Kriton Dinçmen’in ardından

-
Aa
+
a
a
a

Derya Tolgay ile Fatih Artvinli, 2008'de hayatını kaybeden, bedenini doktor adaylarının eğitimi için İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ne bağışlayan, şair, yazar, çevirmen, psikiyatri uzmanı olan Kriton Dinçmen’i konuşuyor.

Dr. Kriton Dinçmen
 

Dr. Kriton Dinçmen

podcast servisi: iTunes / RSS

Derya Tolgay: Bugünü şair, yazar, çevirmen, psikiyatri uzmanı Doktor Kriton Dinçmen’e ayırdık. Kendisi 2008 yılında hayatını kaybetti. Bedenini doktor adaylarının eğitimi için İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne bağışladı. Bedenin kadavra olarak değerlendirilmesi tamamlanınca, hayatını kaybetmesinden on dört yıl sonra, Anatomi Ana Bilim Dalı’ndan alındı ve 27 Ağustos Pazar günü eşi, manevi oğlu, dostları, öğrencileri ve Heybeliadalılar tarafından Heybeliada Rum Ortodoks Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlandı. Psikiyatrinin kurucusu, aynı zamanda edebiyatçı ve örnek alınacak eğitimci bir hocaydı Dinçmen. Bugün sevgili arkadaşım Fatih Artvinli bize Kriton Bey’i anlatacak. Sevgili Fatih merhaba!

Fatih Artvinli: Merhaba!

D.T.: Tıp ya da psikiyatri tarihinden konuşacaksak, bir de üzerine Heybeliada söz konusuysa, bu program sensiz olmazdı, değil mi?

F.A.: Çok teşekkürler! Kriton Bey’in en önemli özelliği gerçek bir Heybeliada aşığı olması. Dinçmen, aynı zamanda hem psikiyatri tarihinde hem de tıp tarihinde önemli bir isimdi. Hem yazdıkları çizdikleri hem de yetiştirdiği, kurucusu olduğu bölümler açısından büyük bir önemi haizdi.

Dinçmen’i kısaca tanıtmak gerekirse, 1924 yılında Alkitea Hanım ve Anastas Dinçmen'in çocuğu olarak Heybeliada'da dünyaya geliyor. Pertevniyal Lisesi'nden mezun oluyor. Ardından da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde öğrenciliğine başlıyor. Tıp fakültesi mezuniyetinin ardından burada ihtisasını tamamlıyor. Daha sonra 1961 yılında Amerika Birleşik Devletleri'ne gidiyor. Burada çok farklı yerlerde çalışıyor. New Jersey, Long Branch, Monmouth Medical Center'da görev yapıyor. Esas olarak dinamik psikiyatri alanında çalışıyor. Daha sonra yine Amerika'da, Maryland’de Crownsville State Hospital'da ve Maryland Baltimore’da John Hopkins Hastanesi’nde, bu defa psikosomatik tıp üzerine araştırmalar yapıyor. Bu hastanelerde servis şefi, araştırmacı ve misafir psikiyatrist olarak çalışıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde 1960’lı yıllarda Türkiye'den ihtisas alıp servis şefi veya kıdemli araştırmacı olmak, o yılları düşündüğümüzde, çok önemli bir adım. 1950 sonrası tıp fakültesi mezunları arasında Türkiye’den yurt dışına giden ilk kuşaktan biri Kriton Bey. Kendisinin bu nedenle de özel bir yeri var.

Dinçmen, bu süreçte akademik anlamda da kendini çok geliştiriyor. Pek çok önemli dergilerde, mesela International Journal of Neuropsychiatry gibi alanının saygın dergilerinde çok sayıda makale yayımlıyor. Daha sonra, 1965 yılında Bakırköy Akıl Hastanesi'nde çalışmaya başlıyor. Bu hastanede yaklaşık 35 yıl çalışıyor. Dinçmen’i Bakırköy Akıl Hastanesi’nde en uzun süreli çalışan hekimler arasında sayabiliriz.

1972 yılında St. Louis’deki Missouri Institute of Pyschiatry adlı kuruluştan davet alınca yeniden Amerika’ya gidiyor ve bu kurumda araştırma danışmanı unvanıyla araştırmalara katılıyor.

