“İttifak denkleminin içinde HDP olmadan iktidarın değişmesi mümkün değil”

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Politik’te Ali Bilge, gündeme yönelik yorumlarını paylaştı.

Ekonomi Politik: 29 Mart 2021
 

Ekonomi Politik: 29 Mart 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(29 Mart 2021 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!

Ali Bilge: Günaydın Ömer Bey, merhaba Özdeş, merhaba Feryal, iyi yayınlar, iyi haftalar herkese!

ÖM: Size de öyle. Önce neyle başlıyoruz?

AB: Önce AKP kongresine değinelim mi?

ÖM: Evet lütfen.

AB: Arka arkaya gelen hukuk reformu açıklaması, ekonomi reformu açıklaması, sonra büyük kongre manifestosu! Bunların hepsini topladığınızda ne yapsan ne etsen dikiş tutmuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşurken döviz kuru yükselmeye devam etti. Sonuçta tüm bu açıklamalar tatmin etmeyen boş açıklamalar oldu. AKP ve iktidarın tükenme sendromu yaşıyor, yıllardır söylüyoruz. Hemson 3 yıldıruygulanan antidemokratik rejim tükenmiş durumda, hem de 19 yıllık bir iktidar tüketmiş durumda. 19 yıl bir iktidar için çok uzun bir süre, düşünün 19 yıl önce doğan çocuk bugün seçme ve seçilme hakkına sahip. Bu kadar uzun süre iktidarda olmak doğası gereği çok yıpratıcıdır. Üstelik bu süreç demokrasiden uzaklaşarak yaşanan yıllar oldu. Dolayısıyla hem AKP hem iktidar tükenmişlik psikozu içinde bulunuyor. Son kullanma tarihi geçen bir ilaç gibi etki yapıyor. Nasıl son kullanma tarihi geçen bir ilacın tedavi etme katkısı olmaz, AKP için de bunu pekâlâ söylemek mümkün. Son haftalarda arka arkaya alına kararları analiz ediyoruz, elde ne kalıyor? Dişe dokunur bir şey yok. Yapılan şu; ülkede kırıntı haldeki demokratik kazanımlarda yok ediliyor. Sivil bir anayasadan söz edilmesi de etki yapmıyor. Erdoğan ve Bahçeli’nin ne kadar sivil bir anlayışa sahip olduğunu dünya âlem biliyor.

Biraz geriye dönmek istiyorum. AKP’nin ilk kongresini izlemiştim, Erdoğan’ın konuşmasını dinlemiştim, ilk kongrenin basılı kitapçığı da almışım. Bu konuşmadan bazı pasajlar okumak istiyorum. Erdoğan kadın başlığında bakın neler diyor; “kadının hukukunun tam olarak korunduğu, kadının topluma her anlamda daha çok kılavuzluk ettiği, daha çok katkıda bulunduğu, çocuklarımızın ve gençlerimizin teminat altına alındığı, eğitimde ve çalışma hayatında fırsat eşitliğinin sağlandığı, sanatın ve kültürün baş tacı edildiği, sanatçıların ve kültür adamlarını haklarının korunduğu, gerçek saygıyı gördüğü bir Türkiye rüyası görüyoruz”

12 Ekim 2003 tarihli kongrede yaptığı konuşmada Erdoğan, Türkiye rüyasına şöyle devam ediyor; “gördüğüm rüya medeniyetler çatışmasının, dünyayı bir alacakaranlık kuşağına çevirmeye çalışması karşısında, AB’ye girmiş bir Türkiye’nin medeniyetler buluşmasının en sağlam köprüsü olacağını tüm canlılığıyla gösteriyor bana” diyor ve ekliyor “kutuplaşmaların, demokratik uzlaşmaya dönüştüğü bir rüya görüyorum” Erdoğan partisini şöyle tanımlıyor; “AKP’nin çizgisi muhafazakar, demokrat bir çizgidir, bu çizgi toplumsal merkezi kavrayan bir hat üzerinde şekillenmiştir, etnik, dini ve bölgesel milliyetçilikleri siyasetteki kırmızı çizgi olarak ilan ediyorum” diyor. AKP’nin muhafazakâr ve demokrat çizgisinin çağdaş bir kitle partisi olarak tüm dünyanın önüne bir model olacağını söylüyor. Erdoğan; “ekonomik ve sosyal konseyi yeniden çalıştırdık” diyor. Böyle bir kurum yok ortada artık. Konuşmadan daha fazla örnek verebilirim çoğaltmak mümkün. Bu metine baktığımızda,19 yılda nereden nereye geldiğimiz anlaşılıyor. 

