Yeni ve "Özgür" Irak Dedikleri Bu İşte!

-
Aa
+
a
a
a

04 July 2004

 

Independent

 

Bağdat’taki Amerikan valisi Paul Bremer, görevinden ayrılmadan önceki son saatlerinde Irak’ta kendi yönetiminin yürürlüğe koyduğu bazı kanunları daha da sıkılaştırdı.

 

Bremer, Iraklı motorcuları, bir elleri tekerin üzerinde iken motor sürmekten men eden bir kanun  çıkardı. Başka bir kanun da  acil durumlar dışında korna çalınmasına yasak getiriyordu. Aynı gün, 3 Amerikan askeri Bağdat’ta  bir yol kenarında patlayan  bomba ile  öldürüldü. Bu saldırı, hafta sonundan bu yana Amerikan kuvvetlerine yönelik olan altmışın üzerinde saldırıdan yalnızca bir tanesiydi. Bütün bunlara karşın, Bremer Iraklı şoförler için endişelenmekteydi.

 

Bremer’in akıl almaz hatalarına ve koalisyon yönetimi ile birlikte sebep oldukları  felakete, başka hiç bir şey daha iyi işaret edemez. Şu an  3000 güçlü  Amerikan elçisine dönüşmüş “Koalisyon Gücü Yönetimi” ile olan bağlar koparılmamıştı.Bay Bremer’in en son çarpıcı anı, Bağdat’ı bir Amerikan askeri uçağı ile terk ederkenki haliydi. İki Amerikalı lejyoner, tüfeklerini kameralara doğrultarak kabin kapısı kapanıncaya dek Bremer’e eşlik ettiler. Hatırlarsanız, Bremer “anti terör” uzmanı olduğu için bu göreve getirilmişti.

  

 “Yeni” Irak’a,  Amerikan ideolojisine has isimler bulan  pek çok geçici koalisyon yönetimi görevlisi, kuşkularımızı haklı çıkartarak Bağdat’taki görevleri biter bitmez  Bush’un seçim kampanyasında çalışmak üzere Washington’a  gitti. Ancak “ uluslararası bölgede  kalanlar, yani işgal gücü yönetiminden olmadıklarına güya inandıklarımız, ümitsizliklerini gizlemiyorlar “’İdeoloji tükendi. Geriye hiç bir amacımız kalmadı” diyorlar. Aralarından biri, geçen hafta şöyle diyordu: “Biz, burada yalnızca günü geçiriyoruz. Yapmaya çalıştığımız tek şey, yani tek hedefimiz 2005 yılının Ocak ayına kadar gözlerimizi kapatmak.” (2005’in Ocak ayında Irak’ta ilk seçimlerin yapılması planlanıyor) “Bu, bizim tek hedefimiz. Seçimleri atlatıp bu cehennemden çıkmak.”

 

Saddam Hüseyin’in geçtiğimiz  hafta eski saraylarından birinde “mahkemeye çıkarılması”, bu sebeple, işgalcilerin elindeki son kozdu. Bundan sonra Irak’tan “iyi haber”  çıkmayacak. Amerika’da Kasım ayında yapılacak seçimlerden önce gözlerimizi kamaştıracak  hiç bir cambazlık yapamayacak; kimseyi ele geçiremeyecekler. Mahkeme trajedisi dahi, “tam egemenliğin”  geçen hafta yanlışlıkla devredildiği Irak’a, ne kadar yetki tanındığının bir göstergesiydi.

 

Amerikalılar, Saddam’ı alıkoymaya devam ediyorlar- Irak’ta değil, Katar’da- ve onun duruşmasını yönetiyorlar. Sivil giyimli Amerikalı askerler, mahkemedeki “sivil” kişilerdi. Amerikalılar, duruşma bantlarını sansürlediler; duruşmanın kaydedilmesini talep eden hakimle ilgili olarak yalan söylediler ve video kasetlerine “ Amerikan ordusu tarafından silinmiştir” ibareleri eklediler. Amerikan ordusundan üç yetkili, duruşmanın bütün orijinal kayıtlarına el konulduğunu da daha sonra açıkladı.Yetkililerden biri,   “Bu, benim başına en son 1991’deki Körfez Savaşı’nda gelmişti. Irak hükümeti, Basra’da benim kasetlerime el koymuştu.” dedi.

 

Elbette bütün bunlar, artık bir gösteriye dönmüş olan  Saddam davasıyla -elbette Saddam’ın herhangi bir avukatı yoktu - nasıl başa çıkabilecekleri ile ilgili değil. Gün gelir de Saddam, adil bir şekilde yargılanacak olsa bile, geçen hafta “dilsizleştirilen” kayıtlar çok büyük önem kazanacak. Eğer Saddam, oyunun senaryosuna uymayıp El- Kaide’yle olmayan bağlantıları yerine Amerika ile olan yakın ilişkilerini anlatmaya başlarsa yine “susturulacak”.

 

Ne var ki Amerikan işgali  pek çok başka  biçimde de devam ediyor. 146.000 asker, Irak için çok fazla, tankları Amerikan “büyükelçiliğinin” duvarları etrafında bekliyor, zırhlı araçları Bağdat’ta ortalığı birbirine katıyor, konvoyları şehrin otoyollarından uğultu ile – bazen de infilak ederek- geçiyor. “Yeni” ve “egemen” hükümet, Amerika’ya Irak’tan ayrılma emri veremiyor. Bay Bremer’in yeniden yapılanma  sözleşmeleri sayesinde  Amerikan şirketleri Irak’ın kaymağını yiyecek. Naomi Klein,  The Nation adlı kitabında  bu durumu  “milyon Dolarlık soygun” olarak nitelendiriyor. Bay Bremer, “ yeni” ve “egemen” hükümetin değiştiremeyeceği bir dizi yasayı da yürürlüğe koydu.