1982 yılından itibaren de 1994 yılına kadar Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu’nda Psikiyatri İhtisas Kurulu Başkanlığı’nda çalışıyor. Dinçmen’in Türkiye’de psikiyatri alanında kurumsallaştırmaya çalıştığı alan adli psikiyatriydi ve adli tıp enstitüsünde, adli psikiyatri alanının gelişmesi için çok sayıda öğrenci yetiştirdi. Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde de adli psikiyatri dersleri verdi. Mesleğiyle ilgili çok sayıda kitap yazdı. Ve bu kitaplar çeşitli baskılar yaptı. 1970’lerde yazdığı Psikiyatrist El Kitabı özellikle önemlidir.

Hekimlik hakkında da öncü isimlerinden birisiydi Dinçmen. Nöroloji alanında da kitaplar yayımladı. Çok az bilinenlerden bir tanesi de Existentialist Psikiyatri Üzerine Dört Makale ismini verdiği bir kitaptır. Bu, İzzettin Şadan'a adamış olduğu bir eserdir. Özetle Dinçmen’in yaşamını incelerken iki ayrı fakat ilişkili hattı izleyebiliriz: Birincisi tıp fakültesi ve tıp alanında, psikiyatri alanında ortaya koyduğu çalışmalar, ikincisi ise edebiyat alanındaki çalışmaları yani öyküleri, çevirileri ve diğer edebî katkıları.

F.A.: Son yüz elli yılda Türkiye'deki tıp dallarının gelişimini izlediğimizde, Dinçmen’in psikiyatride beş altı öne çıkan hekimden birisi olduğunu söyleyebiliriz. Kendisi son 150 yılda alanında en önemli adımları atmış, yayınlar yapmış, kurucu figürlerden bir tanesiydi. Şunu da not düşmek isterim: Heybeliada'da doğup, büyüyüp İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okuyup, mezun olan ilk kişi Dinçmen. 1950’li yılların koşullarını düşünürsek, Ada’dan Çapa’ya gitmek, eğitim görüp aynı gün geri adaya dönmek kolay değil. Altı yıllık eğitimin üzerine beş altı yıl da ihtisas, sonra otuz yıla yakın Bakırköy’de görev… Kendisini tanıyanların Kriton Bey’le ilgili en çok bahsettikleri şey, ne olursa olsun her sabah ilk vapurla mutlaka şehre gitmesi ve yine mutlaka aynı gün bütün imkânları zorlayarak Ada’sına, Heybeliada’ya geri dönmesi.

D.T.: Gerçek bir ada aşığı yani. Heybeliada’ya âşık.

F.A.: Kesinlikle. Nejat Gülen'in bir anekdotuyla söylemek gerekirse, bütün ömrü boyunca Heybeliada'dan şehre gidip gelirken her gidiş ve dönüşünde Değirmen Burnu’na bir el hareketiyle selam edermiş. Günübirlik gidiyor bile olsa çok özlediği bir Ada’dan bahsediyoruz.

D.T.: Bu arada Heybeliada'ya ilişkin ben de küçük bir not eklemek istiyorum. Akillas Millas’ı biliyor dinleyicilerimiz. Bütün Adalar’la ilgili külliyatı var. Bir tanesi de Heybeliada’yla ilgili kitabı. Hemen girişinde Dinçmen'den bahseder. Şöyle anlatır: “Kriton’un babası Anastas Efendi, düşmüş kalça kemiğini kırmıştı. Ameliyat sonrasında çabuk toparlanıp ayağa kalktı. E ne de olsa adam Rumların ‘eski toprak’ dedikleri. Ziyaretine gittiğimde evlerinin manzarasına hayran kalmıştım. Karşıda Büyükada boydan boya, devamında Heybeli'nin tepelere tırmanan mahalleleri, sağda Burgaz'ın Kumbaros Kayası ile dik batı uçurumları. Ev Ümit Tepesi'nin eteklerinde arkası orman, çamlar, en tepedeyse manastır. Kriton ‘Seni bilirim’ demişti. ‘Sen Büyükada'ya âşıksın ama sevdiğin adanın en güzel görülme kısmı Heybeli'dendir.’” Sene 1972 ve tam da o sırada Akillas Millas'ı Heybeli'ye yerleşmesi için ikna ediyor. Bu da onun kitabından güzel bir alıntıydı.

