Chris Hedges: Büyük Sanrı

Çeviri
-
Aa
+
a
a
a

Trump gibi bir demagogun yükselişinden ve kâr amaçlı sağlık endüstrimizin baş etmeyi başaramadığı bu pandemiden almamız gereken asıl ders, hem ülke hem de insanlık olarak kontrolü kaybetmekte olduğumuzdur. 

ScheerPost için orijinal illüstrasyon: Mr. Fish

(Chris Hedges'ın ScheerPost’da yayınlanan bu yazısı Melike Demirel tarafından Açık Radyo için Türkçeleştirildi.)

Joe Biden ve derin devletle imparatorluğun sistem yöneticileri tekrar iktidara geliyorlar. Trump’la onun soytarılar, ırkçılar, düzenbazlar ve Hıristiyan faşistler takımı, suratları bir karış, makamlarından ayrılmaya hazırlanıyorlar. ABD ilaç şirketleri, günde 2,600’den fazla ölümle sonuçlanan, dünyanın en büyük salgın felaketi olan COVID-19’u bastırabilmek için aşı dağıtımına başlıyorlar. Biden’ın ifadesi ile, Amerika, yeniden masanın başındaki yerini almak üzere geri dönüyor. 

Amerika’nın ruhu için girişilen muharebede demokrasinin galip geldiği konusunda bizlere güvence veriyor Biden. Bizlere, ilerlemeye, refaha, nezakete ve Amerika’nın prestij ve gücünün tekrar ortaya konmasına sadece birkaç hafta kalmış olduğu sözünü veriyor. 

Ancak, 74 milyon oy almış olan Trump gibi bir demagogun yükselişinden ve kâr amaçlı sağlık endüstrisinin baş etmeyi başaramadığı bu pandemiden almamız gereken asıl ders, hem ülke hem de insanlık olarak kontrolü kaybetmekte olduğumuz. Biden yönetiminin benimseyeceği emperyal ve neoliberal politikalar çok daha tehlikeli demagogların ortaya çıkmasına yol açacak. Hayvanları ve hayvansal ürünleri tüketmeye devam etmemizin ve kendi türümüzle diğer türlerin yaşamının bağımlı olduğu ekosistemi acımasızca tahrip etmemizin kaçınılmaz sonucu olarak, çok daha kötü salgınlar yerküreyi silip süpürecek.

Reinhold Niebuhr’un yazdığı gibi, “İnsanlık tarihinin en acınası yönlerinden biri, her medeniyetin kendisini olabilecek en gösterişli biçimde sergilemesi, kısmi ve evrensel değerlerini en ikna edici biçimde birleştirmesi, ve tam da ölüme doğru giden çürümenin başlangıç ânında, kendi fani varlığı için ölümsüzlük talep etmesidir.”

Biden’ın atadığı yetkililerin neredeyse tamamı, Demokrat Parti’nin ve şirket elitlerinin içindeki çevrelerden geliyor; hani şu muazzam sosyal eşitsizlikten, ticaret anlaşmalarından, sanayisizleşmeden, militarize olmuş polislerden, dünyanın en büyük hapishane sisteminden, yoksullara yardım gibi sosyal programların lağvedilmesine yol açan kemer sıkma programlarından, Rusya ile Soğuk Savaş’ın canlandırılmasından, toptan devlet gözetlemeciliğinden, Orta Doğu’da sonu gelmeyen savaşlardan, emekçi sınıfın yoksunlaştırılıp yoksullaştırılmasından sorumlu olan çevrelerden… Washington Post’un yazdığına göre, atamaları duyurulan devlet memurlarının ve Beyaz Ev yetkililerinin yüzde 80’inin özgeçmişlerinde önceki Beyaz Ev dönemindeki memurluklarından veya Obama seçim kampanyasıyla ilintili işlerden kaynaklanan bir “Obama” kelimesi geçmekte. Biden yönetiminde Çalışma Bakanı olma çabaları hoyratça geri çevrilen Bernie Sanders, Biden’ın atamaları ile ilgili hayal kırıklığını ifade etti. Demokratlar, Temsilciler Meclisi üyesi Alexandria Ocasio-Cortez’in, Yeşil Yeni Düzen’e (Green New Deal) destek verdiği için Temsilciler Meclisi Enerji ve Ticaret Komitesi’ne seçilmesini engellediler. Biden yönetiminin ilericilere ve sol-kanat popülistlerine mesajı çok net – “Yıkılın karşımdan!”

