“İmar planlarını değil, fayın yerini değiştirdiler(!)”

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Türkiye’de 10 ili etkileyen deprem felaketinin üzerinden henüz birkaç saat geçmişken, Ali Bilge’yle yıkıma sebep olan ihmalleri ve olası sonuçları konuşuyoruz.

Diyarbakır, Getty Images
Ekonomi Politik: 06 Şubat 2023
 

Ekonomi Politik: 06 Şubat 2023

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hali değildir.)

Ali Bilge: Hepimize geçmiş olsun! Bugün normal akışın dışına çıkmak durumundayız. Sabah erken saatlerde gelen sınırlı ilk görüntülere göre, yıkılan binaların kurallara göre yapılmadığını anlamak için inşaat mühendisi olmaya gerek yok. Önceki depremlerde olduğu gibi aynı görüntüler var. Yönetmeliklere, yasalara, kurallara ve tekniklere uygun olmayan yapılaşmanın sonucuyla yine karşı karşıya kalacağız. İlk başta insan can havliyle tanıdıklarını aramaya koyuluyor. Antep’e ulaştım, Antep’teki arkadaşlarım sokakta arabalarının içindeydiler, Antakya ve Diyarbakır’a ulaşamadım, telefon çekmiyordu.

Aklıma Erzincan depremi geldi, 1939 yılının Aralık ayının son günlerinde Türkiye tarihinin en büyük depremlerinden bir yaşamıştı. o devirdeki ölçümlere göre 7.9’du.Kapsadığı alan ve şiddeti ile bu sabaha karşı olan depremle benziyor. 1939 Erzincan depremi de çok geniş bir alanda hissediliyor. Samsun’dan itibaren iletişim kesiliyor, iletişimde demiryolu istasyonlarındaki telgrafhaneler vasıtasıyla oluyor. Valiler batıya doğru giderek merkezle irtibat kuruyorlar. Bu sabah olan depremin şiddeti konusunda netlik yok ama geniş bir alanda hissedildiği anlaşılıyor, sabah Elazığ’la temasım oldu, Elazığ’da kuvvetlice hissedilmiş. Ancak Elazığ kısa bir süre önce deprem yaşamıştı ve evler yıkılmıştı. O nedenle yıkım söz konusu değil.

Ömer Madra: Avrasya Yer Bilimleri’nden Prof. Dr. Okan Tüysüz’le konuşma fırsatı bulduk. 1939’daki Erzincan’daki depreminden sonra, Türkiye’nin gördüğü en büyük deprem olarak tanımladı. Hasarın büyüklüğü daha sonra belli olacak. Sizin temas kurduğunuz arkadaşlarınız nasıl bir değerlendirme yapıyorlar?

A.B.: Antep’le sabah konuştuğumda depremin merkezinin Kahramanmaraş’tan çok Antep olduğunu söylediler. Nitekim daha sonra Kandilli de Nurdağı, Gaziantep diye düzeltti. Antep merkezinin çok ciddi etkilenmiş olduğu anlaşılıyor. Adana’dan Osmaniye’ye, Antakya’ya kadar geniş bir bölgeye yayıldığı anlaşılıyor. Etkilenen illerin nüfusu kabaca 15-20 milyona tekabül ediyor. Gazeteciyiz, öncelikle masa başı araştırmalar yapıyoruz, belleklere müracaat ediyoruz. Deprem uzmanı değiliz, depremin üzerinden henüz 4,5 saat geçti. Deprem tarihimizde merkez üssü Antep olan deprem görülmüyor. Pülümür, Elazığ, Tunceli, Erzincan var. Bu yeni bir kırılma mı? Ve nasıl bir kırılma? Önümüzdeki günlerde daha geniş bilgi sahibi olacağız. Antep’in hissettiği depremler var ama Antep merkezli yok. 

