Açık Gazete'de Ali Bilge ile 'Ekonomi Politik': S-400 krizi ve yaklaşan İstanbul seçimi

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'nin Ekonomi Politik köşesinde Ali Bilge'yle konumuz adım adım yaklaşan İstanbul seçimi ve YSK kararı.

Fotoğraf: AFP
Ekonomi Politik: 10 Haziran 2019
 

Ekonomi Politik: 10 Haziran 2019

podcast servisi: iTunes / RSS

(10 Haziran 2019 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)

 

Ömer Madra: Günaydın Ali bey.

 

Ali Bilge: Günaydın Ömer bey, günaydın Can, herkese merhaba, tüm arkadaşlara iyi haftalar.

 

Can Tonbil: Merhaba iyi haftalar.

 

ÖM: Bir haftadan sonra tekrar buluşmuş bulunuyoruz. 23 Haziran seçimleriyle başlayalım öncelikle, bir hafta kaldı çünkü.

 

AB: Geçen haftalarda bir söz vermiştim, 20 Eylül için her hafta çok kısacık “Ne yaptınız?” diye soracağım, soruyu Can’a yönelteyim; 20 Eylül için bilmediğimiz bir şey var mı?

 

CT: Bayramda mı?

 

AB: Bayramda da olabilir, bayram öncesi de olabilir, yani bir gelişme var mı bilmediğimiz 20 Eylül’de yapılacak genel grev için dünya ve Türkiye için bir cümlecik söylenebilecek bir şey var mı?

 

CT: Tabii. Yaklaşık 2 aydır neredeyse her hafta sonu hem Yokoluş İsyanı içerisinde hem de çocukların yaptıkları iklim grevi dahilinde bir çok etkinlik yaptık. Bayramda biraz duralım dedik, biraz nefes alalım, tatil yapalım dedik, o sebepten ötürü pek bir gelişme yok ama hem sanat anlamında bazı gelişmeler var, hem de önümüzdeki haftalarda, mesela bu hafta Lüleburgaz’da yapılacak olan çocukların iklim greviyle alakalı bir söyleşi olacak. Önümüzdeki hafta TEMA’nın da düzenleyicisi olduğu Türkiye’nin çölleşmesiyle alakalı bir şekilde çocukların yapacağı bir etkinlik olacak. Aynı zamanda yokoluş isyanıyla diğer STK’ların bir araya gelip 20-27 Eylül arasındaki iklim etkinlikleriyle alakalı çalışmaları da başladı. Neler yapılabilirın konuşalacağı, nelerin planlandığı yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Sosyal medya hesaplarından ulaşılabilirler dinleyicilerimizden merak edenler varsa eğer.

 

ÖM: Yani 1 günlük grev, dünya çapında tarihin gördüğü belki de en büyük grev olacak ve 1 hafta boyunca da, galiba birinci gün grev oluyor değil mi?

 

CT: Onlar netleştirilmeye çalışılıyor ama çocukların iklim grevi, çocukların yapacağı ilk 20 Eylül’de olacak ve ardından büyük bir iklim silsilesi ve 20 Eylül’de toplu grev.

 

ÖM: Evet 1 haftalık bir şey var.

 

AB: Programımızda olabildiğince bu konuda sorular yöneltmek istiyorum, siz de bana yöneltebilirsiniz “Sen ne yaptın?” diye.

 

ÖM: Teşekkür ederiz.

 

AB: Ve konumuza geçelim isterseniz?

 

ÖM: Köşenin adı da ‘grev gözcüsü köşesi’

 

