"Dünya 1,5 derecelik ısınma sınırını geçti"

-
Aa
+
a
a
a

Manşetlerden verilmedi, kaos yaratmadı ama 2023'ün kimi günlerinde 1,5 derece hedefi aşıldı. Peki bilim insanları 1,5 derece ile ilgili ne düşünüyor? Atlas Sarrafoğlu, İklim Kuşağı Konuşuyor'da konuyu ele alıyor.

"Dünya 1,5 derecelik ısınma sınırını geçti"
 

"Dünya 1,5 derecelik ısınma sınırını geçti"

podcast servisi: iTunes / RSS

Manşetlerden verilmedi, kaos yaratmadı ama 2023'ün kimi günlerinde 1,5 derece hedefi aşıldı. Televizyonlarda, haberlerde ana konu olması gerekirken, iklim konusu yine göz ardı edildi. Oysa dünya 1,5 derecelik ısınmayı geçerken, bilim insanları iklim şoklarının huzursuzluk ve otoriter tepkiyi tetikleyebileceğini söylemişlerdi.

Halkın çoğu, küresel sıcaklıkların yakında Birleşmiş Milletler'in ısınmayı sınırlamayı umduğu hedefi aşacağının farkında değil gibi görünüyor ancak araştırmacılar sosyal ve psikolojik krizlerin yaklaştığını görüyor.

Dünyanın yıllık ortalama sıcaklığı, klimatologların küresel ısınmanın etkilerinin yoğunlaşmasını beklediği 1,5°C sınırına doğru ilerlerken, sosyal bilimciler insanlığın, insanlık tarihinde tehlikeli yeni bir döneme uyurgezer bir giriş yapmak üzere olabileceği konusunda uyarıyor. Araştırmalar, artan iklim şoklarının daha fazla toplumsal huzursuzluğu ve otoriter, milliyetçi tepkileri tetikleyebileceğini de gösteriyor.

2015 Paris Anlaşması ile belirlenen ve Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin 2018 tarihli bir raporuyla da onaylanan 1,5 derecelik sınır, iklim eyleminin kaçınmaya çalıştığı bir uçurum kenarıydı. Ancak küresel sıcaklık verilerine ilişkin son analizler 2023'te bu konuda sallantıda olduğumuzu gösterdi.

Büyük bir veri seti, eşiğin 2023'te zaten geçildiğini öne sürmüştü. Çoğu tahmin, 2024'ün daha da sıcak olacağını söylüyor. Mevcut küresel iklim politikaları, dünyayı 2100 yılına kadar yaklaşık 2,7 santigrat derece ısınma yoluna sokuyor; bu da, bugün doğan çocukların ömrü boyunca modern insan uygarlığını tehdit edecek.

Tekrar ediyorum; mevcut iklim politikaları bugün doğan çocukların ömrü boyunca, modern insan uygarlığını tehdit edecek.

Oysa Paris müzakerecileri ısınmayı 1,5 dereceyle sınırlandırma çabası konusunda kasıtlı olarak belirsiz davrandılar ve Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli ise hedefi 30 yıllık küresel ortalamalar bağlamına yerleştirdi. Bu ayın başlarında, Berkeley Earth'ün yıllık iklim raporu, Dünya'nın 2023'teki ortalama sıcaklığının, 1850-1900 sanayi öncesi ortalamanın 1,54℃ üzerinde olduğuna işaret ederken, bu, hedefin ötesine geçtiğimizi gösteren ilk adım oldu.

Ancak Viyana Doğal Kaynaklar ve Yaşam Bilimleri Üniversitesi'nden iklim araştırmacısı Reinhard Steurer, yanlış iklim propagandası bombardımanına uğrayan ve artan hayat pahalılığı ve bölgesel savaşlar yüzünden dikkati dağılan insanların bu konuyla pek de ilgilenmediğini söylüyor. "Asıl tehlike, çevremizde o kadar çok kriz var ki, iklim krizi için hiçbir çabanın kalmamış olması" dedi. "İklim korumasına daha fazla çaba göstermemek için her türlü nedeni bulabiliyoruz çünkü etrafımızdaki enflasyon ve savaşlar gibi diğer şeylerle aşırı yüklenmiş durumdayız."

