"Türkiye’nin yarısını tanıyorum, tanımadıklarımı da gözüm bir yerlerden ısırıyor"

-
Aa
+
a
a
a

Genel Yayın Yönetmenimiz Ömer Madra'nın kurulmasına birkaç ay kala, 24 Eylül 1995 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nin Kültür sayfaları için verdiği Açık Radyo hakkındaki röportajı sizlerle yeniden paylaşıyoruz.

Ömer Madra'nın fotoğrafları

Artık FM 94.8’de bölgesel test yayınını sürdüren farklı bir radyo var: Açık Radyo

Sıradışı ve özgür bir ses…

Artık özgür, tüm çıkar gruplarından bağımsız, demokratik, sıra dışı ve özgün bir yayın formatına sahip bir radyo var: “Açık Radyo”. Çoğunluğu aydınlardan, iş adamlarından ve nitelikli genç girişimcilerden oluşan yaklaşık 40 ortaklı. Müzik, kültür programları ve haber bültenleri dışında bir de “Açık Radyo Üniversitesi Projesi” düşünülüyor. Radyonun kurucusu, genel sorumlusu ve ortağı Ömer Madra. Türkiye’de ve tüm dünyada en çok eksikliği duyulan şeyin kültür olduğunu ve fazlaca tek boyuta indirgenmiş yaşamımıza renk katmak gereğini düşünüyor. Radyonun da asıl olarak “bir dergi anlayışında” olması gerektiğine inanıyor.

Yeni bir radyo açılıyor: “Açık Radyo.” Özel değil özgür, tüm çıkar gruplarından bağımsız, demokratik, sıra dışı ve özgün bir yayın formatına sahip…

Yayın yapan çok sayıda radyo istasyonunun varlığı yüzünden, gerçek bir kirliliğin yaşandığı FM bandında şu sıralar, 94,8’den bölgesel test yayınını sürdüren “Açık Radyo” öteki radyolardan oldukça farklı bir temelde. Çoğunluğu aydınlardan, iş adamlarından ve nitelikli genç girişimcilerden oluşan 40 civarında ortağı var. Bir kısmı program da hazırlayan bu ortakların arasında, Ömer Madra, Enis Batur, Sevin Okyay, Halis Komili, Pozitif, Murat Belge, Engin Altaş ve Atilla Aksoy var. Başlangıçta 100 olarak düşünülen ortak sayısına ulaşılması da gerçekten olası gözüküyor. Radyonun kuruluşunda, yaklaşık üç yıldır tüm cefayı çeken Ömer Madra’nın çok büyük payı var. Bu işe nasıl giriştiğini, nasıl tanıtım yaptığını, bunca üstün nitelikli ortağı nasıl ikna ettiğini sorduğumuzda “Tanıtım ve reklam yapmadım, tek tek insanlarla konuştum. Zaten Türkiye’nin yarısını tanıyorum, tanımadıklarımı da gözüm bir yerlerden ısırıyor” diyen Madra, radyonun kurucusu, genel sorumlusu ve ortağı.

13 yıllık öğretim üyeliğinden sonra, YÖK’ün gelmesi ile istifa eden Ömer Madra’nın, Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları konusunda iki kitabı var. Birçok dergi ve gazetede yaptığı editörlük ve editör asistanlığı görevlerinden ilkesel nedenlerle istifa eden Madra’nın, “Romanımla Sana Bir Ses” adlı bir romanı da bulunuyor.

Ömer Madra’nın bu işe soyunması, ilk defa üç yıl önce bir radyo programı hazırlama düşüncesi ile ortaya çıkmış. İstediği programı hazırlayamayınca aklına radyo kurmak gelen Madra, Türkiye’de ve tüm dünyada en çok eksikliği duyulan şeyin kültür olduğunu ve fazlaca tek boyuta indirgenmiş yaşamımıza renk katmak gereğini düşünüyor ve “Gerek yazılı basında gerekse TV ve radyolarda, bir sığlık egemen, pek fazla iyi program olmadığına inanıyorum” diyor.

Radyonun hedefleri arasında “Sıra dışı bir yayın formatına sahip olmak” da var.  Nasıl sıra dışı olunur? Madra’ya göre Türkiye’de sıra dışı olmak çok kolay. İyi düşünülürse, iyi düşünme çabasına girilirse rahatça sıra dışı olunur. Ömrünün büyük bir kısmını dergi yayıncılığı yaparak geçirmiş olduğundan, radyonun da asıl olarak “bir dergi anlayışında” da olması gerektiğine inanıyor. Türkiye’de yayımlanan dergilerin niteliksizliğinin, dergisel bakışın yanlış olduğunu ispatlamadığını düşünüyor. Radyoculuk ve dergi yayıncılığı arasında kurduğu bağı da şöyle açıklıyor: “Logosuna ya da adına bakmaksızın bir derginin sayfalarını çevirdiğinizde, bir fotoğrafaltı haberi ile bile hangi dergi olduğu anlaşılıyorsa o iyi bir dergidir. Radyoda da eğer bir programın ‘Jingle’ından, herhangi bir programın bir parçasından ya da belki çok ideal ama, alınan bir reklamdan hangi radyo olduğu anlaşılıyorsa o iyi bir radyodur.”

