Çevre savunmasında anti-emperyalist manifesto 

Çeviri
-
Aa
+
a
a
a

"Kapitalist barbarlığa dur demek günümüzün en temel görevi. Adil, eşitlikçi ve capcanlı bir dünya yaratmak için sermayenin yaşama hükmetmesine bir son vermeliyiz ki, böylece hepimiz huzur ve refah içinde yaşayabilelim."

İllüstrasyon: Zach Sebastian

Kârdan önce gezegen – Tek bir Dünya var

Uzay maceralarımıza rağmen, şimdilik şu kadarını biliyoruz ki biz insanların evimiz dediği tek bir gezegen var. Hayatta kalmamız, bitki olsun-hayvan olsun, buradaki tüm canlıların hayatta kalmasına bağlı.

Doğal kaynakların büyük şirketlerce kâr için sınırsız bir şekilde topraktan çıkarılması ve sömürülmesi ve kapitalist sistemin mantığı gezegenimizi tüketmiş durumda. 

Kapitalizmin şimdiki –mali kapitalizm– aşamasındaki yıkıcı gücü, daha önce hiç görülmemiş boyutta. Ulus ötesi şirketler kamu kaynaklarını sömürmek için kapasitelerini artırmaya, bu meyanda madencilik, ormansızlaştırma ve sulara özel amaçlarla el koyma vb. faaliyetlerine devam ediyor. Tarımda, ulus ötesi şirketler biyoçeşitliliği yok eden ve iklimi değiştiren, tek tip ürüne ve pestisit kullanımına dayalı endüstriyel tarım (agribusiness) modelini uyguluyor. ABD’nin ve diğer kuzey ülkelerinin emperyalistleri, çevre ülkelere saldırıyorlar ve böylelikle, her ülkede doğal kaynakların gerçek sahibi olan ülke halklarının koruyup gözkulak olduğu ortak kaynakları özelleştirmenin yollarını arıyorlar. 

Sonuç gayet açık: İnsanlık tarihindeki en fena çevre krizini yaşıyoruz; sermayenin bu sağlıksız dinamiğinin sürüp gitmesi halinde bundan tüm insanlık etkilenecek. İklim değişikliği dünyanın dört bir yanında insanların hayatlarını çoktan etkilemeye başladı ve çevre krizinin tek sonucu da bu değil üstelik. Plastik ve pestisit, dünyanın sularına karışmış durumda; su kaynakları ve pınarlar kuruyor. Ayrıca gezegenin biyoçeşitliliğinde çarpıcı yok olma oranları ile birlikte büyük ölçekli biyokorsanlık görüyoruz ki, bu kapsamda doğal olarak oluşan biyokimyasal veya genetik materyal üzerindeki ticari çıkar patentleri, doğal olarak oluşan ortamlarında bile nasıl kullanılabilecekleri konusunda sınırlamalar getiriyor. Toprak, ormansızlaştırma ve tek tip ürün nedeniyle çoraklaşıyor, büyük ölçekli madencilik yoluyla önemli büyüklükteki bölgeler tahrip ediliyor.

COVID-19 pandemisi bu çevresel ve sistematik krizin en son tezahürü. Bu süper patojenlerin orijini, tarih boyunca çiftçi ve geleneksel topluluklar tarafından korunan ekosistemlerin mahvedilmesiyle doğrudan bağlantılı. Çevresel yıkım, doğal ortamlarında dengede olan mikroorganizmaları serbest bırakır. Bu mikroorganizmalar dev endüstriyel tesislerle karşılaştığında, hapsedilmiş, antibiyotik ve hormon yüklenmiş çeşitli hayvanlarla sayıları aşırı artırıldığında, tıpkı patojenler gibi ürerler. Sonra bunlar, yedikleri endüstriyel gıdalardan sürekli agrokimyasal bulaşı nedeniyle doğal bağışıklığı azalmış insanlar dahil büyük insan toplulukları ile temas ederler. Ormansızlaştırma ve vahşi hayvanların yaşam alanlarının ortadan kaldırılmasına bir de bu süreç eklendiğinde, patojenlerin insanlara geçmesi tetiklenmiş olur. Bu üretim şekli devam ederse yeni pandemilerin yolunu açan yeni virüslerle karşılaşmamız mümkün.

Başta kadınlar, çocuklar, yerli ve en yoksul halklar olmak üzere, gezegenimizin bozulmasından tüm insanlık etkileniyor. Günümüzde ayrıca 134.000’den fazla flora ve fauna türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.

Gezegenin tahribinde askeri faaliyetlerin oynadığı çirkin rolün altını çizmek de son derece önemli. İnsanların bizzat yaşamları üzerindeki devamlı saldırılarımızın yanı sıra, ABD ordusu zehirli, seyreltilmiş uranyum mirası, uçaklarda petrol ve yakıt kullanımı ve Agent Orange gibi pestisit, defoliant (yaprak dökücü) ve kurşun kullanımı ile müttefikleri ile birlikte dünyadaki en büyük kirleticiler arasında yer alıyor.

Bazı şirketler gezegeni yok eden sebeplerle savaşmak yerine, doğal kaynakları metaya dönüştüren yeşil kapitalizme ve halkların sosyal ve ekolojik ihtiyaçlarını ortadan kaldırmayan, piyasa spekülasyonu için yeni alanlar açan, karbon kredisi, çevresel koruma kredisi gibi diğer yanlış çözümlere odaklanıyor. İmparatorluk, yeni sözde “yeşil” teknoloji temelini yaratmak için küresel güneydeki doğal kaynakları her gün daha fazla sömürmeyi merkez alan piyasa tabanlı projeler ile ekonomik temelini yeniden yapılandırıyor.

Bu gidişat kaçınılmaz olarak, bugünkü insanlığı ve doğayı yok oluşa sürükleyecek. Bu bir ölüm, hükmetme ve yıkım projesidir.

Buradan çıkış yolu, açgözlülüğün ve kârın değil, yaşamın, kolektif refahın ve ekolojik dizemin ülke ve halkların eylemlerine yön vereceği şekilde, insanlık ile doğa arasındaki ilişkinin yeniden kurulmasından geçiyor. Bu, gıdanın agroekolojik üretimini; toprağa erişimi tarım reformu ile demokratikleştirmeyi; su, biyoçeşitlilik ve toprak gibi ortak kaynakların korunmasını ve bakımını; çalışan sınıfın gerçek ihtiyaçlarına sosyal ve çevresel adaletle cevap veren, ataerkilliği ve ırkçılığı yenen bir enerji modeline geçişi odağına alan bir çözüm yolu.

Kapitalist barbarlığa dur demek günümüzün en temel görevi. Adil, eşitlikçi ve capcanlı bir dünya yaratmak için sermayenin yaşama hükmetmesine bir son vermeliyiz ki, böylece hepimiz huzur ve refah içinde yaşayabilelim.

 

Çeviri: Özge Atılgan

Çeviri Editörü: Ömer Madra