Tüm olan bitenden sonra, reform ve manifesto vurgusu ile yapılan açıklamalar hiçbir etki bırakmıyor. Yeni sivil bir anayasa vurgusu yaptığınız dönemde, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçiyorsunuz, Merkez Bankası’nda sürekli başkan değiştiriyorsunuz. 6 milyon oy alan partiyi kapatmaya, milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırmaya çalışıyorsunuz, daha geriye alın Ayasofya’nın ibadete açılması, anti-laik uygulamalar, bunların sonucunda ABD- AB tüm müttefiklerle olan problemli ilişkiler içinden çıkılmaz bir hale geliyor. 

Kongrede Erdoğan’ın adaletle ilgili, yargıyla ilgili vurgusu dikkatimi çekti, Yargıtay binasına kadar ‘yüksek bir bina’ dedi. Bina yüksekliğiyle adaletin yüksekliğini ölçmeye kalktığınızda zaten durum vahim demektir. AKP kadrolarına baktığınızda kadrolar Erdoğan’a bağlılıkla endeksli olduğu görülüyor, partinin ilk yıllarında olan kadroların yerinde yeller estiğini görüyoruz. Parti yönetimi MYK, meclis grubu vekiller hacmi arttan hantal ve “lider ne derse o olur” diyenlerden müteşekkil. Aslında partinin durumundan sürekli şikayetçi kendisi bu rahatsızlığını dile getiriyor. 

 Dolayısıyla ilk kongreleri mumla aratacak bir kongre 2002-2012 dinamiği uçmuş gitmiş, parti olmaktan çıkmış, tek dama hizmet eden bir yapıya kavuşmuş. Partide, hükümette dökülüyor. Şunu bunu yaptık demekten başka bir şey yok, maziden çıkamıyor. Mazide borçla oluşan bir mazi, dolayısıyla mucizeler gerekiyor, kendisi de son yıllarda sürekli mucizeler beklentisi içerisindeydi, işte doğalgaz bulundu, altın bulundu, vb. 

Partisini ve hükümetini yeni isimler eklemek suretiyle donatmak istiyor. Bu konuda ilginç isimler dolaşıyor. Önümüzdeki günlerde bakan değişiklerinin gündeme gelmesi bekleniyor. 4 aydır suratını bile görmediğimiz eski ekonomi bakanı Berat Albayrak’ın yeniden dönüşü konuşuluyor, Merkez Bankası, kamu bankaları ve ekonomiyi yönetecek kadroların değiştirilmesi ve tahkimatı gündeme getiriliyor. Milletvekilleri bakan olmayı istiyorlar fakat anayasaya göre bakan olanlar milletvekilliğinden ayrılmak zorunda, istifa etmek durumundalar. Aslında Bakanlık müessesesi çok zayıfladı tek adam rejiminde. Tek adam rejiminde tek adamın etrafındakiler güçlü, bakanlar adeta eskinin müsteşarları pozisyonunda görev yapıyorlar, onlarında siyasi bağlantısı, meclisle olan bağlantısı kopuyor. Ayrıca milletvekillerinden bakan yaptığınızda meclisteki sayınız azalıyor. Erdoğan bunu göze alamaz, çok sayıda vekili bakana olarak ataması güç. Dolayısıyla, muhtemelen eldeki malzemeyle kabine revizyonunu yapacak. Ekonomide kadronun İran ambargosunun delinmesinde teknokrat olarak görev yapanlardan olacağı anlaşılıyor. Aynı zamanda son yıllarda faizi ve döviz kurunu düşük tutmak için Merkez Bankası ve kamu bankaları aracılığıyla yürütülen döviz satma operasyonlarını yapanların yeni yapılanmada değerlendirileceğini düşünüyorum. İki operasyonda yer alan isimlerden vaz geçilmesi çok zor. Tabii sürpriz isimler de ortaya atılıyor, bunlardan biri de eski başbakanlardan Tansu Çiller, ismi 1 haftadır dolaşıyor. Bu isim bana hiç yadırgatıcı gelmiyor, çünkü Çiller ile Erdoğan’ın ortak noktası nedir biliyor musunuz? Faizdir. 

ÖM: Hımm.