Ö.M.: Biraz önce Okan Tüysüz şunu söyledi: AFAD 7.4 büyüklüğünü vermişti ama diğer dış jeofizik, jeolojik araştırma, gözlem merkezlerinden 7.6, 7.8 hatta Fransız Geoscope Merkezi’nin 8 büyüklük verdiğini söyledi. Hem Antep merkezli hem de 8 büyüklüğüne kadar da ulaşabiliyor ölçümlere göre. Bayağı büyük bir hem çok son derece geniş bir alanda hem de büyüklüğü de çok yüksek olan bir hadiseyle karşı karşıyayız. Sanıyorum daha sonra gelecek bilgilerde maalesef daha ağır bazı haberlerle karşı karşıya gelebiliriz. White Helmets (Beyaz Bereliler) deniyor değil mi? Kuzeydoğu Suriye’de de bayağı bir OHAL edilmesini sağlamışlar çünkü yüzlerce yaralı, düzinelerce ölüm Suriye’de de var ve insanları bir de çok soğuk kış şartlarında kalmakta olduğu, yardımın ne kadar ulaşabildiğinin de bilinmediği söyleniyor. Türkiye’den de Pazarcık’tan, depremin merkezinden bir bilgi var 12 dakika kadar önce The Guardian’ın verdiği. Onları da takip etmeye çalışıyoruz: “Türkiye’de Pazarcık’ta bazı sakinlerin de yıkılan binaların altında kalan insanların hayatlarından ve durumlarından endişe ettiklerini söylüyor Nihat Altındağ diye birisi ‘Ailece bizi uyandırdı, gayet güçlü bir sarsıntıyla uyandık, dışarıdan bizim binamız, içinde bulunduğumuz bina dışarıdan bakıldığında gayet sağlam görünüyor ama içeride çatlakları görüyoruz’ demiş. Yangınlar da çıkmış durumda.

Özdeş Özbay: İslahiye’de devlet hastanesinin yıkıldığı haberi geldi. Bu çok çarpıcı gerçekten. Öğrenci yurtlarında ciddi hasar, yıkım olduğu paylaşılıyor. Enkaz altında paylaşımlar da var. Yurtlar, hastaneler bunlar çok önemli binalar. Bir BBC muhabiri trafik yüzünden kurtarma ekiplerinin yıkılan binalara ulaşamadığından söz ediliyordu. Yine BBC’den Özge Özdemir, “hava koşulları da maalesef aleyhimize işliyor, Adana’da sağanak yağmur var. Birçok ilde bunu sosyal medyada da görmek mümkün, yoğun kar yağışı var, bu da işleri zorlaştırıyor.” demiş. Prof. Dr. Naci Görür’ün “barajları hemen kontrol edin” dediğini de hatırlatmıştık. Dinleyicimiz Bahadır Altan da uyarmış: “Akkuyu Nükleer Santrali gibi yapıların da kontrol edilmesi gerekiyor” diye.

A.B.: Bölge Türkiye su havzasının en yoğun olduğu yer: Fırat, Dicle ve Munzur bölgesi, dolayısıyla barajlar çok önemli. Akkuyu, zaten fay üstünde kurulu bir santral. Benzer durumlar 1999 depremi sonrasında bir çok ilçe ve ilde yaşandı. İmar planlarını değiştirmediler, haritadaki fayın yerini değiştirdiler! Depremin etkilediği illerin geçen 20 yıl içerisinde aldığı iç ve dış göçlere ve yeni yapılan inşaat stokuna da bakmak lazım. Urfa, Antep, Diyarbakır, bunlar inanılmaz inşaat faaliyetlerinin gerçekleştiği iller. Antakya, hem göç alan, hem inşaat faaliyetlerinin yoğun olduğu bir yer. 

Türkiye’deki son 20 yıl içerisinde kabaca yapılan hesaplamalara göre toplam dış borçlanma, 2,5 trilyon dolar civarında. Bunun 1,5 trilyon dolarının tüm inşaat faaliyetlerine, alt ve üst yapıya harcandığına dair kabaca hesaplamalar var. Bir bölümünü de bu bölgelere harcandı. Tüm bu inşaatların, nasıl ve ne şekilde yapıldığını depremler sonrasında görüyoruz. 2014’te yapılan bir hastane binasının bugün çökmesi nasıl bir inşaat faaliyeti içinde olduğumuzu bize gösteriyor.

Öyle bir kavşakta bu depremi yaşıyoruz ki ülke ekonomik ve siyasal buhran yaşıyor. iktisadi ve siyasi dönemeçte, 15 milyonluk bir nüfusunun olduğu alanda çok ciddi sonuçları olacağı anlaşılan depremi yaşıyoruz. Depremin etkilendiği bu illerde seçmen yıllardır iktidara yakın durumdaydı, ancak çözülmeye de başlamıştı. Mevcut durum bazı yönleriyle 1999’u hatırlatıyor. 1999 depreminden önce Türkiye yine ekonomik ve finansal kriz yaşıyordu, kamu maliyesi çökük durumdaydı, Uluslararası Para Fonu’yla yapılan bir anlaşma vardı. “Yakın İzleme Anlaşması”ydı adı. Deprem, Türkiye’nin ekonomik durumunu daha da vahimleştirdi. Sabahki depremde ekonomik buhran içindeyken gerçekleşti. 100 gün içinde seçimlerin yapılması gerekiyor. Dikkatli olmak gerekiyor.

