“Üzerinde olduğumuz ısınma eğilimini tersine çevirmek, bir süper tankerin rotasını değiştirmeye benziyor"

-
Aa
+
a
a
a

İklim Kuşağı Konuşuyor'da Atlas Sarrafoğlu, dünyada gerçekleşen iklim haberlerini bir araya getiriyor.

""
“Üzerinde olduğumuz ısınma eğilimini tersine çevirmek, bir süper tankerin rotasını değiştirmeye benziyor"
 

“Üzerinde olduğumuz ısınma eğilimini tersine çevirmek, bir süper tankerin rotasını değiştirmeye benziyor"

podcast servisi: iTunes / RSS

İklim Kuşağı Konuşuyor programına hoş geldiniz. Önümüzdeki yarım saat içinde sizinle geçtiğimiz haftanın iklim haberlerini paylaşmak istiyorum. Sizin için seçtiğim bu haftaki haberlerde, iklim krizinin sonuçları ve sebepleri arasında mekik dokuyor olacağız. İlk seçtiğim haber The Guardian’dan...



Haber, İsviçre’nin güneşi karartmanın ‘risklerinin, yararlarının ve belirsizliklerinin’ Birleşmiş Milletler (BM) uzman grubu tarafından incelenmesi gerekip gerekmediği konusunda küresel bir tartışma başlattığını müjdeliyor. ‘Müjdeliyor’ diyorum çünkü asıl yapılması gereken fosil yakıtların yerde bırakılması iken bu tip yaratıcı fikirlerle iklim hareketini geciktirmeye çalışmalarından dolayı…

Dünya çapındaki kuruluşların güneş jeomühendisliği konusunda devam eden araştırmalar hakkında bilgi toplaması için gelecekteki gıda arzı, biyolojik çeşitlilik, küresel eşitsizlik ve güvenlik üzerinde etkileri olabilecek küresel ısınmayı azaltması amacıyla bir danışma paneli kurulmasını öneriyor.

Gelecek hafta Nairobi'de başlayacak olan B
M çevre toplantısına sunulan İsviçre’nin teklifi, güneş radyasyonunun değiştirilmesine odaklanıyor. Bu, atmosferi güneşin ısısının ve ışığının bir kısmını uzaya geri yansıtan kükürt dioksit parçacıklarıyla doldurarak büyük bir volkanik patlamanın etkisini taklit etmeyi amaçlayan bir teknikmiş.


BM çevre programı dahil olmak üzere teklifin destekçileri, araştırmaların güçlü hükümetler veya milyarder bireyler tarafından tek başına geliştirilip test edilebileceğini, ortaya çıkan gezegeni değiştiren teknolojilerin çok taraflı gözetimini sağlamak için gerekli olduğunu savunuyor. Ancak eleştirenler, böyle bir tartışmanın jeomühendislik üzerindeki mevcut fiili yasağı tehdit edeceğini ve meşrulaştırma, yaygınlaştırma ve nihai yayılmaya doğru ‘kaygan bir zemine’ yol açacağını ileri sürüyor.

Şimdi sırada mikroplastiklerle ilgili paylaşmak istediğim bir rapor var. Bilim insanları, insan plasenta dokusunda mikroplastiklerin varlığını ortaya çıkardı. Bu keşif, hem mevcut, hem de gelecek nesiller için potansiyel sağlık etkilerine ilişkin önemli endişeleri artırıyor.

Boyutu beş milimetreden küçük mikroplastikler, artık çevremizde her yerde mevcut ve endişe verici bir şekilde şu ana kadar test edilen insan vücudunun hemen hemen her yerinde bulunuyor.


New Mexico Sağlık Bilimleri Üniversitesi tarafından yürütülen bir çalışmada, Prof. Matthew Campen, 62 kişiden alınan plasenta örneklerini titizlikle analiz etmiş ve şaşırtıcı bir şekilde her plasenta numunesinin mikroplastik içerdiğini gördü. Campen, bu araştırmanın çevremizde giderek artan miktardaki mikroplastiklerin sağlık üzerindeki etkilerinin potansiyel olarak çok derin olduğunu gösterdiğini ifade etti.

