“Demokrasiye geçmek, temel mesele bu!”

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Ali Bilge’nin gündeminde gerçekleşecek seçimlerin arifesinde Türkiye’deki siyasi iklim ve HDP’nin muhalefet cephesinde hâlâ belirsizliğini koruyan konumu vardı.

Ekonomi Politik: 16 Ocak 2023
 

Ekonomi Politik: 16 Ocak 2023

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!

Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey!

Özdeş Özbay: Günaydın!

Ö.M.: Bugün ana konu olarak Türkiye’de seçim sath-ı mailine girmişken, bir demokrasi ittifakı kurulup kurulamayacağı konusunda sizinle konuşmak isteriz. 12 Ocak tarihli bir yazınızda, “‘Köprü Antlaşması’yla geniş demokrasi ittifakı kurulabilir” diyorsunuz. Bu, HDP’yle yan yana olmaktan kaçınmayan partiler arasında otokratik yönetimin kaldırılmasına yönelik bir antlaşma. Bununla sorunun aşılabileceğini, böylece hem Altılı Masa’nın korunmuş hem de denkleme HDP’nin de dahil edilmiş olacağını söylüyorsunuz. Biraz bunun üzerinde konuşalım mı?

A.B.: Türkiye’de yakın dönemde yaşadığımız bir 2019 yerel seçimleri var. Seçimlerde 11 Büyükşehirde muhalefetin kazanmasının arkasındaki en önemli etken HDP’nin adayları desteklemesiydi. Bunu herkes biliyor. HDP seçmeni bu desteği verdiği için Büyükşehirlerde muhalefet adayları seçimleri kazandı. Yerel seçimler öncesi ne diyorduk? Bu seçimlerde muhalefetin üstünlük göstermesi hâlinde otokrasi kapısının eşiği ile kapı arasına bir ayak konulabilir, kapı aralanabilir. Aksi takdirde, uzun süre otokrasi kapısı kapanabilir. Nitekim iktidar, 2019 yerel seçimlerinde her türlü demokrasi dışı uygulamayı göstermesi dolayısıyla ciddi kayıplara uğradı. İktidar bu kaybı hâlâ hazmedilmiş değil. Yerel seçim sonuçları otokrasiyi geriletmek, rejimi değiştirmek için nasıl bir denklem yazılabileceğine ilişkin anlamlı bir fikir verdi. Daha sonra Altılı Masa dediğimiz bir oluşum vücuda geldi. Bir şekilde bu ittifak bugünlere ulaştı. Ancak bu grup HDP’yle bir problem yaşıyor, bir araya gelemiyorlar. Bu problem nasıl aşılabilir? Bu problemin aşılması için enerji sarf etmemiz gerekiyor. Bazı yaratıcı önermelerde bulunmak gerek. 

Naçizane, bu konularda çalışan bir kişi olarak, Artı Gerçek ve Politik Yol’da yayımlanan yazımda yan yana gelebilecek partilerin HDP’yle bir araya gelmek durumunda olduğunu, yan yana gelemeyecek partilerin diğerleriyle zincir oluşturması gerektiğini söylüyor, öneriyorum. 

Bunun olabileceğine ilişkin yakın tarihten de bir örnek verdim. Hatırlayın, 1999 yılında Türkiye, Avrupa Birliği’ne ilişkin uyum paketleri hazırlama zamanındaydı. İkinci pakette idamın kaldırılması vardı ki bu en önemli maddelerden biriydi. Bu konuda koalisyon ortakları anlaşamadılar. DSP, ANAP ve MHP koalisyonu vardı ve Ecevit başbakandı. Bahçeli tıkanıklığı açmak, sorunun çözümü için yol gösterdi. “Koalisyonu bozmam, siz diğer partilerle anlaşabilirsiniz” dedi.

