“Ülkede saltanatla adalet çatışıyor”

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete’nin köşelerinden Ekonomi Politik’te Ali Bilge, gündeme yönelik yorumlarını aktardı.

Ekonomi Politik: 19 Ekim 2020
 

Ekonomi Politik: 19 Ekim 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

(19 Ekim 2020 tarihinde Açık Gazete’nin köşelerinden Ekonomi Politik’te yayınlanmıştır.)

ÖM: Günaydın Ali Bey.

AB: Günaydın Ömer Bey, günaydın Özdeş. Herkese iyi haftalar ve iyi yayınlar!

ÖM: Teşekkür ederiz. Ne üzerinde duralım bu hafta?

AB: Anayasa Mahkemesi kararları ve kurum olarak varlığı üzerinde duralım. Geçen haftanın sonuna doğru Anayasa Mahkemesi’nin Enis Berberoğlu hakkında aldığı karar, yerel mahkeme tarafından hiç -yok sayıldı. Daha önce de böyle örneklere rastlamıştık ama iktidarın Anayasa Mahkemesi’yle problematiği net bir şekilde ortada. Saray AYM’den hoşlanmıyor. Bu nedenle isterseniz AYM meselesine girelim. Anayasa mahkemeleri neden hayatımızda önemlidir? İktidarın Anayasa Mahkemesiyle sorunu nedir? Neden bu gerilim? Bu hususları incelemeye çalışalım. 

Şimdi ortada Anayasa Mahkemesi’ne katlanamayan bir iktidar fotoğrafı var. Birde Susurluk aktörlerine kucak açan bir Türkiye fotoğrafı var. İktidarın AYM meselesine bakarken, bu iki fotoğrafı yan yana koyarak bakmamızda fayda var. Geçen hafta Susurluk’un çok önemli aktörleri bir araya geldi ve bir fotoğraf verdiler. Türkiye’de uzunca bir süredir var olan hukuksuzlukların en şahikası olan Anayasa Mahkemesi kararının hiçe sayılmasıyla, bu fotoğrafı yan yana koyarak analiz yapmakta fayda var. Aklımızdan çıkartmamız gerekiyor

Geçen hafta, AYM’nin kaldırılmasını, değişmesini, adeta AYM’nin Adalet Bakanlığı’nda bir şube müdürlüğüne dönüştürülmesini ifade eden, AYM kararlarını hiçe sayan siyasal yorumcular, onlara ne kadar gazeteci denilir, bilemiyorum ama gazeteciler oldu. Velhasıl memleket eğik düzlemde.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra kıta Avrupa’sında pek çok ülkede Anayasa mahkemeleri kuruldu. Bizde de 1961 Anayasası ile iki kurum devreye girdi. Biri, Anayasa Mahkemesi, diğeri de Milli Güvenlik Kurulu’dur. 1982 Anayasası’nda, en son 2017’de de Anayasa Mahkemesi anayasada yer aldı. Yani 2017 Anayasası ve AYM; bu iktidarın, bugünkü saray iktidarının, milliyetçi saray cephesinin ihdas ettiği, onların tasarımına göre düzenlenen bir Anayasa. Biz; 2017 Anayasa tartışmaları sırasında, çoğunluğunu iktidar kanadı üyelerden olacak bir yüksek mahkemenin, bağımsızlığını koruyamayacağını tarafsızlığı hususunda problem olacağını, defalarca pek çok değerli hukukçu, gazeteci gibi eleştirilerde bulunmuştuk. Şimdi karşılaştığımız durum şu: Kendilerinin ihdas ettikleri Anayasa Mahkemesi’ne katlanamıyorlar.Kendilerinin seçtikleri üyelere katlanamayan, onların aldıkları kararlara katlanamayan bir iktidarla karşı karşıyayız.

Bu aşamada şu soruyu soralım: Anayasa Mahkemesi neden değerlidir? Yanıtını vermeye çalışalım. Ömer Bey; siz ve ben aynı Anayasa’yı okuyarak anayasa hukuku dersi aldık. Muhtemelen siz mülkiyeye başladığınızda 1961 Anayasası yeni kabul edilmişti, birkaç yıl olmuştu. Arada yıllar var ama ben de 1978 de, 1961 Anayasası’nı okuyarak Anayasa Hukuku dersi aldım, ama üniversiteyi bitirişime yakın bir dönemde 1980 askeri darbesi oldu ve 1961 Anayasası yıkıldı, 1982 Anayasası’na geçildi. Dolayısıyla bizim kuşağın bir kısmı 82 Anayasası’yla, Anayasa Hukuku dersi aldı. Siz ve ben, hemen hemen aynı hocalardan ya da kitaplarından bu dersi aldık. Mümtaz Soysal ve Muammer Aksoy gibi hocalardan aldınız bu dersi tahminen, değil mi? 