Steurer, 1,5 derecelik eşik gerçekten geçilene kadar, ki bazı yıllarda muhtemelen 2 santigrat dereceye yaklaşacak olmasına rağmen, büyük iklim kurumlarından herhangi bir resmi açıklama beklemediğini belirterek, "Sanırım çoğu bilim insanı 1,5'un artık geride kaldığını kabul ediyor" diyor.

"Bunu çok uzun bir süre yapacağız" diye ekliyor, "gerçekleri kabul etmiyoruz, iyi bir iş yapıyormuş gibi davranıyoruz, o kadar da kötü olmayacakmış gibi davranıyoruz." Geçmişe bakıldığında, 1,5 derecelik sıcaklık artışını iklim eyleminin işe yarayıp yaramadığının temel ölçüsü olarak kullanmanın kötü bir fikir olabileceğini söylüyor. "Bu ne yazık ki bilimin dışında kimsenin gerçekten anlamadığı bir dil. 1,5 derecenin uyum sağlayabileceğimiz ve sonuçlarına katlanabileceğimiz bir iklim anlamına geldiğini, 2 derecelik ısınmanın gerçekten tehlikeli olduğunu, 3 derecenin ise uygarlığın çöküşü anlamına geldiğini her zaman anlatmalısınız.” diyor.

1,5 hedefinin ihlal edildiğine dair herhangi bir resmi bildirim bulunmadığından dolayı, daha fazla bilim insanının en kötü durum sonuçları hakkında kamuoyuna konuşmasını umuyor.

Steurer "Bilim insanlarının toplumsal çöküş ve buna nasıl hazırlanılacağı hakkında daha fazla konuşması gerçekten bir fark yaratırdı çünkü bu, artık bunun 1,5 dereceden çok daha somut bir şekilde gerçeğe dönüştüğünün sinyalini verecektir" diyor. Bunun yerine, son dönemdeki kamuoyu iklim söyleminin, COP28'in 1,5 hedefini nasıl canlı tuttuğuna dair iyi hissettiren duyuruların hakimiyetinde olduğunu ekliyor.

“Bu klasik icracı bir politika şekli” diyor. "Eğer fosil yakıt endüstrisi COP'un sonucunu kutlayabiliyorsa, bu iyiye işaret değildir." Pek çok sosyal bilimci gibi Steurer de, 1,5 derecenin üzerindeki ısınmanın yol açtığı, giderek şiddetli hale gelen iklim şoklarının, insanlar kolay yanıtlara ulaştıkça siyasi olarak yansımalarından endişe ediyor. "Bu genellikle inkardır, özellikle de konu sağ partiler olduğunda" diyor. "Bu bulabileceğiniz en kolay cevap."

"Küresel ısınma er ya da geç felaketle sonuçlanacak, ancak şimdilik inkar işe yarıyor. Ve bir sonraki seçim için önemli olan tek şey bu."

West of England Üniversitesi'nden emekli profesör, sosyal politika araştırmacısı Paul Hoggett, 1,5 derecelik hedefin bilimsel kökleri, 2000'li yılların başlarında Exeter Üniversitesi'nde düzenlenen iklim konferansında bilim insanlarının bu ısınma seviyesinin üzerinde geri dönüşü olmayan iklim değişikliği noktalarını tetikleme risklerini ilk kez dile getirmesiyle sonuçlanan araştırmalara kadar uzanıyor.

Hogget “Bu aslında bir retorik, 1,5 derece üzerinden yapılan bir anlatıdır” diyerek bilim ile politika arasındaki kopukluğa dikkat çekiyor.

Paul Hogget günümüzün siyasi ve sosyal ortamında 1,5 sınırının aşılmasına ilişkin büyük bir duyurunun, "otoriter milliyetçilik biçimlerinin acımasız yükselişinin" damgasını vurduğu bir siyasi ortamda aşırı inkarla karşılanabileceğini söylüyor. "Papa'nın bizzat yapacağı bir duyuru bile, küresel elitin gözümüzü boyamaya çalıştığının bir başka işareti olarak algılanacaktır."