AB: Çiller bir iktisat profesörü olmasına rağmen faiz konusunu anlamadı anlatılamadı. Hazinenin borçlanma ihalelerine müdahale etti, emirle faiz düşürmeye kalktı Merkez Bankası’na müdahale etti, bağımsız bırakmadı. Sonuçta çanak çömlek patladı, ekonomik şartlar olumsuz gidiyordu, bu müdahalelerle birlikte 1994 ekonomik krizine girdik. Lastiğin erken patlamasının nedeni Çiller’in faiz konusundaki takıntısıdır. Suni bir şekilde emirle faiz düşürme talimatları vermesidir. Bu anlamda, yani faiz konusunda Erdoğan’la Çiller ortak düşünürler, ortak yaklaşırlar, farklı yerlerden gelmiş gibi görünseler de. Dolayısıyla yadırgamadım Çiller isminin dolaşmasını, ayrıca ikili arasında başka ilişkilerin de olduğunu biliyoruz. Tansu Hanım, Erdoğan mitinglerinde destek vermek üzere platforma çıkmış birisidir. 

Şimdi Türkiye’nin içinde bulunduğu borç batağı, dış ekonomik ilişkilerine yansıdığı gibi dış siyasal ilişkilerini de germiş durumda. ABD ile olan gerilimli sorunların hangisini saymalı? işte S400 diyorsunuz, Suriye diyorsunuz, Doğu Akdeniz diyorsunuz, Kıbrıs diyorsunuz, Yunanistan diyorsunuz, Rusya ile olan ilişkiler diyorsunuz, Çin’le olan ilişkiler diyorsunuz. Yeni bir gerilimde Nisan ayında geliyor. Ermeni soykırım meselesi gündeme gelecek, o da eklenecek Ayrıca Rusya ile olan ilişkilerde İdlib nedeniyle ciddi bir gerilim yaşanıyor. Rusya ve Suriye, Esad güçleri Türkiye’nin kontrolünde olduğu bölgeleri bombalıyor, Rusya ile bu konuda anlaşılamıyor. Yani ‘dostum Putin’ eski bir dost olarak kalacak gibi. 

Dün, 2019 ve 2020 turist sayısına ve turizm gelirlerine, gerçekleşmelerine yeniden baktım. 2019’da 45 milyon elli sekiz bin turist gelmiş, toplama turizm geliri de 34,5 milyar Dolar olmuş. Türkiye gibi dövizi kıt bir ülke için iyi bir gelir. Turist sayısı 2020’de pandemi etkisiyle 11 milyon iki yüz bine düşmüş, sadece 10 milyar dolar gelir sağlanmış. Turizm gelirleri %65-67 oranında düşmüş. Turizm, cari açığın finansmanı için en büyük döviz sağlanan sektördür. Bu duruma Türkiye’nin 1 sene daha tahammül etme imkânı yok, uluslararası piyasalardan borçlanamıyorsunuz, üstelik ateşe benzin dökmek anlamına gelen kararlarla sıcak para gelmiyor, son aylarda gelenler de gidiyor, swap bağlantıları çözülüyor, dolayısıyla Türkiye’nin bu duruma katlanması çok zor. 

Geçen gün Çin Dışişleri Bakanı geldi, Çin’le yaptığımız dış ticaretin finansmanı için yapılan bir anlaşma var, iki ülkenin arasında Türkiye aleyhine çok dengesiz bir ticaret hacmi var, Çinliler 21 milyar Dolar Türkiye’ye mal satıyorlar, biz 3-4 milyar satıyoruz, arada 16-17 milyar Dolar’ı dengesizlik hakim. İşte bu nedenle önceki yıllarda bu dengesizliği karşılayacak işte borç takası işlemleri yapıldı. Acaba, “zor durumdaki Türkiye ‘ye Çin’den bir destek gelir mi” diye düşünüldü. Çin’in Türkiye’nin yaşadığı darboğazı aşmaya katkı olacak bir anlaşmanın olmadığını anlaşılıyor. Ayrıca Çin’den beklenen aşı meselesi bir problem. Adam Türkiye’den kalktı İran’a gitti, İran’la 400 milyar dolarlık anlaşma yaptı, yol- kuşak projesini genişletti. 