Radyonun en önemli özelliği, son derece özgür bir yayıncılık anlayışına sahip olması. Ömer Madra, bu geniş yelpazeyi şöyle açıklıyor: “Bizim radyomuzda tamamen zıt düşünceyi savunan iki insan, düşüncelerini art arda yayımlanacak iki programda rahatça açıklayabilecek.”

‘Açık Radyo’nun hedefleri arasında diğer radyolarda pek de rastlanmayan, parlak bir düşünce daha var: “Demokratik sivil örgütler için bir iletişim aracı olmak.”

Ülkemizde az olmakla birlikte, sayıları gitgide artan, semtlerin güzelleştirme örgütlerinden, kadın hakları derneklerine kadar birçok hükümet dışı örgütün düzenli bir haber organı olmadığını fark eden radyo, gelen istekleri de değerlendirerek toplumu, bu örgütlerin faaliyetlerinden haberdar etme görevini üstleniyor.

Kuşkusuz ülkemizde bir radyo kurulurken düşünülmesi gereken en önemli iki nokta, RTÜK (Radyo Televizyon Üst Kurulu) izni ve finansman. RTÜK, şu günlerde FM bandında yer alan radyoların çokluğu nedeniyle ortaya çıkan frekans sorununa çözüm bulmaya çalışıyor. İlk şartları da çok ayrıntılı teknik ve idari donanıma sahip bir anonim şirket olmak ve en az yüzde 10 oranında Türk müziği çalmak. Bunlar aynı zamanda Avrupa Yayın Birliği’nin de (EBU) şartları. Radyonun müteşebbis heyeti, değişik fikirleri yansıtmak, çoksesliliği sağlamak adına bu şartların yerine getirilmesi gerektiğine inanıyor.

Ülkemizde radyo yayıncılığına geçilirken yerel, bölgesel ve ulusal radyoculuk şıklarından biri seçiliyor. Madra, “Açık Radyo” için bölgesel yayını seçmelerini şöyle açıklıyor: “Yerel radyo kursaydık, sponsor ortaklarımıza bile ulaşamayacaktık. Ulusal radyo kurmanın da getirdiği 2 yıl içinde ülkenin yüzde 70’ine ulaşmak gibi bir yükümlülük var. Bu büyük bir finansman gerektirir, ayrıca ben FM bandından yayın yapan bir radyonun ulusal olmasını, kavram olarak saçma buluyorum.”

Radyonun finansmanına gelince, finansman tabii ki ortaklar ve alınması düşünülen reklamlarla sağlanacak. Ortaklar bu radyonun çok büyük bir gelir kaynağı olmayacağını bilen, bunun yanında, ülkenin kaliteli ve kültürel atılımlara olan ihtiyacını da göz ardı edemeyen kişiler. Radyonun yaşama geçmesinde, ünlü isimlerin yanında, ülkemizde sayıları gittikçe artan, cesur, genç ve kültürlü girişimcilerin payı çok yüksek. Finansmanı sağlayacak reklamlar konusunda oldukça seçici davranacak olan yayın kurulu, tüketici haklarını ihlal etmeyen, uluslararası reklamcılık kurallarına uygun reklamlar almak konusunda da oldukça kararlı.

Radyonun müzik direktörlüğünü, son yıllarda başarılı caz organizasyonlarına imza atan Pozitif üslenmiş. Esas olarak her türlü kaliteli müziği çalmanın hedeflendiği programlarda en büyük yer, tabii ki caza ayrılmış. Radyonun programcıları arasında Enis Batur, Sevin Okyay, Murat Belge, Mehmet - Ahmet Uluğ, Cem Yegül, Oruç Aruoba, Filiz Ali, Ömer Madra ve Can Kozlu var. Pozitif’in ortaklarından Cem Yegül, “Chart radyosu değil, alternatif bir müzik radyosu olacağız. Progresif, caz, funk, rock, blues, Türk Halk Müziği, Klasik Türk Müziği, her türlü kaliteli müziğe yer vereceğiz. Diğer programlarda olduğu gibi, müzik konusunda da kimsenin kimliği ile ilgilenmiyoruz” diyerek radyonun müzikal çizgisini özetliyor. Müzik programları, kültürel programlar ve haber bültenleri dışında bir de büyük bir aydın kitlenin desteğiyle gerçekleştirilmesi düşünülen “Açık Radyo Üniversitesi Projesi” var. Gerçekleştirilirse ilk olacak bu projede dinleyicilerin, tarih, sosyoloji, edebiyat, coğrafya gibi konularda gerçekleştirilecek kısa programlarla bilgilendirilmesi amaçlanıyor.

Açık Radyo’nun eylül ayında gerçekleştirilmesi planlanan açılışı, bazı ortakların maddi yükümlülüklerini yerine getirmemesi sonucu ortaya çıkan zorluklar yüzünden kasım ayına ertelendi. Ömer Madra, haklı olarak, medya gibi hiçbir kişi ve kuruluşun etkisinde kalmadan özgürce hayatta kalmanın zorunlu olduğu bir alanda bu tip zorluklara hazır olmak gerektiğine inanıyor.

Röportaj: Mefaret Aktaş

24 Eylül 1995 tarihli Cumhuriyet gazetesi röportajın yer aldığı kupür