ÖÖ: Ali Bey'in sesi şu anda hiç gelmiyor.

ÖM: Evet Ali Bey’in sesi duyulmaz oldu. Belki telefona geçmeliyiz. 

ÖÖ: Evet Ali Bey, şu anda sizi hiç duymuyoruz.

ÖM: Evet. İnternet bağlantısında bir zayıflıktan dolayı herhalde oldu.

ÖÖ: Bu arada Ali Bey şeyden bahsediyordu ya; kendi referandumda Anayasada düzenlediği yargıyla bile arası iyi değil hükümetin diye. Geçen gün Sabah gazetesinde ilginç bir yazı yazdı Hilal Kaplan. Aslında Markar Esayan’a yazdı öldüğü için kendisi kanserde hayatını kaybetmişti.

ÖM: Milletvekiliydi değil mi? Milletvekili ve aynı zamanda romancı. 

ÖÖ: Evet. Onu uğurlarken ilginç bir yazı yazmış. Şöyle diyor; koyu bir AKP’linin gözünden nasıl algılandığına dair önemli bir şey bence. “AKP’nin sermaye oligarşisiyle mücadelesini göremeyen, hala önlerine atılan 3-5 şirketin adıyla oyalanıyordur. Yargı bürokrasinin sivil iradeye saygı duyduğunu sananlar varsa da Anayasa Mahkemesinin ışıkları bile onları uyku numaralarından uyandırmaya yetmeyecektir” demiş. Demek ki küresel sermaye oligarşisi ve yargı bürokrasisi hala 20. yılında AKP’ye karşı mücadele yürütüyor diye görüyorlar.

AB: Ben yayındayım.

ÖM: Yayında mısınız? 

AB: Nerede kaldığımı unuttum ama ben sizi duyuyordum da siz beni duyamıyordunuz galiba.

ÖÖ: Evet. Biz sizi uyarmaya başladığımız sıralarda şey yapmaya başladık.

AB: Anayasa derslerinden bahsetmiştik. Orada, Anayasa derslerinde bize öğretilen en temel şeylerden biri; Anayasa Mahkemesi’nin fonksiyonuydu. Çok önemli olan bu kurum 1924 Anayasası’nda yoktu. Ülke cumhuriyet idaresine geçtikten sonra, 1924-1961 arasında bu Anayasa ile idare edildi. Çok partili döneme geçildikten sonra bazı değişiklikler yapılsa bile, temel de bu Anayasa geçerli oldu. 61 Anayasası’nı yapanlar, 1950-60 arası yaşanan otoriterleşme nedeniyle kuvvetler birliğini önleyecek, kuvvetler ayrılığını sağlayacak unsurların başında yargının bağımsızlığı ve Anayasa Mahkemesi’nin varlığı ortaya koydular. 

Anayasa Mahkemeleri yasama, yürütme üzerinde çoğunluğun iktidara getirdiği gücün, sınırlanmasını sağlayan yapılanmalardır. Bu ne demek? Demokrasinin varlığını, demokrasinin koruyuculuğunu sağlayan önemli unsurlardan biri olmak demek. Sonuçta azınlığın da haklarını koruyan, varlığına güvence veren bir durum. AYM’ler kuvvetler ayrılığının sürdürülebilirliğini sağlıyor ve rejiminin otokrasiye ve diktatörlüğe kaymasını önleyen bir yapılanma oluyor. Sigorta bir bakıma. Denge denetleme yapıyor. 

Bu yapılanmalar başka ad ve fonksiyon altında da olabiliyor. ABD’de ki yüksek mahkeme adı altında karma şekilde de olabiliyor. AYM’ler; hukuk devleti olmanın, yasama ve yürütmenin aşırılıklarını önlemenin, en önemli güvencesi oluyor. Hukukun üstünlüğü sağlamak için yasama ve yürütmenin tasarruflarının Anayasaya uygun olup olmadığına bakılıyor. Toplumlar, tarih boyunca bu fonksiyonları yerine getiren kurumlar oluşturmuştur, bunları mitolojide de görürüz. Osmanlı döneminde bir anlamda böyle bir görev icra eder. Şeyhülislam, Padişah fermanlarının Şeri hükümlere uygun olup olmadığını denetler. 