 

Saddam’ın 1984 sendika kurma yasağının yeniden yürürlüğe konulması, en sinsi yasalardan biriydi. Bu aptal yasayı koymaktaki amaç, Irak Sendikalar Federasyonu’nu susturmaktı. Sendikalar, Irak’ta dini Ortodoksiye ve fundamentalizme karşı çıkan  az sayıdaki laik gruptan  biri. Bu yüzden, güçlü bir sendika hareketi, yeni  Irak’ta politik ve demokratik gücün alt yapısını oluşturabilirdi. Ama, hayır, Bay Bremer iş dünyasını korumayı tercih etti.

Bütün bunların yanı sıra lejyonerler de güç kazanmaya devam ediyorlar. Blackwater’in silahlı eşkıyaları, önlerine çıkan her Iraklıyı vuruyorlar : Bu kişilerin kendilerine yönelik davranışlarından dolayı  Kürt gazeteciler, iki kere Bremer’in basın toplantısını terk etti. Bağdat, Iraklıları sokaklarda itip kakan ve onlara bağırıp kötü muamele eden, şehrin iyi korunmayan otellerinde içip içip  sarhoş olan, kendilerini silahlarla donatmış esrarengiz Batılılarla ayakta duruyor. Iraklıların gözünde bu kişiler, Batı’daki tersliklerin birer simgesi. Gerçi biz onlara “ taşeron” demeyi seviyoruz ama raporlara bakılırsa bu kişiler, giderek artan bir oranda masum Iraklıları öldürüyorlar. Amerikan ordusu ve diplomatik görevliler, “güvenlik” detayları ile ilgili olarak şimdi 80/20 oranında bir hedef belirlediler – yani her 20 Batılı lejyonere karşılık 80 Iraklı lejyoner.

 

 

Başkan Bush unutsa bile, Amerikan askerlerinin yönelttiği pislik, çıplaklık ve aşağılama ancak bir kaç kuşak sonra  hafızalardan silinebilir.O zamana kadar,  Ebu Garib  skandali  tutuşmaya devam edecektir. Bugünlerde Bağdatlı solcu gruplardan biri, birkaç kadının hapishanede Iraklı polisler tarafından tecavüze uğradığını ve Amerikalıların da bunu seyrettiğini iddia ediyor. Aileleri “namuslarını temizlemek “ için bu kadınları öldürmüş.

 

 

Ülkenin çok büyük bir bölümü herhangi bir hükümetin, hatta Amerika’nın bile, kontrolü dışında. Felluce sanal bir halk cumhuriyeti, ve linç kanunu Bağdat’ta dahi yürürlükte. Mukteda El Sadr’ın Mehdi Ordusu, Bağdat’ın Sadr şehrinin gecekondu bölgesinde  20 yaşındaki bir delikanlıyı Amerikalılarla “iş birliği” yaptığı gerekçesiyle halkın gözü önünde idam etti. Amerikalı bir muhabir, geçen hafta bu konudaki şikâyetlerini şöyle dile getiriyordu: “ Suriye sınırındaki düğünde, bütün o fakir insanları öldürdüler. Bizim askeri kaynaklarımız ise orada bir karışıklık olduğunu söylüyor. Daha sonra General Mark Kimmit  “ölenlerin hepsi teröristti’ dedi çünkü oraya gidip aksini ispatlayamayacağımızı biliyor.”

 

Hatırlayacak olursak yeni Başbakan İyad Allawi, CIA’in adamıydı; MI 6’ nın adamıydı ve eski bir Baas’çıydı. Sürgündeyken on dört istihbarat ajansından para aldığını da gazetecilere kendisi itiraf etti aslında. Ne var ki, Amerikalı korumalarına da ışıldayan John Negroponte’ye de ters düşmeyecek olan “özgür” Allawi, Irak’ın, Honduras gibi yeni bir Amerikan Büyükelçiliği olacağını düşünmekte.

 

Yeni hükümet için tek çıkış yolu, halkın talebini uygulamaya koymaktır: Amerikalılara ülkeyi terk etmelerini söylemek. Elbette, Bay Allawi bunu yapamaz. Allaw’nin “egemen” hükümeti, Irak’taki Amerikan güçlerini istemeyen halktan korunmak için Amerikan askerlerine ihtiyaç duyuyor.

 

Böylece bizler 2005’te  yapılacak seçimlere kadar suyu ısıtacağız, bazen gözlerimizi aralayıp olan bitenden  korkuya kapılacağız. Bugünlerde pek çok Iraklı yeni bir diktatörün çıkacağına inanıyor. Neo Muhafazakâr Amerikalı Daniel Pipes’in tüyler ürpertici ifadesiyle, bu  “demokratik görüşlü güçlü adam” , Irak’ta bizim tesis edemediğimiz güvenliği  sağlayacak.

 

Biz de haklı olarak ,seçimlerden sonra Irak’ta ters giden şeyler için suçlanmamamız gerektiğini iddia edeceğiz. “Biz, Iraklıları Saddam’dan kurtardık’ diyeceğiz.” “Biz onlara ‘demokrasi’ verdik, ama  onlar bununla ne yaptılar!”

 

 

Çeviren: Işıl Şimşek