F.A.: Çok güzel bir anekdot. Bana Nejat Gülen'in Dinçmen hakkında yazdığı yazıyı hatırlattı. Orada da Dinçmen’in ada aşığı olmasını çok güzel anlatır. Altmış yıldan uzun süre, çocukluklarından itibaren çok yakın arkadaşlar. Nejat Gülen, elbette Heybeliada deyince ilk aklınıza gelen isimlerden. Nejat Gülen, Dinçmen'i ada âşıklığı konusunda kendisinin önüne koyar ve der ki: “Dinçmen Heybeliada’yı o kadar severdi ki, makalelerinde adadan mutlaka bahsederdi. Hangi türde araştırma yaparsa yapsın, bir şekilde onu anmadan geçmezdi.” Bilim camiasında Heybeliada'ya ithaf edilmiş dünyadaki yegane yazılardır onunkiler.

Hatta o kadar ileri bir ada tutkunudur ki, biyografisinde bile küçücük bir değişiklik yapmıştır. Mesela, esasında Fener’de doğmuş olmasına rağmen her zaman ben Heybeli'de doğdum Heybeli’de büyüdüm, okudum diye söyler. Çocukluğunda yazlık olarak geldiği yerdir. Sonradan ailesi taşınıyor ve Ada’da oturmaya başlıyor. Ve gerçekten de Dinçmen, Heybeliada'dan tıbbiyeye giden ve daha sonra ihtisası ve bütün çalışma hayatı boyunca da şehir ile Heybeliada arasında gidip gelen bir hekimdi. Tabii ki sadece Heybeliadalıların değil diğer adalıların da, özellikle bir kuşağın çok yakından tanıdığı bir hekim kendisi. Çünkü, yine o yılları düşünecek olursak, 24 saat boyunca Adalılar’ın her an ulaşabileceği bir hekimin varlığı çok önemli. Herhangi bir hastalık durumunda da Kriton Bey’in mutlaka Adalılar’ın evlerine gittiği çokça anlatılır.

D.T.: B noktada Doğan Hızlan’ın bir anlatısından bahsetmek isterim. Kendisi şöyle diyor: “Öykülerinde de Ada insanını yaşatıyor. Acılarıyla, sevinçleriyle, beklentileriyle ve en önemlisi dostluklarıyla. Ünlü bir psikiyatrist olan Dinçmen, yalnızca öykülerinde anlatmıyor Ada’yı. Pek çok bilimsel kitabında da bir şekilde Heybeliada’yı anmadan geçmiyor. Sait Faik adı Burgazada için ne ifade ediyorsa, Kriton Dinçmen de Heybeliada için aynı anlamı taşıyor.”

F.A.: Çok güzel bir tespit, gerçekten öyle. Burgaz için Sait Faik ne ise, Heybeliada için de Dinçmen öyle. Özellikle öyküleriyle, Heybeliada hakkındaki yazılarıyla… Üstelik de bunları geç sayılabilecek bir dönemde, emeklilik yıllarında bolca yazarak yapmış. Evvela Ada’yı bugünkü ve gelecek kuşaklara bırakmış.

2008 yılında Dinçmen, öldüğü gün yayınlanmak üzere sağlığındayken bir ilan hazırlıyor. Ve 28 Ağustos 2008’de vefat ettiği gün gazetede yayımlanan ölüm ilanı çok ilginç. Kendisinin hazırladığı, teşekkür başlığıyla çıkmış bir ilan bu. Başta sevgili eşi Reyhan Hanım'a ve manevi evlatları Ümit, Başar ve Yasemin'e, ayrıca hekimlerine teşekkürden sonra, “Hayatımda rastladığım herkese teşekkür ederim.” cümlesiyle ilan sonlanıyor.