Yeni yönetimin atayacağı idari yetkililer listesinde, savunma bakanlığına aday gösterilmekte olan emekli General Lloyd J. Austin III de yer alıyor. Austin, Raytheon Technologies şirketinin yönetim kurulunda görevli olduğu gibi, aynı zamanda Pine Island Capital firmasının da ortaklarından. Bu ikincisi, savunma sanayiine yatırım yapan ve ayrıca Biden tarafından dışişleri bakanlığına aday gösterilen Antony Blinken’ı da bünyesinde bulunduran bir şirket. Eski ulusal güvenlik danışman yardımcısı ve dışişleri bakan yardımcısı olan Blinken, apartheid politikası uygulayan İsrail devletinin güçlü bir destekçisi. Kendisi ayrıca, Afganistan ve Irak’ın istilasının mimarlarından biri olduğu gibi, Libya’da Muammer Kaddafi’nin devrilmesinin savunucularındandı ki bu olay Orta Doğu’daki batık devletlere bir yenisini katmıştır. 

Barack Obama döneminin eski Merkez Bankası Başkanı Janet Yellen Biden kabinesinin Hazine Bakanı olarak belirlendi. Yellen, Bill Clinton’un Ekonomi Danışmanları Konseyi’nin (Council of Economic Advisors – CEA) başkanı ve sonra da Merkez Bankası yönetim kurulunun bir üyesi olarak, Glass-Steagall kanununun yürürlükten kaldırılması kararını desteklemişti ve bu ilga 2008 bankacılık krizine yol açacaktı. Yellen, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın (North American Free Trade Agreement - NAFTA) da destekçisiydi. Ayrıca, Sosyal Güvenlik sisteminde yaşlı vatandaşlara yapılan ödemeleri azaltmayı hedefleyen yeni bir istatistiksel metodun da lobi çalışmalarını yürütenlerden biriydi. Yellen, Wall Street borsa ve ticaret merkezine trilyonlarca dolar seviyesinde neredeyse faizsiz kredi sağlayan “parasal genişleme” yönteminin de destekçisiydi; bu krediler bankalarla şirketlerin kurtarılmasında ve bir de, mali dolandırıcılıkların kurbanları kendi kaderlerine terkedilirlerken, hisse senedi geri alımları için yapılan devasa operasyonlar için kullanıldı. 

Eski Dışişleri Bakanı John Kerry iklim için özel elçi görevi üstlenecek. Kerry, büyük ölçüde hidrolik kırılma (yani fracking) yöntemiyle yerel petrol ve gaz üretiminin aşırı büyümesinin savunucusu olmuş ve Obama’nın anılarında belirttiği üzere, “iklim krizi ile ilgili kaygıları olanları nükleer enerji sanayiine imtiyazlı yardımlar getirmek ve yeni Amerikan sahil şeritlerinin de açık deniz petrol sondajına açılmasına ikna etmek için azimle çalışmıştır.” 

Biden’ın ulusal istihbarat direktörü olarak Obama dönemi CIA şefi Avril Haines, atanacak. Haines, Obama’nın genişletilmiş caniyane denizaşırı drone programını yönetmiş ve CIA’in dünya çapında karanlık bölgelerde yürüttüğü işkence  programlarıyla doğrudan ilişkisi olmasına rağmen Gina Haspel’in CIA yönetimine aday gösterilmesini desteklemiştir. Haines Haspel’i “zeki, müşfik ve adil” biri olarak tanımlamaktadır. Beyaz Ev’in ekonomi politikalarını yönetmek üzere, kömür dahil fosil yakıtlara ağırlıklı olarak yatırım yapan BlackRock şirketinin “iklim portföyü”nden sorumlu üst yöneticisi olan ve Obama’nın ekonomik danışmanıyken kemer sıkma önlemlerinin savunucusu olarak rol almış Brian Deese seçilmiştir. 

