İran'da devrimci ayaklanmalar ikinci ayına girdi

-
Aa
+
a
a
a

Milat Bülent Kılıç'ın 17 Ekim 2022 tarihinde İran'daki ayaklanmaların güncel gidişatıyla ilgili kaleme aldığı yazıyı paylaşıyoruz.

İran’daki devrimci ayaklanmalar bir ayı geride bıraktı. Ülke içindeki birçok siyasi figür ve akademisyen sürecin çoktandır geri dönüşsüz bir evreye girdiğine işaret ediyor. “Eylemler başladı, yayıldı, sürekli hâle geldi ve şimdi de bir üst aşamaya geçiliyor” deniyor. Üçüncü haftanın ortasında, saat 12.00’da tüm ülkede aynı anda eylemlerin başlatılması çağrısında bulunulmuştu. Bu çağrı öylesine karşılık buldu ki, kimi kentlerde halk saat 12.00’ı bile bekleyemedi ve bazı bölgelerde çatışmalar sabaha kadar devam etti. Bölgenin niteliğine göre belirli yerlerde ayaklanmalar daha zayıf gözükse de özellikle Tahran, Zahedan ve Senendec gibi kentlerde görkemliydi. Dışarıdan bakınca, özellikle Sistan-Belucistan eyaletinin başkenti olan Zahedan’da ve Senendec’de hâkimiyet neredeyse halkın eline geçmiş durumda.

Rejim güçleri şaşkınlık ve kısmi bir dağınıklık içinde. Firarların, işe devam etmeme hâllerinin yoğunlukta olduğu ifade ediliyor. Bu nedenle Rejim, emekli güvenlik güçlerini ve taşradan topladığı 18 yaşın altındaki çocukları üniforma giydirip silahlandırarak sokağa sürmek zorunda kaldı. Onlara, “Hiçbir şey yapmasanız bile gidin meydanlarda gözükün” gibi emirler verildi. Kepenk kapatma eylemleri yaygınlaşıyor. Bazı kentler ve bölgeler gündüzleri bir tür ölüm sessizliğine bürünüyor. Birçok kentte kapalı çarşılardaki dükkânlar kepenklerini açmayarak eylemlere destek vermeye başladı. Fakat 1979’da Mollaların devrimi ele geçirmesinde büyük katkısı ve desteği olan İran Kapalı Çarşısı bir kez daha Rejim’in yanında durmayı tercih etmiş gözüküyor.

Bilineceği üzere İran, özellikle son beş yıldır çok ciddi bir ekonomik çöküş yaşıyor. İşsizlik ve yoksulluk, bunlara bağlı olarak kaçakçılık, fuhuş, karaborsacılık ülkede yaygınlaşmış durumda. 21. yüzyılın ilk çeyreği bitmekteyken, petrol zengini İran’ın bazı köyleri yüz yıl önceki standartlarda yaşıyor. Özellikle ayaklanmaların birçok gerekçeyle daha şiddetli bir biçimde cereyan ettiği Sistan-Belucistan eyaletinin kimi bölgelerinde internet altyapısı olmadığı gibi mobil iletişim bile mümkün olamıyor.

“Kadın, yaşam, özgürlük!”

Bu yoksulluğun ve yoksunlukların altını özellikle çiziyorum çünkü ekonomik koşullar bunca kötü olmasına karşın, bir aydır devam eden eylemlerde işsizlik, maaşların yetersizliği, alım gücünün düşüklüğü gibi ekonomiyi ve refahı ilgilendiren hiçbir konu eylemciler tarafından gündeme getirilmiyor. Kuşkusuz bu, söz konusu başlıkları görmezden gelmek anlamını taşımıyor. Tersine, halkın Molla Rejimi’nden en küçük bir beklentisinin kalmadığını gösteriyor. Gözlemlediğim kadarıyla, bütün bu süreçte en çok tekrarlanan üç slogan var: Biri, “Kadın, yaşam, özgürlük!” ki bu, zaten Mehsa Emini’nin katliyle başlayan ayaklanmaların ilk gününden beri atılan bir slogan oldu ve öyle gözüküyor ki eylemlerin son gününe kadar da kullanılacak. En çok duyulan ve en birleştirici slogan ise, “Merg ber Hamenei” yani “Hamaney’e ölüm!” ya da “Merg ber Diktator!” yani “Diktatöre çlüm!”. Bir başkası ise daha çok çatışma anlarında kullanılan “Tank, tup, feşfeşe; akhund bayed gom beşe!” yani “ Tank, top, plastik mermi; Mollalar yok olmalı!” sloganı.

