Facebook ve Google Gibi İnternet Tekelleri Kamusal Tehdit Oluşturuyor

-
Aa
+
a
a
a

“Sosyal medya şirketleri totaliter bir dünyaya giden yolun taşlarını döşüyor”, diyor George Soros: "Ufukta korkutucu bir olasılık var: otoriter devletlerle veri-zengini büyük IT (Bilgi Teknolojileri) tekelleri arasındaki ittifak. Bu ittifak veya ortaklık, yeni ortaya çıkan şirketsel denetim ve gözetim mekanizmalarını, zaten gelişmiş olan devlet denetim ve gözetim sistemleri ile birleştiriyor. Bunun sonucunda ortaya çıkabilecek totaliter kontrol ağını George Orwell bile hayal edemezdi."

George Soros

The Guardian, 15 Şubat 2018

Dünya tarihi acılı bir dönemden geçiyor. Açık toplumlar kriz içinde. Vladimir Putin’in Rusya’sının bir örneğini oluşturduğu diktatörlük yönetimleri ve mafya devletleri yükselişe geçmiş durumda. Amerika Birleşik Devletleri’nde Başkan Trump da kendi mafya-tarzı devletini kurmak istiyor ama kuramıyor, çünkü Anayasa, diğer kurumlar ve canlı bir sivil toplum buna izin vermiyor.

Söz konusu olan sadece açık toplumun bekası değil; tüm uygarlığımızın bekası da tehlikede. ABD’de Trump ve Kuzey Kore’de Kim Jong-un gibi liderlerin yükselmesi bu durumla yakından ilgili. İkisi de iktidarını sürdürmek için bir nükleer savaşı göze almaya istekli görünüyor. Ancak,  temeldeki  sorun daha da derine iniyor. İnsanlığın, hem yapıcı hem yıkıcı amaçlarla, doğa güçlerini kontrol altına alma yeteneği artarak sürerken, kendi kendimizi doğru dürüst yönetme yeteneğimiz inişli-çıkışlı bir yol izliyor ve şimdilerde de iyice inişte.

Dev Amerikan internet platformu şirketlerinin büyümesi ve tekelci karakter göstermesi, ABD hükümetinin güçsüzlüğüne büyük ölçüde katkıda bulunuyor. Bu şirketler geçmişte sık sık geliştirici/yenilikçi ve özgürleştirici roller oynadılar. Ama Facebook ve Google gittikçe daha güçlendi, yenilikçiliğin önünde engel haline geldi, ve henüz yeni yeni farkına vardığımız bir dizi sorun yaratmaya başladı.

Şirketler kârlarını çevreyi sömürerek elde ederler. Madencilik ve petrol şirketleri fiziksel çevreyi, sosyal medya şirketleri sosyal çevreyi istismar ederler. Bu özellikle haince bir durum, zira bu şirketler insanların düşünme ve davranma biçimlerini, kendileri bunun farkına bile varmadan etkilerler. Böylece, demokrasinin işleyişine ve seçimlerin güvenilirliğine müdahale etmiş olurlar.

İnternet şirketleri, yaygın birer şebeke (network) örgütlenmeleri oldukları için, marjinal getirilerin sürekli yükselmesinden yararlanıyorlar; olağanüstü büyümelerinin açıklaması da burada yatıyor. Şebekeleşme (ağ/network) etkisi, gerçekten daha önce hiç görülmemiş ve dönüştürücü nitelikte, ama bu şebekeleşme aynı zamanda sürdürülemez bir durum. Facebook’un bir milyar kullanıcıya ulaşması sekiz buçuk yıl, ikinci milyara ulaşması ise bunun yarısı kadar zaman almıştı. Bu hızla gidilirse, Facebook önümüzdeki üç yıla kalmadan, bünyesine katabilecek yeni kullanıcı bulamayacak.

Facebook ve Google dünyadaki tüm dijital reklam gelirlerinin yarısından fazlasını kontrol ediyorlar. Bu hakimiyetlerini sürdürebilmek için şebekelerini genişletmek ve kullanıcıların dikkatinden kendilerine daha fazla pay almak zorundalar. Hal-i hazırda bunu kullanıcılarına elverişli bir platform sunarak yapıyorlar. Kullanıcılar platformda ne kadar çok zaman harcarlarsa, şirketler için o kadar değerli oluyorlar.

Dahası, içerik/konu tedarikçileri, internet platformlarını kullanmaktan kaçınamayacakları ve kendilerine hangi şartlar dayatılırırsa dayatılsın bunları kabul etmek zorunda oldukları için, onlar da sosyal medya şirketlerinin kârlarına katkıda bulunuyor. Aslına bakılırsa, bu şirketlerin olağanüstü kârlılığı, içeriklerle ilgili sorumluluk almayı –ve içerikler için ödeme yapmayı– başlarından savmış olmalarından kaynaklanıyor büyük ölçüde.