“Bu deprem Doğu’nun Gölcük’ü oldu”

Ö.M.: Seçimlere orada hazırlık yapılabilecek mi? Çok ciddi bir travma bu. Onarılması gereken çok şey var.

A.B.: Burası Suriye, Afganistan göçü alan bir bölge. Kilis’in göç alan nüfusu yerli nüfusu geçti.  Antakya da böyle. Depremin etkilediği bölgede incelememiz gereken farklı dinamikler de var. Ülkede yakında seçimler olacak, ülke ekonomik bunalımda, sınır/bölge komşuları ile türlü problemler yaşanıyor. Öte taraftan askerî harekatlar devam ediyor. Depremin olduğu bölgede Irak’ta, Suriye’de eller tetikte. Askerî birlikler sınır ötesinde bulunuyor. Bölgedeki bu depremin çok farklı etkileşimleri olacaktır. Bölgedeki sanayinin büyük bir bölümü çok çok ucuz maliyeti olan göçmen işçi de çalıştırıyor. Hali hazırda bu bölge, net ihracatçı olan tekstil sektörünün de yoğun olduğu bir bölge. Çok yönlü bakılması gereken bir durum, yansımalarının siyasal, iktisadi ve sosyal planda da çok ciddi olacağı anlaşılıyor. Bu deprem Doğu’nun Gölcük’ü oldu.

Ö.M.:The Guardian’ın canlı haber yayınında, sakinlerinden Hüseyin Satı “Pazarcık tamamen yerle bir oldu” demiş.

A.B.: 1939 Erzincan depremi gibi. 2. Dünya Savaşı yeni başlamış, seferberlik var, değişmez millî şef dönemi, diktatörlük var, çok sert bir kış mevsimi yaşanıyor ayrıca bugünkü gibi yollar yok. Erzincan terk edilmişti. O zamanki şartlarda enkaz kaldırma bugünkü gibi değil. Yol, araç yok. Kaba kürekle enkaz kaldırılıyor. Çöküntüler, yıkıntılar öylece bırakılmıştı. Enkazların kaldırılması aylar sürmüştü. 30-40 bin kişinin öldüğü söylendi. Gerçek rakamlar çoğu depremlerde olduğu gibi bilinmedi. 

Bugün yaşadığımız deprem, uluslararası desteğe ihtiyaç olduğunu gösteriyor. 1999 depremi sırasında NTV’de de çalışıyordum. Deprem sonrası başlayan TÜPRAŞ yangını çok önemliydi, yangını söndürecek elemanımız, ekipmanımız yoktu. Konuyu yakinen biliyorum, yangının söndürülmesi ciddi teknolojik bilgi birikimi gerektiriyordu. Bugünkü depremin etkilediği bölgede petrol kuyuları da var. Aynı zamanda barajlar bölgesi, su havzası, Mersin’e kadar fayın tetiklenmesi mümkün. Türkiye’ye çok alanda türlü bedelleri olan bir durumla karşı karşıyayız.

Ö.M.: 24 il doğrudan fay hattı üzerinde. 1513’te Erzincan’da 7.4 büyüklüğünde bir deprem olmuş, binlerce kişinin hayatını kaybettiğinden bahsediliyor. Okan Tüysüz’ün söylediği gibi, 300 km mesafede Diyarbakır’da çok acayip görüntüler ve hasar var. Dolayısıyla çok geniş çaplı bir alanda yıkıntıdan bahsediyoruz. 

Ö.Ö.: KKTC Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı’ndan bir açıklama gelmiş. Kıbrıs’ta da hissedilmiş deprem. İlk belirlemelere göre can ve mal kaybı olmadığını açıklamışlar ama Kıbrıs’tan hissedilmiş.

A.B.: Kıbrıs’ta hissedildiyse Akkuyu’da hissedilmemesi mümkün değil. Bölge valileri mi değiştirilmiş böyle bir ortamda?

Ö.Ö.: Evet kaydırılmış. 

A.B.: Kayseri Valisi Diyarbakır’a gitmiş. Öbür valiler nerede?

Ö.Ö.: Oraya desteğe gitmişler.

A.B.: Destek mi?

Ö.M.: İlk defa duyuyorum böyle bir şeyi. Belki de böyle bir uygulama vardır. Anadolu Ajansı’ndan gelen bazı fotoğraflar dehşet. Şanlıurfa’da ellerinde beton parçalarıyla siviller ve yardım çalışanları tamamen yıkıntılar üzerinde.

A.B.: İki ay önce ülkece tatbikat yaptık. Komedi bir durumdu.

