“Bu ülkenin çıkış yolu, reçetesi ittifaklar politikasından geçiyor”

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete’nin köşelerinden Ekonomi Politik’te Ali Bilge gündeme yönelik yorumlarını paylaştı.

Ekonomi Politik: 20 Temmuz 2020
 

Ekonomi Politik: 20 Temmuz 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

(20 Temmuz 2020 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Ali Bey günaydın, merhaba!

Ali Bilge: Merhaba.

Özdeş Özbay: Günaydın.

ÖM: Merhaba, hoş geldiniz programa.

AB: Merhaba Özdeş.

ÖÖ: Merhabalar.

AB: Geçen haftadan devam ederek gelişmelere bakalım isterseniz. Bu hafta sonu biliyorsunuz CHP’nin kurultayı var, geçen hafta da biz konuşmamızın son kısmında buna değinmiştik. CHP’nin yapılacak genel kurultayında Türkiye’nin önümüzdeki döneme ilişkin içinde bulunduğu girdaptan çıkış yolu için ittifaklar politikalarını ortaya koyması gerektiğini bu husustaki beklentileri konuşmuştuk, gündeme getirmiştik. 

Çünkü Türkiye’nin içinde bulunduğu tüm şartlar ağırlaşan bir duruma işaret ediyor. 2016’dan itibaren değişen rejimin niteliği anlamında baktığımızda, hem de bu otoriter rejimin performansı üzerinden baktığımızda Türkiye’nin yönetilememe sorunuyla karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Bugün Türkiye, öyle sorunlarla karşı karşıya ki; bakın bu ülkede, anayasa mahkemesi kararları alt mahkemelerce uygulanmıyor, AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kararları da, AYM (Anayasa Mahkemesi) tarafından dinlemiyor. Hukuk ilişkileri karmakarışık bir durumda, nirengi alabileceğimiz bir durum mevcut değil. Uluslararası mahkemeye kararlarına anayasa mahkemesi, alt mahkemeler her ikisine de uymuyor. Böyle karışık ilişkilerin hâkim olduğu bir ortamdayız. Çünkü yargı saraya göre çalışıyor, yürütmenin güdümünde bir yargı var.

Bir taraftan yakın tarihin en büyük iktisadi küçülmesi içindeyiz, uzmanların yaptığı tahminler yılın ikinci çeyreğine ilişkin %38-23 arasında bir küçülmeye işaret ediyor. Covid-19’la ciddi temas ettiğimiz 3 ayda (Nisan – Mayıs -Haziran) ve yılın tamamında dünya ve Türkiye iktisadi büyümesinin negatif olduğu anlaşılıyor, 2021 içinde büyüme performansının düşük olacağı anlaşılıyor. 

Aynı zamanda yakın tarihin en büyük istihdam kaybı ve işsizliği içindeyiz, Seyfettin Gürsel’in başında bulunduğu BETAM; işgücüne katılım oranının yüzde 47,2’ye, istihdam oranının yüzde 41,1’e gerilemesinden hareketle; işgücü ve istihdamda, ilkinde 8 yıl, ikincisinde ise 10 yıl öncesine geri gidildiğini açıkladı. 

DİSK; Kovid-19 etkisiyle revize edilmiş geniş tanımlı işsiz ve iş kaybı sayısının 17,7 milyonu aştığını; Kovid-19’un en az 10,7 milyon istihdam kaybına ve işsize neden olduğunu; işbaşında olanların sayısının 7,1 milyon kişi azaldığını ve sonuçta Türkiye tarihinin en büyük iş ve istihdam kaybının yaşandığını ve geniş anlamda işsizlik oranının yüzde 52 olduğunu açıkladı. TÜİK açıklamaları gerçeği yansıtmıyor. TÜİK’e göre kısa çalışma ödeneği alanlar, zorunlu ücretsiz izinde olanlar, işsiz sayılmıyor! 

ÖM: Pardon bir de TUİK’in eski başkan yardımcısı da bir açıklama yaptı yanılmıyorsam ve TÜİK’in rakamları doğru yansıtmadığını, yani rakamlarda oynama değil de yaklaşımda önemli farklılıklar dolayısıyla doğruyu yansıtmayan bir tabloya dönüştüğünü ve bundan utanç duyduğunu söyledi eskiden böyle bir kuruma bağlı olduğu için. 

