Yabancı Düşmanlığı Her Yerde mi?

-
Aa
+
a
a
a

1 Eylül 2010

http://www.iwallerstein.com/xenophobia-all-over-the-place/

Çeviri: Markisit.org (Avi Haligua)

Yabancı kimdir? Modern dünyada, tek başına en güçlü bağlılık, vatandaşı olduğumuz ülkeyle ilgilidir. Bu duruma milliyetçilik ya da vatanseverlik denilir. Evet, bazı insanlar başka hasletleri vatanseverliğin üzerinde görüyor olsalar da, azınlıktaymışlar gibi görünüyorlar.

Tabii ki bazı durumlarda insanlar milli hislerini ifade ederler. Sömürgecilikle ilgili bir durumda milliyetçilik kendini emperyalist güçten bağımsızlık talebi olarak ifade eder. Bazılarının yarı sömürge diye tanımladığı, teknik olarak bağımsız ama daha güçlü bir devletin gölgesinde yaşayan ülkeler için de bastırılmışlık hissi sebebiyle benzer taleplerden bahsedilebilir.

Bir de güçlü ülkelerin kendini teknik ve kültürel üstünlük üzerinden ifade eden milliyetçilikleri vardır. Bu üstünlük hissi onlara, daha zayıf devletlere görüş ve değerlerini dayatmakla ilgili haklılık verir.

Ezilen ulus milliyetçiliğini değerli ve ilerici görebiliriz. Güçlünün milliyetçiliğini adaletsiz ve gerici olarak tanımlayabiliriz. Ancak zenofobik milliyetçilik diyebileceğimiz bir üçüncü türün çıkışını fark etmeliyiz. Bu durumda olan devletlerin vatandaşları, güç kaybettiklerini hissediyor ya da güç kaybetmekten korkuyor ve bir "zayıflamadan" bahsediyor olurlar.

Milli zyıflama hissi, şu an yaşadığımızki gibi büyük ekonomik zorluklar zamanında kaçınılmaz olarak ortaya çıkar. Bu sebeple, dünyanın pek çok yerindeki ülkelerde yabancı düşmanlığının siyasi hayatta gittikçe daha büyük bir rol alması normal sayılabilir.

Bu hâli, ABD'de kendine Çay Partisi diyen örgütlenmenin 'ülkeyi geri almak' ve 'Amerika'yı ve onurunu geri kazanmak' fikirlerinde görmek mümkün. 28 Ağustos'ta Washington'da düzenledikleri yürüyüşte, eylemi örgütleyenler arasında bulunan Glenn Beck şöyle diyordu:

"Açıkçası ülkemin sorunlarına baktığım zaman, yıkımın sıcak nefesini boynumuzda hissediyorum ve bu sorunu politik yollarla halledecek bir figür göremiyorum."

Geçtiğimiz Kasım ayında, Japonya'da yeni bir örgüt olan Zaitokukai, Kyoto'da Koreli bir ortaokulun çevresini 'barbarları sınır dışı edin' diyerek sardı. Liderleri, Japonya'nın dünya sahnesinde saygınlığını yitirdiğini ve yanlış yönde ilerlediğini söyleyerek Çay Partisi'nden esinlendiklerini söyledi.

Avrupa'da pek çok ülkede yabancıları sınır dışı etmek üzerine kurulu politikaların güç kazandığını ve ülkenin gerçek sahipleri denen insanlara geri verilmesini isteyenlerin sayısının arttığını görmek mümkün. Tabii gerçek vatandaş olmak için kaç kuşak o ülkede yaşamak gerektiğine dair sorular sormak gereksiz.

Bu fenomenden Güneydeki Latin Amerika ülkeleri, Afrika ve Asya da etkileniyor. Yabancı düşmanlığının çirkin başını hangi olaylarda ne zaman çıkardığını sayıp dökmenin bir anlamı yok.

Asıl soru, yabancı düşmanlığının korkunç sonuçlarını ortadan kaldıracak bir şey yapılıp yapılamayacağı. Bir ekol sloganları belirleyip, sulandırılmış şekliyle tekrarlamayı ve döngünün ekonomik olarak daha iyi bir hale geldiği anı beklemeyi öneriyor.

Peki, solda ve merkez solda yer alan partilere ne yapıyor? Çoğu sinmiş olsa da hepsinin ortada olmadığını söyleyemeyiz. Bir kez daha 'vatanperver' olmamak veya 'kozmopolit' olmakla damgalanmaktan korkuyorlar. Dalga ileride zayıflayacak bile olsa, altında kalıp silinmekten korkuyorlar. Böylece hafif konuşmalar, evrensel değerler ve 'ödünlerden' bahsediyorlar. Peki, bu politika onları kurtarıyor mu? Bazen kurtarsa da genellikle hayır. Sıklıkla böyle dalgalar tarafından süpürülüyorlar. Bazen de dalgaya katılmayı bile tercih ediyorlar. Faşist partilerin tarihleri, faşist olan 'solcu' liderler açısından dolgundurlar. Tüm bunlar, faşist kelimesinin mucidi Benito Mussolini'den beri böyle.

Tüm toplulukların kendi kararlarını vermelerine olanak tanıyan çoklu otonomiye dayalı haklar da dahil eşitlikçi değerlere tam bağlılığı tanımlamak ve sürdürmek çok zor. Ancak büyük ihtimalle insanlığın devamlılığı için uzun vadede tek seçeneğimiz bu.