AYM’ler ve Yüksek Yargı Mahkemeleri olmadan hukuk devleti olmak ve kuvvetler ayrılığına dayalı demokratik bir rejim olmak, mümkün değildir. Ayrıca AYM’ler, cumhurbaşkanı, yasama organı, hükümet, hatta muhalefet arasındaki anlaşmazlıklarda işlev görürler. Nefes aldıran, sistemin kitlenmesini önleyen, rejimin, demokrasinin etkisizleştirilmesini önleyen bir organ olarak karşımıza çıkıyor. Ve değeri bilinmezse hukuksuzluğun hakim olduğu bir ülke haline geliyorsunuz. Hukuksuz yürümenin de pek mümkün olmadığını bilinen bir gerçeklik. Sesim geliyor, değil mi beyler? 

ÖM: Geliyor geliyor, evet.

Ali Bilge: AYM’nin değeri bilinmezse, değersizleştirilirse ülkelerin demokrasi ile en ufak bir ilişkisi kalmamış oluyor ki şu anda, otokrasinin ortakları tarafından AYM gerçekten büyük bir değersizleştirme, etkisizleştirme operasyonuyla karşı karşıya

Türkiye aşamalarla hukuksuzluğa gömülen bir ülke. Otokratik sistem 2018’den itibaren tamamıyla yürürlüğe girdi. 2017 Anayasası ile kimi maddeler yürürlüğe girmişti zaten. Zamanı geriye çekersek 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile sarayın oluşması, daha sonra darbe girişimi ve OHAL dönemiyle ele aldığımızda Türkiye demokrasiyi aza inmiş, hukuk devleti olma standartlarını kaybetmiş bir ülke oldu. 

Kendi getirdikleri Anayasa’da tarif ettikleri, üyelerinin çoğunluğunu kendileri atadıkları Anayasa Mahkemesi’nden rahatsız olan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bir hususu da belirtelim. Anayasa Mahkemeleri aldıkları kararlarla demokrasinin sınırlarını genişletirler. Bildiğim kadarıyla Amerika’daki Yüksek Mahkemenin, 10 bin ciltlik kararları vardır, bu kararlar devletin daha iyi çalışmasını, eyaletlerin daha iyi çalışmasını sağlar aynı zamanda da demokrasinin genişlemesini sağlar. Batı Avrupa'sında da böyledir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemeleri vazgeçilmez unsurlardır.

Eğer Anayasa Mahkemeleri olmaz ise ne oluyor? O zaman Moğol hükümdarı oluyorsunuz. Cengizhan öyle bir rejim kurmuştu ki, bu rejimde devletle ilgili bütün kararlar onun iradesiyle alınıyordu. Yani devlet aklı, şahsın aklı haline dönüşmüş oluyordu. Ekonomiden askeriyeye sonsuz yetkilere sahipti, kanunu koyanda, denetleyende, yargılayan da oydu, bütün kararları Cengizhan kendi alıyordu. Tabi şimdi biz, Moğol devletinde ve iktidarında değiliz. O çağlar mutlak monarşi çağıydı. Bugün 800 yıl geçmiş durumda, 1200’lerde değiliz ve mutlak monarşi çağın ideolojisi değil. 

Enis Berberoğlu davasına, Yerel Mahkemenin, Anayasa Mahkemesi kararını dinlememesi örneğine daha önce Şahin Alpay yargılamasında da rastladık biliyorsunuz. Ama tekrar başvuru oldu, ikinci başvuruyu mahkeme kabul etmek zorunda kaldı. Muhtemelen Enis Berberoğlu da 2. başvurusunu yapacak, bütün haklarını sonuna kadar kullanmak durumunda

AYM’ler neden önemli sorusundan başka bir soruya geçelim. Kendilerine göre dizayn ettikleri otokritik, tek adam, saray iktidarı, AYM’ye neden tahammül edemiyor?Üzerine neden gidiliyor?

Önümüzdeki dönemde iktidar neler yapabilir ve muhalefet bunları Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğünde kararlar istediği gibi çıkmayabilir mi? Seçimlere giderken AYM den mutlak sadakat görmezseniz işler daha da şaşabilir mi? 