AB: Takipçisiyiz biz de konunun. 23 Haziran seçimlerine 13 gün kaldı. Bayram seçim ateşini çok fazla düşürmedi açıkçası. Biz, ta başından beri yerel seçimler için bir tanımda bulunuyorduk, “Türkiye ‘de demokrasi kapısı, demokrasi aleyhine kapandı, kapı da ve sadece küçük bir aralık var. Bu yerel seçimler de kapı ile eşik arasına konulan bir ayaktır; seçim sonuçlarına göre bu aralık açılabilir.“ diyorduk. 30 büyükşehirde muhalefet bloğunun başarılı olması önemli ölçüde aralığın genişlemesine yol açtı. Bu nedenle de İstanbul seçimlerini kaybeden iktidar bloğu malum haksız, adaletsiz ve hukuksuz bir şekilde seçimleri iptal etme yolu izledi, hukuk sistemi üzerine yıllardır uyguladığı imkanlarla seçimlerin gaspına yol açıldı. Tüm bu gelişmeler, dünyanın gözünün önünde cereyan etti, çünkü dünyanın en büyük anakentlerinden, metropollerinden biri İstanbul. İktidarın başı Cumhurbaşkanı, aynı zamanda AKP’nin başı Erdoğan, bu hususta tüm varlığını ortaya koymuş gözüküyor yani kurduğu rejimini de ortaya koymuş gözüküyor. Dolayısıyla İstanbul seçimlerinin gaspından sonra yapılan olan bu ikinci seçim, Erdoğan rejiminin de bir anlamda onaylanıp onaylanmayacağı anlamını taşımakta. İkinci kez yapılacak seçimin metropol belediye başkanlığının ötesinde de anlamı var, bunun da altını çizelim ve bütün bu olayların dünyanın gözü önünde cereyan ettiğini hatırlatalım. ‘Seçim süreci boyunca ön safta kimleri görüyoruz?’ diye bir soru soralım. Örneğin AKP teşkilatından öne çıkan bir isim var mı?

 

CT: Var, Süleyman Soylu.

 

AB: O parti değil hükümettin çıkan, ona geleceğim.

 

CT: Partili değil mi?

 

AB: Mesela YSK sürecinde bir genel başkan yardımcısı öne çıktı: Ali İhsan Yavuz. Onun dışında epey zamandır parti içinden seçim sürecinde öne çıkan bir isim göremiyoruz. Öne çıkan isim başta Cumhurbaşkanı Erdoğan, İçişleri Bakanı Soylu, Milli Savunma Bakanı’nı görüyoruz .

 

ÖM: Hulusi Akar.

 

AB: Hulusi Akar, işte sınır içi ve dışı harekât oluyor , Kutuderesi’nde PKK’lı öldürülüyor, Akar’ı ekranlarda sık sık görüyoruz, bayram boyunca işlenen konulardan biriydi. Sıkça güvenlik bürokrasisini ve başını görüyoruz. Aday olan kişi bile daha üvertür konularda ortalığa çıkıyor gibi , diğer öne çıkan kişilerden ya da kurumlardan adalet bakanlığı var, o da hakim ve savcıların atamalarıyla ilgili hususlarda. Biliyorsunuz YSK, HSYK ve Adalet Bakanlığı yani icra-i hükümetin organıyla bağımsız olması gereken kurumlar da içiçe geçmiş vaziyette, ‘alert’ bir vaziyette çalışıyorlar. İstanbul seçim kurullarındaki yargı mensuplarının yerlerinin değişikliği ki önümüzdeki günlerde de gündemde.

Öne çıkan aktörler, kurumlar bunlar, bir tarafta CHS (Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi) yani güvenlik ve yargı bürokrasisiyle birlikte Erdoğan devleti, diğer tarafta da bir muhalefet partileri bloğu var. Bu muhalefet bloğuna HDP dışarıdan bir destek veriyor, adaya, ittifaka değil demokrasiye destek verdiğini söyleyen HDP bayram sürecinde kararlılığının altını çizdi. Dolayısıyla iç manzara bu şekilde. Tabii ki muhalefet açısından yapılması gereken, önümüzdeki 13 gün içerisinde önemli hususların başında ittifakın tahkimatı; hem ittifak nedeniyle seçim sandığına gitmeyen CHP’liler, sol cenah, sosyalist cenah, hem de bu tahkimatın muhafazakar memnuniyetsizlerin tarafından desteklendiğinin ortaya konması gerekiyor. Çünkü aradaki fark allem kallem edildi, işte 13,500’e indi, bu aradaki farkın yüksek olması gerekiyor ki manipülasyonların, ali cengiz oyunlarının önü kesilebilsin. Önümüzdeki 13 günün çok iyi değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizelim.

