Edebiyat, sanat ve hayata dair dolaşıklıklar

-
Aa
+
a
a
a

Milliyet Sanat'tan Seyhan Akıncı, edebiyat, sanat ve hayata dair dolaşıklıkların konuşulduğu “Eksik Mecaz” podcast serisini, seriyi hazırlayan Zeynep Uysal ve Murat Gülsoy ile konuştu.

""

Açık Radyo'nun yeni sezonunda dikkat çeken içeriklerinden biri şüphesiz “Eksik Mecaz”... Zeynep Uysal ve Murat Gülsoy’un Faustyen bir izlekle edebiyatın mitik karakterlerinden yola çıkarak keyifli sohbetler yaptıkları program podcast olarak da dinleyicilere ulaşıyor. Mikrofon başında Boğaziçi Üniversitesi’nde ders veren iki değerli hocası olunca insan her işi bitmesin istiyor. Biz de dersin biraz uzattık ve ikili ile “Eksik Mecaz”ı konuştuk.

Seyhan Akıncı: "Eksik Mecaz" podcast serisi Açık Radyo’nun yeni dönemde dinleyicilerle buluşturduğu bir içerik. Serinin ortaya çıkışını konuşarak başlayalım...

Murat Gülsoy:Eksik Mecaz” program fikri Zeynep Uysal’dan çıktı. “Okuduklarımız, izlediklerimiz üzerine tartışabileceğimiz bir ortam olsa keşke” dedi. Açık Radyo hem dinleyicisi hem de destekleyicisi olduğumuz bir mecra. Günümüzde bağımsız medyaya gitgide daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. O yüzden de bu ortamın öncelikle radyo olmasını istedik. Tabii söz uçuyor radyoda ama gümüzde podcastler sayesinde uçup da kaybolmuyor. Bu yüzden podcast olarak da dinleyicilerle buluşuyor.

Zeynep Uysal: Programcı olarak Açık Radyo'ya katkıda bulunmak hep arzu ettiğim bir şeydi. Yıllardır üniversitede ve üniversite dışında verdiğim edebiyat derslerinden, okuyup yazdıklarımdan süzülen, tam da programımızın alt başlığındaki gibi edebi ve sanatsal dolaşıklıklar zihnimin içinde dönüp duruyordu. Biraz da bunları paylaşma arzusundan doğdu "Eksik Mecaz".

S. A: Edebiyatı merkezine alan birçok podcaste rastlıyoruz. Edebiyat artık daha çok merak ettiğimiz, üzerine daha çok düşündüğümüz bir alan demek mümkün mü?

M. G: Umarım öyledir. Zaman içinde edebiyat ve sanatla insanların kurdukları ilişkinin değiştiğini düşünüyorum. Kurmaca edebiyatın temelini oluşturan "hikâye" kavramının son 20 yılda alımlanma ve kullanım açısından geçirdiği evrim geliyor aklıma önce. Hikâye etmenin önemi çok daha iyi anlaşıldı. Sosyal medyanın gelişmesi insanların kendilerini ifade edecekleri yeni ortamlar sunuyor. Dolayısıyla insanlar hikâyelerini anlatmak istiyorlar. Bunların bir ucu hep edebiyata bağlanıyor. 

Z. U: Aslında edebiyatın her zaman okunduğunu, her zaman üzerine düşünülen, az veya çok etkisi olan bir alan olduğunu da söylemek lazım. Tüm sanatlar gibi edebiyata da her dönemde ilgili gösteren azımsanmayacak bir kitle var ki okunup yazılmaya devam ediliyor. Ama özellikle sosyal medya ve podcastlerin öyküyü, romanı daha görünür kıldığı da bir gerçek. Okuma kulüpleri, kitap blogları ve podcastler ya da popüler edebiyat dergileri edebi üretimi merak duyulacak bir tüketim alanı olarak sunuyor. Bu iyi bir şey. Tabii hızla akıp giden dijital dünya metinler üzerine derinlemesine düşünmeye imkan veriyor mu ya da edebiyatın bu yolla bir tüketim alanına dönüşmesi gerçekten iyi edebiyatın okunduğu anlamına mı geliyor, bu soruların kesin cevabını vermek zor. 