Nitekim parlamentoda o zaman muhalefette bulunan partilerinin desteğiyle sorun aşılmıştı. Türkiye’de iktidar, yakın geçmişte daha sonra vazgeçse de çözüm süreci için HDP’yle, PKK’yla yan yana geldi. Bir önceki seçimlerde Kürt oylarını iktidar lehine yöneltmek için Öcalan’dan mektup alındı, Sırrı Sakık’la görüşüldü. HDP heyetlerinin İmralı’ya gitmesi, İsveç görüşmeleri, Kandil ve dahası oldu. Bu görüşme alanı iktidar için var ama muhalefetin HDP’yle yan yana görünmesi yasak… HDP’yle ilişki kurmak hatta PKK’yla, Öcalan’la görüşmek iktidarın tekelinde, muhalefetin HDP’yle yan yana görünmesi ya da görüşmesi terörist damgası yemek için yeterli… Altılı Masaişte bu handikapı aşamıyor. Ama aşması pekâlâ mümkün.

Kürtler, birinci meclis ve seçimler

Birinci mecliste Kürtlerin büyük çoğunluğu yer alıyor. Bu meclis Kürt ve Türk milliyetçilerinin bir araya geldiği bir meclis. Nitekim Lozan görüşmelerinde heyet başkanı İsmet Paşa (İnönü) diyor ki: “Buraya Türklerin ve Kürtlerin temsilcisi olarak geldim.” Bu denirken devletin adı daha Türkiye değil. “Büyük Millet Meclisi, Türklerin ve Kürtlerin birlikte oluşturduğu meclistir” deniyor. Daha net ne olabilir? İlk mecliste kurulan bu ittifak, 1924’e kadar, Lozan’ın imzalanmasının sonrasına dek devam ediyor.

Zaten dünya ve ülke tarihleri dediğiniz şey iç ve dış ittifaklarla oluşan bir alandır. Tüm dünya tarihi bu tür gelişmelerde doludur. Otokratik bir yönetimden demokrasiye geçmek için bir mücadeleye tanık oluyoruz. Altılı Masa isimli bir ittifak modellemesine tanıklık ediyoruz. Bu ittifak modellemesinde mesele HDP’nin denkleme dahil edilmesine gelip tıkanıyor. Ben bir baypas, bir köprü öneriyorum. Kalp damarlarına baypas yapılıyor da siyasete baypas yapılamaz mı? Pekala yapılır ve tarihimizde de bunun örnekleri var.

3-4 ay içerisinde seçimlere gideceğiz. Seçimlere giderken neler yaşıyoruz? Her hafta şok edici olaylar gerçekleşiyor. Cinayetler oluyor, her türlü engelleme, yasaklama oluyor. İstiklal patlaması gibi bir olayla toplu katliamına tanık oluyoruz. Sürekli olağanüstü durumlardan geçiyoruz. HDP’nin hazine yardımı kesiliyor, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması gündeme geliyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na dava açılıyor, siyasi hayatı engellenmeye çalışılıyor. SADAT reklamı devreye giriyor. Askerin iktidarı alkışlaması görüntüsü devreye sokuluyor. 8 bin kişilik trol ordusu deşifre ediliyor. Siyaset-mafya ilişkileri ortaya dökülüyor. Ülkü Ocakları başkanı cinayeti gerçekleşiyor. Artık her hafta “bu hafta ne yaşayacağız?” diye düşünüyor. Düşünebiliyor musunuz, geçen yıl dünyanın en güçlü kurumlara sahip dediğimiz ülkesinde otokrat Trump taraftarları Kongre Binası’nı bastı. Brezilya’da 2 hafta önce otokrat Bolsonaro taraftarları başkanlık sarayını bastı.

Seçim sonrası Türkiye’si

3-4 ay sonra nasıl bir Türkiye’de olacağız? Nasıl bir Türkiye’yle karşılaşacağız? İktidar bütün kuvvetiyle gitmemek için direniyor. Kendi iç gerilimlerine karşı direniyor. İktidar içindeki çatışmaları da dikkate alarak yaşanan duruma bakmak lazım. İçişleri Bakanlığı’nda yaşanan olayları görüyorsunuz. Diyanet İşleri Başkanlığı içinde bile çatışmalar görülüyor. Seçime doğru yaklaşırken iç çatışmalar da artıyor, gemiyi terk edenler ve bilgi sızdıranlar oluyor.