 

ÖM: Evet 2 hafta var. Bu arada bir ufak parantez açıp bir soru sormak istiyorum. Yeni bir haberdi, Avcılar ilçe seçim kurulundan sandık kurulu üyelerine bir beyan gitmiş, bir atama yazısı gitmiş. Gördünüz mü bilmiyorum onu? Avcılar ikinci ilçe seçim kurulu başkanı Gülpak imzasıyla yayınlanmış. Diyor ki “Sadece kayıtlı olduğunuz yerde oy kullanabilirsiniz” sandık kurulu üyelerine.

 

AB: Sandığı bırakıp gidecek miymiş?

 

ÖM: İşte ben de onu sormak istiyorum, bu rastladığım en tuhaf şeylerden biri, hukukun ve nosyonlarının çok sarsılmış olduğunu biliyorum ama bunun zihinsel olarak da kabullenmekte zorluk çekiyorum. Cumhuriyet’ten Cemil Ciğer’in imzalı bir haber bu, yani sandık kurulu üyeliğine şunu demiş “23 Haziran Pazar günü en geç saat 7’de görevlendirildiğiniz sandığın başında hazır bulunmalısınız ve kayıtlı olduğunuz sandıktan başka sandık kurulunda görevlendirilmiş olsanız dahi sadece esas kayıtlı olduğunuz sandıkta oy kullanabileceğiniz, sandık kurulunda görev aldıysanız sandık kurulu başkanına belge ibraz etseniz dahi görev yaptığınız sandıkta oy kullanamayacağınız hususu tebliğ olunur” diyor. Yani seçimin yürütülmesinden birinci derecede sorumlu bir insana “Sen bu sandıkta oy kullanamazsın!” diyosunuz.

 

AB: “Oyun oynanırken sürekli kurallar değiştiriliyor, sürekli tuhaflıklar“ diyorduk ya, bu da işte onlardan bir tanesi. Zaten, geçen hafta Türkiye sathında muazzam miktarda hakim ve savcıların, yargı mensuplarının görev yerleri değiştirildi. İstanbul seçimlerindeki yargıçları da, yenilenen seçimde görev alacak yargıçları da etkileyecek bir husus. Zaten sandık kurulu başkanlarının devlet görevlisi olması daha önceki seçim yasalarındaki yapılan düzenlemelerle getirildi malum. Bu tür tuhaflıklara çok hazır olmak gerekiyor, zaten tuhaflıklar zincirleri ile , anti demokratik, yasalara aykırı uygulamalarla geldik bu günlere geldik, YSK kararı zaten başlı başına muazzam bir örnek bu konuda. Onun için önümüzdeki günler her şeyin olabileceği bir süreçten yine her şeyin olabileceği bir ortama aktığımız bir dönem. Bu tür tuhaflıkları, garabetleri hep yaşıyoruz, çünkü seçim sonuçları bir türlü kabullenilmiyor. Burası demokratik bir ülke değil, demokratik seçimlerin yapılamayacağı uluslararası kurumlar tarafından da belirtilen bir ülke.

İstanbul seçimlerinde oynanan oyun, tüm bu garabet, tüm dünyanın gözü önünde yapılan uygulamalar, bunları bütün dünya izliyor. Bu seçim nasıl bir dış ortam içerisinde cereyan ediyor? Bir de konunun dış tarafına bakalım. Türkiye’nin ABD- Rusya hattında yaşanan geriliminin gölgesinde yapılıyor bu seçimler. F35 ve S400 tercihi üzerine muazzam bir kavganın içinde olduğumuz bir dönemde yapılıyor. AKP’nin özellikle 2011 sonrasında izlediği tutumla Türkiye çok uzun yıllardır eksen kayması yaşıyor, doğu-batı ekseninde bir değişim sürecinin içinde yapılıyor bu seçimler, gerilim sürecinin tepe noktasında oluyor. İstanbul seçimleri Türkiye’nin dünyadaki yerinin gelecekte nasıl olacağını belirleyecek bir ortamda yapılan seçimler, bu birincisi. İkincisi; seçim sonuçlarına göre rejimin değişebileceğini de düşünebilirsiniz, İstanbul kazanılırsa kapı aralığı ciddi anlamda genişleyebilir, demokrasi kapısı genişleyebilir, kapı ile eşik arasındaki bu dar alan daha da genişleyebilir.