Giderek artan sayıda sağcı anlatının bunu bir dizi yalan olarak gördüğünü ekledi. "Bunun önümüzdeki yıllarda giderek daha da önemli hale gelecek büyük bir konu olduğunu düşünüyorum. İklim bilimini yanlış bilgi olarak göstermeye yönelik gerçek bir girişimin olduğu 20 yıl önce olduğumuz yere geri dönüyoruz" diyor. “Giderek daha fazla sağcı yorumcu IPCC'den çıkanları bir yalan paketi olarak tasvir edecek. IPCC'nin raporları modernitenin temel ilkesini temsil ediyor; çözümü bulunamayacak hiçbir sorun olmadığı fikrini temsil ediyor” diyor.

Hoggett 2023 tarihli bir makalesinde iklim krizinin bariz bir çözümü olmayan durumlardan biri olduğunu yazmış. “Kayıp Cennet mi? İklim Krizi ve İnsanlık Durumu” isimli yeni kitabında Hoggett, iklim acil durumunun otoriter milliyetçiliğin en büyük itici güçlerinden biri olduğunu ve krizin ilham verdiği terör ve kaygıdan yararlandığını söylüyor.

“Bunlar çok önemli siyasi ve bireysel duygulardır. Ve gözlerinizin önünde olanı görmeyi bu mantık dışı reddetmeye neden olan şeyler de bunlar. Böylesine büyük bir belirsizliğin olduğu zamanlarda, popülizm, otoriterlik ve totaliterlik gibi siyasi hareketlere etkili bir destek sağlayan gerçek bir toksik toplumsal duygu salgını ortaya çıkabilir" diyor.

“İklim gerçekliği zorlaşmaya başladığında sınırlarınızı güvence altına alırsınız, kendi yiyecek ve enerji kaynaklarınızı güvence altına alırsınız ve geri kalanını dışarıda tutarsınız. Silahlı cankurtaran filikasının politikası budur.”

Kuzey Amerika İklim Psikolojisi İttifakı'nın eş başkanı psikoterapist Rebecca Weston da, "İnsanların etkileyemeyecekleri şeylerle yüzleşmekten hoşlandıklarını sanmıyorum ve travma sırasında insanlar, hissedilmesi dayanılmaz olan şeyleri hissetmemek için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. 1,5 derecelik sınırın yakında ihlal edilmesinin kamuoyunu rahatsız etmemesinin bir nedeni de bu olabilir” diyor.

“Kendimizi korkudan koruyoruz, gelecek nesiller adına kendimizi derin acılardan koruyoruz, kendimizi suçluluk ve utançtan koruyoruz. Ve fosil yakıt endüstrisinin de bunu iyi bildiğini düşünüyorum. Bize bir şey tekrar tekrar anlatılabilir, ancak eğer başka bir şeye bağlı bir kimliğimiz ve kendimizle ilgili bir duygumuz varsa, buna neredeyse her zaman öyle değilmiş gibi davranma pahasına olsa bile atıfta bulunuruz."

“Bu kadar derin bir inkar, dayanılmaz olanla başa çıkmayı sağlayan ayrıntılı bir psikolojik sistemin parçasıdır. Bu öylece parmaklarımızı şıklatıp içinden çıkabileceğimiz bir şey değil" diyor Weston.

1,5 derecelik ısınma sınırının önemine dikkat çeken kişilerin, insanların psikolojik güvenliğini ihlal ettikleri için dışlandıklarını da belirtiyor. "Toplumların bunu duygusal olarak dayatma şekli gerçekten çok çarpıcı" diye ekliyor. Ancak Weston, insanların 1,5 hedefinin aşılmasına nasıl tepki vereceğini tahmin etmenin zor olduğunu da belirtmiş.

"Bunun temsilcilik sorunu ve kişinin hayatındaki anlam sorunu etrafında döndüğünü düşünüyorum" diyor. “Ve bence bu, tesadüfen değil, küresel olarak meydana gelen siyasi krizler, Avrupa ve ABD’deki aşırı sağa kayma ve Arjantin’deki değişim gibi dünyada aynı anda olup biten pek çok başka şeyle rekabet içinde.” Bunların ilgisiz olmadığını, çünkü temsilcilik eksikliğinin yanlış, dışlayıcı çözümlere ve otoriterliğe yönelik bir özlem ürettiğini söylüyor.