Türkiye’de kolluk kuvvetinin gücü nedir? Polis, Emniyet Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı kolluk kuvvetidir. Ne Brezilya’da ne de Amerika’da kolluk dediğimiz gücün ordu gibi silahlandığına tanık olmuyoruz. Türkiye’de Emniyet Genel Müdürlüğü kara kuvvetleri ayarında bir güce sahip. Hukukun ayaklar altına alındığı bir ülkede güvenlik bürokrasisi nasıl çalışır? Otokrasilerde güvenlik bürokrasisi kimin, ne şekilde emrindedir?

2017 ve 2018 referandumu ve seçim sonrası sokakları hatırlayalım. Ülkedeki sivil silahlanmanın kapsamını bilmiyoruz. Kayıp silahların sayısını bilmiyoruz. Günlük hayatın içinde mermi ve silah bolluğu hâkim. Türkiye bu fotoğraf içinde seçime gidiyor.

Ö.M.: Çok sayıda saldırı oluyor, çeteler kol geziyor. Onların listesi elimizde var. Haliç Köprüsü'nde gerçekleşen bir silahlı saldırı var. Bu saldırının İtalya’da tutuklu bulunan suç örgütü lideri Barış Boyun’la bağlantılı olduğu ortaya çıkmış. İstanbul Küçükçekmece’de silahlı saldırı da söz konusu. Bu saldırıda 3 kişi yaralanıyor, saldırganlar ise kaçıyor. Sedat Peker’e Netflix’ten teklif gittiğini iddia eden avukatı var. “Netflix’ten Sedat Peker’le gerçekten iletişim kuruldu” deniyor. Yani artık filme de alınıyor. Alaattin Çakıcı’yla birlikte tahliye edilen Kürşat Yılmaz’ın evlenme töreni var. Yılmaz’ın nikâhını MHP’li Silivri Belediye Başkanı Volkan Yılmaz kıyıyor, eski bakanlardan Cavit Çağlar törende şahitlik yapıyor. Artı Gerçek’te dün yayımlanan bir yazısında eski organize suçlar şube müdürü Adil Serdar Saçan, artan mafya çatışmalarını değerlendirmiş ve Türkiye’yi Meksika’ya benzeterek “İşi polise yıkıp çekildiler, siyaset, meclis, cumhurbaşkanlığı nerede?” diye sormuş. “Mafyanın 4 ayağı var” demiş, “basın, siyaset, kamu görevlileri ve iş insanları. Siyaset bir ayağı olduğuna göre mafyanın temizlenmesini istiyorsa ortaya çıkıp ‘Ben bunu istiyorum’ demeli. Çünkü son 1 ay içinde 40’ın üzerinde cinayet işlendi yani mafya ülkede bir seviye yükseldi ve 40’ın üzerinde ölü var sokak ortasında gerçekleşen çatışmalarda. Bunlar silahlı kavga değil mafya olayları sadece” demiş.