Rusya federasyonuyla Putin’le olan ilişkilerimizi İdlib’de nasıl düğümlendiğini görüyoruz. Farkındaysanız sayın Erdoğan AB ‘ye eskisi gibi çok sert çıkışlarda bulunamıyor. Çünkü biraz önce söylediğim tablodan, Türkiye’ye gelen turistte Rusya’dan sonra ikinci sırada Almanya geliyor, üçüncü sırada İngiltere sonra Fransa ve diğerleri geliyor. Pandemi koşullarında 2020 yılındaki durumu açıkladım, geçen sene bazı istisnalarla bu ülkeler vatandaşlarını gönderdiler. Avrupa bu senede yeşil ışık yakmazsa geçen senenin 10 milyar dolarlık gelirini bile Türkiye arar. Üstelik pandemi daha da ağırlaşıyor. 

 

ÖM: Evet ben de tam bunu söylemek üzereydim, sözünüzü kestim ama yani özellikle bazı önde gelen uzmanların, doktorların, tıp erbabının söylediği bir şey var “hemen hızlı bir şekilde uzun bir süre kapanmaya gitmek gerekiyor” yani 28 günlük diyen önde gelen tıp doktorları var. Bu durumda tabii turizmin nasıl korunacağı bir hayli tartışma konusu olacaktır ‘gidelim mi gitmeyelim mi?’ diye. Aynı zamanda futbol milli takımının oyuncularında bir maç öncesi koronavirüs vakaları şüphesi vardı, bugün açıklanacak. Yani koronavirüs konusunda çok ciddi problemler yaşanmaya devam edeceği apaçık ortadayken bu turizm gelirlerinin nasıl eski haline getirilebileceği çok ciddi bir soru işareti olarak da duruyor kafamızda. Onu söylemek istedim.

AB: Çok haklısınız, normal şartlarda değiliz, pandemi şartlarında zaten dünya turizmi çok etkilenmiş durumda. Geçen sene kısmen belli illerde turist gelişi sağlandı. Bunun sonucunda toparladığımız para 10 milyar Dolar, büyük bir döviz açığı içindesiniz, borçlanma yapamıyorsunuz, turizm gelirleriniz geçen sene %67 düşmüş, ayrıca yurt içinde sanayinin ihtiyacı olan hammadde sıkıntısı yaşanıyor, buna zaman zaman değindim, bu hafta da dikkatimi çekti, tekstilde de yaşanmaya başlamış. Çin pandemide müthiş bir hammadde toplayıcısı haline geldi, yüksek fiyatlarla hammaddeyi dünyadan topluyor, Türkiye’den de toplayınca yerli üreticiye hammadde satılamaz oldu. Yerli ham madde üreticisi yüksek fiyatı bulunca yerliye değil Çin’e satmaya başladı. Aslında büyük bir problem, gözden kaçıyor, bu durum yakında bazı malların kıtlığını beraberinde getirebilecek. Hem ithalat tarafında problem var hem ihracat tarafını etkileyecek bir husus. Rusya ile ilişkileriniz eskisi gibi değil doğalgaz anlaşması bitmişti kontrat yenilendi mi, kaça yenilendi? Doğalgazın fiyatını hâlâ bilmiyoruz, bu kontratı takip etmek çok önemli muhalefetinde izlemesi lazım, Yenilenecek kontrat uzun vadeli, öncekiler 25 yıllıktı. Doğalgaz kontratları, uzun kontratlar oluyor, bunların hiçbiri kamuoyunun gözü önünde değil. 

Biden bir demokrasi zirvesi düzenliyormuş yakında, Türkiye çağırılacak mı? Bilmiyoruz. Çünkü demokrasi değil. Biden’ın önümüzdeki dönemde sürekli demokrasi vurgusu yapacağı anlaşılıyor. Rusya, Türkiye, Çin gibi otokratik ülkelerle yaşanan problemler üzerinde duruyor. “Torunlarımız ve torunlarımızın çocuklarının yapacağı tezler otokrasiyle demokrasi arasındaki farklılıkları anlatan tezler olacak” diyor. ABD’de ve Biden’ da hep demokrasi vurgusu gelecek bundan sonra. ABD ile nasıl şekillenecek müttefiklik ilişkileri? Büyük bir soru işareti, eksi döviz rezervlerindesiniz, üzerinize demokrasi vurgusu ile geliniyor. Türkiye’de insan haklarının çiğnenmesi, uluslararası hukuka uyulmaması örnekleri kriter şart olmaya başladı. Türkiye’de hukukun çiğnenmesi, uluslararası hukuka uyulmayan kararlar, Kavala davası, Demirtaş davası, Ahmet Altan davası gibi pek çok davanın hukukun çiğnenerek devam ediyor olması, artık ikili ilişkilerde bir kriter olarak Türkiye’nin karşısına çıkıyor. Dolayısıyla bütün bunlar; AKP kongresi, ekonomide, hukukta reform gibi boş açıklamalar, yok efendim kabine değişiklikleri vb. gibi görüntülerin arkasında büyük bir vahim durum içerisinde yaşadığımızı gösteriyor. ‘Peki bunlar olurken muhalefet ne yapıyor’’ diye soralım ve programı bağlayalım. 

