Sayın Kılıçdaroğlu, anlatamıyorsunuz, çünkü anlatacak bir şey yok!

-
Aa
+
a
a
a

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dokunulmazlıkları bir kereye mahsus kaldıran anayasa değişikliğine verdiği desteği, bir kez daha savunmuş. Daha önce savunduğu gibi.

Kaynak: Diken (8 Nisan 2018)

Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya’nın haberine göre Kılıçdaroğlu, “Dokunulmazlıklarla ilgili tavrın gerekçesini HDP’ye anlattık ama kendi arkadaşlarımıza anlatamadım”demiş. Yine habere göre, çabasını şu şekilde gerekçelendirmiş: “Eğer düzenleme referanduma götürülseydi daha yüksek oyla geçer ve bu durum daha büyük sıkıntılara yol açardı.”

Kılıçdaroğlu HDP’ye anlattı mı, onlar ikna oldular mı, bilmiyorum. HDP’lilere sormak gerek. Kendi arkadaşlarıyla ne konuştuklarından da haberdar değilim doğal olarak. Buna mukabil şunu biliyorum: Doktora çalışmasını milletvekili dokunulmazlıkları (yasama bağışıklıkları) üzerine yapmış ve yıllarca bu konularla yakından ilgilenmiş biri olarak, ben de ikna olmadım!

İkna olmayanların derdini anlatabilecek son bir yazı gerekli oldu. Hiç bir ayrıntıya girmeyecek, kısa bir yazı.

Dokunulmazlıklar üzerine o kadar çok yazıp çizdim ki. Tahmin edilebileceği gibi çoğunlukla Kürt siyasal hareketinin mensupları üzerine. Neden, der misiniz? Çehov’un meşhur sözüdür, “Duvarda aslı bir tüfek varsa oyunun sonunda mutlaka patlar.” Türkiye’de de, eğer TBMM’de Kürt siyasal hareketinin mensupları varsa, dokunulmazlıkları mutlaka kalkar. 1990’larda da kalkmıştı, had safhada ileri demokraside de kalktı.

Fakat had safhada ileri ve özgürlükçü demokraside, diğerlerinden farklı bir yöntemle kaldırıldı. Kuşkusuz, vesayete son vermiş aşırı demokratlar, eski Türkiye yöntemlerini benimseyemezdi. Ne yaptılar peki?

Dokunulmazlıkları kaldırmak için, sıradan TBMM çoğunluğu yeterli olmasına, yani ne zaman isterlerse dokunulmazlıkları kaldırmaları mümkün olmasına karşın, bir ‘anayasa değişikliği’tercih ettiler. Bu sayede yüzlerce dosya açısından ‘gerekli’ tüm parlamenter yöntemleri çöpe atma fırsatı doğdu. Değişiklik önerisi anayasaya açıkça aykırıydı.

Söz konusu anayasa değişikliği, tarihsel olarak ‘anayasa’kavramıyla açıkça dalga geçmek anlamına geliyordu. Cumhuriyet tarihinin en akıl almaz işlerinden biriydi. Değişikliğin ‘gerekçesi’de vahimdi. Resmen, aslında bir parti mensuplarına yönelik olduğu anlaşılıyordu.

Dokunulmazlıkların kaldırılması konusu (md.83), ‘milletvekili seçilme yeterliliği’ başlığını taşıyan 76’ncı maddeden ayrı düşünülemez. Dokunulmazlığı kaldırılan ve yargılanan bir üye, hüküm giydiğinde (bir yıl ve fazlası) milletvekilliği açısından artık bir ‘engellidir.’ ‘Milletvekilliğin düşmesi’ başlığını taşıyan 84’üncü maddeye (2.fk.) dayanılarak vekilliği düşürülebilir. Demek ki, hele ki ‘cumhurbaşkanına hakaret’ gibi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) açıkça aykırı ‘suç’isnadıyla dahi on binlerce insana soruşturma açılan bir aşırı demokraside, söz konusu değişikliğin anlamı çok açıktı: Özellikle HDP’liler yargılanacak ve cezaevine girecek. Vekillikleri de düşecek. Eski Türkiye’den farklı olarak, had safhada demokraside yeni bir parti kapatma/tasfiye yolu bu. Partiyi resmen kapatmıyor, yavaş yavaş felç ediyorsunuz! Ayrıca çoğu milletvekilini, ilk seçimde aday olamayacak hale getiriyorsunuz.

Bu sonucu, o günlerde bizim birinci sınıf öğrencileri görebiliyordu. Tahmin ediyorum, CHP’liler de görebiliyordu. Kemal Kılıçdaroğlu TV ekranlarında, bu değişikliği‘anayasaya aykırı olmasına rağmen destekleyeceklerini’ belirtti.

Sırayla gidelim:

1. Benim, bir ölümlü ve hukuk devleti ilkesini ciddiye alan yurttaş olarak, anayasaya aykırılığın bile isteye desteklenmesini anlamam mümkün değildi. O gün anlamıyordum, bu gün de anlamıyorum. Bir değişiklik anayasaya aykırıysa desteklenmez. Çok basit görünüyor bana! Eğer destekleniyorsa, iktidarın anayasayı aşağılamasıyla, muhalefetin aşağılaması arasında bir fark kalmaz. Söz konusu ifade, bir demokraside, fecaattir. Fecaate neden olan muhalefet partisi lideri olduğunda, o fecaat, ‘kaymaklı fecaat’ olmaz.

2. CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun, daha önceden bildiğimiz,‘biz korkmuyoruz, hesabını veremeyecek bir şeyimiz yok, yargılayın’ tavrını anlıyorum. Takdir edilmesi gereken bir talep. Ancak, bunu sağlamanın yolu anayasa değişikliğini destelemek değildi. Bunun yolu, “Hepimiz yargılanmak istiyoruz, kaldırın dokunulmazlıkları ve yargılayın” demekti. AKP, tek başına dahi ‘meclis kararı’ alabilecek çoğunluğa sahip. İsteseydi, hem CHP’lilerin hem de HDP’lilerin dokunulmazlığını kaldırabilirdi. Böylece parlamenter araçlar, yollar, denetim mekanizmaları yok sayılmamış olurdu. Ve bizler de, tarihimizin en saçma anayasa değişikliklerinden birine tanık olmazdık.

3. Kılıçdaroğlu, kendileri desteklemese de değişikliklerin kabul edilebileceğini, iddia ediyor. Doğru. III. MC’nin (Milliyetçi Cephe), anayasa değişikliği için gerekli olan ‘330’u bulması mümkündü. Bu sayı için CHP’ye ihtiyaçları yoktu.

4. Kılıçdaroğlu, bu durumda halkoylaması yapılacağını ve bunun daha vahim sonuçları olabileceğini düşünüyor. Doğru. Anayasa değişiklikleri, 330-367 arasında bir sayıyla kabul edildiğinde, ‘zorunlu olarak’ halkoylamasına sunulur. Tek maddelik bir değişiklik, hele ki o değişiklik büyük ölçüde HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkinse, halkoylaması sürecinde ‘ağır’ sonuçlara yol açabilirdi. Kılıçdaroğlu aynı zamanda, değişikliğin halkoylamasında‘yüksek bir oranda’ kabul edilme ihtimaline dikkat çekiyor.

5. Üçüncü ve dördüncü maddelerdeki ‘doğru’ tespitleri; ancak, bu değişikliğin ‘her koşulda yapılacağı’ varsayımı geçerliyse anlamlıdır.

6. Kemal Kılıçdaroğlu, söz konusu ‘varsayımın’ mutlaklığına iman etmiş gibi görünüyor. Oysa, kendisi o açıklamayı yapmasaydı, AKP-MHP koalisyonu tek maddelik bir hukuk garabetini halkoylamasına götürmek ister miydi? Hiç sanmıyorum. Benim, ‘sanmıyorum’ dememle, destekleyenlerin ‘yaparlardı’ kanaati arasında bir fark yok. Her ikisi için de müneccim olmak gerek. Ne benim ne de diğerlerinin geleceği görme yeteneği var.

7. Ancak şunu görmek müneccimlik değil: Kılıçdaroğlu, ‘acil destek’ açıklamasıyla, değişikliği altın tepside sunmuş oldu. Aşırı demokratların hiç bir çekinceleri kalmadı. Tartışmalardan ve itirazlardan, değişikliğin gerçek gerekçesini yurttaşa anlatmaktan, muaf tutuldular. İstedikleri bir gözdü, fazlasıyla ve hiç çaba harcamadan ikisini birden aldılar. Ezcümle, ortada iki ihtimal var:

a) Kılıçdaroğlu, HDP için olduğu çok açık bir değişikliğin karşısında durup ‘HDP’yi kollayan parti’ durumuna düşmek istemedi. CHP yönetiminin bir kesimi, bana kalırsa geniş tabanlarında pek bir karşılığı olmayan ‘Kürt siyasal hareketi fobisiyle’ hareket etti.

b) Kılıçdaroğlu bunları hiç düşünmedi ve yalnızca muhtemel halkoylaması sürecinden ürktü. Kendisi desteklemese de, bu değişikliğin her halükarda yapılacağı kanısındaydı. Affedin, bu iki seçenek de birbirinden vahim. Niyet ne olursa olsun, sonuç şu oldu: CHP genel başkanı, milletvekillerinin büyük kısmını da karşısına alıp anayasaya açıkça aykırı anayasa değişikliklerini destekledi. Değişiklikler ardından beklenen oldu ve kendi milletvekili dahil çok sayıda HDP milletvekili cezaevine girdi. Vekillikler düşürüldü. TBMM ‘fiilen’ feshedildi. CHP bir kez daha, Erdoğan’ın muhalefet için belirlediği sınırlar dışına çıkamayacağını, buna cesaret edemeyeceğini ilan etti.

Hadi inatla iyi niyetli düşünelim ve berbat bir kasıt aramayalım. En hafif tabirle, büyük bir politik hataydı.

Özeleştiri bekleyen yok kuşkusuz. Türkiye’de en büyük günahlardandır özeleştiri, Allah muhafaza, hiç kimse denememeli. Ortalama bir Türkiye yurttaşının en kötü huyu, çok ama çok iyi kalpli olmasıdır, malum…

Diğer yurttaşlar gibi, her konuda doğru davrandığına yürekten inanmış görünen Kılıçdaroğlu, CHP’lileri ikna edemediği söylüyor, ısrarla. Eh canım insanlar görmüyor mu, enayi mi; neye ve neden ikna olsunlar?

Film önerisi: Tolga Karaçelik’in yönetmenliğini yaptığı Kelebekler, son zamanlarda seyrettiğim en hoş filmlerden. Bilgi ve ilginize…

Yazı önerileri: 

Taner Timur hocamızın tarihte Türk-Rus ilişkilerine ve değerli Çiğdem Toker’in ‘Akkuyu kapitülasyonu’na dair ‘bilgilendirici’ yazılarını buraya bırakıyorum.