"Geceleri beni ayakta tutacak bir şey varsa o da 1.5℃ değil, bu çaresizlik duygusunun siyasi sonuçlarıdır” diyor. “İnsanlar çaresiz hissetmemek için çok şey yapacaklar. Bu, ilk etapta sorunu inkar etmeleri anlamına gelebilir. Ya da daha kolay hedef olan insanları suçlamaları anlamına da gelebilir.”

1,5℃ sınırına ulaşmanın, sorunun siyasi ve toplumsal olarak çözümüne ilişkin soruları keskinleştireceğini de söylüyor. "İklim değişikliğini gerçekten takip eden çoğu insanın bunun bir teknoloji veya bilim meselesi olduğuna inandığını düşünmüyorum. Bilgi sahibi insanlar bunların politik, sosyal ve duygusal sorular olduğunu derinden biliyor. Ve bana göre bu, alaycılık ve öfke duygusunu derinleştirecek, kutuplaşmayı yoğunlaştıracak.” diye ekliyor.

Amerikan Üniversitesi Uluslararası Hizmet Okulu'nda profesör ve Çevre, Toplum ve Eşitlik Merkezi'nin yöneticisi olan sosyolog ve yazar Dana Fisher ise küresel sıcaklığın 1,5 derece sınırını aştığını halktan fazla bir tepki almadan izlemek, son yıllarda iklim değişikliğinin fiziksel bilimine odaklanmanın, insanların ve toplulukların küresel ısınmadan nasıl etkileneceğini ve tepki vereceğini inceleme pahasına yapıldığı fikrini güçlendirdiğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: "Şu anda bu yolda ilerlemek aptalca bir iş. İklim şoklarından kaynaklanan toplumsal çatışmayı, iklim göçünü ve toplumsal süreçlerin değişmesi gereken yolları anlayacak fonların oranı çok düşük. Bunların hiçbiri yapılmadı."

1,5℃ derece eşiğini geçmenin “iklim hareketi öncülüğünün ateşini körükleyeceğini” söylüyor. "Sistemik değişim çağrısı yapan, politika yapılış şekline ve işlerin olağan seyrine karşı çıkan gruplar bu bilgilerle güçlenecek ve bu insanların daha fazla dahil olduğunu ve daha çatışmacı olduğunu göreceğiz." diyor. Ve tarihsel kayıtlara göre, iklim aktivizmindeki artışın bir tepkiyi tetiklemesi muhtemel.

Kendimizi Kurtarmak: İklim Şoklarından İklim Eylemine” adlı yeni yazdığı kitapta ana hatlarını çizdiği bu tehlikeli zincirleme reaksiyondan da bahsediyor. "Büyük bir aktivizm döngüsünün genişlediğini gördüğünüzde, özellikle sivil haklar döneminde gördüğümüz gibi şiddet içermese bile aktivizm daha çatışmacı hale geldikçe, karşı hareketlerde bir artış oluyor" diyor. "Bu da çatışmalara yol açacak" Tarihsel kayıtlara bakıldığında, sivil itaatsizliğe yönelik baskıcılığın genellikle şiddetin başladığı yer olduğunu söylüyor. Almanya'daki polis baskınları ve hatta iklim aktivistlerine yönelik önleyici tutuklamalar ve Birleşik Krallık ile diğer ülkelerdeki benzer baskıcı önlemlerle bu modelin tekrarlanacağına dair işaretler var. “İnsanların iklim eylemi için yaptıkları kadar, iklim eylemine karşı da baskı yapmalarının üzerinde konuşulması gereken önemli bir hikaye olduğunu düşünüyorum" diyor. "Kaynaklara, finansmana ve sübvansiyonlara ayrıcalıklı erişimini kaybediyormuş gibi hissedecek olanlar var."

İklim değişikliğiyle etkili bir şekilde mücadele eden bir hükümetin, net bir kazanan ve kaybeden olmadığından emin olarak bununla başa çıkmaya çalışacağını, ancak 1,5℃ sınırını aşmanın getirdiği iklim şoklarının toplumsal gerilimleri daha da kötüleştireceğini ve yoğunlaştıracağını söylüyor. "Yangınlardan çıkan duman, aşırı sıcaklık, su baskını veya geleceğini bildiğimiz diğer olaylar nedeniyle yılın belirli zamanlarında dışarı çıkamayacağınız daha fazla bölge olacak. Bu sadece daha fazla insanı koltuklarından kalkıp aktivist olmaya teşvik edecek." diyor.