AB: Birol Aydemir TÜİK’in eski başkanıdır, şimdi DEVA partisinin genel başkan yardımcısı, TÜİK açıklamalarına karşı endişelerini açıkladı. Çünkü çeşitli oyunlarla, tanım değişiklikleriyle gerçek rakamlar açıklanmıyor. Kısa çalışma ödeneği alanlar, zorunlu ücretsiz izinde olanlar işsiz sayılmıyor. İnanılmaz boyutlara ulaşmış bir işsizlik ve istihdam tablosu ile karşı karşıyayız. Yapılan bağımsız çalışmalarda gerçek acı tabloyu görebiliyoruz. Günlük hayatımızın içinden de bu durumu gözlemleyebiliyoruz. Tarihin en büyük işsizlik ve istihdam kaybına yol açan süreçteyiz, iktisadi aktivitenin en daraldığı dönemdeyiz. 

Ayrıca tarihin en büyük bütçe açığı içindeyiz. Bütçe açığı aldı başını gidiyor, yılın ilk yarısında 109 milyar liralık bir bütçe açığı var, Merkez Bankası gelen kaynaklarından gelenleri de göz önünde bulundurduğumuzda durum daha vahim. Hükümet, Merkez Bankası kaynaklarını Hazine ve Bütçe açıkları için hoyratça kullanıyor. Uzmanlar, yıl sonunda bütçe açığının 200 milyar liraya ulaşacağını tahmin ediyor.

İşsizlik, yoksulluk ve açlık sarmalıyla Türkiye karşı karşıya. Genç işsizlikte durum daha da vahim. Covid-19 öncesi, CHP tarafından yapılan bir çalışmayı programımızda da dile getirmiştik, işsizlik rakamı o zaman 7 milyondu. O zaman; “ülkede bulunan 7 milyon işsiz, muhalefetin potansiyelidir, muhalefete iktidar getirir” demiştik. 7 milyon işsiz beklenti içinde olan insan demektir. Siyasal anlamda muhalefetin gözüne bakan ve bakması gereken büyük kitledir. Dolayısıyla bu kadar işsizin olduğu bir ülkede muhalefetin bu kesimi kendisine çekmesi gerekir. 

CHP’nin genel kurulu öncesinde, Kılıçdaroğlu’nun dün Cumhuriyet gazetesinde bir yazısı yayımladı. Kılıçdaroğlu’nu yazısını görünce, geçen hafta bu programda konuştuğumuz konulara cevap bulabilir miyiz diye düşündüm. Ama yazı tek birkaç konuya odaklanılmış durumda, o da sosyal devletle ilgili. Dikkat çektiği bir diğer husus ki çok derece önemli, onu altını çizmek lazım, Hazine garantili kontratlarla ilgili yaklaşım. Biliyorsunuz Türkiye AKP döneminde muazzam garanti vererek özel sektör- kamu iş birliği projeleri yaptı, yandaş sermayeye kaynaklar aktarıldı, bu projelere için yapılan sözleşme ve garantileri için hukuki adres Londra mahkemeleri oldu. Yerel hukuk hiçe sayıldı. Hazine garantili kontratların projelerin kamulaştırılacağını söylüyor Kılıçdaroğlu. Yazısında değindiği ikinci hususta budur.

Dünya ve Türkiye’de sosyal demokrat hareketlerin uzun yıllardır sosyal devleti ihmal ettiklerini geçen hafta da konuşmuştuk. 90’lardan itibaren geçen yıllar CHP’nin ve genel sosyal demokrat hareketlerin, neo liberalizmle geçen bir imtihan süreci oldu. CHP 90’ların ortasından yeniden kurulduktan sonra neo liberal yaklaşıma yakın bir tutum izledi. Sosyal devletle ilgili hususlar ikinci plana düştü, bu bağlamda Kılıçdaroğlu’nun yazısını, bir anlamda sosyal devletle iman tazeleme olarak da görmek mümkün. Ayrıca hazine garantili kontratlara ilişkin mesaj verilmesi de çok önemli. Çünkü Türkiye AKP döneminde, arka planını bilmediğimiz, şeffaf olmayan hazine garantili sayısız kontratlarla karşı karşıya kaldı. Bunların yarattığı ve yaratacağı muazzam bir yük var, bu yüklerin bütçe açıklarına, hazine açıklarına yansıdığı muhakkak, şeffaf bir tablo olarak da durumu göremiyoruz. Dolayısıyla kamu-özel iş birliği kontratları çok önemli. Gelecekte bir iktidar değişimi, iktidar transferi şayet olursa, yeni iktidarın karşısına çıkacak en önemli konuların başında bu meseleler geliyor. 

