Yükseklere Kar Yağıyor, Üşümediniz mi?

-
Aa
+
a
a
a

 

 

Yeni yıla, daha ilk günlerinden itibaren iyice karanlık bir giriş yaptığımız kolay kolay inkâr edilemez. Hayır, karanlık suikastler sonucu Ocak ayında katledilen gazeteci ve yazarlardan ve bunların gerçekte karanlıkta kalmaya devam etmesinin insanın içinde yarattığı karanlık halet-i ruhiyeden bahsetmiyoruz. Yeryüzünde ilk köle isyanını başarıya ulaştıran ve o gün bugündür bunun bedelini ödeyen Haiti’de çok büyük bir deprem oldu, ülke bir kez daha yerle bir oldu. Başkentin dörtte üçü yıkıldı. Ülke nüfusunun üçte biri felaketten etkilendi. Ölenlerin sayısının 300 bine kadar çıkabileceği telaffuz edildi, ama hiçbir zaman tam sayıya ulaşılamayacağını da biliyoruz. (Hani, kabaca bir karşılaştırma yapacak olsak, bunun Türkiye için anlamı yaklaşık 2,5 milyon insanın ölümü demek olurdu.)

 

Aynı anda, ülkenin –John Pilger’ın deyişiyle– “kaçırılıp gaspedilmesi” de bir oldu. ABD, Haiti’nin tüm hava ve deniz limanlarına el koyma, yollarını da “güvence”ye kavuşturma yolunda resmi onayı BM’den aldı. Ama, anlaşmayı imzalayan bir Haitili yoktu ortada. Deniz ablukası, 13 bin deniz piyadesi, özel harekâtçılar, paralı askerler ülkeyi bastı. Bunlardan hiçbirinin arama - kurtarma ve yardım konusunda herhangi bir eğitimi ve tecrübesi yoktu… Amacın kurtarma olduğu da hayli şüpheliydi… Asıl amaç mı? İnsanın söylemeye dili varmıyor, ama “kâr”dı galiba dostlar. Kısa günün kârı. Tam deprem günlerine denk gelen söyleşimizde Naomi Klein da bunu adlı adınca söylemekte sakınca görmüyordu zaten:

 

“Ama, ne yazık ki, böyle bir felaket karşısında ağızlarından salyalar akan ABD şirketlerini, Kanada şirketlerini daha şimdiden iş başında görüyoruz…Fransız şirketlerini...Yeniden inşaat sözleşmelerini elde etme peşindeler hepsi de... Yani yeni baştan Irak filmini göreceğe benzeriz. Irak’ı yeniden inşa etme adı altında o korkunç işleri yapan aynı şirketler, aynı korkunç mühendislik ve müteahhit firmaları burada sözleşme peşinde koşturuyorlar yine. Çünkü, potansiyel olarak burada yüz milyonlarca dolarlık taahhüt işi var ve bunları istiyorlar!...” 400 bin Haitili’nin Port-au-Prince’ten çıkarılıp geçici bir şehre yerleştirileceğine dair planlar duymaktayız. Peki bu geçici şehri kim inşa edecek? Bunun şartları nedir? Kim belirliyor bu şartları?...”

 

***

 

