Taraftarız Biz, Çekeriz Cefa!

-
Aa
+
a
a
a

Malumunuz geçen hafta bir derbi maçını daha ifa etmiş bulunduk. Beşiktaş, Fenerbahçe'yi ''yeni döşenmiş ev''inde mağlup etti. Belki de, ''Kolonyal dönemin yerli dostu Katolik papazi'' görünüşlü adam Del Bosque, bu vesileyle olası bir tasarrufun kurbanı olmamış oldu. Umarız Beşiktaş'ta şık işler yapar da, özellikle Milne ve Lucescu'dan sonra kulübün geleneksel ''nur yüzlü hoca'' kontenjanına dahil olur. Biz de sahalarımızda güzel hareketlerin yanında, iki üç tane siniri alınmış, kendisiyle ve etrafla barışık simalar görmüş oluruz. Hoş\ Bosque maç sonrası demeçleriyle daha şimdiden ''Karakolda söyler mahkemede şaşar'' adamı Lucescu'yı geçmiş bulunuyor. Velhasıl, Beşiktaş'ın kazanmasının böyle de bir yönü vardı, dikkat çekmek istedik.

Öte yandan, maçın devre arasında yaşananlar, siz ne kadar sahaya konsantre olmak isteseniz de, birilerinin sürekli maçı mekânın ve zamanın dışına yayma çabasının bir başka tekrarıydı.

Hatırlayamayan olabilir; Nasıl başladığı - ki hiç de önemli değil- bilinmeyen bir mevzu sonrasında, ''işgüzar bir polis'' in taraftara biber gazı sıkmasının ardından, hareket edecek, nefes alacak bir yer bile bulamayan taraftar da haklı olarak kolluk kuvvetlerine tepkisini gösterdi. “Malum medya” da, bu polis memuruna ''işgüzar'' diyerek, kalabalık bir gruba biber gazı sıkılmasının ve anlamsız şiddet uygulanmasının ne kadar ''yanlış'' olduğuna işaret etti. Aynı hassasiyeti kendilerinden, toplumsal olaylarda da bekliyoruz.

Biz tam bu olayın şokunu atlatmaya çalışırken, NTV'de yayınlanan '”90 Dakika” programında, insanı zıvanadan çıkaran “naklen yayın dayak” şovu izledik. Hiç kimse, fenalaşan ve ambulansa bindirilmek için eller üstünden taşınarak çevik kuvvete teslim edilen bir gence reva görülene akıl sır erdiremedi. Kolluğun, memleket genci gördüğünde geliştirdiği refleks olsa gerek, bu toplu taarruz ve infial hallerini diri tutan...

Tüm olaylar, sonrasında “malum medya”nın ''Beşiktaş''lı diyerek hakkını teslim ettiği, İstanbul Emniyet Müdürü'nün araya girmesiyle önlendi. Hayır, olaylar o kadar trajikomikti ki, hakikaten Fener'li bir müdürün nelere yol açacağını bile düşünebildik.

Mevzu, stadyumlar ve taraftara yönelik şiddet olunca, gösterilen tepki ortada. Dediğim gibi; insan diğer olaylarda da hassasiyet bekliyor. Öte taraftan, maçlara gidenler bilir ki (özellikle ortaokul-lise çağlarında), bu ortamlar polis copuyla ilk fiziksel temasın olduğu ortamlarıdır. Kontrolsüz bir kalabalığı kontrol altına almanın gelenekselleşmiş ritüeli burada da belirir. ” Vur beline sopayı!”

Halbuki, kapasitesinden fazla bilet satmaktan, tribünleri insanca maç izleme ortamına sokamamaya, stadyum giriş ve çıkışlarını düzgün organize edememekten, tribün içi taraftar gruplarından korunmaya kadar her konuda muhatabını sorumlu kılan bir tartışmadır bu alan. Ve; para için, mutlak zafer için, ''uyumayıp taraftarına sahip çıkan'' ikiyüzlü yönetimler açısından hiç de o kadar da vahim bir durum değildir, yaşananlar...

Ama siz inatla tüm bunları yapmaz, her tür sorumluluğunuzu beylik demeçlerle geçiştirirseniz,  Kolluk da kalabalıkta hafif bir dalgalanma gördüğü an ''durumdan vazife'' çıkaracaktır, elbet. Ve bu vazife de her daim taraftarın kafasında patlayacaktır.

Alın size ilk vazife; ''Meksika Dalgalanması''na karşı lacivert ''dalgakıran''lar..

 

(Kâr amacı gütmemek şartı ile bu yazının tüm hakları, yazarını ve kaynağını belirtmek kaydıyla kullanmak isteyene aittir...)