Yorumsuz hafif medya haberleri

-
Aa
+
a
a
a

Başlığa yorumsuz yazdım ama sözümde durabileceğimi pek sanmıyorum. En azından uzun uzun yorum yapmamaya çalışacağım. Şimdi okuyacağınız metin 18 Eylül tarihli Milliyet gazetesinde Sn. Yılmaz Çetiner’in köşesinden alındı: “(...) Söyleyin, Allah aşkına, 250 bin liraya 50 - 60 sayfa yüzlerce insanın fikir emeğiyle çıkartılan gazeteden başka ne alınabilir? Gazeteler bugün bence, en aşağı 600 bin, hiç değilse 500 bin lira olmalı...”

Şimdiki alıntı ise 19 Eylül 2003 tarihli Sabah gazetesinde Sn. Umur Talu’nun köşesinden. Sn. Talu Hürriyet gazetesinin sponsor olduğu basın ile ilgili bir araştırmanın sonuçlarını veriyor: “(...) 66 ülke, 33 sırada toplanıyor ve Türkiye, daha doğrusu Türkiye basını (basılı medya) bu sıralamada 33 sıra içinde 21'inci. (66'lı sıralamada 48'inci). En temizden en kirliye doğru. Basında ‘Rüşvetli habercilik’ ayıbı açısından en temiz iki ülke, Finlandiya ve Danimarka. Onları, tahmin edebilecekleriniz izliyor. Türkiye'den beter sayılanlar arasında, Tayland, Arap Emirlikleri, Hindistan, Kenya, Kuveyt, Nijerya, Mısır, Pakistan, Bangladeş, Vietnam, Suudi Arabistan filan bulunuyor. Karne parlak değil yani. İki not örneği vereyim Etik kurallarda Türkiye basınının notu 5 üstünden 3. Vallahi yine iyi! Basın ve ifade özgürlüğü, özgür bilgi ve haber akışında not, 5 üstünden 2. ‘Rekabet’te Türkiye basınının notu ise 5 üstünden 1...”  Sayın okurlar, bir de sizin tanık olduğunuz medya-siyaset-iş dünyası ilişkilerine bakın ve gazete fiyatlarını değerlendirin. (Bu yorum sayılmaz.)

 

21 Eylül Pazar günü CNN Türk kanalında Pivot programında Sn. Bilgin Gökberk Sn. Ünal Özüak’a Sn. Aydın Örs’ün istifası ve yeni teknik direktör konusundaki fikirlerini soruyor. Sn. Özüak “(...) yeni teknik direktör seçimi için acele edilmeyebilir, zaman var... Ama çok da zaman yok, bu nesli kaybedebiliriz...”  yorumunu yapıyor. Bu iki cümle arasında geçen süre birkaç saniye. Öneri Yugoslav teknik direktör (Sırbistan-Karadağ). Yorum yok.

 

Basılı medya her gün kendi televizyon kanalındaki ana haber bülteninin izlenilirliği ve başarısını yazıyor. Ben de yine dün gece (21 Eylül) sizler için araştırmacı gazetecilik faaliyetlerine devam edip ana haber bültenlerini izlemeye başladım. Kanal D ana haberden başlıklar; Giriş GS-FB maçında verilmeyen penaltı, Sn. Şenay Akay’ın TSE başvurusu (mankenlik standardı içinmiş), ABD güzellik yarışmasında birinci olan kızcağızın bu tür yarışmalarda ilk kez rastladığımız çığlıkları, köpeklerle ilgili bir haber, İzmir’de kaçırılan bebek, Adana’da laf atma nedeni ile bıçaklanan genç, markette unutulan çocuk, Polonyalı modacı, Sn. Ebru Gündeş konserindeki yine daha önce hiç görmediğimiz sıkışan kadın ve çocuk manzarası, şaşkınlıktan küçük dilimi yutup yaşasın yaşasın ne değişik haber diye havalara uçtuğum damadın motosikletle gelini evinden alıp şehir turu atması, Sezen Aksu’nun mide sorunu nedeni ile iptal edilen konseri, Amasya’da saçı bebekliğinden beri kesilmeyen genç kızın yıkama sorunları... Ve ben artık insaf diyerek Show TV geçtim. Oradaki başlıklar ise Haluk Levent konseri, aerobik ve step hocalarının aşırı değişik figürlerle çalışmaları, bir başka yabancı grubun konseri... Gene insaf diyerek tekrar Kanal D’ye döndüm. Yaza veda partisi vardı. ATV’ye geçtim, Buradaki önemli haberler ise ev kadınlarının podyuma çıkışı, modayı kumaşçıların belirlediğine ilişkin haber (Allah aşkına bunu Kokoreççiler belirleyemez sanırım), uçakların neden kara kutu çeliğinden yapılmadığı, yeniden şaşkınlıktan küçük dilimi yutmama ramak kalan Hint fakirlerinin kobra yılanını sesle mi, hareketle mi oynattıkları ve daima merak ettiğiniz Uzakdoğulu insanların çekik gözlü olmalarının nedenleriydi. (Kuşkusuz başka haberler de vardı ama içerik ve süre oranlaması çok önemli.)    