Tabii ki Sayın Kılıçdaroğlu’nun yazısından gönül, bu iki konu dışında kalan çok önemli konuya da açıklık getirmesini istiyor. Yazıda uzun uzun, CHP’nin devletçilik anlayışıyla ilgili tarihsel süreci anlatıyor, 1923’den 30’lara oradan günümüze getiriyor. Aslında yazıda da bazı hatalar var, Cumhuriyetin ilk döneminde liberalizm dediği dönem 1924-30 dönemi, aslında Lozan’ın etkisiyle olmuş bir dönemdir. Yeni devletin tamamıyla bir tercihi değildir. 

Devletçilik ve sosyal devlet kavramlarıyla CHP’nin tarihi bir hayli zengindir. 1960’ların sonlarına doğru “bu düzen değişmeli, insanca bir düzen kurmak için halktan yetki istiyoruz” belgesinden başlarsak, İsmet İnönü zamanında ufak hamlelerle başlayan, Ecevit döneminde ağırlıklı olmak üzere “CHP’nin düzen değişikliği programı içinde sosyal devlet gündeme gelmişti. 1976 programında ve daha ileriki zamanlardaki politika belgelerinde sosyal devletle ilgili yaklaşımlar, tanımlar vardır ama asıl sorun uygulama süreçleri problemleridir. Asıl mesele neo liberal etkinin CHP üzerinde görülmesidir. Anladığımız kadarıyla bu hafta sonu yapılacak bir genel kurulda bazı politika belgelerini açıklayacaklar, ama bu politika belgelerinin dilek ve temennilerin ötesine çıkması gerekiyor. 

Bugün Türkiye toplumunun büyük çoğunluğu, mevcut iktidarın değişmesini bir iktidar transferini bekliyor. Peki bu iktidar değişimi nasıl olacak? Bu çıkış yolu nasıl bir düzenek içinde gerçekleşecek? Nasıl bir politika demeti içerisinde olacak? İttifaksız da çıkış yolu olmadığına göre. 

Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan Sayın Kılıçdaroğlu’nun kaleme aldığı dünkü metinde, bunlara ilişkin bir şey görülmüyor. İttifaklar politikasını, çıkış yolu reçetesini göremiyoruz. Kılıçdaroğlu, “parlamenter rejimi merkeze alacağız” diyor, elbette Türkiye, demokrasisini yeniden kazanmak istiyorsa parlamenter sistemi merkeze alan bir değişikliğe gitmek durumunda. Ancak bu değişikliğe giderken bunu tek başına yapma imkânınız yok, mevcut partilerle, bileşenleriyle yapacaksınız bunu. İşte bu politikanın mozağini, içeriğini bu yazıda göremiyoruz. Ayrıca pek çok konunun da eksik olduğunu görüyoruz, örneğin iklimle ilgili meseleler hiç yok.

ÖM: Ben de şimdi onu söyleyecektim, bu şu anda “AB’ye ve dünya liderlerine açık mektup ve talepler” diye yazılan 16 Temmuz tarihinde AB’nin en önemli bu Covid’le ve başka şeylerle bağlantılı yapısal önem taşıyan toplantısına gönderilen, devlet başkanlarına gönderilen mektupta “iklim krizini ve ekolojik krizi kriz olarak ele almadan bu sistem içinde çözebilecekmişiz gibi yapmaktan artık vazgeçmek zorundasınız. Karşınızda biz varız, çocuklarınız bizzat ve siz vazgeçseniz bile biz vazgeçmeyeceğiz” diyorlar. Yani “şu anda yaşadığımız ve ömürlerimizin sonuna kadar da bizimle kalacak olan çok somut bir gerçeklik iklim acil durumuyla yüzleşmenizi istiyoruz” diyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu’nun hayli kapsamlı yazısında Cumhuriyet gazetesinde, sizin dikkatimizi çekmeniz üzerine baktım, okudum. Tek kelimeden bahsedilmiyor, yeryüzünün şu anda belki de 50 milyon yıldan beri gördüğü en büyük tehlikeli durum olduğu bilim insanları tarafından söyleniyor. Bundan hiç bahis olmaması iktidara giden bir partinin genel başkanı olarak ‘iktidara yürüyüş kurultayı’ adı, kendi adı veriyor, söylemesi doğrusu biraz eksik kalmış olduğunu söyleyebiliriz.