Otokrasiden demokrasiye geçiş

A.B.: Önümüzdeki seçimle,  muhalefeti oluşturan partiler açısından demokratik bir rejimde yarışmacılardan biri olacakları seçimler değil. Otokrasiden demokrasiye geçiş için yapılması gereken seçimler. Dolayısıyla, ezici bir çoğunluğu sağlamak için çok ciddi bir beraberlik kurulması gerekiyor. Biz bu beraberlikte Kürt sorununu çözmüyoruz. Kürt sorunu demokrasiyle çözülecek. Kürt milliyetçileri ile Türk milliyetçilerinin bir araya geldiği birinci meclis örneğini o yüzden sıklıkla veriyorum. Kürtlerin ve Türklerin tarihinde çok çeşitli ittifak örneklerine rastlıyoruz. Kanuni Süleyman döneminde Barboros Hayrettin, Süleymanname isimli bir kitap yazmış. O kitapta Fransız-Türkiye ittifakının modellemesini anlatıyor. Bütün hayat/tarih bunlarla doludur. Türkiye muhalefeti bu zorlu vaziyeti HDP’nin denkleme dahil edilmesiyle aşılmalı. Aksi hâlde parlamento ayrı bir gücün elinde, cumhurbaşkanlığı ayrı bir gücün elinde olur ya da yüzde 49-51, 8-7 gibi sonuçlarla ülkede kaotik sürecin daha da arttığına tanık oluruz.

Böyle bir durumda istikrarsızlık aratarak devam eder. Ardından tekrar seçimlerin, referandumların gelmemesi için en geniş ittifakı mecliste sağlayıp parlamenter sisteme geçiş olması gerekir. Bu nedenle de HDP’nin denklemde yer almasının formülünü ortaya koymamız gerekiyor. Halk zaten yorulmuş, ekonomik ve sosyal anlamda çökmüş durumda.

Muhalefeti oluşturan partilerin bu bilince, idraka müdrik olması, seçimleri normal bir seçim gibi görmemesi, bir kurucu irade gibi yeni bir siyasi çekirdeğin oluşacağı yeni bir inşa dönemine gidileceğini görmesi gerekiyor. Muhalefetin yıllarca boyunca sürdürdüğü yanlış bir yaklaşım var. HDP’nin siyasal anlamda tanımlanması, PKK’nın tanımlanması üzerine… İktidar bu tanımı işine geldiği gibi yapıyor. Ancak muhalefet, iktidarın işine gelen tanımın çerçevesinde kendisini hapsediyor, onun dışına çıkamıyor. İktidarın elinde bulundurduğu Kürt-HDP çerçevesini terk etmesi gerekiyor. Benim önerdiğim modelde, eğer İyi Parti istemiyorsa, yan yana gözükmeyi diğer partilerle diyalogları iyi olan partiler gerçekleştirebilir. HDP’yle bir köprü anlaşma vasıtasıyla bir araya gelinebilir. Nitekim Deva “Biz varız” demiş.

“6 milyon oy alan bir partinin terörist parti olması mümkün mü?”

A.B.: Köprü anlaşması yapılır, başka anlaşma modelleri olur. 6 milyon oy alan bir partinin terörist parti olması mümkün mü? Daha dün HDP 60-70 bin kişiyle miting yaptı. Kapatılmak üzere bir parti var. Önce hazine yardımı kesiliyor ve Altılı Masa “Demokrasi mücadelesi veriyoruz” diyor, ama HDP’yi dışarıda tutuyor. Muhalefetin en geniş birlikteliği sağlaması lazım. Yıllardır ittifaklar mevzusunda çalışıyorum. Böyle devam ederse gelecek tehlike bugünkünden daha büyük olacak… Kaotik durum devam edecek demektir. Kısa bir süre önce destabilizasyon Türkiye’nin Güneyinden başlardı, bugün ise destabilizasyon Bulgaristan’ın Güneyinden, Yunanistan’ın batısından başlıyor.