“Diktatöre ölüm!” sloganının bu ölçüde yaygın ve birleştirici olması da kanıtlıyor ki halk Rejim’den umudunu kesmiş durumda. Uzlaşma veya reform beklentisi içinde değiller; Rejim’i bütünüyle yıkmak istiyorlar. Bunu kendileri de ifade ediyorlar, “Reform beklentileri, demokratik hak arayışları eskidendi, geride kaldı; şimdi Rejim’i imha aşamasındayız” diyorlar.

Çok geniş bir kesim, baştan beri bu devrimci ayaklanmaların bir programının olmadığı konusunda eleştirilerde bulunuyor. Devrimciler ise devrimci programı tek bir ilkede toplamış ve özetlemiş gibiler: “Diktatör’e ölüm!”İran’da devrim süreci bin parçalı bir güçler dengesi üzerinde yürüyor. Tamamı kendi dillerine, dinlerine, mezheplerine, kültürlerine bağlı sayısız muhalif grup var. Devrimin ana yönelimine aykırı tek bir bayrak, tek bir flama, tek bir slogan bile bu uyumu bozabilir. Bu kadar çeşitlilik gösteren bir muhalif kesimi bir arada tutmak için gerçekten de çok somut ve temel bir ilkede buluşmak mantıklı ve doğru gözüküyor: “Diktatör’e ölüm!”

Kendi ideolojilerini, kendi sloganlarını öne çıkarmak hevesinde olan ve merkezleri ya da temsilcileri ülke dışında olan çok sayıda grup var. Hatta bu gruplardan bazıları ülke dışında bir parlamento kurmak hevesine bile girdiler ama girişimler ülkede karşılık bulamadı. Eylemlerin ülke içindeki dinamiklerin belirleyeceği rotada ilerlemesi gerektiği yönünde genel bir kabul var. Büyük çoğunluk, ne kadar zekice gözükürse gözüksün, dışarıdan gelecek önerilere kulaklarını tıkamak eğiliminde. Bir kez bu yola girilirse sayısız sorunun belirebileceğini ve birliğin ve dayanışmanın zarar görebileceğini herkes iyi biliyor. Nitekim son günlerde Şah yanlılarının özellikle ülke dışındaki eylemlerde İran’ın aslan figürü içeren eski bayrağını fazlasıyla öne çıkarma çabası birtakım tartışmalara da neden oldu. Bu tartışmalar büyüyüp bir soruna dönüşecek mi yoksa bir uzlaşmayla son mu bulacak, göreceğiz. Ama yeri gelmişken şunu belirtmekte yarar var: İran’da son bir ayda gerçekleştirilen (neredeyse) hiçbir eylemde belli bir grubu temsil eden bir bayrak, flama, afiş ve slogan kullanılmadı. Herkes, birliğin ve dayanışmanın yegâne silah olduğunu ve o kaybedilirse her şeyin kaybedileceğini söylüyor.

Devrimcilere yönelik eleştirilerden biri de, hareketlerinin bir örgütlülüğe dayanmadığı yönünde. Fakat son bir haftadır yerel örgütlenmelerin yani mahalle örgütlerinin hızla kurulmaya başlandığı yönünde haberler geliyor. Örneğin geçen hafta Tahran’da 10. mahalle biriminin de kurulduğu bir bildiriyle ilan edildi. Hareket bu sorunu çözmeye dönük önemli adımlar atmaya devam ediyor.

“Eylemlerin hararetinde düşüş yok, yükseliş var.”