1950'lerden bu yana plastik kullanımının yaygınlaşması, çoğu mikroplastiklere dönüşen şaşırtıcı miktarda plastik atığın ekosistemlerimize nüfuz etmesiyle çevresel bir krize yol açtı.

Araştırma sorumlusu Garcia ise "Bu, yer altı suyuna karışıyor ve bazen aerosol haline gelerek çevremize karışıyor," d
iyor ve ekliyor, “Bunu sadece yutarak değil, aynı zamanda soluma yoluyla da alıyoruz. Bu sadece insanları değil, tüm hayvanlarımızı ve tüm bitkilerimizi de etkiliyor. Her şeyde bunu görüyoruz."

Biyolojik olarak etkisiz olduğu tarihsel varsayımlarına rağmen, son kanıtlar mikroplastiklerin, özellikle de hücre zarlarını geçebilecek kadar küçük olanların, önemli sağlık riskleri oluşturabileceğini gösteriyor.

Özetle, insan plasenta dokusunda mikroplastiklerin yaygın varlığı, küresel topluma plastik kirliliğinin boyutu ve bunun insan sağlığı üzerindeki potansiyel etkileri konusunda çarpıcı bir uyandırma çağrısı görevi görüyor.

Bu önemli araştırma, mikroplastiklerin vücudumuza yönelik oluşturduğu görünmez tehdide parlak bir ışık tutuyor ve plastik atıkların azaltılması ve sürdürülebilir alternatiflerin araştırılması için acil kolektif eylem ihtiyacını vurguluyor. Plastiğe olan bağımlılığımızın gerçekleriyle yüzleşerek ve yenilikçi çözümler için baskı yaparak, mikroplastiklerin çevremizde sinsice yayılmasına karşı mevcut ve gelecek nesillerin sağlığını koruyabiliriz.


Sıradaki haberim “Kukla Amal” ile ilgili.

Avrupa'daki mülteci krizinin kötü durumu hakkında farkındalık yaratan Küçük Amal kuklasının arkasındaki yapım ekibi, bir sonraki projenin
iklim krizi hakkında yeni bir küresel tartışma başlatmasını umuyor. Amal projesinin başlatılmasına yardımcı olan Filistinli sanatçı Amir Nizar Zuabi, birçok Afrika ve Avrupa şehrini dolaşacak ve düzinelerce kuklanın yer alacağı ‘The Herd’'ün (yani Türkçe’de ‘sürü’), gelen iklim krizi hakkında ‘farklı düşünmek için yumuşak ve güzel bir çağrışım’ olacağını söyledi.


Amir Nizar Zuabi, "İklim değişikliği şu anda karşı karşıya olduğumuz en büyük hikaye. Genellikle emisyonlar ve Kyoto Anlaşması çerçevesinde sunuluyor; insanlar bunu anlamakta zorlanıyor ama bu Amal'ın yaptığı en güzel şey ve The Herd’ün bu konuyla içten bir şekilde ilgilenmesini umuyoruz," diyor.

The Herd, Batı Afrika'daki yolculuğuna 2025 baharında başlayacak; kesin nokta henüz teyit edilmemiş. Planlanan rotada Senegal, Fas, Cebelitarık, İspanya, Fransa, İngiltere, Hollanda, Danimarka, İsveç ve son olarak Norveç yer alıyor.

‘Çekirdek’ sürü, Serengeti'nin göç eden hayvanlarını temsil eden yaklaşık 30 kuklayı içerecek ancak yeni yerlere vardıklarında farklı hayvanların ‘kitlesel göçü’ onlara katılarak düzinelerce kuklaya kadar büyüyebilecek bir sürü oluşturulacak. Zuabi, "Amaç şu ki, sürekli gelişen, büyüyen bir hayvan grubuyla birlikte göç ediyoruz," diyor.

Küçük Amal'ın yolculuğu, The Walk Productions tarafından, War Horse tiyatro gösterisi kuklacılığının arkasındaki Güney Afrika şirketi Handspring ile birlikte yaratılmış.

