Tony Blair'in diktatör dostu

-
Aa
+
a
a
a

28 Ekim 2003The GuardianBritanya ve ABD hükumetleri Irak'la savaşa girmek için üç neden gösterdiler. Birincisi teröre karşı savaşı yaygınlaştırmaktı. İkincisi kitle imha silahlarını kullanılmalarına imkân vermeden ortadan kaldırmaktı. Üçüncüsü kendi halkını katleden acımasız bir rejimi ortadan kaldırmaktı. Eğer savaşın amacı terörizmi yenmekse, bunda başarısız olundu... Savaştan önce el-Kaide ve Irak arasında görünür hiçbir bağlantı yoktu. Şimdi ulaşabileceği batıya ait hedefleri amaçları doğrultusunda kullanmak için, el-Kaide bu ülkeye girmiş gibi görünüyor. Eğer amaç kitle imha silahlarını Saddam kullanmadan önce yok etmek idiyse, böyle silahlar ortada görünmediğine göre, bu ahlâki veya stratejik haklılığı olmayan bir savaş. Bu durumda ortada sadece bir mazeret, güçlü bir mazeret kalıyor. Saddam Hüseyin zalim bir diktatördü. İnsan haklarını ihlâl etti diye zorla düşürülmesinin yasal dayanağı olmamakla birlikte, ahlâki dayanağı var. Bu başbakanımızın etkili bir şekilde defalarca dile getirdiği bir dayanak. Tony Blair Şubat'taki İşçi Partisi Kongresinde"Savaşa karşı öne sürülen etik nedenlere verilecek cevap da etik nedenlere dayanıyor: Etik nedenlerden ötürü Saddam'ı düşürmek," diyordu: "Dünyayı Saddam'dan kurtarmak insancıl bir davranıştır. Aslında insanlık dışı olan, onu yerinde bırakmaktır."Eğer milyonlarca Britanyalı bu görüşü kabul etmemiş olsaydı, bugün Tony Blair'i başbakan olarak göremezdik. Özellikle İşçi Partisi'nden olmak üzere birçok kişi onun kararına karşıydı. Ama onun insan haklarının önemine içtenlikle inandığından şüphe etmiyorlardı. İçtenliğini sınamanın tek yolu var. O da insan hakları konusundaki duyarlılığının, tutarlı bir şekilde dış politikasını belirleyip belirlemediği. Eğer yabancıların esenliğine onlar adına savaşacak  kadar önem veriyorsa, başka ülkelerin hükumetleri ile ilişkilerinde de aynı duyarlılığı göstermesini beklemeliyiz. Örneğin Özbekistan halkına yardım etmek için elinden geleni yapmasını beklemeliyiz.

İslam Kerimov'un icraatlarıÖzbekistan'da politik ve dinsel nedenlerle tutuklu olanların sayısı 6 bini geçiyor. Her yıl bu tutuklulardan bazıları işkenceden ölüyor. Bazen polisler ve istihbarat elemanları tutukluların parmaklarını, kaburgalarını ve kafataslarını çekiçlerle kırıyorlar. Veya onları şişliyor, kerpetenle bedenlerinden et kopartıyorlar. Veya 15 gün boyunca dizlerine kadar gelen buz gibi suyun içinde ayakta tutuyorlar. Bazen biraz daha yaratıcılık gösteriyorlar. Geçen yıl cesedi akrabalarına teslim edilen bir tutuklunun gövdesinin yarısı tuhaf bir kırmızılıktaydı. Haşlanarak öldürülmüştü. Suçu ülkesindeki birçok tutuklu gibi, dininin gereklerini yerine getirmekti. Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov politikayı Sovyetler Birliği'nde öğrendi. Eski sistem tarafından göreve getirilmişti, sistemin 1991'de çökmesi görevinde kesintiye neden olmadı. Ülkede İslami bir terör şebekesi faaliyet gösteriyor. Ama Kerimov barışçı Müslümanlarla teröristler arasında ayırım yapmıyor.  Dua ederken cumhurbaşkanını övmeyen veya devlet tarafından kabul görmeyen bir örgüte üye olan tutuklanabiliyor. Karşı politik görüşte olanlar, insan hakları savunucuları ve eşcinseller de aynı muameleyle karşılaşıyorlar. Bazıları, eskiden Sovyetler Birliği'nde olduğu gibi akıl hastanelerine gönderiliyorlar.

 Ülkesinde muhalefeti yasaklayan Özbek lider İslam Kerimov, "özgür dünyanın lideri" W. Bush.