Haiti’nin gözlerden ırak ama “hızla ve kabaca” yürütülen silahlı kaçırma ve gasp operasyonu devam ederken, Türkiye’de bundan 8 yıl önce başka bir “silahlı kaçırma ve gasp” operasyonunun gene gözlerden uzak, yani gizlice ama “hızlıca ve kabaca” hazırlanmış olduğuna ilişkin karanlık bir plan binlerce sayfalık yazılı belgeleri ve saatler süren konuşma kayıtlarıyla, powerpoint sunumlarıyla birlikte ortaya çıktı. Toprak altına gömülü silah ve mühimmatın gizlendiği yerden çıkarılıp kullanılmasını, insanların bombalı saldırılarda öldürülmesini, yüzbinlerce kişinin tutuklanıp sorgulanmasını, stadyumlara gönderilmesini, hükümetin değiştirilip yerine uygun görülen bir yenisinin getirilmesini, sınırların ikinci bir emre kadar kapatılmasını, komşu ülkelerden bazılarıyla ticari ilişkilerin yine ikinci bir emre kadar kesilmesini, banka hesaplarına, hisse senetlerine, azınlıkların mallarına el konmasını, seçilmiş belediye başkanlarının, atanmış valilerin, yargıçların, kaymakamların, banka müdürlerinin, devlet dairelerindeki müdürlerin, başka resmi görevlilerin, akla gelen ve gelmeyen başka pek çok insanın görevden alınmasını, polis teşkilatının jandarmaya bağlanmasını, istenmeyen gazetecilerin tutuklanmasını, özetle “1923 zindeliği” adı altında “sıfır yılı”na dönülmesini, kısaca zamanı durdurmayı, hatta durdurmakla yetinmeyip geriye almayı planlayan bir operasyon söz konusuydu.

 

 

“Balyoz planı” bu ortamda çokça konuşuldu; resmi ağızlarca reddedilmedi; hatta –muğlak ve utangaç bir dille de olsa– kabullenildi…Ocak ayının karanlığına hatırı sayılır bir katkıda bulunan bir diğer “olay” da, Ergenekon savcıları tarafından hazırlanan Poyrazköy adlı iddianameden çıkan eylem planlarıydı. Başbakana, üst düzey komutanlara, patriklere, Ermenilere, Alevilere, yazarlara, gazetecilere, siyasetçilere, milletvekillerine, belediye başkanlarına, alışveriş merkezlerindeki sıradan vatandaşlara silahlı, bombalı saldırı ve suikastler yapılmasını içeren ve Radikal gazetesinin terimiyle “gündem değiştirecek” nitelik taşıyan 14 ayrı eylem planı çıktı iddianameden ve şaşırmaya bile fazla fırsat bulamadık…

 

Ülkenin doğu ve güneydoğu kesimlerinde ise yüzlerce Kürt tutuklanmaya devam ediyor, çocuklar taş atmaktan ya da terör örgütü üyeliğinden sorgulanıp yargılanıyor ve peş peşe son derece ağır cezalara çarptırılıyordu gene…

 

Belki de, metaforu yanlış seçmiştik: Karanlık değil, “alacakaranlık kuşağı” desek daha uygun düşmez miydi acaba? Bilemedik.

 

***

 

Neyse, terim tartışmasını bir yana bırakalım ve 4 ayrı ülkede Ocak ayının karanlık semalarında birbiri ardından yıldızlar gibi beliren, ama maalesef  ortalığı hiç aydınlatmayan 4 ayrı yüksek mahkeme kararına birer cümleyle değinelim:

 

1.    ABD Yüksek Mahkemesi, ABD’de şirketlerin seçim sürecine tamamen egemen olabileceğine, siyasi adayları istediği gibi finanse edebileceğine, satın alabileceğine, adayların reklamlarına hiçbir sınırlama getiremeyeceğine karar verdi. Guantanamo’da nefes alıp veren tutukları “gerçek kişi” saymaktan ve böylelikle onların haklarına anayasal güvence vermekten kaçınan Mahkeme, dev silah şirketlerinin “tüzel kişilik”lerini sonuna kadar güvence altında tutmakta, hatta yeni “haklar”la donatmakta kararlıydı.

2.    Türkiye’de Anayasa Mahkemesi, askerlerin örgütlü suçlara karışmaları halinde sivil mahkemelerde yargılanmasına ilişkin düzenlemeyi iptal etti. Meclis'ten geçen değişiklikle, askeri mahkemelerin örgütlü suçlarla ilgili yetki alanı "sıkıyönetim ve savaş hali"yle sınırlanıyordu. Yüksek mahkemenin oybirliğiyle aldığı yeni kararla, askeri mahkemelerin yetki alanı eski genişliğine geri dönmüş oldu. Hukukçuların çoğu, emekli hakim albay Ümit Kardaş gibi, bu kararın “eskiye geri dönüş” anlamına geldiğini, “militarizmin pekiştiğini” ve kurtulmak için anayasayı değiştirmenin şart olduğunu söyledi.