Normal bir ülkede Anayasa Mahkemeleri serbest seçimler için garanti kuruluşlardan biridir. Ülkede Yüksek Seçim Kurulu bağımsız değil, hukuk organları bağımsız değil, doğru dürüst seçim yapma imkânı şüpheli ama hala Anayasa Mahkemesi doğru kararlar alabiliyor. Şimdi böyle bir ülke otokrasi ile yönetiliyor, otokrasiye destek verenlerde eriyor. Milliyetçi cephe, iktidarda kalabilmek için yeni bir seçim yasası düzenlemesi yapmak istiyor. Geçen haftalarda bahsetmiştim. %10 seçim barajla ilgili olsun, barajın değişik kategorileri ile ilgili olsun, seçim sistemleri ve yerel yönetimler ilgili olsun, yeni kanunlar çıkartma peşindeler. Siyasi partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin gücünün azalması, meslek örgütlerinin gücünün azalması için de bazı düzenlemeler yapıyor, değil mi? En son Türk Tabipler Birliğini parçalayacağız dedi. Çoklu Tabip Odaları olacak, çoklu baro sistemleri gibi olacak. Şimdi bu gibi kanuni düzenlemelerin Anayasa Mahkemesi’ne götürüleceği aşikâr. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin hırpalanması, hizaya çekilmesi gerekiyor. Önümüzdeki dönem de muhtemel ki Anayasa Mahkemesinin önüne gidecek hususlar olacak, bu hususlar için alınacak muhtemel kararların, bir anlamda önlenmesi, ön alınmasına ilişkin bir durum söz konusu. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi’nin ilga edilmesi, kaldırılması, etkisizleştirilmesi de, hem Bahçeli tarafından hem de AKP ve saray sözcüleri tarafından ziyadesiyle dile getirilmiş durumda.

Bunu anlayabilmek için AYM ve son günlerde üzerine gidilen üye Engin Yıldırım’ın kararlarına bakmak lazım. Engin Yıldırım ışık meselesindeki gündeme gelen Anayasa Mahkemesi üyesi. Bu üyenin kararlarını Bercan Aktaş çok güzel toparlamış Serbestiyet’te, yazıya bakılmasını öneririm. Üyenin hangi kararlara imza imzalara ve karşı o yazılarına bakmak lazım. Karşı o yazısı yazan Anayasa Mahkemesi üyelerine baktığımızda durum daha da net ortaya çıkıyor çünkü, iktidarın isteği doğrultusunda olmayan kararlar, karşı oy yazıları Engin Yıldırım ve bazı üyelerde toparlanıyor. Herkes mutlak sadakat göstermiyor. Sadakatsizlik iktidar aktörlerini ciddi olarak rahatsız ediyor. Bercan Aktaş’ın derleme yazısı çok önemli hususlara dikkat çekiyor. Engin Yıldırım; af düzenlemesinden, Osman Kavala kararına, barış akademisyenlerin kararından, Ahmet Altan davasına kadar, karşı oy yazmış bir üye. Ayşe öğretmen davasından, cumhuriyet gazetesi davasındaki arkadaşlarımız, Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Akın Atalay kararlarında hak ihlali olduğunu ortaya koyan karşı oy yazıları olan bir üye. 

Ömer Madra: Bir şey söyleyeyim arada. Hangi yazıda, bir kez daha bu atıf yaptığınız yazıyı söyler misiniz?

AB: Yazı Bercan Aktaş arkadaşımızın, Serbestiyet’te yayınlandı. “Yüksek Mahkemenin özgürlükçü hakimi Engin Yıldırım” başlığı da böyle. Bercan, iyi bir şekilde derlemiş, iyi bir çalışma yapmış. Hem biyografisi var Engin Yıldırım’ın hem de Anayasa Mahkemesi üyeliği süresi boyunca imza attığı, tavır aldığı, karar verdiği davaları derlemiş, toparlamış. Yazıyı okuyunca iktidarın Engin Yıldırım’a neden takıntılı olduğunu anlıyorsunuz ki önce bu sert tavır Soylu’yla başladı biliyorsunuz "bisikletinle git o zaman” dedi Soylu. Engin Yıldırım’ın kararlarının çoğu iktidarı rahatsız edecek boyutta kararlar. 

ÖM: Soylu’yla başladı dediniz, ne demekti o? 