Bu hâle gelmiş durumdayız, 40 kişi 1 hafta, 1 ay içerisinde mafya tarafından öldürülüyorsa Meksika olmuşsunuz demektir. Bütün bu görüntüleri ortadan kaldırmak için birinci meclisten ilham alalım. Orada her türlü milliyetçi vardı, birinci meclis kendisine göre tanımladığı tehlikeyi ortadan kaldırmak için bir araya geldi. Türkler ve Kürtler ilk defa bir araya gelmiyorlar! Ayrıca CHP tarihinde de bunu görüyoruz. Kılıçdaroğlu’na da bunları söylemiştim. CHP’nin son 50 yıl içerisinde başarılı olduğu 3 seçim var: 1973, 1977 ve 1991 seçimleri. Niye bu seçimlerde başarılı? Çünkü CHP o zaman Doğu ve Güneydoğu’da aktif. O zaman sorunun adı da Kürt sorunu değil, Doğu sorunuydu. 1991’de Erdal İnönü HEP’lileri meclise taşıma denklemini yazmıştı. 1991’de bir ittifak kuruldu. Kürtler meclise girdi. Kürt vekiller askerin baskısıyla korunamadı ama bahsettiğim seçimlerde CHP bölgede bulunuyordu, Kürtlerle iletişim hâlindeydi. Peki, niye o alan Erdoğan’a, Cumhur İttifakı’na bırakılıyor? İşte bu nedenle yazımda bu sorunu aşmak için baypas yani köprü formülünü geliştirmeye çalışıyorum.

Ö.M.: Bu köprü mutabakatıyla kastettiğiniz nedir?

A.B.: Yarın öbür gün seçimlerin yapılması engellenmeye çalışılmasına karşı, seçimlerin adil ve uygun yapılmasını sağlamak için ve seçimler sonrası iktidarın değişimi adına işbirliğine gidilen bir mutabakat ortaya koymaktan söz ediyorum. Bunlar mutabakatın ilk aşamasını oluşturuyor. İkinci aşama, milletvekili adaylarının belirlenmesinin bölgeler ve illerdeki güçlere göre yapılması. Elbette önce cumhurbaşkanlığı adayı geliyor. HDP’nin destekleyeceği bir cumhurbaşkanı belirlediniz mi cumhurbaşkanlığı sorununu çözmüş oluyorsunuz. Zor bir şey olmasa gerek.

Vekil adaylarının belirlenmesinde zorluklar yaşanabilir ama aşılabilir çünkü tezimiz şu: “Otokrasiden demokrasiye geçmek için yapılan bir seçim olacak bu seçimler.” Bu akıldan çıkmayacak... Elbette kolay değil bu işleri sürdürmek. Ama önümüzdeki vahim ülke manzarasını, tüm zorlukları aşmak için fedakarlık yapmamız gerekiyor. Bu nedenle eleştirilerimizi, teşekkürlerimizi , özürlerimizi bir süre ertelemek zorundayız. Ayrıca detaylarda ve tuzaklarda boğulmamak şart. Bu durumun üstesinden gelemezsek Türkiye’nin nasıl bir Türkiye olacağını düşünün… Brezilya’ya, Amerika’ya bakın… Güvenlik bürokrasisinin ve kolluk gücünü göz önüne getirin.  Bugün kolluğun elinde Kara Kuvvetleri’nin kullandığı roket atarlar, havan topları, tanklar var.

Demokratik kitle örgütlerinden sivil topluma

Ö.M.: ABD’de bahsettiğiniz tipte bir sorun olduğunu ve bu sorunun giderek artmakta olduğunu biliyoruz. Dünyanın en büyük sahtekârlarından biri olduğu ortaya çıkan bir milletvekilinin seçilmesinde bütün ailesiyle, kökenleriyle, gittiği okullarla, çalıştığı yerlerle ilgili yalan söylemesi etkili olmuş. Buna rağmen kendisi temsilciler meclisinde görev yapmaktan geri durmuyor, kimse de onu engellemiyor.

A.B.: 1980 öncesinde sivil toplum kavramını kullanmıyorduk. O zaman “demokratik kitle örgütleri” diyorduk. O devirde kitle örgütleri, mesleki örgütler, sendikalar, tabip odaları bir arada olur ve ülkenin durumu özelinde ağırlıklarını koyarlardı. Şimdi bunları maalesef göremiyoruz. İttifaklar sadece siyasi partiler üzerinden yürümez. Bu eksen çok başat bir eksendir. TMMOB, Tabipler Birliği, öğretmen örgütleri, memur örgütleri, sendikalar… Hepsi hasar gören kurumlar.