AB: Aynı şekilde, mesela Türkiye’nin kadim bir yüzyıllık Kürt sorunu var. Kimilerine göre bu soruna 300-500 milyar Dolar savaşa para harcandı, 50 bin insanın ölümüne yol açtı, böyle bir soruna ilişkin tek kelime de yok.

ÖM: Evet.

AB: Ayrıca Türkiye bölgede tüm bunalımların içinde dahil olmuş vaziyette. Örneğin, Suriye’de 3 cephede, Irak’ta sayısını bilmediğimiz yerlerde bulunan askerleri çekecek mi CHP, bunu açık bir şekilde söylediğine tanık oldunuz mu? Suriye tezkerelerine onay verdi ‘ağlaya ağlaya’! İktidarın Libya politikasını destekliyor musunuz? Bunda da açık bir vaziyet göremedik. 

Bir de deklarasyonlar meselesi var, buna değinmek istiyorum. 15 Temmuz’dan itibaren sıklıkla rastladığımız bir arka plan uygulaması, paspartu meclisin 4 partisi, HDP kenara bırakılarak ortak hareket etmek, paspartu, arka plan mevcut rejim aslında. CHP böyle davranınca özgün muhalefet sergileyemiyor. Dokunulmazlıkların kaldırılmasından başlayarak gelirsek, pek çok kez bu durumla karşılaştığımızı görüyoruz. 4 parti Doğu Akdeniz için deklarasyon yayınlıyor. Suriye tezkeresine birlikte hareket ediyor, İdlib’de bir olay oluyor, 4 parti deklarasyon yayınlıyor. Ayasofya oluyor, birlikte hareket ediliyor. Geçen gün Ermeni meselesinde yine 4 parti deklarasyon yayınladı. 

ÖÖ: Bu Azerbaycan’la Ermenistan arasındaki çatışmaları kastediyorsunuz?

AB: Evet. Türkiye Suriye’de, Libya’da, Ermenistan-Azerbaycan çatışmasında da Rusya ile ters düştü. Son yıllarda has müttefiki olan, çok yakın ilişkiler kurduğu Rusya ile karşı tarafları destekliyorlar. Rus ordusu, Azeri-Ermeni çatışmasının olduğu Azarbaycan’ın Tovuz bölgesine yakın bir yerde 150 bin kişi ile bir tatbikat yaptı. Genellikle çatışmalar Karabağ’da olurdu,bu sefer çok ücra bir yerde oldu. Tovuz bölgesi, Azerbaycan'ın Güney Kafkasya doğalgaz boru hattına yakın bir bölge. Ankara'nın Rus enerji kaynaklarına bağımlılığı azaltma amacının parçası olan bu hat, Türkiye'nin Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı'na (TANAP) doğalgaz aktarıyor. İşin özü, bam noktası burası gibi.
ÖM: Yani gene bir fosil yakıt kavgası?

AB: Evet. Asıl mesele şu, şimdi bizim 2021 yılında Rusya ile olan doğal gaz alım sözleşmesi bitiyor. Biz Rus gazını AB’nin iki katı fiyatına alıyoruz, bu fiyat işi geçmişe, ta ANAP dönemlerine dayanıyor. Rus gazına, petrolüne, doğalgazına bağımlılığımız çok, bu yüzden arzı çeşitlendirme için, Azerbaycan’la doğal gaz petrol alım ve dağıtım ilişkisine de girmiş durumdayız. Azerbaycan’ın fiyatı çok daha ucuz. Türkiye nasıl Rusya’ya bağımlısı ise Rusya için de Türkiye çok önemli, pahalı fiyattan müthiş bir doğalgaz ve petrol faturası kesiyor. Bunun kesilmesini azalmasını istemiyor. Petrol ve doğalgazda dışa bağımlı bir ülkeyiz. Türkiye, doğalgaz ihtiyacının yüzde 98'ini, petrol ihtiyacınınsa yüzde 92'sini, ithal ediyor. Bu ihtiyacımızı da yakın ülkelerden karşılamaya çalışıyoruz. İran, Katar, Azerbaycan ve Rusya gibi ülkelerden. 