Hillary Clinton’ın eski yardımcılarından Neera Tanden, İdare ve Bütçe Ofisi’nin başkanlığına getiriliyor. Tanden, Demokrat Partinin düşünce kuruluşu Amerikan İlerleme Merkezi’nin (Center for American Progress) başkanı olarak, Silikon Vadisi ve Wall Street’ten milyonlarca dolar kara para toplamıştı. Tanden’in bağışçıları arasında Bain Capital, Blackstone, Evercore, Walmart ve savunma tedarikçisi Northrup Grumman şirketleri bulunuyordu. Yemen savaşında Suudi Arabistan’ın yakın müttefiki olan Birleşik Arap Emirlikleri de bu düşünce kuruluşuna 1,5 ila 3 milyon dolar arasında para vermişti. Tanden, kablolu yayınlar ve sosyal medya üzerinden Sanders ve destekçileri ile amansızca alay ediyor, aynı zamanda İran’ın bombalanması çağrısı yapan bir Demokrat Parti platformuna payanda oluyordu.

Biden yönetiminin ABD’nin halk desteğinden iyice yoksun savaşlarını ve meşakkatli neoliberal politikalarını sürdürmesine geçenlerde siber saldırılarla da suçlanan Rusya’nın iblisleştirilmesi eşlik edecek. Rusya ile yeni bir Soğuk Savaş, şirketlerle kucak kucağa olan Demokrat partililer tarafından dikkatlerin politik durgunluktan ve ülkenin şirketler tarafından yağmalanmasından başka yöne çevrilmesi ve ülke içinden ve dışından gelen eleştirilerin itibarsızlaştırılması amacıyla kullanılacak. Bu, boş Rusgate komplo teorilerini kafalara sokmak için iki yıl harcayan MSNBC ve New York Times’a günlük duygu yüklü dedikodu haberleri ve Rusya ile ilgili kuşkulu suçlamalar yayınlama imkânı sağlayacak. Rachel Maddow gibi kablolu TV ünlüleri, Biden yönetiminin yolsuzluklarını görmezden gelirken, günlerce Rusya hakkında aşırı heyecanlı yayınlar yapacaklar. Rusya’nın, 2016 yılının aksine 2020 seçimlerine hile karıştırmakla suçlanmamasının tek sebebi, Trump’ın yenilmesi. 

Biden, Nevada’daki Demokrat Parti Kurultay’ında Bernie Sanders tarafından iki kat oy farkla mağlup edilmesinin ardından, hemen Rusya kartını oyuna sürmüş ve CBS Haber kanalına “Ruslar benim aday olmamı istemiyorlar, Bernie’yi seviyorlar” demişti. Bu kirli oyunu başlatan, 2016 yılında Yeşil Parti başkanlık adayı Jill Stein’a “Rus malı” diyerek saldıran Hillary Clinton olmuştu. Hillary aynı suçlamayı 2020 yılında bu kez de Temsilciler Meclisi milletvekili Tulsi Gabbard’a yöneltmişti. Demokratların, gerçek veya uydurma, bir düşmana ihtiyaçları vardır ve Silikon Vadisi ile büyük üreticiler Demokrat partililerin Çin’i hedef almalarına müsaade etmeyeceklerdir. 

Aynı şekilde devam etmek, daha fazla felaket demektir. Açık toplumumuzu geri getirmek ve ekosistemi kurtarmak istiyorsak, global ekonomik ve politik gücün boğazına çökmüş şirket baskısını kaldırmak zorundayız. COVID-19, domuz gribi, kuş gribi, Deli Dana, Ebola ve SARS gibi zoonotik (hayvanlardan bulaşan) hastalıkları önlemek istiyorsak hayvanları ve hayvansal beden salgıları içeren gıdaları tüketmekten vazgeçmeliyiz. Hayvancılık endüstrisine ve hayvansal tarıma son vermeli, vegan beslenmeye geçmeliyiz. Ve fosil yakıtları oldukları yerde, yerin altında bırakmalıyız. 