3.    Honduras'ta geçen yıl görev süresini iki döneme çıkarmayı halkına bir referandumla sormaya kalkıştığı için 28 Haziran'da darbe ile devrilen Devlet Başkanı Manuel Zelaya'yı derdest edip sürgüne yollayan generaller yargı kararıyla aklandı. Yüksek Mahkeme, altı generalin “Zelaya’yı gecenin bir vakti üzerinde pijamalarıyla gözaltına alırken ülkenin büyük bir tehlike altında olduğu” bilgisiyle, “demokrasi ve cumhuriyeti koruma adına hareket ettiklerine” ve yetkilerini ihlal etmediklerine hükmetti. Yeni Başkan, eski başkanı da “affetti” ve ülke dışına çıkardı.

4.    Rusya Yüksek Mahkemesi, genç kadın şair ve insan hakları eylemcisi Yulia Privedyonnaya’nın Moskova-Serbski Hastanesi Psikiyatri Bölümüne yatırılmasına karar verdi. AP ajansı, üstü kapalı olarak Devlet Başkanı Medvedev ve Başbakan Putin’in yönetimi altında “eski komünist Sovyet devlet düzenine dönüldüğünü" yazdı. Rusya’da önde gelen insan hakları çalışanı Ernst Çerniy, "Dernek mensuplarının takibe alınması, derneğin mallarına el koyma hedefini gözetiyor olabilir” dedi.

 

Ey okur, gördüğün gibi hukuk mahşerinin dört atlısı alacakaranlık semalarımızda kol gezmekte! Yüksek mahkemelerin bulunduğu yer, stratosfer gibi yüksek tabakaları olmalı atmosferimizin –  acayip soğuk da… Yükseklere kar yağıyor mu bilemeyiz, ama kâr yağdığı muhakkak.

 

 

***

 

Ocak ayında Açık Radyo’nun konu ve konuklarından bazıları:

 

Açık Gazete:

Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De Koalisyonu’nu temsilen Levent Şensever konuğumuz oldu ve kendisiyle Nefret Suçları karşıtı platform ve Darbelere Hayır  yürüyüşleri hakkında konuştuk.

 

Yeni neslin önde gelen düşünürlerinden gazeteci, yazar, sinemacı ve aktivist Naomi Klein da konuğumuz oldu. Kendisiyle, Haiti'deki korkunç deprem sonrasında hemen devreye giren açgözlü 'felaket kapitalizmi'nden, Kopenhag zirvesi sonrasında “atmosferin tarihte görülmemiş ölçüde özelleştirilmesini temsil eden karbon ticareti ve “sömürgecilik dönemlerini aratmayan kaynak talanı”dan, Apartheid’ı hatırlatan ırkçı ve işgalci politikalarına karşı İsrail üzerinde yaratılması gereken ticari baskı ve boykot önerilerini konuştuk ve artık dünyada her alanda adalet için artık “halkların devreye girme zamanı”nın geldiğine hükmettik...