Küçük Amal, Türkiye'den İngiltere'ye uzanan 8 bin kilometrelik yolculuğunda, tahmini iki milyar insana ulaştı ve bu, dokuz yaşındaki Suriyeli bir kızın 3,5 metre yüksekliğindeki kuklasını, papayla bile tanışan küresel bir simgeye dönüştürdü. Zuabi, ‘The Herd ile diğer beş milyar kişiye ulaşmayı umuyoruz," dedi.



Sivil Toplum Örgütü Global Witness’in yayınladığı rapor, Brezilya’daki üç büyük et şirketinin Cerrado savanasında altı bin km2’den daha büyük bir ormanın yok olmasına neden olduğunu ortaya koydu. Rapora göre, Cerrado’da yaşanan orman kaybı Amazon’dakinden beş kat daha fazla.

Dünyanın en yüksek biyolojik çeşitliliğe sahip savanı olan Cerrado, yer altında uzanan derin kökleriyle büyük miktarlarda CO2 depolamasına olanak tanıyan, gezegen için hayati bir ekosistem olarak tanımlanıyor. 2017’de tespit edilen değerlere göre bu ekosistemin, yaklaşık 13,7 milyar ton karbondioksit tuttuğu belirlenmişti. Bu büyüklük, Çin’in 2020’deki yıllık emisyonlarına eşdeğer.

Daha fazla sivil topluluğun ve hükümetin çabasıyla Amazon’daki ormansızlaşma yıldan yıla azaltılırken, resmi veriler orman katliamının Cerrado’ya da sıçradığını gösteriyor. 2023’te Amazon yağmur ormanlarındaki ormansızlaşma yarı yarıya azalırken, korumaların nispeten eksik olduğu komşusu Cerrado’da ormansızlaşma %43 artmış durumda.

Global Witness’ın araştırması, Brezilya’nın en büyük et şirketlerinden bazılarının Cerrado’da yaşanan orman kaybında büyük ölçüde etkili olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmada, Brezilya yasalarına göre gerekli ormansızlaştırma izinlerinin alınmamış olması nedeniyle, tespit edilen ormansızlaştırma faaliyetlerinin neredeyse tamamının yasa dışı olduğu da ifade ediliyor.

Global Witness’in Kampanya Stratejisi Lideri Veronica Oakeshott, “Amazon’un korunmasına yönelik çabalar devam ederken, Cerrado’nun ekolojik bir kıyım bölgesine dönüştüğünü görüyoruz. Ormansızlaşma, bu bölgeye sıçrıyor ve savananın yarısı şimdiden tarım arazisine dönüşmüş durumda. Dünya, haklı olarak yağmur ormanlarına odaklanmış durumda ancak bu, yanı başımızda gerçekleşen ekolojik felaketi görmezden gelebileceğimiz anlamına gelmiyor,” diyor.



Sıradaki haber, ben ve dava arkadaşım iklim aktivisti Seren Anaçoğlu ile iklim kriziyle mücadele konusunda kamuoyu farkındalığını artırmak ve mevcut politikaların yetersizliğine dikkat çekmek amacıyla başlattığımız imza kampanyasının TBMM‘ye taşımamız ile ilgili. Yeşil Gazete’den aldığım haberden alıntı yapıyorum.

Atlas Sarrafoğlu, Ela Naz Birdal ve Seren Anaçoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ilgili bakanlıklar tarafından Birleşmiş Milletler‘e sunulan ulusal katkı beyanlarını yetersiz buldukları gerekçesiyle başlattıkları hukuki sürecin yanı sıra, TBMM’de milletvekilleriyle iklim kanunu ve devam eden kampanyaları hakkında görüş alışverişinde bulundu.

Danıştay geçen ay, iklim krizinin yıkıcı etkileriyle, çocuk ve gençlerin temel hak ve hürriyetleri arasında bağlantı kuran iklim davasına, ret kararı vermişti.