1970’den bu yana Amazon yağmur ormanlarının ormansızlaşmasında %91’e kadar varan artış olmasına, büyükbaş hayvanları otlatmak için yağmur ormanlarının yok edilmesi ve büyük tarım arazilerinin tüketim amaçlı hayvan besiciliğine yem sağlamak için tek mahsul üretiminde kullanılması sebep olmuştur. Ormanların yok olması iklim değişikliğinin en büyük nedenlerinden birisi. Hayvansal tarım okyanuslardaki ölü bölgelerin ana nedeni. 2048 yılına kadar okyanuslarda balık kalmayabilir. İnsan tüketimi için sadece Amerika’da yetiştirilen hayvanların ürettiği dışkı, dakikada 7 milyon pound (yaklaşık 3,200 ton) kadar. Doğal habitatın süregelen tahribatı ve bunun yanı sıra ABD’de antibiyotiğin %80’ini kullanmakta olan ve insanlara da bulaşan, ilaca dirençli patojenleri üreten devasa boyutlu fabrika-çiftlikler yeni tip Kara Ölüm’lerin habercisi. 

Başta hayvansal ürünler olmak üzere, şu anki tüketim seviyelerini, kapitalist büyümeyi, emperyal savaşları, fosil yakıtlara olan bağımlılığı, insanlık tarihindeki en büyük gelir adaletsizliğini pekiştiren dizginlenemez şirket gücüne utanmazca itaati sürdürmeye devam edebileceğimiz inancı, bir tür umut değil, intihara giden bir kendini kandırmacadır. Biden yönetiminin politikaları ve küresel seçkinlerin güdümü altında geniş güneşli yeşillikler ve parlak bir geleceğe doğru değil, geri döndürülemez ekolojik sistem çöküntüleri, korkutucu sosyal kırılmalar, otoriterlik ve neofaşizm ile beraber seyreden ekonomik sefalete, kitlesel iklim göçlerine, COVİD-19’un hafif bir öncüsü olduğu çok daha öldürücü yeni pandemilere doğru yol almaktayız. 

Küresel ısınma kaçınılmaz bir gerçek. Durdurulamaz. En fazla yavaşlatılabilir. Önümüzdeki 50 yılda yerküre çok büyük ihtimalle öyle yüksek seviyelerde ısınacak ki gezegenin bazı bölümleri bütünüyle yaşanamaz hale gelecek. On, belki de yüz milyonlarca insan yerinden yurdundan olacak. Milyonlarca türün soyu tükenecek. New York, Londra gibi sahil şehirleri sular altında kalacak. 

Okyanuslar atmosferdeki fazla CO2 ve ısının çoğunu emerler. Bu, emilim, okyanus sularının hızla ısınmasına ve asitleşmesine yol açar ve sonuçta okyanusun bazı alanlarının oksijensiz kalmasına neden olur. Yerkürede meydana geldiği bilinen 5 kitlesel yokoluş olayının her birinin öncesinde iklim bilimcilerin “ölümcül üçlü” dedikleri 3 olgunun, yani okyanuslarda ısınma, asitlenme ve oksijensizleşme olgularının hiç değilse biri meydana gelmişti. Denizlerdeki yaşamın bir sonraki kitlesel yok oluşu başlamış durumda. Bu, yaklaşık 55 milyon yıldır ilk kez olacak. 

Bozgunculuk değil bu. Gerçekçilik. Biden’ın seçilmesi ile 4 yıllık bir ek mühlet satın almış gibi görünüyoruz ama bu süreyi akıllıca kullanmazsak – ki Biden’ın atamalarında bu yönde cesaret verici herhangi bir durum görünmüyor– sadece, çevremizde bulutları toplanmaya başlamış olan şiddetli politik ve ekonomik kasırgaların çok yakında dümdüz edeceği derme çatma bir hayalet yerleşimini (Potemkin köyünü) yeniden inşa ediyoruz demektir.