 

ÖM: Bir tek şey söyleyeyim, demin Özdeş söylüyordu, yani AKP’nin bu son kalabalık kongresinde bir vaka ortaya çıkmıştı, katılanlardan bir tanesinin pozitif çıktığı da açıklanmış. Bu tabii çok daha büyük bir sorun yaratabilir herhalde?

AB: Bakın baroların, odaların kongrelerini seçimlerini yasaklıyorsunuz, kendiniz kongre yapıyorsunuz. Kongre sonrası AKP’nin bir yöneticisi kongrede kurallara uyulduğunu “Yatay çekim / dikey çekim” lafları ile açıklamaya çalışıyor. Savunuya bakar mısınız? Ama bu tür açıklamalara muhtaç olan bir parti şu anda. Göz var izan var durum görünmüyor mu? Gelinen nokta bu. Çaresizlik ve aczin göstergesidir bunlar, böyle açıklamalara ihtiyaç duymak böyle açıklamalar yapmak. Erdoğan AKP kongresinden beklediğini bulduğunu zannetmiyorum. Çünkü Erdoğan ve ülkenin geleceği Biden’dan gelecek telefona bakıyor. Ne kadar hazin! Biden’ın telefonunu bekleyen bir lider Sayın Erdoğan. Bütün ilişkileri kuzeyiyle, güneyiyle, doğusuyla, batısıyla istediği gibi gitmiyor. Geçen haftanın dikkat çeken.

ÖM: Muhalefete geçersek?

AB: Evet ben de onu söyleyecektim! Bir rapor sunuldu sayın Kılıçdaroğlu’na, CHP iktidar oluşumu grubu tarafından bu rapor çok fazla yansımadı kamuoyuna ve basına. Raporu Gazete Duvar haberleştirdi, Serkan Alan arkadaşımız tarafından başka yerde de görmedim, CHP sitesinde de görmedim. Sosyal medyada çok güçlü değilim, Özdeş belki rastlamıştır. Bu rapora değinelim isterseniz, onunla programı tamamlayalım?

ÖM: Evet lütfen, önemli.
AB: Önemli, çünkü yıllardır, bu programlardan dile getirdiğimiz görüşlerimizi bir anlamda doğruladığını gördüm. CHP iktidar hareketi grubu raporu çok önemli bir rapor

Raporu hazırlayanları tanımıyorum, sadece bir kişinin ismi var haberde. Rapordan bazı başlıkları hızla sıralayacağım. En önemlisi: “HDP ve Kürt seçmen varlığının korkmadan, çekinmeden sosyal ve siyasal yaşamının gerçekliği ve bütünlüğü içerisinde değerlendirilmesinin gerekliliği anlatılmalıdır” diyor. Dindar ve muhafazakâr seçmen tabanının hassasiyetlerini bilmenin ve önemsemenin yanı sıra Kürt seçmenlerin temsiliyetini barındırmayan ittifakların iktidar olma olanağının zayıf olduğu düşüncesi de sahada hakim" diyor. Ez cümle rapor; HDP; ittifak denkleminde önemli bir parametredir, ittifak modellemesinin alfa parametresidir, bunu belirtmekten çekinmeyin!Kürt seçmen ihmal edildiği takdirde varlık göstermenin, iktidar olmanın mümkün olmadığını söylüyor.

CHP’ye hep belli pratikleri hatırlatmak fayda var, özellikle 1973-1977 seçimlerini. CHP, bu seçimlerde birinci partidir. Çünkü parti o dönemde Doğu ve güneydoğuda var, güçlü teşkilatları var, halka dokunuyor, irtibatı var, projeler geliştiriyor, bölgenin elini tutuyor. Pek çok Kürt siyasetçi Ahmet Türk CHP milletvekiliydi, hatırlıyorum. Kürt dünyasıyla temas vardı. O devirde ‘Kürt’ kelimesi kullanılmıyordu ama CHP doğu ve güneydoğu halkı ile temas halindeydi. Gelelim 1991’e, Erdal Bey, siyasi hayatının en önemli risklerinden birini aldı. O zamanki SHP kontenjanından Kürt siyasi hareketi meclise taşındı bu şekilde grup oluşturdu mecliste. Sonrası malum, bugün yaşadığımız olaylara benzer olaylar yaşadık. 