 

21 Eylül tarihli Milliyet gazetesi spor sayfasında Sn. Bilal Meşe’nin İstanbulspor-BJK maçındaki BJK kalecisi Cordoba için yorumu “ (...) Beşiktaş’ta disiplinsizlik ön plandaydı dün. Özellikle Cordoba bu konuda BİR numaraydı. (...) Cordoba bu boşvermişliğin faturasını ilk yarıda ödemesi işten bile değildi...” Aynı günün Hürriyet gazetesinde aynı maç aynı kaleci için spor sayfasında başlık “Cordoba yenilgiyi önledi.” Verilen not 10 üzerinden 8. Size çok sudan medya haber örnekleri.

 

Sn. okurlar, Türk medyasının sadece bunlardan ibaret sayamayız. Gerçekten çok değerli isimlere saygısızlık etmiş oluruz. Yine bu medyanın birçok yolsuzluk haberini verdiğini görmezden gelemeyiz. Ama benim takıntılı olduğum ortalamalardan gidersek, artık görsel ve basılı medyanın bir şirketler grubunun adeta yayın organı haline geldiğini, en azından ve iyimser yorumla imajının bu yönde olduğunu kabul etmek zorundayız.  Doğal olarak her grup kendi dışındaki grupların, fikirlerin eleştirisi ve yine doğal olarak kendisinin övülmesi ana mantığında yayın yapıyor. Genel olarak bu yapıya  girildiğinde medyanın herkese hoş gözükmeye çalışması, deyim yerindeyse light olmaya çalışması doğal. Açık doğruları savunmak, analitik olmak, eleştirel yaklaşabilmek yerine her kesime seslenmeye çalışmak, dengeli (!) veya herkese eşit mesafede (!) –neden?- durmaya çalışmak zorunda hissediyorlar sanırım kendilerini.  Çünkü artık bize uysun, bizim istediklerimizi maddi manevi versinler ki kendileri de çok sorgulanmadan ve olası ölçüde satarak işlevlerini yerine getirsinler.  Böylesi bir medyanın, kuşkusuz ki sahip olduğu birçok değere karşın inandırıcılığından bahsetmek ne kadar doğru olur? 

 

Kuşkusuz ki dünyada her iş grubunun bir de medya grubuna sahip olduğu, ayrıca Türk okuru ve izleyicisinin beğeni düzeyinin de bundan pek de öte olmadığı ve aksi tür bir yayında bu kadar pahalı bir işletmenin nasıl dönebileceği de söylenebilir. Ancak tüm bu doğrulara karşın ve özellikle ülkenin gerçekleri yüzünden Türk medyasının satmama uğruna sadece gerçek haberi vermesini ve gerçek haberi yorumlamasını beklemek zorundayız. Belki gerçekleşmeyecek bir beklenti ama, doğru ile satma arasındaki tercihi hepimizin yapması gerekiyor.