Bir dış muhabir olarak dünyada savaş ve devrimleri izlerken aldığım derslerden biri,  herhangi bir toplum tarafından oluşturulmuş politik, ekonomik ve kültürel sistemlerin çok kırılgan olduğu. 1989 devrimlerinde Doğu Avrupa’da ve sonrasında Yugoslavya’da gözlemlediğim gibi, ölümcül çürüme temelleri yiyip bitirdikten çok sonra bile iktidar yapısının ön cephesi ayakta kalır. Bu ön cephe, toplumu otorite yapılarının sağlam kaldığını, bunların çökmeye karşı dayanıklı olduğunu düşünmeye ikna eder. Ve çoktan kestirilmiş olması gereken çöküş gerçekleştiğinde bu, insanlara âni ve anlaşılmaz görünür. Ardından gelen kaos başdöndürücü ve korkutucudur. Güç algısı ile onun hızlı çöküşü arasındaki bilişsel uyumsuzluk öz-sanrıları, kendini aldatmaları besler. Bu, eski Yugoslavya’da tanık olduğum gibi, antropologların kriz tapıcılık dedikleri şeyleri, bunun yanı sıra tuhaf komplo teorilerini, faşizmi, ve toplumu ulusal çöküntüye neden olmakla suçlanan şeytanlardan temizlemek için yeni filizlenen şiddetin benimsenmesini beraberinde getirir. Nefret, vatanseverliğin en üst biçimi haline gelir. Zayıflar günah keçisi yapılır. Olgulara ve hakikate dayalı bir dünyadan temel alan entellektüeller, gazeteciler ve bilim insanları küçümsenirler. Yönetici seçkinler ve yönetim yapıları tüm inandırıcılıklarını yitirirler. Bu çöküş, sıklıkla, nihilist bir dünyaya ve boğazına kadar kana batmış bir fantezi dünyasına açılan kapıdır. 

Dört yıl boyunca söylenen yalanlardan, ırkçı şiddet propagandasından, insanı aptala çeviren beceriksizliklerden, yaygın yolsuzluktan ve ulusal çapta bir sağlık krizi ile baş etmede feci bir başarısızlık gösterisinden sonra Trump, seçmen tabanına 11 milyon oy ekledi. Bu, kocaman, parlak kırmızı bir işaret fişeği olmalıdır. Daha kötüsü, Trump taraftarlarının yüzde 70’i, yani 51 milyon Amerikalı, radikal sol Demokratlarla derin devletin, Venezuela’dan ithal edilmiş oy yazılımları, geçersiz posta yoluyla gönderilen oy pusulaları ve seçim yetkililerince Trump oy pusulalarının topluca imha edilmesi gibi yöntemleri kapsayan “seçim hileleri” yoluyla seçimlere hile karıştırdığına inanmaktadır. Yüz yirmi altı Cumhuriyetçi Meclis üyesi, 18 Cumhuriyetçi eyalet savcısının Biden’ın seçim zaferinin iptali için Yüksek Mahkeme’ye yaptığı başvuruya katıldı. Cumhuriyetçi senatörlerin büyük çoğunluğu Kasım oylamasından sonra seçim sonuçlarını kabullenmeyi reddetti. Bazı eyaletlerde, Seçmenler Kurulu üyeleri oy sandıklarını eyalet meclisine silahlı korumalarla teslim etmek zorunda kaldı. “Oy Hırsızlığına Son” şarkıları eşliğinde Amerikan bayrakları taşıyan iki düzine kadar silahlı protestocu, Michigan Eyaleti Dışişleri Bakanı Demokrat Partili Jocelyn Benson’ın evine yürüdü. Gururlu Çocuklar (The Proud Boys) isimli Beyaz ulusalcı gruba dahil yedi yüz üye, seçimin çalındığı iddiaları ile durumu protesto etmek için geçen hafta sonu Washington’da caddeleri kapattı ve bu eylem, 3 düzineden fazla tutuklama, dört bıçaklama, Siyahların dört kilisesinin yakılıp yıkılması, ve Siyah Hayatlar Değerlidir (Black Lives Matter) afişleriyle pankartlarının yırtılıp yerlere atılarak yakılması ile sonuçlandı. 

Trump yakında gidecek olabilir, ama ardında açıkça otoriterleşmiş, demokratik normları hiçe sayan, bilime ve hakikate dayalı söylemlere düşman, darbe yapmaya kalkışmış bir parti bırakmaktadır. Bir dahaki sefere bu kadar dağınık ve acemi olmayacaklar. Biden ve Demokrat parti liderlerince ihanete uğramış milyonlarca Amerikalı tarafından desteklenmekte olan iki iktidar partisinden birisinin sergilediği bu demokrasi düşmanlığı dağılmayacak, özellikle ekonomik çözülmenin çekici ülkeyi dövdükçe ve milyonlarca Amerikalının ödeyemedikleri borçlar yüzünden evlerinden tahliyeleri günü de yaklaştıkça, aksine büyüyecektir. 