Bu nedenle dünyanın gözü de İstanbul seçimlerinde, özellikle iki süper gücün de gözü İstanbul seçimlerinde, medyaları, diplomatları, istihbaratları izlemede. Türkiye çok uzun süredir bu anlamda, istihbarı anlamda da dünyanın göz bebeği bir ülke. Bir de şu dipnotu eklememizde fayda var, gazetecilik dürtümüz bize paralellikler kurmayı görev verir; Rusya, ABD seçimleri dahil, başka ülkelerin seçimlerine müdahale etme tutkusunun olduğu bir ülke. Bunun altını çizmekte fayda var. Putin Rusya’sının Erdoğan kurduğu rejime esin perisi olduğu pek çok husus var, Rusya da İstanbul seçimlerinin Erdoğan tarafından kazanılmasını istiyor. Bunu Putin de çok açık beyan ediyor seçim sonuçları üzerindeki bugüne kadar yaptığı değerlendirmeler onu gösteriyor. Çünkü Erdoğan’ın rejiminin zayıflaması Rusya’nın ve Putin’in işine gelmiyor.

 

ÖM: Yoksa bu tamamen Putin’in bir AKP’li olmasından mı ileri geliyor diye düşünmüştüm ben!

 

AB: Uzun zaman önce Türkiye’ye KGB olarak gelmiş ama fahri bir AKP üyeliği neden verilmesin yani, verilebilir!

 

CT: Vladimir Putinoğlu!

 

ÖM: Vladimir Vladimiroğlu.

 

AB: 17 yılda Rusya’ya aşırı bağımlı hale geldi Türkiye. Türkiye’nin Rusya’ya ekonomik olarak ciddi bağımlılığı var, birazdan o konulara değineceğiz. Bir soru da şu: Rusya Türkiye’nin içişlerine ne kadar nüfuz etmiş bir ülkedir? Türkiye’nin iç işlerine müdahalesi hususunda, eskiden ABD ve NATO ülkelerini analiz ederdik, yani şu soruya yanıt bulmak lazım, Rusya Türkiye’nin neresindedir? Böğründe midir, ensesinde midir, neresindedir?

 

CT: S400 neredeyse oradadır diyebilir miyiz ya da Akkuyu nükleer santrali neredeyse?

 

AB: S-400’e geleceğiz merak etme, enerjide mutlak bir bağımlılığımız var, Türkiye doğalgazının %85’ini 3 ülkeden alıyor, Rusya, Azerbaycan ve İran, bunun %55’ini Rusya’dan temin ediyor. Biz, gazetecileri bile eğitime Rusya’ya gönderiyoruz.

 

CT: Rusya’ya mı?

 

AB: Tabii.

 

CT: Bundan neden bizim haberimiz yok?

 

AB: Ben söylemedim mi daha önce, bunu bir kenara not etmiştim. Rusya bize astronot yetiştirsin bile diyor yöneticilerimiz.

 

CT: Kozmonot.

 