Aktivistler, TBMM’deki ziyaretlerinde, gezegenin ve geleceğin kurtarılması adına acil eylem çağrısında bulunarak, iklim kanununun bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı.

Avrupa Kuraklık Gözlemevi’nin son güncellemesine bakalım şimdi de. Güncellemeye göre, Avrupa Birliği (AB) topraklarının yaklaşık %17’si şu anda ciddi kuraklık koşullarıyla karşı karşıya. %1’in biraz üzerinde bir oran, en yüksek uyarı düzeyinde olarak kabul ediliyor.

Euronews’e konuşan Copernicus Avrupa ve Küresel Kuraklık gözlemevlerinin koordinatörü Andrea Toreti, “Mevcut koşullara bakarsak, Ocak ayı sonuna kadar elimizdeki en son verilere dayanarak, Akdeniz bölgesindeki pek çok bölgenin uyarı niteliğinde kuraklık koşulları altında olduğunu görüyoruz,” dedi. Kış boyunca devam eden yüksek sıcaklıklar ve düşük yağış, Akdeniz’in bazı kısımlarında kritik koşullar oluşturdu.


Bu ayın başlarında, Katalonya kuraklık acil durumu ilan etti ve su kısıtlamasına gitti. Geçen hafta da Sicilya, rezervuarlardaki su seviyelerinin azaldığı bir ‘doğal afet durumu’ ilan etti. ANBI Su Kaynakları Gözlemevi’ne göre, ada toplamda yaklaşık sekiz ay boyunca ‘neredeyse tamamen kuraklıkla’ karşı karşıya kaldı ve 2023’ün ikinci yarısı son 100 yılın en kurak yarısı oldu.

Kuraklığın yaşandığı bölgelerde yapılan mevsimsel tahminler önümüzdeki ayların normalden daha sıcak olacağına işaret ediyor. Normal düzeyde yağış olsa bile anormal sıcaklıklar Akdeniz’deki durumun daha da kritik hale gelmesi anlamına gelebilir.

BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), önümüzdeki on yıllarda sıcak dalgalarının ve kuraklıkların birçok bölgede daha sık ve şiddetli hale geleceğini öngörüyor. Akdeniz havzası ise yağışlarda ciddi bir azalma yaşanması beklenen az sayıdaki bölgeden biri.



Ve artık her ay vermekten utanç duyduğum haberlere eklenen bir tane sıcaklık raporu daha var sırada.
Meteorologların açıklamalarına göre, Şubat ayı da insan yapımı küresel ısınmanın ve doğal El Niño iklim modelinin bir araya gelmesiyle dünya genelinde kara ve deniz sıcaklıklarını yükselterek, bir dizi sıcaklık rekorunu daha kırmaya hazırlanıyor.


Yılın en kısa ayının yarısını biraz geçmiş olmamıza rağmen, sıcaklık artışı öylesine dikkat çekici bir hal aldı ki iklim grafikleri daha önce görülmemiş bir alana ilerliyor. Bu durum, özellikle deniz yüzeyi sıcaklıkları için geçerli ve bu sıcaklıkların sürekli artışı ve hızlanması, deneyimli gözlemcilerin bu değişiklikleri nasıl açıklayacakları konusunda zorlanmalarına neden oluyor.

Deniz yüzeyi sıcaklıklarındaki bu istikrarlı ve hızlanan artış, iklim biliminde yeni bir ‘meydan okuma’ olarak karşımıza çıkıyor ve uzmanları, yaşanan bu hızlı değişimleri açıklamak için yeni teoriler aramaya itiyor.

The Guardian’ın aktardığı haberde, bilim insanları, “Son haftalardaki artış eğer El Niño’nun geçmiş yıllardaki yolunu izlerse ve önümüzdeki aylarda soğumaya başlarsa, bu beklenen ısı artışının 2 °C’yi bulabileceğine işaret ediyor olabilir,” diyor.

Uzmanların uyarısı ise şöyle, “Üzerinde olduğumuz ısınma eğilimini yavaşlatmak, durdurmak veya tersine çevirmek, bir süper tankerin rotasını değiştirmeye benziyor. Sonuçlar hemen alınmıyor ama ne kadar erken harekete geçersek, başımızın belaya girmesini o kadar kolay önleyebiliriz.”



