Vergi prizmasından

-
Aa
+
a
a
a

19 Şubat 2006Hakan Altınay

Boğaziçi ve Koç üniversitelerinden Ünal Zenginobuz, Fatoş Gökşen, Gökhan Özertan ve İsmail Sağlam, "Vergi mükellefinin cebinden devletin hazinesine: Türkiye'de kim ne kadar vergi ödüyor?" başlıklı çok önemli bir çalışma gerçekleştiriyor. Boğaziçi Üniversitesi Araştırma Fonu ve Açık Toplum Enstitüsü tarafından desteklenen ve halen devam etmekte olan bu araştırmanın ön sonuçları ezberimizdeki bilgileri gözden geçirmemize neden olacak nitelikte. Araştırmanın başlıca sonucu, en demokrat gözlemcilerden bile sık sık duyduğumuz, "Türkiye'de 40 milyon seçmen ve sadece 4 milyon vergi mükellefi var. Vergi vermeyen Türk halkı hesap soramaz" yakınmasının doğru olmadığı. Araştırma, kamu gelirleri içindeki payının yüzde 70'lere ulaştığını bildiğimiz dolaylı vergilerin, çeşitli hanehalkı kesitleri için ne anlama geldiği gibi yaşamsal bir soruya cevap arıyor ve ortalama bir ailenin her 1.000 YTL'lik harcamasının 250 YTL'sinin tüketim vergisi olarak Ankara'ya gittiği ortaya çıkıyor. Çarpıcı örneklerden bir tanesi, 1.6 litre motor hacmi olan ortalama bir arabayı alıp, beş yıl boyunca yine yıllık ortalama kullanım oranı olan 20.000 km kullandığınızda, harcamalarınızın 2/3'ünü vergi olarak veriyor olduğunuz. Araştırma ekibinin çarpıcı bir şekilde ortaya koyduğu gibi, bir arabayı alıp, beş yıl kullanma hakkı için aslında üç araba alıp, ikisini devlete vergi olarak veriyoruz. Dolayısıyla Türkiye'deki gerçek vergi mükellefleri, okul kantininden simit alan dokuz yaşındaki öğrenci, cep telefonundan akrabalarını arayan 39 yaşındaki ev kadını ve arabasına benzin alan 49 yaşındaki serbest meslek sahibi. Gerçek vergi mükellefleri aslında tüketiciler ve hiçbir şekilde içine itildikleri suçluluk duygusunu hak etmiyorlar. Çünkü, kamu bütçesi için çok ciddi kaynaklar yaratıyorlar ve bu kaynakların yerinde ve verimli kullanımı konusunda hesap sormaya sonuna kadar hakları var.

Dolaylı vergiler adaletsiz Araştırmanın bir diğer sonucu, devletin ana gelir kaynağı olan tüketim vergilerinin çeşitli sosyal gruplar üzerindeki farklılaşan yükü. Türkiye İstatistik Kurumu'nun, 2.160 hanenin 12 ay boyunca elde ettikleri gelir ve yaptıkları harcama verilerinin analizine dayanan araştırma, dolaylı vergilerin adaletsiz dağıldığını bir kez daha gösteriyor. Gelire göre en üst yüzde 5'e girenlerin tüketim harcamalarındaki vergi oranı ortalamanın yarısından bile daha az. Buna karşın, vergi vermediği ve irrasyonel destek politikalarından yararlandığı sanılan tarım kesiminin, harcamalarının yüzde 43'e ulaşan oranlardaki kısmını vergi olarak ödediği ortaya çıkıyor. Bu oranın olağanüstü yüksekliği, kırsal hane halklarının sadece kendi tüketim ihtiyaçları için değil, aynı zamanda üretim yapmak için kullandıkları girdilerin, -örneğin mazot- hane halkı harcamaları içinde sayılmasından kaynaklanıyor. Kurumlar vergisinin yüzde 20'ye indirildiği bir dönemde, aslında her biri küçük işletme olan kırsal hane halkı mensuplarının da, suçluluk duygusu içinde kamudan beklentilerini ifade etmekten kaçınmaları için hiçbir neden yokmuş gibi görünüyor. Eğer toplum olarak sadece tüketim yoluyla kamunun gelirinin önemli bir kısmını hep birlikte oluşturuyor isek, kamu hizmetlerinin çeşidi ve kalitesi konusunda daha talepkâr olabilmemiz gerekir. Dünyadaki en kapsamlı karşılaştırmalı eğitim araştırması PISA'ya göre, Türkiye'deki öğrencilerin en üstteki yüzde 2'si, Amerikalıların ya da İrlandalıların yüzde 2'sinden daha başarılı sonuçlar alıyor. Lakin aynı araştırma, Türkiye'de okullar arasındaki performans farkının, eşitsizlikleri ile bilinen Brezilya'dan bile önde ve araştırmaya katılan ülkeler arasında birinci olduğunu gösteriyor. Eğer kurumlar veya gelir vergisindeki olası eksiklerimiz yüzünden mahellemizdeki okulun diğerlerinden geri kalmasının hesabını soramıyor isek, bu anlamsız bir suçluluk duygusu. Bu düzeylerde dolaylı vergiyi, her bireyinin tüketim yaparak ödediği bir toplumda, hepimizin kaliteli eğitime eşit biçimde ulaşma hakkını yüksek sesle talep etme hakkı var. Aynı şekilde, devlet ya da başka yurttaşların hakkımızı ihlal ettiğini düşündüğümüzde başvurabileceğimiz, adalet duygumuzu güçlendiren etkin bir yargı sistemini talep etme hakkımız da var. Yıllardır, kamu borcunu çevirme ve faiz dışı fazla yaratma baskısı ile otomatik pilota bağlandığı izlenimi veren kamu bütçesi oluşturma süreciyle tekrar ilgilenmenin ve kamusal tercihlerimizi göğsümüzü gererek ifade etmenin zamanı gelmedi mi? HAKAN ALTINAY: Açık Toplum Enstitüsü

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=5571