İran’da son durum: Eylemler, infazlar ve lider arayışı

-
Aa
+
a
a
a

Milat Bülent Kılıç, Ocak ayının ikinci haftasında dördüncü ayını dolduracak İran eylemlerinin detaylarını paylaşıyor.

Fotoğraf: West Asia News Agency, Reuters
Devrim hâlindeki İran'da sorunlar
 

Devrim hâlindeki İran'da sorunlar

podcast servisi: iTunes / RSS

İran’da eylemler bugün 114. gününde, haftaya 4. ayını doldurmuş olacak. Büyük bir başarı ama kimi önemli sorunlar da var. Uluslararası kimi görüşmelerin son bulmasının ve halkın piyasaya uyguladığı yaptırımların bir sonucu olarak İran Tümeni ciddi değer kaybına uğradı. Türk Lirasına göre bakarsak, 1 dolar 45-46 TL oldu. Bankalarda nakit akışı tamamen durdu ve bankalar camlarına “para yok” duyuruları asmaya başladı. Bu nedenle de İran Merkez Bankası başkanı görevinden istifa etti. Yerine yeni biri atandı.

Önceki haftalarda da dediğim gibi, İran’da birçok kapalı çarşı zaman zaman da olsa boykotlara ve kepenk kapatma eylemlerine eşlik etmişti. Ama 43 yıl önce Humeyni’nin iktidara el koyma sürecinde ona en büyük desteği sunan Tahran Kapalı Çarşısı, olaylar başlayalı beri bu çağrılara hiçbir biçimde karşılık vermedi. Rejim’in yanında durmaya devam etti. Eylemciler de halka “O zaman vatandaşlar olarak buradaki esnafı protesto edin” çağrısında bulunuyordu. Eylemciler geçtiğimiz hafta Cumartesi günü, yani 31 Aralık için Kapalı Çarşı esnafını eylemlere davet eden bir çağrı yayınladı. Beklenti, o gün esnafın kepenklerini kapatması ve İran’da günlük hayatta geçerli olan para biriminin uğradığı değer kaybının protesto edilmesi için bir eylem başlatmasıydı. Ama eylemin başlangıç saati olan 11.00’de esnafın ve eylemcilerin sayısından çok polis toplanmıştı. Buna bir de söz konusu esnafların büyük bölümünün Rejim yanlısı olması eklenince eylem, Kapalı Çarşı’nın küçük bir bölümüyle sınırlı kaldı. Halk yine de toplandı, sloganlar attı ve bu mekânlardan alışveriş etmeye devam eden İranlıları protesto edip aşağıladı. Resmî televizyon kanalları, haberleri o gün hiçbir şey olmamış gibi vermekten geri durmadı.

İran’da devrim süreci, olaylar başlayalı beri somut bir önderlikten ve örgütlenmeden yoksun olarak devam ediyor. Küçük örgütlenmelerin olduğunu biliyoruz ama bunlar daha çok yerel direniş çeteleri formunda oluyor. Bu önderlik-liderlik yoksunluğunun yarattığı kimi sakıncalar ve boşluklar var. Tam da bu nedenle, yeni yılın ilk saatlerinde İran asıllı altı ünlü Twitter'dan ortak bir çağrı yayımladı. İran halkını birlik olmaya ve ortak mücadeleye davet etti. Bu altı kişilik listede Şehzade Rıza var. İran’da olduğu dönemde reformcu mollalara, özellikle de Mir Hüseyin Musevi’ye yakınlığıyla bilinen ve uzun süredir Batının büyük bir hararetle bir yıldız hâline getirmeye çalıştığı kadın aktivist Mesih Alinejad var. Ülke dışına kaçan ünlü futbolcu Ali Kerimi var. Ukrayna uçağında eşini ve kızını kaybeden ve özellikle Berlin’deki Rejim karşıtı büyük mitingin organizatörü olarak öne çıkan Hamdi Esmailiyun var. Artık Hollywood’da da ünlü sayılabilecek olan sinema oyuncusu Golşifte Ferahani var. Ve bir de mesleği modellik olan Nazenin Bonyadi var. Yani Batı’nın direnişçi İran halkına önerdiği önderlik futbol, moda, sinema gibi alanlardan gelen altı kişiden oluşuyor. Tabii bu listedeki adlar fazla iri laflar etmemeye özen gösteriyor ama bu tweet’i atmaya karar verdiklerinde İran’daki muhalif güçlerin temsilcileriyle bir iletişim kurmadıkları, onlarla işbirliğine gitmeye yeltenmedikleri de anlaşılıyor. Herkes karşı çıkmasa da, özellikle Şah yanlısı kesimler alkışlasa da, bu tweet ciddi tartışmaları tetiklemiş oldu. Devrimci kesimden bazıları, Batılı ülkelerin bu gruplar aracılığıyla halkın devrimini çalmaya çalıştığını öne sürerek sert açıklamalar yaptı. Onlara göre, Batı ve onlarla işbirliği halindeki İsrail, Suudi Arabistan gibi kimi ülkeler çok büyük bütçeleri olan ve muhalif yayın yaptığı iddiasındaki Iran International, Man o To gibi televizyon kanalları aracılığıyla büyük bir manipülasyon yapıyor. Halkın devrimci sürecini çalıp —bir dizi ünlüyü de figüran olarak kullanarak— Şah’ın ailesine ve İran milliyetçilerine teslim etmeye çalışıyor.