Şimdi gelelim asıl konumuza, bu tür dış politika hususlarında CHP ne diyor? İklim meselesi gibi, Kürt sorunu gibi, dış politikada da açıklayıcı sözler göremiyoruz. Geçen hafta da dikkat çekmeye çalıştım, https://acikradyo.com.tr/ekonomi-politik/chp-kurultayinin-otoriter-rejimden-cikis-icin-ittifaklar-politikasini-ortayaana muhalefet partisinin bir nirengi noktası olması gerekir, iktidar da bir nirengi noktasıdır, siyaset çoğunlukla bu iki ana nirengi üzerinde cereyan etmesi gereken bir durumdur.Şayet ana muhalefet kendi görüşünü iktidar ve Saray’a göre belirlerse nirengi olmuyor demektir.HDP’nin de dışlandığı 4’lü deklarasyonlar, ana muhalefetin ve muhalefetin üstünde bir iradeye bağlılığı gösteriyor. Dokunulmazlıklarda da böyleydi, biliyorsunuz Meclis bombalandığında bir tek orada da ortak bir açıklama oldu, o zaman HDP katılmıştı hatırladığım kadarıyla ama Yenikapı mitingine HDP ‘yi çağırmadılar. Memleket meselelerinde arka planda adeta 4’lü bir koalisyon bulunuyor, ülkenin bazı meselelerine yön veriyor ve yönetiyor. Ana muhalefetin “Greenwich olması lazım” demiştim geçen hafta. Kendisini iktidar göre hizalamayan ayarlamayan bir ana muhalefet ve muhalefet ittifakına ihtiyaç var. 

Genel Kurul’u internetten izleyeceğiz hafta sonu, CHP yetkilileri 24 saat internet üzerinden kongrenin verileceğini söylüyorlar. Türkiye, ekonomi, siyaset ve dış politikada büyük girdapların içerisinde yaşayan bir ülke. Bu ülkenin çıkış yolu, reçetesi işte bu ittifaklar politikasından geçiyor. Mevcut iktidarın, iktidarı kolay bir şekilde bırakmayacağını, iktidarın transfer olmasına yanaşmayacağını düşünmek, derkenar etmek durumundayız. Bu nedenle muhalefet, sağlam bir ittifak, uzun erimli bir ittifak örmek durumunda. Böyle bir ittifak bloğunun Türkiye’deki rejimin niteliğinin değişmesini ve yeni anayasayı yapacak kapsamda, mevcut saray iktidarını son 10 yılında yaşanan olumsuzlukları sterilize edecek yapıda olan programları ve politika setini ortaya koyması lazım. Biz sonuçta analizler yapıyoruz, siyasi ve iktisadi yorumlar yapıyoruz, önerilerde de bulunuyoruz. Türkiye toplumunun büyük çoğunluğunun beklentisi, yaşanan derin kutuplaşmaya hâkim siyasal ittifaklar üzerinden çözümlerle gidilmesi. Umarız CHP’nin bu genel kurulunda böyle bir tabloyla karşı karşıya kalırız. 

Memlekette her gün öylesine garip durumlarla karşılaşıyoruz ki, bakımız yerli ve milli otomobil meselesi yeniden canlandı, fabrikanın temeli atıldı Gemlik’te. Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşmada Devrim otomobiline sahip çıktı, yani Cemal Gürsel’e sahip çıktı! Devrim otomobilini engelleyenlerin CHP’liler olduğunu ilan etti. Erdoğan en çok Menderes’e sahip çıkıyor, Süleyman Demirel’e sahip çıkmaz Erdoğan, Özal’a belli bir ölçüde sahip çıkar. 

 Menderes’i idam eden Milli Birlik Komitesi’nin başkanını sevdası olan Devrim otomobiline sahip çıktı. “Devrim otomobili gibi bir otomobil üretiyoruz, onları da bizi de engellemeye çalıştılar” diyor. Erdoğan nerelere geldi, inkâr ettiğini savunuyor, savunduğunu inkâr ediyor. Yerli otomobil gibi Kanal İstanbul gibi konuların içinde bulunanlar gelecekte anılarını yazdığında ‘inanmadan bu işlerin içinde bulunduklarını’ söyleyeceklerine eminim. Dünyada talep daralmış, arz bitmiş, yıkılmış bir durum var.