AB: Sanıyorum, AYM’nin 12 Eylül’de yapılan bir düzenleme ilgili bir kararına ilişkindi. Soylu bu karar ilişkin Yıldırımın aldığı kararı beğenmedi. Onun üzerine işine “bisikletle git” dedi. Yani “sana, ne koruma gönderirim, ne de araç gönderirim” demek istiyor. Ayağını denk al diyor. Şimdi bizde, - geçmişte de olduğu gibi- Anayasa Mahkemesi gibi yüksek mahkemeler idari ve mali açıdan sorunludur. Çalışma esasları nedeniyle, pek çok konuda bakanlıklara ilişkili olmak durumundadırlar. Örneğin mali konularda Maliye Bakanlığına bağlıdır. Binaları bile hiç önemsenmezdi. 

Dünyada Anayasa Mahkemesi binaları son derece önemli binalardır. Yüksek mahkemeye verilen önemi gösterirler, bizde alelade oldular. Benim hatırladığım ilk bina Kızılay’da Selanik Caddesi’ndeydi, sıradan bir binaydı. 12 Eylül’de DİSK’e bağlı Genel İş sendikasının mallarına el konulmuştu. Sendikanın Çankaya’daki Genel Merkez binasını AYM’ye verdiler. Anayasalarımıza göre son derece önemli işlevler yüklenen kurum olan Anayasa Mahkemesine verilen değer böyleydi. Şimdi Ahlatlıbel’de yeni binasında, ışıklar yanan bina bu işte, merkez Ankara’dan kopuk bir yerde ama bina yeni! Gerçek anlamda değerini bilemediğimiz AYM’nin bağımsız bir mali yapısı da yoktur, pek çok hususta yürütmeye başvurmak zorundadır. 

Mesela ABD ya da Kıta Avrupa’sında Yüksek Yargının bütçeleri ve mali imkanlarına ilişkin düzenlemeler bağımsız olabiliyor. AYM, bir otomobil ihtiyacı olsa araç satın almak istediğinde Maliyeye başvurmak zorunda. İşte bu nedenle, Bakan Soylu; “sen bisikletle git, sana araç yok, sana koruma yok” diyor. Bu polemik bununla başladı. Sonra ışık yanıyor meselesine geldi konu, ona girmeyeceğim. İktidarın Engin Yıldırım alerjisini anlamak için kararlarına bakmak lazım. Bu kararlar iktidarı rahatsız edebilecek kararlar… 

Siz şimdi önümüzde 3 Kasım’da Amerikan seçimleri var. Seçildiğine Biden yönetimi ile nasıl bir ilişkide olunacağı meçhul. S-400’ü test ettiniz hafta sonu, Azerbaycan'da Ermenistan meselesi dahil beş cephede varsınız. Azerbaycan'da İsrail ile birlikte destek veriyoruz, SİHA’larda, İHA’larda vs. Rusya ile ilişkilerimiz limoni, eskiden 3 günde bir “dostum Putin “ ile görüşülüyordu, şimdi “dostum Putin’le” görüşme filan yok. Problemler var, Rusya ve bölge ülkeleriyle. Ekonomimiz dar boğazda, bunu dünya âlem biliyor. AB ve ABD yaptırımları kapınızın önünde. Borç ödeme kabiliyetini yitirmeye başlamış bir ülkesiniz. Böyle bir durumda, tam hukuksuzlukiktidar için iyi bir şey yani. Dolayısıyla AYM’nin olmadığı, etkisizleştirildiği Türkiye, neden istenmesin! AYM gerçekten şu anda son kale, son burç ki bu burç, kendileri dizayn ettiler kendileri atadılar ama aldıkları, alacakları kararlara güvenmiyorlar, burada hala yaşayan hukuk fideleri var. Bu fideleri de ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz. Yerel bir mahkemenin, Anayasa Mahkemesinin kararını dinlememesi tam hukuksuzluğun bütün dünyaya ilanıdır. Bütün dünya da görüyor. Çok feci bir durum. 