AB: Evet kozmonot tabii, astronot nereden çıktı! Doğalgazda bağımlılığımız var, önemli bir petrol alıcısıyız Rusya’dan, önemli ölçüde buğday alıyoruz, yani yediğimiz ekmekteki buğdayın önemli bir kısmı Rusya’dan geliyor, ithalatçıyız Rusya’dan tarımsal ürünlerde. Akkuyu santrali var, petrol boru hatlarımız var. diyor ki geçenlerde Putin “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın siyasi iradesi delikanlı gibi ülkesinin bağımsızlığını gözetiyor” dedi. Erdoğan’a delikanlı lider diyor, sürekli övüyor. Ancak unutmayalım 3-4 yıl önce Erdoğan’ı gömüyordu.. Kasım-Aralık 2015’te olmalı, Rusya savunma bakan yardımcısı ismi Antonov’du galiba, şu anda Washington’da büyükelçi, tecrübeli bir adam, dışişleri bakanlığı da yapmış bir adam, Erdoğan ailesinin IŞID’le petrol ticaretini ortaya koyan belgeleri sergileyen açıklamalarda bulunmuştu, hatırlayın. Böyle bir açıklama Putin’den emir almadan olmaz. Bir taraftan Suriye konusunda çok Rusya ile ayrılıklar, farklı değerlendirmeler var, Astana süreci, İdlib gibi meselelerde aynı değilsiniz ama 17 yılda muazzam bir ekonomik bağımlılığımız olmuş, ticari ilişkileriniz 25-26 milyar dolar seviyesine çıkmış, karşılıklı 20 milyar dolarlık yatırımınız var, Türkiye’de 2191 adet Rusya sermayesine sahip şirket faaliyet göstermekte. Türkiye’de en fazla yabancı sermayeli şirket bulunan 7. ülke konumunda Rusya.

Ana konulardan biri müteahhitlik hizmetleri müteahhitlerimiz 90 lı yılların başından beri 73,1 milyar dolar 1961 adet proje üstlenmiş bugüne kadar. Yerel parayla ticaret yapılabiliyor ama çok cüzi bir oranda yapılıyor. 6 milyon turist geliyor Rusya’dan bize. Dolayısıyla Rusya ile olan ekonomik ilişkilerimiz Türkiye aleyhine de olsa çok gelişkin, ayrıca varlık fonlarımız da ortak, bizim meşhur varlık fonumuz var ya, Rusya’nın varlık fonuyla ortak olduk, 1 milyar dolarlık hacimde ortak bir mini fonumuz var. Bunlar gelecek vaat edecek alanlara yatırım yapacak. Şu anda görünür bir faaliyet yok ama ilişkiler bu şekilde, bağımlılık inanılmaz noktalara ulaşmış durumda. Türkiye’nin aleyhine bir ticaret dengesi bulunuyor. Şimdi gelelim Akkuyu nükleer santraline ! Akkuyu nükleer santrali Türkiye’nin enerji ihtiyacının %10’unu karşılayacak bir proje, böyle söyleniyor. 12-14 bin kişi istihdam edileceği belirtiliyor, onu da anlamış değilim.

 

CT: Temeldeki çatlak giderilmiş mi?

 

AB: Avrupa Parlamentosunun santralin Akdeniz ve Türkiye için önemli bir tehdit olduğunu ortaya koyan raporu ortada, çatlak ortada. Üstelik santral Rusya’ya enerjide bağımlılığın daha da artmasına yol açıyor, hem de deprem hattında, çatlak üzerinde inşa ediliyor. Dolayısıyla senin dediğin S-400 var ya fındık fıstık bunların yanında.

 

CT: Öyle mi diyorsunuz?

 

AB: Akkuyu 20 milyar dolarlık bir yatırım, S-400 ise 2.8 milyar dolar .. Bu konuda aklıma şu geliyor, ekonomi gazeteciliğine başladığımız zamanlarda Özal F16 projesi için ABD ile bir offset anlaşması yapmıştı, bu offset anlaşması kapalı bir şey oluyor yani ‘Bunu üretirken şunu da alalım, bunu da yapalım, meyve sıkacağını da ekleyelim, şu da eşantiyon olsun’ gibi, S-400 füzesi Akkuyu’yu korumak için alınıyor olabilir, zaten Erdoğan “Bize çok uygun koşullarda veriliyor, parası kredisi filan da Rusya’dan geliyor” diyor, yani bir offset paketi olabilir, eskinin offset’ine benzer bir anlaşma olabilir. Her şey olabilir, çünkü biliyorsunuz biz bu anlaşmaların hiçbirini bilmiyoruz kamuoyu olarak. Açıklayan yok, meclis yok dolayısıyla hesap veren de yok..