Şirketler sadece bilgi/enformasyon dağıtımı yaptıkları iddiasındalar. Ne var ki, bilgi/enformasyon dağıtımında hemen hemen tekel konumunda oldukları için, kamu hizmeti veren kuruluşlar haline gelmiş durumdalar; dolayısıyla, rekabetin, inovasyonun, adil ve açık erişimin korunmasını hedefleyen daha sıkı düzenlemelere ve kurallara tabi tutulmaları gerekir.

Sosyal medya şirketlerinin gerçek müşterileri reklamverenlerdir. Ama son zamanlarda, sadece reklama değil, kullanıcılara doğrudan ürün ve hizmet satmaya dayalı yeni bir iş yapma tarzı (business model) ortaya çıktı. Şirketler ellerindeki verileri ve bilgileri istedikleri gibi kullanıyor, verdikleri hizmetleri tek tek değil, paketler halinde sunuyor ve bir kısmını tüketicilere aktarmaları gereken kazançlarını onlarla paylaşmamak için, keyfi ve ayrımcı fiyatlandırmalar yapıyorlar. Böylece şirketlerin kârlılıkları daha da artıyor. Ne var ki, paket/”torba” hizmet sunmak ve ayrımcı fiyatlandırma yapmak, piyasa ekonomisinin etkinliğinin altını oyuyor. 

Sosyal medya şirketleri kullanıcılarının dikkatini manipüle ederek, onların dikkatini ticari amaçları doğrultusunda yönlendirerek ve sundukları ürünlere kasten bağımlılık yaratarak insanları aldatıyor. Bu durum çok zararlı ve tehlikeli olabilir, özellikle ergenler için.

İnternet platformları ile kumarhaneler arasında benzerlik vardır. Kumarhaneler, müşterilerinin tüm paralarını, hatta olmayan paralarını bile, harcayacak raddede kumar masalarına takılmalarını sağlayacak teknikler geliştirmişlerdir.

Günümüz dijital çağında insanların dikkati de benzer biçimde –ve potansiyel olarak geri döndürülemez bir şekilde– ele geçiriliyor. Bu basit bir zihin oyalaması veya bağımlılık yaratma meselesi değildir; sosyal medya şirketleri insanları özerk kimliklerini teslim etmeye yöneltiyor. Ve insanların dikkatini biçimlendiren bu güç, gitgide sadece birkaç şirketin elinde toplanıyor. 

John Stuart Mill’in “zihnin özgürlüğü” dediği kavramı ileri sürmek ve savunmak zorlu bir çaba gerektirir. Zihnin özgürlüğü bir kez kaybedildi mi, onu geri kazanmak bu dijital çağda büyüyen insanlar için çok zor olabilir.

Bunun geniş kapsamlı ve uzun vadeli politik sonuçları olacaktır. Özgür zihin kapasitesine sahip olmayan insanlar kolaylıkla manipüle edilebilirler. Bu tehlike sadece geleceğe yönelik değil; ABD’deki 2016 başkanlık seçiminde de önemli bir rol oynamıştı.

Ufukta daha da korkutucu bir olasılık var: otoriter devletlerle veri-zengini büyük IT (Bilgi Teknolojileri) tekelleri arasındaki ittifak. Bu ittifak veya ortaklık, yeni ortaya çıkan şirketsel denetim ve gözetim mekanizmalarını, zaten gelişmiş olan devlet denetim ve gözetim sistemleri ile birleştiriyor. Bunun sonucunda ortaya çıkabilecek totaliter kontrol ağını George Orwell bile hayal edemezdi.

Bu gibi uğursuz evliliklerin ortaya çıkabileceği ilk ülkeler Rusya ve Çin. Özellikle Çin’deki IT şirketleri, ABD’deki sosyal medya platformlarına tastamam denk düşüyor. Onlar da Başkan Xi Jinping rejiminin, tam destek ve korumasının kanatları altında. Çin hükümeti ulusal şampiyonlarını koruyabilecek güce sahip, en azından ülke sınırları içinde.  

Merkezi ABD’de olan IT tekelleri, bu çok geniş ve hızla büyüyen pazarlara girebilmek için taviz vermeye istekli görünüyorlar. Söz konusu ülkelerin diktatör liderleri de bu şirketlerle işbirliği yapmaktan çok mutlu olurlar, zira böylece kendi halkları üzerindeki kontrol yöntemlerini güçlendirmiş, ABD’deki ve dünyanın diğer bölgelerindeki hakimiyet ve nüfuzlarını genişletmiş olurlar.

