Yeşil Teknolojiyi Unutun Sıcak Para Silahta

-
Aa
+
a
a
a

30 Kasım 2007

The Nation

 

Sıkıcı piyasa haberlerinden sıkılanlar, risk kapitalizmindeki eğilimleri izleyen Riskli İşletme Araştırmaları yöneticilerinden Douglas Lloyd’la konuşsun. Geçenlerde “Bu sektöre yapılan yatırımların canlılığını koruyacağını düşünüyorum” dedi. Llyod’un bu keyifli halinin sebebi özel güvenlik sektörüyle savunma şirketlerine akan para. “Ayrıca bu sektörün, diğer birçok sektör gibi, temiz enerjiden daha cazip olduğunu da görüyorum”

Anladınız mı? Yeni büyüme pazarında garantili bir yatırım arıyorsanız güneş enerjisini satın, izleme alın: rüzgârı bırakın, silah satın alın.

Goldman Sachs ve Marsh&McLennan gibi müşterilerin güvendiği bir yöneticiden gelen bu gözlem, Bali’de yapılacak olan BM iklim değişikliği konferansının hemen öncesinde özel bir dikkati hakediyor. dünya çevre bakanları Bali’den Kyoto anlaşmasının yerine geçecek küresel bir anlaşmayla ayrılmaları gerekiyor.

Hâlâ salım limitleriyle ilgili engellemelerine devam eden Bush yönetimi bu krizi pazarın çözmesini istiyor. Geçtiğimiz Ocak ayında ABD Başkanı, “dramatik teknolojik hamlelerin eşiğinde” olduğumuz konusunda dünyaya garanti verdi: “Bu hedefe ulaşmak için gereken en etkin ve verimli yakıt karışımlarının ne olduğuna dair kararı pazara bırakacağız” dedi.

Kapitalizmin bizi iklim felaketinden kurtarabileceği fikrinin çok güçlü bir çekiciliği var; politikacılara, şirketleri denetlemek yerine sübvanse etmeleri için bir mazeret veriyor ve pazar mantığının kalbini oluşturan sınırsız büyüme fikrinin bizi bu noktaya getirdiği yönündeki bir tartışmayı gayet güzel engelliyor.

Ne var ki, giderek felakete eğilimli bir hale gelen  dünyaya meydan okumak için pazarın değişik fikirleri olduğu anlaşılıyor. Lloyd’a gore, hükümetlerin tüm teşviklerine rağmen gerçek büyük para, temiz enerji teknolojilerinden uzaklaşıyor ve  zengin ülkeleri ve kişileri ileri teknoloji donanımlı kalelerde muhafaza edecek aletlere gidiyor. Risk kapitalizminin ana büyüme alanları izleme aletleri satan özel güvenlik sektörü şirketleri ve özelleştirilmiş acil müdahale ekipleri. Basitçe söylemek gerekirse, risk kapitalizmi dünyasında, bir yanda yeşillerin, diğer yanda silah ve garnizonların olduğu bir yarış sürüyor – ve, silah ve garnizonlar önde.

Riskli İş Araştırmaları’na göre, geçtiğimiz yıl yeşil teknoloji geliştiren Kuzey Amerika ve Avrupa şirketleri , yeni yatırımlar için “ülke güvenliği” ve silah endüstrisine odaklanmış şirketlerle gırtlak gırtlağa bir yarış içindeydi. Yeşil teknoloji de silahlar ve garnizonlar da 3.5 milyar dolar aldı. Ama bu yıl silah ve garnizon büyük bir hamle yaptı. Yeşiller yeni yatırım fonlarından 4.2 milyar dolar alırken, garnizonlar önceki yılı ikiye katlayarak 6 milyar dolar aldı. Üstelik 2007’nin henüz sonuna gelmedik.