Ö.M.: Barolar da var.

“Zaten meydan olmadan, sokak olmadan demokrasi de kazanılmaz”

A.B.: Bugün bunların ittifakına, birlikteliğine, deklarasyonlarına tanık olamıyoruz. Altılı Masa’ya HDP’nin eklemlenmesi hususunda bu eksenin hep birlikte açıklamalar yapması gerektiğini düşünüyorum. Dün Kartal’da gördüğümüz mitingleri bu gruplar da yapardı. İyi hatırlarım, o devirde lise ve üniversite öğrencisiydim. Bir anda TÖBDER, TÜMDER, TÜSDER, TMMOB, öğretim üyeleri ve dahası meydanlara çıkardı. Zaten meydan olmadan, sokak olmadan demokrasi de kazanılmaz.

Dün Kartal’da bu bağlamda moral veren bir adım atıldı. Selahattin Demirtaş’ın şarkısı da damga vurdu. Muhalefetin HDP kompleksini aşması için zaman kısa, son aylara girdik. Bunu formüle etmemiz gerekiyor. Bunu formüle etmeden çıkış yok. Bunsuz büyük çoğunluk sağlayamıyoruz. Kaotik bir duruma doğru gitme olasılığımız çok yüksek. Onun sözünü ettiğim tipte bir yazıyı kaleme aldım. Ve radyodaki programlarımızda da pek çok kez bu konuları gündeme getirdim. Öncelikle eğileceğimiz konu ittifak süreçleri ve modelleri olmalı. 3 yıl önce her partide bir ittifak masası olmasını önermiştim. Entelektüeller bu konuda daha fazla kafa yorsunlar istemiştim. Bunu için çalıştay önermiştim. Çünkü bu sürecin ittifaksız aşılması mümkün değil. Bu noktada da şu ya da bu şekilde denkleme HDP’nin eklenmesi gerekiyor.

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Kartal mitingi

Ö.M.: Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Kartal’da düzenlediği bu mitinge yaklaşık 60 bin kişinin katıldığı söyleniyor. Söz ve müziği HDP’nin tutuklu Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a ait seçim şarkısı da ilk defa çalınmış. “Kına yolladım yaksana, buradan bir tek oy yok sana” diye ilerliyor. Sözleri ve bestesi de kendisine ait. Edirne Cezaevi’nde görüş sırasında kaydetmiş.

A.B.: Hapiste bulunan bir insanın siyasal mücadeleye bu derece etkin ve yaratıcı bir şekilde katılması bize ilham versin. Bugün programa konu ettiğimiz yazıda bir siyasi kaldıraç öneriyorum, bu bir formül olabilir diyorum. Ülkücülerden Kemalistlerle dek herkes HDP olmaz ise tatmin edici sonuçlar alınmayacağının farkında. CHP’nin de, İYİ Parti’nin de seçmeni bunun farkında. Bölünme bu ülkenin hep korkusudur. Bu kaosun devamı ise bölünmenin ötesine geçer, dağılmaya varır. Bölünme yine iyi, bölünen iki taraf hayatını sürdürüyor. Ama dağılma çok kötü…

Ö.M.: Bu yalnız Türkiye için geçerli değil. Dünyanın en büyük iki demokrasisi sayılan ABD ve onun ardından Brezilya için de ciddi endişelerin dile getirildiği, son olarak da Ortadoğu’nun tek demokratik ülkesi sayılan İsrail için benzer şeylerin söylendiği bir ortamdayız.

A.B.: Konuşmaya devam edeceğiz. Ocak ayı siyasi cinayetler ayıdır: Hrant Dink, Gaffar Okkan, Uğur Mumcu, Ülkü Ocakları başkanının öldürülmesi… Çok dikkatli ilerlemek zorundayız. Türkiye’nin demokrasiden yana güçleri, paylaşımcı olmak durumunda.