İran’da devrim sürecinin başından beri Beluçlar, Kürtler, Bahtiyariler, Lorlar gibi ağır bedeller ödeyen etnik gruplar var. Ülkenin belli bölgelerinde olayların tansiyonunun düşmeye başlamasına karşın bu halklar ilk günkü bağlılıklarıyla mücadeleye devam ediyor. Bu nedenle, bu halkların direnişçi kesimlerini olası bir önderlik şemasına yerleştirmemenin hareketin sonunu getirmeye kadar varacak ciddi sonuçları olduğunu söylemek zorundayız.

İran, uzun yıllardır bir su ve kuraklık sorunu yaşıyor. Bilinçsizce kullanılan yeraltı kaynakları da yavaş yavaş tükenmeye başlıyor. Ünlü Urmiye Gölü on yıllardır can çekişiyor. İsfahan’da, üzerinde tarihî ve turistik değeri çok yüksek muhteşem köprülerin de bulunduğu Zayende Nehri yılın büyük bölümünde neredeyse kurumuş hâlde oluyor. Buna bir de ülkenin birçok kentindeki, özellikle de Tahran’daki, hava kirliliğini eklemek gerek. İnsanlar, “bu soluduğumuz şey her ne ise, hava falan değil” diyorlar. Rejim, biraz da bu bahaneye sığınarak geçtiğimiz hafta okulları ve üniversiteleri üç gün tatil etti. Hava gerçekten kirli ama bu uygulamanın asıl amacının üniversite ve liselerdeki direniş dalgasına çelme takmak olduğunu düşünenlerin sayısı çok fazla. Su ve hava… Çok fazla üzerinde durulmuyor olsa da, İran halkının isyanının arkasında bu iki öğeye ilişkin kaygılar yani çevreyle ilgili sorunlar da var. 

İran’da bazı bölgelerde olayların tansiyonunun düşmeye başladığını seziyorum. Bunun birçok nedeni var. Bence en önemlisi, yurtdışından sokulan nifakın eylemcilerin kafasını karıştırmaya başlaması. Baştan beri kusursuz bir direniş bloğu oluşturmuş olan İran devrim hareketinde şimdilik küçük de olsa çatlamalar başladı ve bu moralleri bozup kararlılığı kırıyor. Elbette yeni, büyük ve daha güçlü bir dalga bütün bu tabloyu ansızın değiştirebilir. Çünkü son dört ayda hep böyle oldu. Bütün umutsuzluk, karamsarlık noktalarında hareket daha büyük bir atılımla kendini tazelemeyi başardı. Yine öyle olmasını diliyorum. Ama bu küçük sürçme evresinin bile önemli bedelleri oluyor. Birçok kentte güvenlik güçleri sokakları işgal etti ve ağır bir baskı uyguluyor. En acısı da Mehsa Emini’yi öldüren ahlak polisi devriyesinin son günlerde yeniden sokaklarda cirit atmaya başlaması. Bir süredir bu konuda eli titreyen iktidar yeniden kadınları derdest etmeye ya da en azından uyarmaya başladı. Bu durum süreklileşir ve büyürse çok büyük bir moral bozukluğuna neden olacaktır. Bu nedenle, İran’da devrimci hareketin acilen toparlanması ve kendi önderliğini yaratıp kukla önderliklerle arasına mesafe koyması gerekiyor.