Yine 2008 yılında, vasiyeti olduğu için bedeni İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin Anatomi Bölümü’ne, kadavra olarak kullanılmak üzere, veriliyor. Bedeni yaklaşık 14 yıl öğrencilere hizmet verdikten sonra Heybeliada'ya, en sevdiği yere, yuvasına geri dönüyor. Dolayısıyla çok anlamlı, çok hüzünlü, gerçekten de çok ilginç bir törendi onunki. O gün seninle de ses kayıtları da yapmıştık.

D.T.: Bir şey sormak istiyorum: Manevi çocukları Yasemin, Ümit ve Başar aynı zamanda meslektaşları mı?

F.A.: Evet, üçü de hekim.

D.T.: Yani yetiştirdiği öğrencileri. Ne kadar hoş.

F.A.: Dinçmen son günlerinde Ümit Hoca ve Başar’ın bulunduğu yerde, Kocaeli Üniversite’sinde tedavi görüyordu. O yıllarda Yasemin Hoca da Eskişehir'de görevliydi. Dinçmen, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde hayatını kaybetti. Kütüphanesinin bir kısmını da yine Kocaeli Üniversitesi'ne bağışladı.

D.T.: Paylaştığın değerli bilgiler için çok teşekkürler. İstersen şimdi, seninle beraber yaptığımız kayıtlara kulak verelim.

Selçuk Erez: Kriton Bey’i çok az gördüm, ama Cerrahpaşa Kadın Doğum öğretim üyelerinden çok dinledim. Ne anlatıyorlardı bana bu meslektaşlarım Kriton Bey'e dair? Adli Tıp’da bir sorun olduğu, karar verecek heyete katıldığımız vakit, anlamadığımızda Kriton Bey'e bakarız. Kriton Bey’in verdiği oy hangi yöndeyse biz de o yönde oy veririz. Çünkü Kriton Bey, hem bilgi açısından en donanımlımızdı hem de insan haklarına saygılıydı. Daha ne denilebilir bir insan hakkında?

Ayşe Esra Mutlu: Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencisiyim. 3’üncü dönemimdeyim. Kriton Hoca’mızdan anatomiyle ilgili eğitim görme fırsatımız oldu. Bugün de Cerrahpaşa öğrencileri olarak saygımızı göstermek için burada bulunduk. Kendisinin “Vefalı insan olmak” sözü bizi çok etkilemiştir. Bıraktığı eserler bizi hâlâ etkilemeye devam ediyor. Bedeni de etkilemeye devam ediyor. O’nun hatırasına saygı göstermek istedik. Bu nedenle bugün buradayız. Kendisine çok teşekkür ediyoruz.

Jülide Aral: Kriton Bey'le ilgili uzun uzun konuşulabilir. Şöyle başlayayım: Ben 1978’de Bakırköy Akıl Hastanesi’ne geldim. Hem Türkiye'nin hem de kişisel tarihimin çok ağır bir dönemiydi. 80’lerin ortasına kadarki dönemi kast ediyorum. Kriton Bey benim klinik şefimdi. Kriton Bey’le ilgili en temel şey, çok geniş vizyonlu bir insan olmasıydı: Bir gün kalkar bize mitolojiyi ve mitolojideki insan ilişkilerini anlatır. Tanrılar, tanrıçalar derken birden insanlara geliriz. Her hastayı insan olarak görürdü etiketlemeden. “Hastalık yok, hasta var” lafının altını çok çizerdi. O dönemlerde her hastane listeler verirken Kriton Bey bunu yapmadı. Kriton Bey, bir nevi diyelim ki bizim hastanenin, Bakırköy Hastanesi'nin çirkin ördek yavruları olan bizleri yetiştirdi. Ve öyle bir şekilde yetiştirdi ki, insana saygı duymayı da bize gösterdi. DSM denilen tanı kriterlerin, Amerikan psikiyatri tanı kriterlerinin neredeyse kural gibi olduğu bir dönemde, Kriton Bey psikanaliz pratiğini tekrar vurguladı ve bize kattı. Bu önemliydi. Bedenini de genç hekimlerin eğitimi için bağışladı. Ama yalnızca bizle değil psikiyatrinin diğer ortak çalışan elemanları ve arkadaşı olduğu psikologlar ve sosyal hizmet uzmanlarıyla da çalıştı. Hepimizin önünü açtı. Eskiden, onun zamanında Bakırköy Akıl Hastanesi'ne iki köprüyle geliniyormuş. Hep şöyle dermiş: “Bu iki köprünün dışına çıktığında, şu beyaz önlüğü çıkarttığında eğer ki insanlar sana hâlâ saygı duyuyorsa, hâlâ insanların yüzüne bakarak konuşabiliyorsan bu önemlidir. Bunu kaybetmemek önemlidir.”