 

ÖM: Evet bilmiyoruz, yani sadece 7 Haziran’da St. Petersburg’da ekonomi forumunda Putin Erdoğan’ın ‘delikanlı’ gibi ülkesinin bağımsızlığını korumaya çalıştığını söylemişti bu Murat Yetkin Yetkin Report adlı sitesinden görebiliyoruz, daha doğrusu doğrulatabiliyoruz. Aynı gün de S400’lerin üreticisi olan Rusya’nın devlet savunma sanayi şirketlerinden Rolstake genel müdürü Sergei Çemezov da Türk askerlerinin S-400 eğitiminin tamamlandığını ve teslimatın 2 ay içinde yapılacağını açıklamıştı. Ondan sonra da işte 31 Temmuz tarihini verdi, Shenahan’ın mektubu geldi şimdi ABD savunm bakan vekili Patrick Shenahan 6 Haziran’da milli savunma bakanı Akar’a mektup gönderdi.

 

AB: Mühlet verdi değil mi?

 

ÖM: Mühlet verdi, askeri ve ekonomik tehditlerde de bulunuyor, mektubun tam metnini yayınlamış Murat Yetkin sitesinde. “Görüşmelerimize kıymet veriyorum, mektubunuz için teşekkür ediyorum” diyor ama “Stratejik ortaklığa büyük değer vermektedir, ne var ki Türkiye’nin S400 sistemleri üzerine eğitim almak için Rusya’ya personel gönderdiğini öğrenmekle hayal kırıklığına uğradık. Değiştirmek seçeneğiniz halen bulunmaktadır ama geri çekilmesini beklediğimizi bildiriyoruz mevcutların.”

 

AB: “Eğitim gören askerleri göndereceğim ve teslim etmeyeceğim, seni çıkaracağım F35’ten” diyor değil mi?

 

ÖM: Evet. Tehdit de var ayrıca “Sizi temin etmek isterim ki bu konuyu derin güvenlik işbirliğimizin diğer boyutlarını koruyacak saygılı bir şekilde ele alıyoruz ama Türkiye’nin savunma sanayi ve iddialı ekonomik kalkınma hedeflerini baltalar, aşırı bağımlılık olur. Türkiye’nin Rusya’ya stratejik ve ekonomik aşırı bağımlılığına yol açar, ekonomik kalkınma hedeflerini baltalar, milli gelirde, istihdamda, uluslararası ticarette kayıplara neden olur. Bu yolda devam etmeyiniz.” diyor. Ayrıca "Trump’ın halihazırda 20 milyar Dolar olan ikili ticaret hacmini 75 milyar Dolar’a yükseltme kararlılığı da ABD’nin yaptırımları ilanıyla tehlikeye düşebilecektir.” diyor.

 

AB: ‘Biz bu S400’ü niye alıyoruz?’ sorusuna “ABD bize patriotlarda teknolojisini vermiyor” demişti Erdoğan. Hatta S-500’ler için diyor ki Erdoğan “Birlikte üretim yapacağız”. Bunlar da gerçekten afaki şeyler , Rusya açıklamalarına baktığımızda ne S400’ün teknolojisini falan vereceğini söylemiyor. Zaten adam S-500’ü üretmiş, o yüzden S-400’ü satıyor ve birlikte bir üretim yapacağımıza dair de bir açıklama Rusya tarafından ben görmedim yani böyle bir kontratın imzalandığını. Daha doğrusu hiçbir şey açık cereyan etmediği için bunları göremiyoruz, hem Akkuyu santrali için geçerli, hem de mesela bir Türk akımı var.

 

ÖM: Doğalgaz projesi.