Ö.M.: Evet trajikomik bir durumdu. Telefonlara mesaj geldi.

A.B.: Pek çok telefona mesaj gelmediği gibi tatbikat olmaktan öte bir garip bir durumdu. Şehirlerde göstermelik bir alarm verildi. 

Deprem uzmanlarının, mühendislerin, gazetecilerin söylediği Türkiye ciddi bir deprem ülkesi, böyle bir ülke olmamız nedeniyle tedbir almak durumundasın. Hem deprem ülkesisin hem de dağ taş inşaat yapıyorsan, tedbirlerini alacaksın. Bu tedbirler alınmıyor, kurallar işletilmiyor.

Türkiye’de inşaat sektörüne dayalı bir hayat var, siyasal ve iktisadi hayat inşaat sektörüne dayalı bir şekilde yaşanıyor. Daha dün iktidarın tüm Türkiye’de konut kampanyası devam etmiyor muydu? Depremin olduğu illerde de iktidarın son konut kampanyasında katılıp paralarını yatıranlar vardı. Zaten Antep, Urfa ve Diyarbakır’da inşaat faaliyeti patlamış durumda. Bu şehirlerde kayyum var.

Ülkede ve bölgede inşaat yandaşlık üzerinden gelişen faaliyetlerdir. Ülkede inşaat ihalelerinin yandaşlaştığı, merkezîleştiği, ihale kanununda yüzlerce değişiklik yapıldığı göz önünde bulundurularak depreme bakmamız gerekiyor.

1999 depreminde dikkatimi çekmişti: Etrafımdaki insanlardan farklı olarak depremlerle ilgili bilgim fazlaydı. “Neden deprem kuşakları ve faylar konusunda diğerlerinden daha fazla bilgi sahibiydim?” Şunun farkına vardım: Meğer lisede Jeoloji dersi okuyan son kuşakmışım. Bizden sonra Jeoloji dersi müfredattan kalkmış.

1999 depreminden sonra da çok acılar yaşandı. “Hiçbir şey eskisi olmayacak” dendi. 1999 depremi ve ekonomik buhran büyük bir siyasi iktidar değişimine yol açtı. Siyasetin merkezi silindi, deprem sırasındaki iktidarda bulunan partiler meclise giremedi. Bu durumdan AKP çıktı. Çok ciddi sonuçları oldu. Beklenen İstanbul depreminde toplanacak alan kalmadı. Toplanma alanları AVM oldu.

Ö.Ö.: Şu anda deprem bölgesinde toplanma alanları paylaşımları yapılıyor. Benim de aklıma ilk İstanbul gelmişti.

A.B.: 1999’dan sonra İstanbul en az 4 katı kapalı alana ulaştı, dikey olarak çok katlı gelişti. Gökdelenlerin, deprem yönetmeliğine göre yapılmış olduğunu okumuştum.(!) Bir inşaat cumhuriyeti olmanın, aynı zamanda deprem kuşağında bir ülke olmanın bedellerini ödemeye devam ediyoruz.

Ö.M.: 1999’dan bu yana en çok ele alınan konular arasında bunlar vardı. Ne kadar altı çizilirse çizilsin mesafe alınamıyor.

Ö.Ö.: Gürhan Ertür konuşmamız üzerine bir mesaj göndermiş: Valilerin kaydırılması meselesiyle ilgili bir paylaşım, bir bilgi gönderdi. “Valilerin kaydırılması uygulaması son derece doğru bir uygulama. Türkiye’de yeni uygulanmaya başlandı, deprem bölgesindeki yöneticilerin depremden etkilenmesinin mümkün olduğu varsayımından hareketle alınan uluslararası bir tedbirdir. Bu önlem tüm kamu kurumları yöneticileri için uygulanması da gerekir” diyor. 

A.B.: Doğru, o sırada il yöneticilerinin de evi de yıkılmış olabilir, kendileri de yaralanmış olabilir. Kendi telaşlarına düşmüş olabilirler. Hükümet konakları, karargâhlar, ordu binaları, hastaneler de yıkılmış olabilir. 

Bugün yaşadığımız deprem felaketi ile hukuk devleti ilişkisine bakmak lazım. 1999’da Türkiye parlamenter rejimde, kuvvetler ayrılığında ve demokratik hukuk reformları yapma sürecinde bir ülke olma yolundaydı. Bugün otokraside yaşıyoruz, deprem umarım önümüzdeki dönemde Türkiye’nin demokrasiye geçiş sürecini akamete uğratmaz. OHAL ilan edilebilir. Muhtemel sertlikler seçimleri etkileyecek bir pozisyona gelirse diye endişeleniyorum.