"İki deniz arasında kanal olmaz, yürüyüş olur"

-
Aa
+
a
a
a

 Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu, İki deniz arasında Kanal olmaz yürüyüş olur diyerek, Kanal yapıldığı taktirde doğanın nasıl yok edileceğini göstermek amacıyla bir yürüyüş etkinliği düzenledi. 

Fotoğraf: Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu
Gezegenin Geleceği: 11 Şubat 2020
 

Gezegenin Geleceği: 11 Şubat 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

 Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu, İki deniz arasında Kanal olmaz yürüyüş olur diyerek, Kanal yapıldığı taktirde doğanın nasıl yok edileceğini göstermek amacıyla bir yürüyüş etkinliği düzenledi. Koordinasyon, kanal yapılmak istenen 45 km’yi dört etapta yapılacak yürüyüşlerle halka tanıttı. Kanal güzergahının ilk 11km’sinde halktan yüzlerce kişinin katılımıyla yapılan yürüyüş, Sazlıbosna Köyü’nde yapılan forum ile başladı. Koordinasyona göre “Kanal yapılırsa İstanbul’un önemli su kaynaklarından olan Sazlıdere Barajı yok olacak. Güzergahın bazı bölümleri ormanlık alanlar, binlerce ağaç, canlılar, orman ekosistemi yok olacak. Güzergahın bir bölümünde, 3. Havalimanı bağlantı yolları yapımı sırasında kamyonların saçtığı hafriyat sonucunda oluştuğu görülen, tıpkı bir taşocağı kalıntısı gibi sapsarı olmuş, çıplak, doğası ölü bir bölge mevcut. 3. Havalimanı’nın doğaya verdiği zararın küçük bir tablosu.” Yürüyüş Şamlar Köyünde, Kazdağları direnişinin simgesi de olan, orman katliamından kurtulup gelen dev İDA kuklasının yürüyüşçüleri karşılamasıyla sona erdi. Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu, İstanbul’un doğasını, yaşamını, geleceğini yok edecek bu projeye engel olmak için İstanbullulara ve bu coğrafyadaki herkese “ Katıl Durduralım” çağrısı yapmaya devam ediyor.

Fosil yakıt endüstrisi insan hakları ihlallerine yol açıyor

350.org’un dünyanın farklı bölgelerinden 10 vaka çalışmasını incelediği yeni rapor, fosil yakıt endüstrisinin iklim krizini derinleştirmesinin yanı sıra aynı zamanda insan hakları ihlallerine yol açtığını ortaya koyuyor. “Fosil Yakıt Şirketlerinin İnsan Hakları İhlalleri” adlı rapordaki vaka çalışmaları petrol, gaz ve kömür şirketlerinin özellikle son 30 senede yol açtığı hak ihlallerine ışık tutuyor. Sadece rapordaki vaka incelemeleri göz önüne alındığında fosil yakıt şirketleri 45,000 kişinin erken ölümünden, 60,000 insanın yerinden edilmesinden ve 18 milyar galondan fazla toksik atık suyun nehirlere karışmasından doğrudan sorumlu durumda. Raporda bulunan vaka çalışmalarından biri de Muğla. Yeniköy, Kemerköy ve Yatağan termik santrallerinin bölge ekosistemi ve halk sağlığı üzerinde yol açtığı zararlara değinilen raporda ayrıca termik santrallere kömür sağlamak için genişleyen kömür sahalarının yaşam alanlarını yok ettiği ve yerinden edilmelere neden olduğu belirtiliyor. Konu hakkında açıklamada bulunan 350 Türkiye’den Efe Baysal şöyle diyor: “Bu da yetmezmiş gibi İkizköylüler’in yeni taşındıkları araziler de maden ruhsat alanı içinde kalmaya başladı ve şirket köylülere ihbarname göndermeye başladı. Şayet bölgede linyit maden ruhsat alanlarının hepsi işletmeye alınırsa Milas, Yatağan ve Menteşe’de 30,000’e yakın insan, yaşam alanlarının kaybı, tarım arazilerinin ve geçim kaynaklarının yok edilmesi nedenleriyle topraklarını terk etmek zorunda kalacak. Yapılması gereken kömür madeni ruhsatlarının iptal edilerek bölgenin rehabilite edilmesi, bölgedeki termik santralların işletmeden çıkarılarak çalışanları mağdur etmeyecek şekilde adil dönüşüm programı başlatılması ve bölge halkının sağlıklı bir çevrede yaşama haklarının korunması” dedi.

Greta: İklim sorununun çözümü yerli halkların bilgeliklerini içermeli

İklim aktivisti Greta Thunberg, Finlandiya’nın Laponya bölgesinde Samilerin düzenlediği eyleme katıldı. Yaptığı konuşmada iklim değişikliğinden en fazla yerli halkların olumsuz etkilendiğini belirten Thunberg, ”Onlar mücadelenin öncülüğünü yapıyor ve en fazla onlar direniyor. Cephe hattındaki yerli hakların mücadelelerini destekliyoruz” dedi. Thunberg, “Üçüncü bir toplu yok oluşla karşı karşıyayız. Bu sadece gelecek kuşakları değil herkesi etkiliyor. İklim sorununun çözümü yerli halkların bilgeliklerini içermeli” dedi.

Şah kartallarının korunması için bilinçlendirme çalışması yapıldı

Küresel ölçekte nesli tehlike altındaki şah kartalların dünya çapındaki en önemli üreme alanlarından olan Bolu'da 2015'ten bu yana araştırmalar yapan biyolog Cansu Özcan, bölgede, 2019 yılında uluslararası bir doğa koruma kuruluşu olan OSME'nin (Ornithological Society of the Middle East) biyoçeşitlilik fon desteğiyle bir proje yürüttü. Proje ekibi bölgedeki okullarda, köylerde ve sahada yerel yönetimlerle birlikte şah kartalın korunmasıyla ilgili eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları yapıldı. Bu ender tür hakkında bilgi veren ekip, arazide yöreden gençlerle birlikte kuş gözlemi yaparak şah kartallarını izledi. Bölgede ve Türkiye'de daha fazla kitleye ulaşmak amacıyla da kısa bir tanıtım filmi hazırlandı. Cansu Özcan, "Bolu civarında şah kartallar iki tip yuvalama alanı seçiyor. Yaşlı ibreli ormanlar ve tarım arazileri içerisindeki yaşlı söğüt ve kavak ağaçları. Türün bölgede korunması ve neslini devam ettirebilmesi için yuvalama alanlarının ve yuva yaptıkları ağaçların korunması ve kesilmemesi çok önemli" dedi. Özcan, şunları kaydetti: "Şah kartalların korunması ve neslini devam ettirebilmek için bölgede, mümkünse tüm Türkiye'de bir iletişim ağı oluşturmak, bu iletişim ağı ile yaralı şah kartallar ve diğer yırtıcı kuşlara hızlı bir şekilde tedavi desteğinin verilmesi ve ardından doğaya dönme şanslarının artırılması amaçlanıyor. Proje kapsamında vatandaşlar kendi bölgelerinde buldukları yaralı ya da ölü bir yırtıcı kuşların fotoğraflarını çekerek ve bulduğu noktanın konumunu göndererek bu ender kuşların korunmasına destek olabilirler" dedi.