Yeşil-enerji teknolojisine talebin çok yüksek olması gerektiği düşünüldüğünde, bu eğilimin gerçek arz-taleple hiçbir ilgisi yok. Petrolün varilinin neredeyse 100 dolara yükselmesiyle, hem tüketici hem de tür olarak yeşil alternatiflere fena halde ihtiyacımız var. Nobel ödüllü BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin son raporu Time dergisince “insanlığa son uyarı” olarak nitelendirildi. Bu arada Oxfam’ın yeni yayınladığı rapor da art arda gelen doğal afetlerin “şanssızlık” olmadığını ortaya koyuyor: son 20 yılda görülen olağanüstü hava olaylarının sayısı dört kat arttı. Buna karşın bu yıl ne Kuzey Amerika ne de Avrupa’da büyük çaplı terör eylemleri yaşanmadı. ABD’nin Irak’taki birliklerini azalttığına dair ipuçları var ve acımasız propagandaya rağmen İran’dan yakın bir tehlike emaresi yok.

Peki o zaman yeni gözde sektör neden yeşil enerji değil de “ulusal güvenlik”? Bunun nedeni belki de iklim ve enerji krizine yanıt olacak birbirinden oldukça farklı iki işletme modelinin olmasıdır. Bizi bu felakete giden süreçten kurtaracak politikalar ve teknolojiler geliştirebiliriz. Ya da, bir yandan kaynak savaşları nedeniyle öfkelendirdiğimiz ve iklim değişikliği nedeniyle yerlerinden ettiğimiz kişilerden bizi koruyacak politikalar ve teknolojiler geliştirirken, bir yandan da kendimizi en korkunç savaşlar ve hava olaylarından koruyabiliriz. (Bu ikinci seçeneğin en uç ifadesini Hummer’in yeni TV reklamlarında görebilirsiniz: bu benzin canavarı, taşıdığı kargoyu güvenli bir biçimde felaket bölgelerine götürürken görülüyor. Ardından gelen slogansa şu: UMUT: Hummer’ı Olanlar Krizlere Hazırlıklıdır. Bu biraz, Marlboro adamının bir kanser koğuşunda pişmanlık terapisi yapması gibi. Kısaca, ya onarmayı ya da kale kurmayı seçebiliriz. Çevre aktivistleri ve bilim insanları onarmak için haykırıyor. İç güvenlik sektörü ise geleceğin kale kurmakta olduğuna inanıyor.

Her ne kadar bu yeni ekonominin mimarı 11 Eylül olsa da, aslen anti-terör teknolojisi üreten birçok kurum doğal afetlerde özel acil yanıt sistemi haline getirildi. Blackwater kendini yeni Kızıl Haç olarak tanıtıyor, itfaiyeciler de dev sigorta şirketleri için çalışıyor. En büyük pazar ise, açık farkla, Avrupa ve Kuzey Amerika’yı kale haline getirmek. Halliburton’un göç dalgasıyla gelecekler için gözaltı merkezleri kurma sözleşmesi, “sanal” sınır duvarları olan Boeing’in biyometrik kimlik kartları. Bu teknolojilerin ana hedefi teröristler değil. Hedef, Meksika’nın Tabasco eyaletinde yenilerde yaşanan seller ya da Bangladeş’teki tayfun gibi olağanüstü iklim olayları nedeniyle yerlerinden edilen göçmenler. İklim değişikliği giderek daha fazla kişiyi topraksız bırakırken, kale kurma pazarı dramatik bir biçimde artacak.

Elbette yeşilden para kazanmak hâlâ mümkün, ama kaçma ve korunmada çok daha fazla “yeşil” var –en azından kısa vadede. Lloyd’un dediği gibi: “Güvenlik sektörünün başarısızlık şansı temiz teknolojiden çok daha az ve en az bunun kadar önemlisi, başarılı bir güvenlik şirketi kurmak için gereken kapital yatırımı çok daha düşük.” Bir diğer deyişle, gerçek sorunlar için çözüm bulmak zor ama bu sorunlardan kar elde etmek kolay.

Bush iklim krizinin çözümünü pazarın becerikli ellerine teslim ediyor. Eh, pazar da söyleyeceğini söyledi: bizi bu felakete giden yoldan çekip almayacak. Aslında, borsa bu yolda gideceğimiz üzerine bahis oynuyor.Makalenin İngilizce aslına ulaşmak için tıklayın: The Nation

İngilizce aslından Türkçe’ye çeviren: Özlem Dalkıran