Anacak hala şunu anlamıyorum; şimdi böyle bir durumda muhalefetin yeri göğü inletmesi lazım. Muhalefet eğer bir demokrasi ittifakı istiyorsa, böyle bir durumda birlikte açıklama yapmak, hareket etmek zorunda. 4 parti, 5 parti, muhalefetin hepsi, tek bir maddede bir araya gelmesi lazım. Anayasa Mahkemesinin yıpratılmasını istemiyoruz, karşısındayız demesi lazım. Ancak ana Muhalefet lideri “bekleyeceğiz” dedi. Ben orada durdum tabi, dondum yine. Ülkenin nasıl bittiğini gösteren böyle bir durum karşısında yaşana sessizlik. Üniversiteler de bitti. Böyle bir durumda hukuk fakültelerinden ses çıkmaz mı hocam? Siz daha iyi bilirsiniz Hatırlayın, değil mi? Üniversiteler, hukuk fakülteleri yürüyüş yapardı, Rütbeleriyle hocalar. Sessizlik hakim. Barolar Birliği Başkanı bir şey söyledi mi? Anayasa Mahkemesini çizmiş bir iktidar var, niye ses çıkartmıyorsun? Çıkardı mı, atladım mı Özdeş? Belki atlamışımdır. Metin Feyzioğlu’ndan bir açıklama geldi mi?

ÖM: Yok, hayır. Gelmedi.

AB: Diğer barolardan da bir şey var. Onlar da zaten dertlerine düşmüş vaziyette. Eski Anayasa Mahkemesi başkanlarından ses var mı? Haşim Kılıç çıkarttı ses en son başkanlardan. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Anayasa Mahkemesi de eski başkanlarından, Yargıtay Onursal Başkanlarından, Yargıtay Başsavcılarından 367 mucidi Sabih Kandoğlu’ndan ses var mı? Anayasa mahkemesi mezara gömülüyor ses yok.

Daha önce Merkez Bankası gömülürken Merkez Bankası başkanları ses çıkartmadı. Onu da burada dile getirdim. Anayasa Mahkemesi gömülürken eski Anayasa Mahkemeleri Başkanları üyeleri nerede? Tüm muhalefet böyle bir konuda birlikte hareket etmezse nerede eder? Son burcun korunması gerektiği zamanda. AYM’nin kendisi sessiz kaldı. 3, 5 saat toplandı, açıklama yok.

ÖM: Anayasa Mahkemesi evet toplandı ve herhangi bir açıklama gelmedi. Peki bir de ben son olarak süreyi de artık doldurmak üzereyiz ama Enis Berberoğlu’nun parlamentoya dönebilmesi üzerinde ne söyleyebiliriz?

AB: Valla normal şartlarda, parlamentoya Enis bugün bile dönebilir. Bu parlamentonun yetkisi dahilinde bir şey. Anayasa Mahkemesi ihlal veriyor, yerel mahkeme kararında direniyor. Normalde mecliste Anayasa Mahkemesinin kararı okunarak Berberoğlu’nun meclise tekrar katılmasının sağlanması lazım ama bunu meclis başkanı icra etmesi lazım. Türkiye’de yasama organı işlevini yitirmiş durumda. Yasama organın başı, saraydaki reisten icazet almadan yapamaz ki bunu. Saraydan onaysız meclis iş yapamaz ki, bitti bu, böyle bir şey yok. Yasama örgütünde bütçe konuşulmuyor. Yasama örgütüne bakan gelmiyor. “Bakan” gelmiyor. 

Bakın, bu ülkede saltanatla adalet çatışıyor. Daha önce söz ettim mi hatırlamıyorum. Osmanlı’da Cuma namazı kılmanın zorunlu şartlarından biri, Sultan’ın adil oluşuymuş. Eğer namus ve adalet hükümlerini sağlamakta başarısız olduğuna kanaat getirilirse, Cuma namazı uygun düşmezmiş. Bir anlamda Cuma namazına katılmamak, adaleti yerine getirmeyene bir protesto, bir sivil toplum tepkisi o gününün şartlarında. Cuma namazı sultana bağlılık ve sadakat anlamını ifade edermiş. “Adalet yoksa ben bu namazı kılmam” diyor cemaat. 

ÖM: Bütün son kitabında, daha önce Konda’dan yaptığı bütün bu araştırmaların sonucuna göre de toplumdaki en temel talep hala başka her şeyin çok ötesinde adalet talebiymiş, halihazırda öyle.

AB: Bekir Bey’in kitabını biliyorum ama henüz edinemedim, okuyacağım. Adalet olmadan hiçbir şey olmayacağı bir gerçek. 60 yıldır Anayasa Mahkemesi hayatımızın içinde buluna bir kurum. Anayasa ve Anayasa Mahkemesinin herkese öğretilmesi gerekir, yoksa değeri bilinmez. Daha çok konu var ama bugünlük herhalde bu kadar yeter diyelim

-Peki. Çok teşekkür ederiz Ali Bey.

+Hoşça kalın!

-Görüşmek üzere.