Geçen hafta, yüksek mahkeme bazı idam hükümlerini bozdu ama bir grup gencin idam hükmü de kesinleşti. Bu hükümlerin ne zaman infaz edileceğini kestirmek olanaksız. Her an, her sabah kara haberler alabiliriz. İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani, 2020 yılının Ocak ayında ABD’nin bir suikastıyla öldürülmüştü. Süleymani Irak’tan Suriye’ye, Yemen’den ülke içine kadar birçok bölgede Rejim’in silahlı güçlerini ve operasyonları bizzat kumanda ediyordu. Onun öldürülmesi İran İslam Cumhuriyeti’ni şoka uğratmıştı. Devlet öyle bir propaganda yapmıştı ki, Süleymani’nin cenazesi milyonların katıldığı görkemli bir törene dönüşmüştü. Rejim’in gözünde bir kahraman ve şehit olan Süleymani, direnişçi halkın gözünde ise uluslararası bir terörist ve nefret edilen biri. Bu nedenle Rejim onun kimi kentlerdeki heykellerini korumak için silahlı nöbetçiler dikmek zorunda kalıyor. Ama o görkemli törenlerin üzerinden henüz üç yıl geçmişken, meydanlardaki sevgi gösterilerinin yerini öfke, lanet ve aşağılama almış durumda. Geçen hafta Süleymani’nin ölüm yıl dönümünde İran’ın her köşesinde eylemciler onunun heykellerini ve büstlerini, ona dair bannerları, pankartları ateşe verdi. Süleymani için ağır küfürler edip hakaretler etti.

Bu arada Rejim büyük, kapalı bir salonda yüksek katılımlı bir anma gecesi düzenledi. Bu gecede, müzisyen Homay ve grubu Mestan bir konser verdi ve Rejim’in çerisi olduğunu tescil etmiş oldu. Homay’ı ve grubu Mestan’ı size daha önce tanıtmış, şarkılarına da programlarımda pek çok kez yer vermiştim ama o zaman Homay ve Mestan’ın Rejim’e bu ölçüde bağlı olduğunu bilmiyordum.

Geçen hafta ortasında İranlı genç kadın sinema oyuncusu Terane Alidusti birkaç haftalık tutukluluktan sonra serbest bırakıldı. Alidusti’nin hapishane önünde çekilen görüntülerinde yüzündeki morluklar dikkat çekiyordu ama Alidusti’nin morali yüksekti. Hâlihazırda çok sayıda müzisyen ve oyuncu hâlen içerde ve yargılanıyor. Çok sayıda sanatçı ise yasaklı olukları için ülke dışına çıkamıyor. Son dönemlerde devrimci ayaklanmalar sürecindeki olayları işleyen genç bir kadın sanatçının ölüm haberi geldi. Meryem Selimiyan adlı bu genç kadının kaza sonucu öldüğü iddiası İran kamuoyunda son derece kuşkuyla karşılandı.

Son günlerde, eylemci öğrencilere verdikleri destekten dolayı birçok üniversite hocasının işine son verildi veya aylar boyunca maaş almamalarına neden olan cezalar verildi.

Eğer İran, virane bir hane ise

Ben bu viraneyi sevmiyorum

Ben, seveceğim İran’ı kendim kuracağım

Los Angeles'da yaşayan İranlı muhalif sanatçı Daryuş’un “Ay Azadi” [Ey Özgürlük] şarkısının sözleri şöyle:

Ey özgürlük, bir gün ülkemize gelirsen

Bize ölümden söz etme, gitme mezarlığa

Mezarlık sondur, başlangıç olamaz

Ey özgürlük, bir gün ülkemize gelirsen

Çocukların ellerinde koca silahlarla gelme

Çiçeklerle, öpücüklerle, kitaplarla gel

Bize yaşamdan söz et, açık pencerelerden söz et

Bilelim ki özgürlük bir nimet değil, bir sorumluluktur

Bizi kendinle tanıştır

Senin hakkında çok şey bilmiyoruz

Adını mırıldanıyoruz sadece biz

Perşembe günü İran’da Rejim, genç bir aşçıyı ansızın tutukladı. Bu arkadaşın kişisel blog’unu kapattı, işlettiği restoranı da mühürledi. Başarıyla yönetilmiş bu olağanüstü operasyonun gerekçesi ise bu gencin annesinden öğrendiği bir köfte tarifinin videosunu yayınlamasıydı. İran’da ayaklanmacı halk, İHA saldırısıyla öldürülen İran Devrim Muhafızları Komutanı Süleymani’ye “köfte” lakabı taktığı için oluyor bütün bunlar. İran’ın bir de Mirza Kasımi diye ünlü bir yemeği var ve eylemciler “Bu genç iyi ki onun tarifini vermemiş” diye dalga geçiyor.

Evet, diktatörlükler çılgın ve eğlenceli olabiliyorlar bazen.