Yakın zamanda ünlü iklim araştırmacısı James Hansen ise, ısınmanın birkaç on yıl içinde 2 derecelik bir ısınmaya yol açacak bir hızla arttığını gösteren makalesinde gezegenin 1,5 derece sınırını aştığı konusunda kamuoyunun bilgisizliğinin, "daha ne kadar süre güç sahiplerinin sis perdelerini dağıtıp önemli bir şey yapıyormuş gibi davranabileceklerine” bağlı olduğunu söylüyor.

“1,5℃ kurgusunu koruyabildikleri sürece işlerini yaptıklarını iddia edebilirler” diyor. "Bilim camiası onların yanına kalmasına izin verdiği sürece sahtekarlık yapmaya devam edecekler."

Ancak Kaliforniya'da iklim bilimci ve aktivist olan Peter Kalmus, 1,5℃’yi geçtiğimiz farkına varıldığında bile bunun sosyal ve politik tepkileri pek değiştirmeyebileceğini söylüyor.

"Yeterli sayıda insan umursamıyor" diyor. “2006'dan beri iklim aktivistiyim. Pek çok şey denedim, pek çok konuşma yaptım ve hâlâ insanların bunu umursaması için ne gerektiğini bilmiyorum. Belki de asla umursamayacaklar.”

Bu önemli iklim eşiğinin kenarında kalmanın Kalmus'un "derin bir hayal kırıklığı, üzüntü, çaresizlik ve öfke" hissetmesine neden olduğunu söylüyor. "Bunu uzun zamandır hissediyorum. Ancak şimdi, bu geri dönüşü olmayan yerin daha da derinlerine indikçe, umursamıyor gibi göründüğümüzde, her şey daha da gerçeküstü geliyor.”

"Aslında kimse kesin olarak bilmiyor ama dünyanın sıcaklığının 1,5 derecenin altında kalması hala fiziksel olarak mümkün ama herkes istese bile fosil yakıtları bu kadar hızlı durduramayız. İnsanlar ölür. Geçiş hazırlık gerektirir.” Ve bu geçişi yapmak istemeyen pek çok insan olduğunu söylüyor Profesör Kalmus.

"Fosil yakıtları yaygınlaştırmaya aktif olarak devam etmek isteyen, aşırı güce sahip sömürücü kapitalizmden başlıca yararlananlar; milyarderler, politikacılar, CEO'lar, lobiciler ve bankacılar var. Ve bu güçlü insanları durdurmak isteyen çok az kişi de, bunu yapmak için nasıl yeterli güce sahip olacaklarını çözemedi." diyor.

Kalmus, başlangıçta küresel sıcaklık eşiğinin belirlenmesini doğru bulmadığını söylüyor. "Benim için, insanlığın atmosfere kattığı her fosil yakıt karbondioksit veya metan molekülünün, gezegen büyüklüğündeki bir çarkın molekül molekül dönmesi gibi, geri döndürülemez küresel ısınmayı çok daha kötü hale getirdiği dayanılmaz derecede açık. Hedef çerçevenin bir erteleme, başarısızlık ve hedef değiştirme döngüsüne uygun olduğunu düşünüyorum."diyor.

Kalmus iklim etkilerinin gelecekte de kötüleşmeye devam edeceğini bu sözlerle açıklıyor; "Fosil yakıtlara son vermeyi seçene veya bir medeniyet olarak artık daha fazla fosil yakıt yakacak kadar organize olamayana kadar hiçbir üst sınır yok. Hareketin daha da radikalleşme zamanının geldiğini düşünüyorum. Fosil yakıt sebepli küresel ısınmayı durdurmak, insanlık ve gezegen için bir ölüm kalım meselesi; ancak çoğu insan henüz bunun farkına varmadı.” diyor.

Programım için ayrılan sürenin sonuna geldik. Programını geç açan dinleyicilerim için kısaca bahsetmem gerekirse eğer 2023; 1,5 dereceyi aştığımız ilk yıl idi. Manşetlerde görmeyi umduğum bu gerçek ne yazık ki hiç de beklediğim ilgiyi görmedi. Ben de bununla ilgili bilim insanlarının öngörülerini ve yorumlarını size ulaştırmak istedim.