avrupa’dan da Polonya, Ukrayna ve Hırvatistan bu sürece yeni katılanlar oldu. Kısaca böyle özetleyebiliriz.
Konuşulması uygulamaya hemen geçileceği anlamına gelmese de konuşulması önemli. Umarım eylemler de zamanla kömürden çıkışı hızlandıracak. Bahsettiğiniz taahhütler arasında adil dönüşüm de vardı. Açıklamayı yapan ülkeler bu niyetleri bir plana oturtuyor mu yoksa şu anda sadece söz aşamasında mı?
Bu sadece bir niyet beyanı. Sadece adil dönüşüm değil, diğer başlıkların da altı nasıl doldurulacak izleyip göreceğiz. Bu sadece bir referans noktası. Çin’in yurtdışı kömür yatırımlarını sonlandıracağı kararı belki de bu kadar ülkenin kömürden çıkış taahhüdünü bu kadar kolaylıkla vermesine sebep olmuş olabilir. Bir de yine enerji gününde 11 yeni finans kurumu “Powering Post-Coal Alliance”, yani kömür sonrası enerji üretimi ittifakına katıldı. Artık kömürü finanse etmeyeceğini açıklayan toplamda 33 finans kurumundan oluşan 17 trilyon dolarlık bir sermayeden bahsediyoruz. Buna Çin’i de eklersek artık kömürün finansman bulma imkanı çok zor. Ülkelerin kömürsüz bir geleceği adil bir geleceği tasarlamaları gerek.
Bir de şu noktaya bakalım; kömürden çıkan finansmanın başka yollardan geri geldiğini görüyoruz. Örneğin Afrika’nın kömür kullanımının büyük bir kısmından sorumlu olan Güney Afrika, tamamen adil dönüşüm fonları ve kömürden çıkış fonlarından yararlanmak için 8.5 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı. Climate Investment Fund (İklim Yatırım Fonu) da yeni bir açıklamayla sadece kömürden çıkışı hızlandırma mekanizması için bir fon oluşturuyor. Aslında ülkeler kömürden çıkışlarını beyan ettikleri sürece buna bir fon ayrıldığını görüyoruz. Kömürden ayrılan fon kömürden çıkış için geri dönüyor. Bu da süreci hızlandıracaktır. COP’un ilk haftasının sonunda dünyada kömür kullanan 70 ülkenin 35’inin artık kömürden çıkış yoluna girdiğini söyleyebiliriz.
Bir de şunu söyleyelim, bu yeni belge Paris’in öngördüğü 1.5 derece hedefi için yeterli değil. IEA’nın yayınladığı 1.5 derece raporunda gelişmiş ülkelerin en geç 2030 yılında, gelişmekte olan ülkelerin de en geç 2040 yılında çıkması gerektiği vurgulanıyor. Bu belgede daha yuvarlak bir tarih görüyoruz, 2030’lar 2040’lar gibi. Ama bizim Avrupa’daki deneyimlerimize göre bir ülke bir kez kömürden çıkış yoluna girdiğinde süreci çok daha hızlı tamamlıyor. Buna Portekiz, Birleşik Krallık ve Avusturya’yı örnek verebiliriz.
Belki bu süreçler sivil toplumun ve kamuoyunun baskısıyla Avrupa örneklerinde olduğu gibi bu ülkelerde de hızlanarak ilerleyebilir.
İki yönlü bir baskı var. Kömürün halk sağlığı, hava kirliliği ve su kirliliği gibi iklim dışı dışsallıklarını düşündüğümüzde kömürün halklar nezdinde sosyal ehliyeti yok. Yerel halklar kömürü istemiyor. Bir yandan da çok hızla ucuzlayan yenilenebilir enerji teknolojileri var. Kömürden çok daha ucuza güneş ve rüzgardan elektrik üretme imkanı var. Bir yandan da piyasaların böyle bir baskısı var. Yatırımcılar da kömür yerine yenilenebilir enerjiyi destekliyor. Aslında bu şekilde hükümetler üzerinden iki yönlü bir baskı oluşuyor.
Buradan başka bir noktaya geçmek istiyorum. Bahsettiğiniz Endonezya, Güney Kore ve Vietnam gibi ülkeleri düşündüğümüzde aslında Türkiye de bu ülkelerin bulunduğu listelere çok uzak değil. Özellikle planlanan kömürlü termik santral miktarını düşündüğümüzde. Bu taahhütte Türkiye’nin ismini göremedik. Yani hala bir kömürden çıkış hedefi yok. CAN Europe’un da dahil olduğu Karbon Nötr Türkiye Yolunda İlk Adım: Kömürden Çıkış 2030 raporu yayınlandı. Biraz detaylardan bahsedebilir misiniz?
Biz de kömürden çıkış hedefi olmayan, bunu konuşmayan, kömürlü termik santral planları olan ve hatta kömür yatırımlarını kamu kaynaklarıyla ayakta tutmaya çalışan bir ülkenin eğer kömürü elektrik üretiminden çıkarma niyeti olursa enerji sistemi nasıl olur; bunun maliyeti, kazanımları nedir ve ne tarz siyasi adımlara ihtiyaç olur diye görmek istediğimiz için bu raporu oluşturduk. Bir yıl önce başladığımız bu proje süresinde de beklemediğimiz şekilde hem Paris Anlaşması onaylandı hem de net sıfır hedefi açıklandı. Bu hedefler nasıl doldurulacak bilemiyoruz ama bizim raporumuzun da gösterdiği kömürden çıkılmadığı sürece 2053 net sıfır hedefinin yakalanması mümkün değil. Model çalışmasının da gösterdiği üzere 2030’da Türkiye’nin kömürden çıkması mümkün. Ama bunun için belirli politik mekanizmalara ihtiyaç var. İlk olarak kömür gibi kirli bir endüstriyi ayakta tutmak için kamu teşviki sağlanmamalı. Model çalışmamızda ilk varsayımımız bu teşviklerin kalması oldu.
Diğer bir varsayım ise “kirletene ödetme” prensibiydi. Türkiye’de şu anda termik santraller sebep olduğu kirliliği ya da herhangi başka bir dışsallığı ödemiyor. Örneğin geçtiğimiz yıl yaşanan baca filtreleri tartışmaları gibi. Kirletene ödetildiğinde ve destekler çekildiğinde 2029 yılında kömürün sistemden doğal seyriyle çıktığını gördük. Modelde sadece kömürün çıkarılmasıyla karbon emisyonunda %82’lik bir azaltım oldu. Yerli yenilenebilir enerji oranının %75’e yaklaştığını gördük. Mevcut senaryoda %50 civarında kalıyordu. Ayrıca karbon fiyatından gelen kazancın da iletim hattı gibi maliyetleri karşılayabileceğini gördük.
Bir başka çıktı ise elektrik faturalarına senaryonun ortaları haricinde çok bir etkisi olmadığını, 2030 ve sonrasında daha fazla yenilenebilir enerji kaynakları devreye girdikçe de düştüğünü gördük. Bizim için de yol gösterici bir harita oldu. Umuyoruz Türkiye de hem planlanan kömürlü termik santrallerden vazgeçer hem de kömürden çıkış için bir hedef yıl koyar. Bir an önce de kömürden çıkışın faydalarından özellikle kömür bölgelerinde yaşayan kişiler olmak üzere toplumun genelinin yararlanması için mekanizmalar geliştirilir.