Kaya Özkuş: Kadavra salonlarında ölüler dirileri eğitir. Ve tıp fakültesinde gerçekten iyi bir eğitim almak için kadavra kullanımı çok önemli, gereklidir. Kriton Hoca bedenini bağışlayarak sadece yaşarken değil öldükten sonra da eğitime hizmet edilebileceğini gösterdi. Bedenini bağışlaması bilime hizmet etmenin nasıl bir şey olduğuna dair kıymetli bir örnektir. Ölümden sonra da eğitim sorumluluğunu yerine getirmenin mümkün olabileceğini, insanlığa hizmet edilebileceğini gösteren çok önemli bir örnek. Hepimizin oturup Kriton Hoca’nın bize ne öğrettiği üzerine uzun uzun düşünmemizde fayda var. Bugün Kriton Hoca’yı toprağa verirken, ondan bu bilgileri yaşarken de alan, öldükten sonra da alan bütün öğrencileri bir araya geldik. Teşekkür etmekten öte yapabileceğimiz fazla bir şey yok. Kriton Hoca, teşekkürler. Bize çok şey öğrettin.

D.T.: Evet az süremiz kaldı Fatih, bu kalan sürede Kriton Dinçmen’in edebiyatından bahsedelim mi?

F.A.: Kesinlikle. Çünkü Dinçmen’in katkıları Heybeliada ve Adalar programı için son derece önemli. Dinçmen’in yayımladığı çok sayıda öykü kitabı var. İki tane şiir kitabı var: İnsan Dizeleri ve Ütopyaya Çağrı. Öykülerinin çoğu Heybeliada'da geçiyor. Özellikle “Heybeliada'da Tanrı ve Adam”, “Benimle Son Defa Dans Eder Misiniz?”, ”Hüzünlü İntermezzo”, “Hiçliğe Övgü” gibi öyküleri var. Ve romanları var, mesela Beethoven'lı Ölüm. Denemeleri de bulunuyor. Ve unutmayalım: Çeviri alanına da katkıları söz konusu. Örneğin Şehir Düştü eseri bunlardan biri. Tarihçi Francis'ten çevrilmiş bir eser. Kendisi Bizanslı bir tarihçi. Onun dışında yine Sappho’nun şiirlerini Türkçe'ye çevirmiştir Dinçmen. Ayrıca Cibran'dan Deli eserini çevirmiştir. Haçlı Seferleri’ni de çevirmiştir. Yaklaşık ondan fazla çevirisi vardır. Mesleki yapıtlarından, nöroloji ve psikiyatri alanındaki yapıtlarından zaten bahsetmiştim. Bütün bunların dışında, Dinçmen’in ölümünün ardından kendisinin seçme yazılarını ve onun hakkındaki yazıları ve fotoğraflarını içeren bir kitap yayımlandı. Veysel Gültaş tarafından hazırlanan bu kitabın ismi de Ütopya'nın Peşindeki Adam: Doktor Kriton Dinçmen’di.

Bizim Dinçmen’in sadece ismini anmak değil eserlerini yani 1990’ların başından 2000’li yılların ortasına kadar yazdığı öyküleri, romanları, denemeleri, çevirileri yani elimizdeki Kriton Dinçmen külliyatını elden geçirip yeniden yayımlamak gibi bir arzumuz var. Yeni kuşaklara Dinçmen’in öykücülüğünü, hekimliğini, insanlığını, etik duruşunu ve örnek kişiliğini aktarabilmek istiyoruz. Biraz önce ses kaydında dinlediğimiz öğrencinin de söylediği gibi, gerçekten de sadece yaşamıyla değil ölümünden sonra da öğretmeye, ders vermeye devam etmiş bir hekim Dinçmen. Umarız sonsuza dek Heybeliada denince aklımıza Dinçmen de gelir.