Bir önceki radyo programımda eylemlerin, Mehsa Emini’nin saçlarının bir bölümünün gözüküyor olmasından ötürü kendisine uygulanan şiddetle yani onun katliyle başladığını ama çoktandır bir saçları açma, örtünme-örtünmeme eyleminin ötesine geçtiğine işaret etmiştim. Bir de, sokakta şu an çatışmakta olanlar çok genç olduğu için, bu gençlerin (İran tavkmine göre) 1380 ve sonrası doğumluları yani şu an 20-21 yaşında olanları ifade edecek biçimde “Heştadiha” (“Seksenliler”) olarak adlandırıldığını ifade etmiştim. Devrimciler artık her ikisine de itiraz ediyor. “Evet, kadınlar kahramanca mücadele ediyor ve bu hareketin çok önemli bir bileşeniler ama bir kadın hakları hareketinin çok ötesine geçtik” diyorlar. Aynı biçimde, “Gençler son derece cesur bir mücadele veriyor ama devrimci süreç yalnızca gençlerin üzerinden yürüdüğü o ilk aşamayı da geride bıraktı, artık herkes işin içinde” diyorlar. En önemlisi de VOA’da (Voice of America), BBC’de ve benzeri kanallarda yayınlanan saç kesme eylemlerinin bu aşamadan sonra ne kadar iyi niyetli de olsa hareketi gerilettiğini, niteliğini küçülttüğünü, bu nedenle de artık devrime değil karşı-devrime hizmet ettiğini öne sürüyorlar. “Rejim’in psikolojik savaş ve karşı-propaganda aygıtı da zaten olayları olduğundan küçük göstermek, bir saç açma eylemine indirgemek istiyor, onlara destek olmayalım” diyorlar.İran’da halkın, 15 Ekim Cumartesi saat 12.00’de meydanlarda toplanması çağrısında bulunulmuştu. Bu, süreç başladığından beri ülke genelini kapsayan üçüncü randevuydu ve etkili olduğu bir kez daha görüldü. Eylemlerin hararetinde düşüş yok, yükseliş var.

Cumartesi gecesi gündüz başlayan eylemler devam etmekteyken, 20.30 dolaylarında adeta Rejim’in baskıcılığıyla özdeşleşmiş olan Evin Hapishanesi’nden bir yangın haberi geldi. Hemen ardından da silah seslerinin duyulduğu videolar yayınlanmaya başladı. Olay, 1978 yılında Abadan’da 377 kişinin ölümüne neden olan Rex Sineması Yangını provokasyonuna benzetildi. İran’ın en donanımlı, en direngen muhaliflerinin tutulduğu bir hapishanede meydana gelen bu olay, doğrudan Rejim’in bir saldırısı gibi algılandı ve binlerce otomobil kentin çeperinde yer alan bu bölgeye yöneldi. Ancak yollar polis barikatlarıyla kesildi ve yüz kadar tutuklu ve hükümlü yakını dışında kimse hapishanenin önüne yaklaşamadı. Yayınlanan çok sayıda videoda insan gücünün fırlatmaya yetmeyeceği ve patlayıcı olduğu düşünülen bir takım cisimlerin yangın bölgesine doğru atıldığı gözlemlendi. Yetkililer olaya ilişkin çelişkili açıklamalarda bulundular. Bir bölümü ayaklanma girişimin bastırıldığını, bir bölümü de saat 21.00 dolaylarında mahkûmların çalıştırıldığı tekstil atölyelerinde çıkan yangından sonra olayların büyüdüğünü söyledi. Oysa videolar olayın 20.30’da başladığını kanıtlar nitelikteydi.

Evin’de meydana gelen olayların niteliği şu ana kadar kesin olarak anlaşılabilmiş değil. Son haberlere göre 4 kişinin öldüğü, 12 kişinin yaralandığı biliniyor. Kesin olan ise siyasi olmayan suçlardan mahkûm iki kişinin yaşanan kargaşadan yararlanıp firar etmiş olması. İran’da Rejim sertleşiyor ama devrimciler de daha sert bir biçimde karşılık veriyor. Olaylar dinmiyor, direniş büyüyor. Süreci izlemeye ve gelişmeleri paylaşmaya devam edeceğiz.