 

Açık Dergi:

 

Hayal Tacirleri programı Açık Dergi adına Nedim Gürsel’i ve orijinali Fransızca olarak yazılan “Türkiye Yaşlı Avrupa’ya Genç Damat”ın çevirmeni Menekşe Tokyay’ı ve Alla Turca programı yine Açık Dergi adına Türkiye’nin ilk konservatuvar mezunu kontrtenoru Kaan Buldular’ı  konuk etti. IKSV’nin yeni binasının açılışı öncesinde Görgün Taner’le, 19 Ocak Hrant Dink etkinlikleri hakkında Ümit Kıvanç, Garo Paylan ve Ece Temelkuran’la, Homofobi Karşıtı Ruh Sağlığı Girişimi’ni psikolog Mahmut Şefik Nil’le,  yeniden perdelerini açan Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ni İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan danışmanı, tiyatrocu Kenan Işık ve Şehir Tiyatrosu genel sanat yönetmeni Ayşe Nil Şamlıoğlu’yla, Makina Mühendisleri Odası’nda gerçekleşen "Bu Dava Ne Zaman Gerçekleşecek?" panelini, panel öncesinde konuşmacılardan Sayat Tekir’le, B.Ü.de, Barış İçin Sanat Girişimi, Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu, Çıplak Ayaklar Kumpanyası, Genç Siviller ve Liberal Düşünce Topluluğu ortaklığıyla  gerçekleşen, “Hepimiz II - Barış İçin Hrant İçin” etkinliğini Feryal Öney’le, Musıkî Arşivi programımızın yapımcısı Bülent Aksoy’un yayına hazırladığı Cüneyd Orhon Anlatıyor: Radyo Günlerim kitabını Aksoy’la, “Türkiye’de Kentsel ve Kırsal Mimari” projesinin üçüncü kitabı olarak Ali Konyalı’nın fotoğraflarıyla hazırlanan ve paralelinde Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde sergisi devam eden “Milas Çomakdağ”ı Ali Konyalı’yla ve Açık Radyo programcılarından Tolga Dizmen’le “Art By Change” ve “Les Frenchies En Live” projelerini konuştuk. Kumbaracı50’nin Ocak ayı programını konuşmak üzere Altıdan Sonra Tiyatro’dan Nilgün Kurt, Dünyaya Çoklu Bakmak kitabıyla ilgili Tosun Terzioğlu konuklarımız oldu.

 

Açık Şehir İstanbul 2010:

 

Açık Şehir İstanbul 2010 köşemizde Çarşamba Konuşmaları’nı Aksel Tibet, Avrupa Üniversiteleri Tiyatro Şeniliği’ni sahne ve gösteri sanatları yönetmen yardımcısı Ümit Özdemir,“Canlandıranlar Yetenek Kampı”nı Berat İlk, Ocak ayı içinde gösterimlerine devam eden İstanpoli projesinin ilk oyunu Kassas’ı tasarım ve yönetimini gerçekleştiren Övül Avkıran, “İstanbul Mimarisinin Müziği” projesini İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı klasik türk müziği yönetmeni Mehmet Güntekin, ajansın eğitim yönetmenliğinin düzenlediği “Hayatımız Tiyatro” projesinin ilk etabını eğitim yönetmenliğinden Gazi Selçuk ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Kentsel Uygulamalar Direktörlüğü’nden Yasemin Sezgin “Açık Kutu” projesini anlattı.

 

“Açık Şehir İstanbul – 2010” köşesi içinde İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı görsel sanatlar yönetmenliği tarafından Nisan 2008’de başlatılan “İstanbul’da

Yaşıyor ve Çalışıyor” projesi kapsamında İstanbul’a davet edilen ikinci sanatçı Antoni Muntadas’ın projesini on beş günde bir dört bölüm halinde yayınlamaya başladık. İlk bölümün başlığı “İçeriden bakarak İstanbul” idi. Feride Çiçekoğlu, Fırat Genç, Leyla Neyzi ve Hanna Rutishauser’ın katıldıkları panel, Yahya Madra’nın moderatörlüğünde yapıldı.

 

Kuranderde Kalanlar:

 

Altıdan Sonra ekibi geçen ay, Uluslararası Tiyatro Festivali’nin direktörü Dikmen Gürün’ü ağırladı, Talin Büyükkürkciyan ve İlyas Odman ile konuştu. Aynı zamanda Kumbaracı50’de Mitos Boyut Yayınları’nın 500. kitabının basılışının kutlamaları gerçekleşti. Altıdan Sonra Tiyatro ekibi de Kurander’de Kalanlar köşesi için bu kutlamalarda Mitos Boyut’tan Yılmaz Öğüt’le sohbet etti.