Sosyal medya platformu tekellerinin hakimiyeti ile yükselen eşitsizlikler arasındaki bağlantı giderek daha fazla dikkat çekiyor. Hisse sahipliğinin sadece birkaç kişinin elinde toplanmasının rolü var bu durumda, ama IT devlerinin işgal ettiği özel konum daha da önemli. Onlar, bir yandan birbirleriyle rekabet ederken, diğer yandan tekel gücüne sahip oluyorlar. Sadece onlar, rakip haline gelebilecek yeni yetme şirketleri (startup) daha baştan yutma gücüne sahip olacak kadar büyükler, ve sadece onlar birbirlerinin alanını işgal edebilecek kadar geniş kaynaklara sahipler. 

Platform devlerinin sahipleri kendilerini evrenin sahipleri olarak kabul ediyorlar. Gerçekte ise, egemen pozisyonlarının esiri olmuş onlar. Sürücüsüz araba gibi, yapay zekânın yolunu açtığı yeni büyüme alanlarına da hâkim olmak için varolma mücadelesi içindeler.

Sürücüsüz otomobil gibi yapay zekâ alanındaki inovasyonların işsizlik üzerinde yaratacağı etkiler, hükümet politikalarına bağlıdır. Avrupa Birliği, özellikle Kuzey ülkeleri, sosyal politikalarında ABD’ye oranla çok daha ileri görüşlü. Avrupa ülkeleri iş pozisyonlarını değil, çalışanlarını koruyor. Gerektiğinde işçileri yeniden-eğitmek veya işten çıkartılmış olanları emekli etmek için para harcamaya istekliler. Bu tutum, Kuzey ülkelerindeki işçilere daha büyük bir güven duygusu veriyor, ve onlar Amerikalı işçilere oranla teknolojik yenilikleri daha fazla destekliyorlar.

İnternet tekelleri, faaliyetlerinin olumsuz sonuçlarından toplumu korumak için ne istek, ne de eğilim gösteriyorlar. Bu durum onları toplumsal bir tehlike haline getiriyor. Toplumu bu tehlikeden korumak yasa koyucuların ve düzenleyici kurumların sorumluluğudur. ABD’de düzenleyici kurumlar, tekellerin politik nüfuzu karşısında yeterince güçlü değiller. Avrupa Birliği ise daha iyi bir pozisyonda, çünkü onun kendi dev internet platformları yok.

Avrupa Birliği  “tekel gücü/iktidarı” için ABD’den farklı bir tanımlama kullanıyor. Amerika’daki yürütme organları, devralma yoluyla yaratılan tekeller üzerinde odaklanıyor esas itibarıyla. Avrupa Birliği’ndeki yasalar ise, ne yolla yaratıldığından bağımsız olarak, tekelleşmenin kötüye kullanılmasını yasaklıyor. Amerika’ya kıyasla Avrupa’nın çok daha sıkı gizlilik ve bilgi/veri koruma yasaları var.

Dahası, ABD yasaları, müşterinin zararını, alınan hizmetler karşılığında ödediği ücretteki artışla ölçen tuhaf bir doktrin benimsedi. Ama, ödenen ücretteki artışı kanıtlamak hemen hemen imkânsız, zira dev İnternet platformları verdikleri hizmetlerin çoğunu bedavaya sunuyorlar. Üstelik bu doktrin/politika, internet şirketlerinin kullanıcılarından topladıkları değerli bilgi ve verileri göz ardı etmektedir.

Avrupa Birliği Rekabet Komisyonu başkanı Margrethe Vestager, İnternet platformuna karşı  Avrupa yaklaşımını savunan şampiyon bir sözcü. AB, Google’a karşı davasını oluşturmak için yedi yıl uğraştı. Ama sonuçta başarılı oldu, ve Internet dünyasına etkili bir düzenleme getirme çabaları hızlandırıldı. Daha da önemlisi, Vestager’in gayretleri sayesinde, Avrupa’nın yaklaşımı ABD’deki tutum ve davranışları da etkilemeye başladı.

Amerikan İnternet şirketlerinin küresel düzeydeki hakimiyetinin kırılması, zaman meselesi…  Vestager’in başını çektiği düzenleme/denetim ve vergilendirme politikaları sayesinde ergeç dize gelecekler. 

***

George Soros: “Soros Fon Yönetimi” ve “Açık Toplum Vakfı” başkanı. “Avrupa Birliği’nin Trajedisi: Dağılma mı, yoksa Yeniden Canlanma mı?” kitabının yazarı.

 

Türkçeye çeviren: Canan Ener Sılay

https://www.theguardian.com/business/2018/feb/15/eu-facebook-google-dominance-george-sorosMakalenin İngilizce aslını okumak için tıklayın.