 

AB: Doğalgaz akımı iki borudan oluşuyor, iki hattan oluşuyor; deniz tarafı bitti, kara tarafı bitince açılacak, birisi Türkiye’nin alacağı doğalgaz, diğeri de Avrupa’ya gidecek buradan, başkalarına gidecek. Esas mesele burası, Rusya’ya buradan yüz milyarca Dolar akacak.. Bu borularda taşınacak ve alınacak doğal gazın şartları da belirlenmiş değil, yani kaç yıllık anlaşma var, fiyat ne olacak, koruması vbg.? O kadar çok husus var ki, Rusya bunların peşinde. O anlamda S-400’e baktığında çerez parası, hem de teknolojisini vermiyor, bazı uzmanlara göre, S-400’lerin NATO silahlarına entegre edilmeyeceğini sözünü NATO’ya vermiş Türkiye “Ben ayrı bir şekilde kullanacağım abi bunları” falan diyor.

S-400’leri ya işte Akkuyu’nun etrafına koyarlar, doğu Akdeniz’de de gerilim had safhada malum, ya da Katar’a verirler, Katar’da biliyorsunuz Türkiye’nin bir askeri üssü var. “Azerbaycan’a da verilebilir” deniyor, mesela Kıbrıs Rum kesimi almıştı da, Yunanistan’da duruyordu füzeler, bunu gibi. Bunlar S-300’dü galiba ve hurdaya çıktılar. S-400 Türkiye’nin savunma tarafında da Rusya’ya bağımlığı olmayı beraberinde getiriyor, şu anda tarımda, turizm de enerjide bağımlılığımız var, buna savunma da eklenebilir. Enerjide devletlerin arzı çeşitlendirme metotları uyguladığı bir dünyada, siz bir ülkeye tek taraflı bir bağımlılık içindesiniz. Rusya yaş meyve sebzenizi kontrol ediyor, almıyor, burada domates çürüyor, tarımda çift taraflı bir bağımlılığınız var, siz onun buğdayına muhtaçsınız. Aynı zamanda turistine de muhtaçsınız, ucuz turistine muhtaçsınız, vb.

Yani Türkiye’nin 23 Haziran seçimleri, gök kubbesinin etrafında uluslararası ilişkilerinde böyle bir anomalinin, anomali zincirinin olduğu bir dönemde yapılıyor. Erdoğan rejiminin nihayete ermesi ya da ermesi ihtimalinin olması Rusya tarafından çok önemli.. Türk akımı, vs. S400’ler, askeri anlamda yakınlaşma gibi hususlar Rusya’nın her daim gözettiği hususlar olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenlerle, bu seçimleri herkesten çok Ruslar izliyor beyler.

 

ÖM: Bir de şu ilginç mesela Birgün gazetesi manşetine çekmiş ‘Derin sessizlik’ başlığıyla, yani ABD’nin bu savunma bakan yardımcısı Shanahan’ın milli savunma bakanı Akar’a yazdığı mektupla ilgili “Bu tehdide yanıt yok” diyor, “ABD’nin S400 üzerine gönderdiği tehdit mektubu suskunlukla geçiştiriliyor. 3 gün geçmesine rağmen iktidar cephesinden tek bir açıklama yok. Yandaşlar durumu yumuşatma çabasında” diyor. Bir de ek bir haber vermiş yine manşetten “Türkiye’nin S400 alımı konusundaki pozisyonunda herhangi bir değişiklik olmadığı iddia edilirken BBC’ye isim vermeden konuşan üst düzey bir diplomat Ankara’nın istese bile S400 anlaşmasından geri adım atması için artık çok geç olduğu görüşünü de savunmuş". Yani konu bu ay sonunda Japonya’da G20 liderler zirvesinde

 

AB: Evet, 29 Haziran’da.

 

ÖM: Erdoğan ile Trump arasında yapılacak ikili görüşmede ele alınması bekleniyor deniyor ama çok karışık bir durum da orada var.

 

AB: 1 hafta öncesinde “ortak çalışmak grubu S- 400 için kurulacak, Erdoğan Trump’la konuştu” dendi, açıklama cumhurbaşkanlığından yapıldı. Böyle bir grubun oluşması lafları konuşulurken, üstüne bu mektup geldi. Yani öyle bir dezenformasyon var ki , bilinçli olarak yapılıyor sanki, 23 Haziran seçimlerine kadar bu işi oyalamak istiyorlar, bir taraftan iki tarafı da idare etmek istiyorlar. Hulusi Akar füzelerin İstanbul ve Ankara’nın savunmasında kullanılacağını söylüyor..