 

Anmalarla ilgili özel programlarımız geçen ay ve bu ay da devam etti:

 

Kumbaracı50 ve Açık Radyo’nun bir başka ortak projesi Gogol’ün Müfettiş’ini Şehir Tiyatrosu sanatçıları ve Ali Taygun’un öğrencileriyle Açık Radyo 15. yıl etkinlikleri kapsamında ve Gogol’ün doğumunun 200. yılı münasebetiyle Kumbaracı50’de geçtiğimiz ay okumuştuk. Bu okuma tiyatrosunun kaydını, performansı kaçıran dinleyicilerimiz için Ocak ayında Açık Radyo’da yayınladık.

 

Tarih Vakfı kurucularından Halis Aydıntaşbaş bir yıldan beri komada. Aydıntaşbaş’ın 2008’de TMMOB’nin düzenlediği Mimarlık Öyküleri Yarışması’nda birincilik kazandığı öyküsü “Balıkçı ile Üç Saat”i yayınladık.

 

Prof. Şârâ Sayın Schiller’in doğumunun 250. yıldönümünde, bu önemli yazar, şair ve  düşünürü 5 bölümde bizlere  anlattı.

 

Enis Batur ve Ali Taygun, doğumunun 100. yıldönümünde bir yayın dönemi boyunca bizlere Samuel Beckett anlatmıştı. Şimdi de Beckett’in ölümünün 20. yılı münasebetiyle her Salı bu programın tekrarını yayınlıyoruz.

 

Açık Radyo’nun Diğer Bazı Programlarında:

 

Ters Yön:

 

Orada filminin yönetmenleri Hakkı Kurtuluş, Melik Saraçoğlu ve filmin muziklerinin bestecisi Alper Maral konuğumuz oldu.

 

Terra Incognita:

 

Taner Öngür’le yeni çıkan Moğollar albümü Umut yolunu bulur ve son yıllardaki diğer grubu Suların Uğultusu'nun yine geçtiğimiz sonbaharda yayınlanan Güneş Şarkıları albümleri üzerinde sohbet ettik.

 

Toplumsal Dönüşümde Sosyal Girişimcilik:

 

Proje Koordinatörü Ece Erçel ile Boğaziçi üniversitesinde gerçekleşecek Sosyal Girişimcilik eğitimlerini ele aldık. Young Guru Academy (YGA) başkanı Gökhan Meriçliler ile  gönüllülerinin eğitiminde en önem verilen 2 husustan  biri olan  Sosyal Girişimcilik  için yapılan çalışmalar ve sonuçları üzerine konuştuk.

 

Evrenin Suyuna Giden Tasarım:

 

Tasarımcı Başak Altan ile sürdürülebilir tasarım hakkında söyleşi yaptık.

 

Koku:

 

Parfüm ve kozmetik şişeleri mümessili Hatice Aydoğmuş ile söyleştik.

 

Düşe Kalka:

 

Müzeolog Mine Küçük’ün de katkılarıyla İstanbul'da arkeoloji, çocuklar, anneler, babalar ve arkeolojinin gizemlerini üzerine bir program yaptık.

 

Sanat Kafası:

 

Yönetmen Fatih Akın, son filmi Soul Kitchen vesilesi ile 31 aralık 2009’da konuğumuz olmuştu; ama bu ilginç mülakat biraz da yayınlanma tarihinin yılın son gününe denk düşmesinden dolayı o hengâmede kendine bültende bile yer bulamamıştı. Şimdi bir aylık bir gecikmeyle duyururken, programı Şubat 2010’da “15’te 1” programı içinde tekrar yayınlayacağımızı da belirtelim.