Just Stop Oil protestocusu, Batı Londra'da M25 üzerindeki bir köprüye tırmanarak rahatsızlık vermekten suçlu bulundu.

22 yaşındaki Cressida Gethin, Birleşik Krallık'ın rekor seviyedeki 40 °C'ye ulaşmasını protesto etmek için 2022'nin Temmuz ayında Heathrow Havaalanı yakınındaki M25 karayolunun üzerindeki rampaya tırmandı. Mahkeme, trafik sıkışmasından etkilenenlerin arasında 4 bin havayolu müşterisinin de bulunduğunu öğrendi.

Isleworth Kraliyet Mahkemesi önünde konuşan Cambridge Üniversitesi müzik öğrencisi, protestodan pişman olmadığını ve ‘geri adım atmayacağını’ söyledi.

British Airways'in üst düzey yöneticisi Edwin Hall, mahkemeye okunan açıklamasında, iklim aktivisti grubun protestosu sonucunda 3 bin 923 British Airways müşterisinin iptal ve gecikmelerden etkilendiğini söyledi.

Yayıncı ve çevreci Chris Packham, duruşma sırasında mahkemeye, BBC programı üzerinde çalıştığı Hampshire'dan Surrey'e yaptığı yolculuk sırasında dört ila beş saat boyunca trafikte sıkışıp kaldığını söyledi.

Çevreci Packham, jüri üyelerine beklerken iklim değişikliği hakkında düşünmeye zorlandığı gerçeğine ‘sempati duyduğunu’ söyledi. Packham, daha sonra mahkeme dışında şunları söyledi, "Önünde tüm hayatı olan 22 yaşındaki bir müzik öğrencisini bu kadar güvencesiz, fiziksel olarak tehlikeli ve şimdi de hayatını etkileme potansiyeli taşıyan bir şey yapmaya iten şey nedir? Eh, sanırım sebebini biliyorum ve sanırım herkes de sebebini biliyor."

Üniversite eğitimine iki yıl ara veren aktivist Gethin, duruşması sırasında ‘işleri her zamanki gibi kesintiye uğratmayı’ ve medyanın dikkatini Britanya'daki sıcaklığın temsil ettiği ‘korkunç duruma’ çekmeyi amaçladığını söyledi. Ancak Heathrow Havalimanı'na bu kadar yakın olduğunun farkında olmadığını ve lokasyonu seçmediğini söyledi.

Kendi temsiliyetini yapan Gethin, geçen hafta yaptığı kapanış konuşmasında mahkemeye şunları söyledi, "Gecikmelere neden olan protestonun anlamlı, olumlu bir değişim yaratmayı amaçladığına inansaydınız, gecikmeyi 'ciddi rahatsızlık' olarak tanımlar mıydınız?"

Ancak Yargıç Hannah Duncan, ‘iklim değişikliğiyle ilgili kanıtların kabul edilebilir veya konuyla ilgili olmadığını’ söyledi. Jüri ise 10'a karşı iki çoğunlukla Gethin'i Polis, Suç, Ceza ve Mahkemeler Yasası 2022'ye aykırı olarak kamuyu rahatsız etmekten suçlu buldu.

Evet ne yazık ki geleceğini korumak için her türlü tehlike ve riski alan 22 yaşındaki bir öğrenci suçlu bulunurken, geleceğimizi kȃrları uğruna yakan fosil yakıt CEO’ları suçsuz sayılabildiği bir dünyada yaşıyoruz hala. Bu tanımların yeniden gözden geçirilme zamanı geçmeden değişim sağlanır diye umuyorum ve süremin sonuna yaklaştığımız için size seçtiğim şarkıyı çalıyorum. Bu kez sizin için seçtiğim şarkı Steve Nicks ve Gorillaz’dan “Oil.” Haftaya Cuma günü 14:00’te buluşana dek kendinize, sevdiklerinize ve gezegenimize lütfen iyi bakın!