ÖM: Süremiz bitiyor ama ben de iki şey ilave etmek istiyorum izninizle, bir tanesi bu araba meselesine elince zaten 250 sene içinde hatta 100 küsur sene içinde insanlık medeniyetini çok tehlikeli bir noktaya getiren petrol sanayiinin uzantısı araba. Şimdi okyanusların araba tekerleklerinden zaten muazzam bir plastik kirlenmesine yol açtığını gösteren çok ayrıntılı bilimsel bir rapor geldi. Ben bundan bahsetmek istiyordum, bir de bu Man adası ile ilgili olarak bir yazı da göremedim. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesinin açtığı vergi cenneti Man adası iddialarıyla ilgili davalarda verilen tazminat cezaları için avukatı Celal Çelik “gerçeklerin üzerini örtmek amacıyla açılan davalardı. Türk yargı tarihinde görülmemiş, olmayan şekilde çok fahiş tazminat kararlarına hükmettiler” diyor. Avukatı da “hukuksuzlukla karşı karşıya kaldık Man adası iddialarına ilişkin belgeler dosya içindeydi, gene de örtbas edildi. Kılıçdaroğlu’nun ifade ettiği “şirket kurulumunun ve para transferlerinin gerçek olduğunu ispatladık” diyor. Yani bu konu üzerinde de pek durmuyor, kurultayda durur mu bilmiyorum.

AB: Umalım dursun. Birde şunu ekleyelim, son 10 yıllık dönemde alınan pek çok kararı hukuk çerçevesi içinde iktidar değiştiğinde gözden geçireceklerini söylemesi ve hukuk önünde hesap soracağını söylemesi lazım. “Hesap sormak için söz vermek yasak” ana muhalefet meşrebinde yok. Uluslararası kararlar alınıyor, bazı sözleşmeler yapılıyor yurt içi ve dışında, sadece emanet usulü yapılan bütün ihaleleri gözden geçirmek gerektiği çok aşikâr değil mi? Çiğdem Toker arkadaşımızın bir kitabı var, adı “Kamu ihalelerinde olağan işler.” Emanet usulü yapılan işleri anlatıyor. Bunlar olağan bu ülkede, Türkiye ‘emanet işler usulü’ ülkesi, istediğine işi veriyor, ihale makamları çalışmıyor. Hapishanelerin çoğu emanet usulü yapıldı, yani istediğine verildi.

Muhalefet bir ittifak çerçevesinde iktidar transferine adaysanız, rejimi yeniden ayarlarına oturtmak istiyorsanız, geçmiş iktidarı analiz edeceğinizi deklare etmez misiniz? Bunun içinde, iktidara göre kendine ayar vermek zafiyetlerinizi terk etmek durumundasınız. Umarım, CHP kurultayı tehlikeli bir şekilde kutuplaşmış Türkiye toplumunun beklentisi olan çıkış yolunu gösterebilecek dokümanları üreten, kerterizi alan bir kurultay olur. Sadece hükümet programı gibi diyebileceğimiz yazılarla değil, mevcut tek adama dayanan saray rejimini değiştirecek ittifak politikalarının öncelikle ortaya konması lazım. Çünkü müthiş bir kara tabloyla karşı karşıyayız, kötü tablo ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla öncelikle çıkış yolunu ortaya koyabilecek bir metne, söze ve slogana ihtiyaç var.

ÖM: Evet, programı bitirebiliriz, burada şeyi online da olsa takip edeceğiz CHP’nin.

AB: Online ben takip edeceğim bu hafta sonu olacak, herkes izleyebileceğini söylediler, eskiden akreditasyon vardı, bu kurultayda yok, bütün herkes izleyebiliyor kurultayı. Umarız bu işaret ettiğimiz hususlarda bazı konularda açıklık getirebilir CHP genel kurulu diyelim ve burada bırakalım.

ÖM: Evet, pek çok teşekkür ederiz Ali Bilge.

AB: Baştan bağlantı sorunları oldu ama aştık herhalde?

ÖM: Evet aştık. Pek çok teşekkür ederiz, görüşmek üzere.

AB: Hoşça kalın!

ÖÖ: Görüşmek üzere.