ÖM: Erdal İnönü.

AB: Erdal İnönü, bölgeyle Kürt halkıyla yaşanan siyasi birliktelik, CHP tarihinde bulunuyor. Bu örnekler; Kürt siyasi hareketinin ve Kürt halkının ana muhalefetle birlikte bir ittifak modeli oluşturma deneyimleridir. Rapor “bu olmadan olmaz!” diyor. Ayrıca “CHP sosyal demokrat özelliklerini de yitirerek gittikçe sağa kayar düşüncesi yaratılarak bir denge yaratamazsınız” diyor ve ekliyor; “mütedeyyin vatandaşlarla, muhafazakarlarla, milliyetçilerle olan temasımızı kendi kimliğimizi koruyarak sürdürüp yapmak durumundayız”. 

Aslında CHP tarihinde buna da örnek vardır, 1974’deki CHP-MSP koalisyonu 74 koalisyonunda Bülent Bey ‘sosyal demokrasiden vazgeçtim, başka safta duruyorum’ demedi. Elma ile armut iş birliği yaptı. Rapor, pek çok hususa dikkat çekiyor, bütünü henüz yayınlanmadı. Rapor, CHP yönetimine “daha eylemli ol” diyor. Ayrıca; “CHP özgürlük alanlarında mücadele ediyor duygusunun ve algısının vurgulanması ve halkta yaratılması gereklidir, bu bir eksikliğimiz” diyor. Delege sisteminin kaldırılmasını öneriyor, bu oldukça radikal bir şey CHP için! CHP İktidar Hareketi’ hazırladıkları raporu mecliste oluşumun Başkanı Rufay Karahan tarafından Sayın Kılıçdaroğlu’na iletmiş. 

Eğer bir ittifak kuracaksanız, bu öyle bir ittifak olmalı ki; “CHP’nin sol, sosyal demokrat, laik düşüncesinden ödün verilmeden, kamuoyuna bu algı yaratılmadan bu yapılmalı. Eğer bir iktidar çalışması yapılıyorsa diğer kesimlere de şu algı verilmelidir. CHP’nin din temalı düşünce ve durumlara karşı olmadığının vurgusu kendi düşüncelerinden ödün vermeden yapılmalıdır. İktidarın din ve demokrasi üzerinden yaptığı söylemlerin doğru olmadığı anlatılmalıdır” diyor bu rapor. CHP merkezinin bu raporu sitesine koymasında fayda var. 

ÖM: Bu yıllardır sizinle de bu programa konuştuğumuz şeylerden bir tanesi, olumlu bir gelişme gibi gözüküyor.

AB: Evet olumlu bir gelişme ama CHP merkezi buna ne kadar karşılık verecek ve benimseyecek? Çünkü muhalefetin diğer muhalefet unsurlarının da bu konuya kafa yorması gerekiyor. Çünkü ittifak denkleminin içinde HDP olmadan iktidarın değişmesi mümkün değil. Son yıllarda ana muhalefet ve muhalefet bloğunun özellikle AKP iktidarının dış politikada yarattığı olumsuz tabloya iştirak eden muhalefet çizgisi de oldu. Son olarak şunu belirtmek istiyorum. CHP ve genel olarak muhalefet dış politikada neden bu kadar zayıf? Yurt dışında CHP ve genel olarak muhalefetin diplomasisinin olmadığının altını çizelim. Bunun çok önemli bir eksiklik olduğunu belirtelim. 

Son olarak, hafta sonu hepimizi büyük bir acıya boğan, sizin 50 yıllık arkadaşınız, kadim dostunuz, benim de son yıllarda tanıdığım arkadaşımız Timur Ertekin’i sevgi ve saygıyla anıyorum. O güzel devrimciye selam diyorum!

ÖM: Evet ona da bir günaydın diyelim.

AB: Günaydın!

ÖM: Kendisini bir kez daha anacağız saat 10.00 civarında bir şarkıyla, bir türküyle.

AB: Evet.

ÖM: Peki çok teşekkür ederiz.

AB: Hoşça kalın!

ÖÖ: Görüşmek üzere.