S. A: "Faust"la yola çıkmaya ve seriyi oradan ileri sarmaya nasıl karar verdiniz? 

Z. U: Biz dolaşıklıklara Faust ile başladık, bir başka Faustyen karakter Frankenstein ile devam ediyoruz. Faustyenlik biraz da bugünün insanını ve toplumunu tarif ediyor. Hatta Faust'un romantik ve ilerlemeci tarafından uzaklaşmış, daha çok karanlığını benimsemiş, ihtiraslı bir birey ve toplumla karşı karşıyayız. O yüzden Faust'la başladık ama tabii sadece insanla, insanın hayatıyla değil tam da hayatımıza dolaşık insandışı varlıklarla da karşılaşmamızı konuşacağız.

M. G: "Faust", "Don Kişot", "Robinson Cruose" gibi çok temel anlatılar var. Çok gerilere gidersek mitoloji var. Bu temel figürlerden başlayarak edebiyat, sanat ve hayat üzerine konuşalım diye yola çıktık. Faust'u konuşurken Halit Ziya'ya da, James Joyca'a da sıçrayabiliyoruz. Edebiyatr ve sanat yapıtlarını tarihsel olarak okumak bir yöntem ama tek geçerli yöntem değil. Temel figürler, neredeyse arketipleşmiş hikayeler üzerinden okumaya çalışıyoruz. 

S. A: Siz nasıl birer podcast dinleyicisisiniz? Favori podcastleriniz hangileri?

M. G: Şu sıralar podcastten çok sesli kitap dinliyorum. Çok podcast dinledim ama bende en çok iz bırakanı Robert Harrison'un Stanford Üniversitesi Radyosu'ndan yaptığı "Entitled Opinions" (about Life and Literature) aslı podcastleri oldu.

Z. U: Doğrusu ben de sesli kitabı pdcastten daha çok dinliyorum. Ama özellikle Deniz Yüce Başarır'ın "Ben Okurum" ve "Elim Kalem de Tutar Kadeh de" podcast serilerini edebiyat okurlarına öneririm.

S. A: Birleşik Krallık'ta Reading Agency'nin yaptığı bir araştırma yetişkinlerin yarısının düzenli kitap okuyamadıklarını söylüyor. Düzenli okur grubunun en düşük olduğu yaş aralığı ise yüzde 32'yle 16-24. Edebiyat içerikleri podcastler yeni bir okur kitlesi yaratabilir mi?

Z. U: Gözlemlerime dayanarak 16-24 yaş aralığına dair verinin kayda değer olduğunu söyleyebilirim. Dijital tüketim ortamında yetişen insanların önceki kuşaklara benzer tepkiler vermesini beklemek, benzer biçimlerde okuyup yazabileceklerini düşünmek belki de bizim ufkumuzun darlığı. Podcastler, sesli kitaplar başlı başına bir mecra. Bu bakımdan okumanın, dinlemeyle bir arada ilerleyeceğini düşünmek mümkün. Yine de bu mecralar aracılığıyla edebiyata ilgi duyanlar kitabı da ellerine almak isteyeceklerdir.

M. G: Lisede de üniversitede de çevremde insanların çok azı düzenli kitap okuyordu. İnsanlar çocuklarına daha az kitap alıyorlardı. Hatta 1980'lerde elinde kitapla dolaşanlar "entel" diye aşağılanırlardı. Tabii 12 Eylül döneminin izleriydi bunlar... Son 50 yıla baktığımda Türkiye'de insanların geçmişe göre daha çok okuduklarını düşünüyorum ve evet, podcastlerin, videoların, tüm o sosyal medya paylaşımlarının, yazar etkinliklerinin kitap okumayı arttırdığını düşünüyorum.