Bu arada biraz daha bilgi verelim, -vakit kısaldı Türkiye ekonomisine giremeyeceğimiz anlaşıldı- programda anlatacaklarımızı toparlarken bir şey dikkatimi çekti, Rusya, Amerika’ya karşı alternatif silah tedarikçisi haline gelmiş durumda, özellikle daha ucuz silahta. Dünya silah ticaretinin %33’ünü ABD gerçekleştirirken, şimdilerde %23’lük bir pazar payına ulaşmış Rusya, Çin de %6’lık bir pazar payına sahip. Yani sadece doğalgaz ve petrol tedarikçisi, üreticisi olmak dışında, silah pazarındaki atakları Amerika’nın pazar payını etkilemeye başlamış. Rusya’dan silah almaları nedeniyle, Mısır ve Filipinler’le de benzer bir gerilim yaşanıyormuş .

Son olarak 23 Haziran İstanbul seçiminin, enerji hatlarının, nükleer santrallerin, silahların, füzelerin gölgesinde yapılacağının altını çizelim. Dünyanın gözünün de, başta Rusya olmak üzere bu seçimde olduğunu belirtelim. Seçimin tekrar edilmesinin önemli nedeni olarak İstanbul ve periferisinin 250 milyar Dolar’lık bir iktisadi hacim olduğunu, gayri safi hasıla içerisinde %40’lık önemli bir payı olduğunu söyleyelim. Bu pay içerisine inanılmaz bir doğalgaz tüketimi olduğunun da altını çizelim..

Bu arada bizim İtalyanlar ve Fransızlarla da bir füze yapma projemiz olduğunu biliyor musunuz?

 

ÖM: Hayır! Can’ın takip etmesi lazım, söylemedi bunu.

 

AB: Can 20 Eylül’le ilgilensin artık, ona odaklansın bence.

 

CT: Yerli ve milli mi?

 

AB: Yerli ve milli olur mu ? Fransız ve İtalyan, Aselsan, Roketsan, bütün ‘san’lar var ya, onlarla ortak oluyorlar.

 

ÖM: Francoitalaturco!

 

CT: Menzilini falan bilmiyorum ama sadece bilgi aktarıyorum yani.

 

ÖM: Peki bütün bunların hiç biri yalnız bazı önemli gazetelerde yok, mesela Hürriyet gazetesinde hiç rastlayamadım bu S400 ve diğer meselelere. Sadece Fransız basını “büyük felaket!” demiş “Son dünya şampiyonasını Fransa’yı sahaya dar eden ayyıldızlı gençleri dünya ayakta alkışladı!” diyor ama millilere de İzlanda’da eziyet edilmiş, dönüş biletlerini bile sormuşlar.

 

AB: Bu maç nerede oldu?

 

ÖM: Olacak, bu İzlanda’da ülkeye girerken zorluk çıkarmışlar hatta tuvalet süpürgesini göstermişler takım kaptanına!

 

CT: Terbiyesizlik yapmışlar!

 

ÖM: İzlanda’da böyle bir şey olmuş, onun dışında herşey yolundaymış ama Milliyet’te –basında güvende- “Uzun tatili fırsat bilip deniz kenarlarına ve memleketlerine akın edenler dönüşü son güne bırakmayınca bilindik manzaralar yaşanmadı” diyor.

 

AB: Ben bir soruyla bitireyim, S-400’ler teslim edilecek mi edilmeyecek mi, edilecekse Haziran mı, Temmuz mu, Kasım mı? 3 tane açıklama var, hangisine inanalım? Milli savunma söylüyor, Rusya söylüyor. Kimisi de diyor ki 2020. Bilene S-400 maketi vereceğiz.

 

ÖM: Hastemkas’ın 2’sinde ben size söyleyeyim!

 

CT: Nice!

 

AB: Peki.

 

ÖM: Peki çok teşekkür ederiz.

 

AB: Hoşça kalın, iyi yayınlar!

 

CT: Görüşmek üzere.