Telafer 'de Neler Oluyor?

-
Aa
+
a
a
a
Kuzey Irak’ta uzunca bir süredir Kerkük üzerinde yoğunlaşmış görünen tartışmalar son günlerde Türkmenlerin ağırlıklı olarak yaşadıkları ve bugüne kadar çatışma ekseninin dışında kalan Telafer’e kaymış bulunuyor.
 
Barzani denetimindeki KDP bölgesinde yer alan ve Suriye sınırına yakın (Kamışlı) bir noktada bulunan Telafer, yoğun Türkmen nüfusu ile (155.000) bölgenin  tümüyle Kürtleştirilmesinin önündeki engel kimliğini bugüne değin korumaktaydı. Telafer’in Türkmen ağırlığı ve varlığından arındırılma çabalarının en önemli nedenlerinden birisinin, kuzey  ve kuzeydoğu Suriye’de Irak sınırına bitişik bölgelerde yaşamakta olan Kürt nüfusla Kuzey Irak’taki Kürt varlığı arasındaki tek etnik engel olan bu kalenin düşürülerek Barzani’nin egemenlik alanını Suriye’ye kadar yayması ve olası bir birleşmenin coğrafi temellerinin şimdiden atılması olduğu görüldüğünde sanırız karşıya karşıya bulunduğumuz olayın Türkiye açısından önem ve çapı daha iyi algılanacaktır.
 
ABD'nin, Irak’a karşı harekatı ile birlikte özellikle Kerkük ve Musul gibi karma nüfusun barındığı kentlerin, Türkmenler, Asuriler ve Araplardan arındırılmasına yönelik operasyonlarla, yıldırma taktiklerine başlayan KDP ve KYB güçleri, arkalarına aldıkları ABD desteği ile bu amaçlarına geniş ölçüde ulaştıklarında -ki ulaşılmış olduğundan kuşku duyulmaması gerekir- doğaldır ki nihai amaçları doğrultusunda gözlerini yeni hedeflere  çevireceklerdi.
 
Irak Geçici Hükümet Konseyi ile Kuzey Irak’taki kentlerin merkezi ve yerel yönetimlerinde diledikleri siyasi ağırlığa kavuşan KDP ve KYB’nin, sahip oldukları sayısal ve askeri üstünlüğü, bölgenin Kürt olmayan etnisitelerden arındırılması için harekete geçirecekleri ve ABD’nin açık/örtülü desteğini de arkalarına alarak  Irak geneli daha fazla karışmadan amaçlarına ulaşmayı deneyecekleri son derece açık olmalıydı.
 
Tepki olmayınca olaylar tırmandı
 
Her ne kadar, birer kopyaları Türk Dışişleri Bakanlığı ve Genelkurmay arşivlerinde bulunuyor olsa da özellikle Kerkük’te bir kargaşa ortamı yaratılarak Türkmenlere ait tapu kayıtları ve nüfus belgelerinin imha edilmesi ile belirgin bir biçimde ortaya çıkan ve aslında saklanılmasına da gerek duyulmayan bu gelişmelerin bir süre sonra  etnik bir temizlik çizgisine varacağının işaretleri de  artarak gelmekteydi.
 
Türkmen Cephesi liderlerinin birbiri ardına (bugüne değin 9 lider) faili meçhullere kurban gitmesi ve garip trafik kazalarında yaşamlarını yitirmeleri ile başlayan şiddet boyutlu süreç bir süre sonra Türkmen topluluklarına da yöneltilmeye başlamış ve sinir uçlarına baskı yapılarak Türkiye’nin tepkisinin ne olacağının araştırıldığı bu eylemler, gerek Ankara gerek Türk toplumunun tepkisizliği üzerine daha da tırmandırılmaya başlanmıştı.
 
Türkmenlerin maruz kaldığı baskıların, Türkmen Cephesi liderlerince abartılarak Türkiye’ye yansıtıldığı yönündeki Ankara mahreçli bazı açıklamalar ve Kerkük’teki çatışmalarda öldürülen Türkmenlerin cenazelerine dahi Türkiye’nin sahip çıkmaması (bilindiği gibi  Kerkük’te peşmergelerce öldürülen 11 Türkmenin cenazelerine Sadr grubu sahip çıkarak tören düzenlemişti.)  üzerine, Genelkurmayın bu konudaki geçmiş açıklamalarının (Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök’ün  Türkmenlere saldırı konusundaki açıklaması) unutulduğu ya da bu açıklamaların gereğinin yapılamayacağına olan inancın yükseldiği Kuzey Irak’taki yerel otoriteler, Telafer’de (ve sonrasında mutlaka sıraya girecek olan Mendevi’de) harekete girişme zamanının geldiğini düşünmüş olmalıydılar.
 
Kuzey Irak’ta, terörle mücadele kapsamında bulundurulmasına devam edilen sınırlı sayıdaki Türk askerlerinin özellikle Süleymaniye baskınından sonra yaratılan hava nedeniyle pasifize edilmeleri ile ortaya çıkan boşluğu da kendi lehlerine değerlendiren KDP ve KYB güçleri, AB’den müzakere tarihi alma beklentisi içinde olan Türkiye’nin radikal eylemlerde bulunmasının siyasi güçlüğünü de torbalarına koyarak nihayet Kuzey Irak’ta bir Türkmen gettosu kimliğindeki Telafer’de planlarını yürürlüğe koymuşlardır.
 
Görünürde, Telafer’e sığınmış bulunan direnişçileri imha amacını güden ve ABD güçleri ile direnişçiler arasında geçtiği izlenimi uyandırılan çatışmaların aslında KDP’lilerin ihbarları ve düzenlemeleri ile başladığında, bölgedeki geçmiş çatışma kaynak ve yöntemlerini bilenler için bir sürpriz olmamalı.