Ancak ABD hükumeti için Özbekistan değerli bir anahtar. Tıpkı bir zamanlar Saddam Hüseyin'in idaresi altındaki Irak gibi. ABD özel kuvvetleri 1999'dan beri Kerimov'un askerlerini eğitiyorlar. Kerimov Ekim 2001'de ABD'ye, Taliban'a karşı savaşta kullanılmak üzere Özbekistan'da hava üssü kurma izni verdi. Taliban rejimi devrildi ama ABD'nin Özbekistan'dan çıkmaya hiç niyeti yok. Özbekistan Orta Asya'nın geniş petrol ve doğalgaz yataklarının ortasında. Rusya ve Çin bu ülkeyi yanlarına çekmek için birleriyle yarışıyorlar. Özbekistan Saddam Hüseyin'in Irak'ı gibi İslami güçleri uzaklaştıran, laik bir ülke.
Şimdiye kadar ABD hükumeti Kerimov rejimini izole etmek bir yana, yaptığı yardımları üç katına çıkardı. Kerimov geçen yıl 500 milyon dolarlık  (300 milyon sterlin) yardım aldı. Bu paranın 79 milyon doları, işkencelerin büyük bir kısmından sorumlu olan, polis ve istihbarat servislerine gitti. ABD Kerimov'la olan ilişkisinin, onu insan haklarına saygı göstermeye teşvik edeceğini öne sürüyor. Ama aynı Saddam Hüseyin gibi Kerimov da, dünyanın en güçlü hükumetinin himayesi altında olduğu için dilediğini yapabileceğine inanıyor. Gerçekten de ABD Dışişleri Bakanlığı onun işlediği suçlara mazeret bulmada başrolü oynuyor. Örneğin Mayıs'ta Özbekistan'ın insan hakları konusunda "önemli ve sürekli ilerlemeler" kaydettiğini duyurdu. İlerleme? İki yıl önce ortalama "12-19 yıl arası cezalara çarptırılan" barışçı dini örgüt mensuplarının cezaları şimdi "7-12 yıla" düştü.

"Kısmen 10 numaranın emirleriyle"ABD hükumeti ile özel ilişkilerinin, Kerimov hükumetinin gücünü ve ömrünü artırdığı konusunda pek şüphe yok. Onu desteklemenin tehlikeli bir oyun olduğu konusunda da pek şüphe yok. Bugün ABD'nin en önemli düşmanları, geçmişte kendisi ve müttefikleri tarafından beslenen ülkeler: Afganistan'da Taliban, Suudi Arabistan'da Vahabi yanlıları, Irak'ta Saddam Hüseyin ve adamları. Diktatörlerin dostları değil sadece güç kaynakları olur. İktidarda kalmak için gereğinde sadık kaldıkları tarafı değiştirirler. ABD Sovyetler Birliği'nin kuyusunu kazmak için, Afganistan'da aşırı Müslümanları destekledi ve bir canavar yarattı. Şimdi aşırı Müslümanların kuyusunu kazmak için Sovyet döneminden kalma bir lideri destekleyip, başka bir canavarı büyütüyor. Ya Tony Blair'e, insan hakları savaşa girmeyi haklı gösterecek kadar önemlidir diyen adama ne demeli? Bu yılın başında Bay Kerimov'a Birleşik Krallık'tan dilediği silahı alabilmesi için açık izin verdi. Ama verdiği destek bunun çok ötesinde. Britanya'nın Özbekistan Büyükelçisi Craig Murray, demokratik hareketleri bastırdığı ve karşıtlarını işkenceyle susturduğu için Kerimov'u defalarca eleştirdi. Tıpkı yüz yıl önce Kongo'daki dışişleri bakanlığı görevlisi Roger Casement'ın yaptığı gibi, Murray de insan hakları konusunda duyarlı olan herkesi harekete geçirecek dosyalar yolladı.  Blair elhak harekete geçti: Büyükelçiyi susturmak amacıyla elinden geleni yapmak için harekete geçti. Bay Murray görevden alınmakla tehdit edildi, uydurmalığı aşikâr suçlamalar yüzünden sorguya çekildi. Üstleri o kadar merhametsizce eziyet ettiler ki, tıpkı Kerimov karşıtları gibi bir süre psikiyatri kliniğinde kalmak zorunda kaldı. Ancak onun durumunda geçerli tıbbi nedenler vardı. Hükumetten üst düzey bir kaynağa göre bu uygulamalar "kısmen 10 numaranın emirleriyle" yapıldı. Nisan'da Blair bize "Irak'ı Saddam'ın gaddarca idaresine bırakmanın yanlış olacağı" kanısına vardığını söyledi. Şimdi aynı adam gaddarca idare edilen Özbekistan'a bu durumda kalması için yardım etmenin doğru olduğuna inandığına göre, eski söyledikleri ne kadar inandırıcı?Çeviren: İnci Ötügen