Kültür, basın, eğitim, sanat, üniversiteler ve eleştirel (kritik) düşünceye karşı onlarca yıldır süren şirketler saldırısı, bu doğruları konuşanları marjinal hale getirdi ve onların yok sayılmasına yol açtı. Ülkedeki tartışmaların dışında bırakılan bu Cassandra’lar (kötülük habercileri), kafadan kontak kasvetli kıyamet tellalları muamelesi görerek kovulmuşlardır. Ülkeyi umut manyaklığı tüketmekte. Şevketli şirket efendilerimizin gerçekliği yok etme pahasına savurganca sunduğu umut bu. Bizi yok edecek olan da bu sanrı ürünü umut işte. 

Bir grup başka yazar ve sanatçı ile birlikte 1. Dünya Savaşının insanlığı intihara sürükleyen manyaklığı konusunda umutsuzca uyarıda bulunmaya çalışmış olan Avusturyalı yazar Stefan Zweig, “mağlupların akli üstünlüğü” hakkında yazıyordu. Zweig, savaş karşıtı oyunu “Jeremiah”da, İncil’de nafile uyarılarda bulunan peygamber Jeremiah üzerinden, acı gerçekle yüzleşenlerin, ne kadar acı olursa olsun bu gerçeğe katlanmaya ve onu aşmaya muktedir olduğunu gösteriyordu. 

“Uyan ey lanetli şehir, uyan ki kendini kurtarabilesin” diye haykırır Zweig’ın oyunundaki peygamber. “Ağır uykunuzdan uyanın, ey pervasızlar, uykunuzda katledilmeyesiniz diye; uyanın, duvarlar sarsılıp duruyor, onlar yıkılıp sizi ezmeden, uyanın”.

“Ağlayan Peygamber” denen Jeremiah’nın uyarıları dikkate alınmaz ve alay konusu edilir. Jeremiah insanların moralini bozmakla suçlanır. Hayatına kastederler. Babil ordusu Kudüsü ele geçirince, Jeremiah, tıpkı Julian Assange gibi, hapistedir. 

Zweig, “Dünün Dünyası” adını verdiği anılarında şöyle yazar. “Her zaman gücün her türünün insan oğlunun kalbini nasıl sertleştirdiğini, zaferin nasıl tüm toplumlara zihinsel katılık getirdiğini, buna karşılık yenilginin duygusal gücünün acı verici ve korkunç bir şekilde ruhun içinden geçişinin yengiyle çelişkisini göstermek istedim.” Ve şu sözleri ekler: “Savaşın ortasında, ötekiler zaferi fazlaca erken kutlar ve birbirlerine zaferin kaçınılmaz olduğunu kanıtlarken, ben felaketin derinliklerini deşiyor ve bu derinliklerden sıyrılıp kurtulmanın yolunu gözlüyordum.”

Gerçekle yüzleşmeyi reddedersek umut kelimesini kullanamayız.  Öz-sanrılardan, kendini aldatmalardan beslenen tüm umutlar hayal ürünüdür. Gözlerimizden filtreleri kaldırmalı, önümüzdeki tehlikeyi görmeliyiz. Kendi peygamberlerimizin uyarılarına kulak vermeliyiz. Fareli köyün Kavalcısı gibi bizi ve çocuklarımızı tuzağa düşüren, mutlak felakete sürükleyen güç odaklarını yok etmeliyiz. Her gün Etrafımızı saran duvarlar her gün biraz daha kapanıyor. Karşı karşıya kaldığımız radikal şeytan Trump yönetiminde olduğu kadar önümüzdeki Biden yönetiminde de gerçek. Ve bu radikal şeytan yok edilmedikçe, önümüzdeki dünya eziyetlerle ve kitlesel ölümlerle ağzına kadar dolu olacak.  

 

Çeviren: Melike Demirel

Çeviri Editörü: Ömer Madra