'Şifo'nun vakfı mı?'

-
Aa
+
a
a
a

HD: Bugünkü programımızın konuğu, özel sektörde sosyal sorumluluk gösteren bir reklam ajansı. Reklam ajansının adı Marjinal Reklam ve Genel Müdürü Asuman Bayrak. Hoşgeldiniz...

 

AB: Hoşbulduk...

 

HD: Evet Asuman Hanım... Daha önce sosyal sorumluluk üstlenen özel sektör şirketlerden biri olan bir ilaç firması konuğum olmuştu. Onlar bir firma, siz de bir reklam ajansısınız, farklı bakış açılarınız olabilir. Örneğin, siz kendinizi tanıtmak için, bir halkla ilişkiler amacıyla bu sosyal sorumluluğu üstlenmiş olabilirsiniz... ama ben kendi yorumumu bırakayım ve neden birtakım sivil toplum kuruluşlarının tanıtımını üstlendiğinizi sizden dinleyeyim.

 

AB: Aslına bakarsanız, pazarlama alanında sosyal sorumluluk kampanyalarının yapılmasının temel nedeni, şirket olarak bir adım öne geçebilmektir. Çünkü dünyamız öyle bir rekabet dünyası ki, siz sadece ürününüzün iyi olmasıyla ya da hizmetinizin üstün olmasıyla ön plana geçemiyorsunuz. Bunun yanı sıra sosyal sorumluluk kampanyaları ile ürününüz ve hizmetinizle, bunu kullanan kişiler arasında bir bağ kurmuş oluyorsunuz. Biz bunları bilip, müşterilerimize anlatan taraftayız, fakat sadece bildiğimiz için sosyal sorumluluk kampanyalarına destek vermiyoruz; buna inanıyoruz. Her şirkette olması gereken bir sosyal sorumluluk anlayışı Marjinal’de de var. Nedir bu sosyal sorumluluk anlayışı? Bizim para kazandığımız bir toplumumuz var, mal ya da hizmetimizi satarak para kazanıyoruz, ama bunun yanı sıra topluma da bir şekilde karşılıksız destek vermemiz lazım.

 

HD: Bu sizin hayata bakışınızdan mı? Yoksa kendinizi tatmin etmek mi? Yoksa kendi adınızı daha çok mu duyurmak mı? Yoksa hepsi mi?

 

AB: Hepsi. Tabii ki kendi adımızı, yani Marjinal’in adının geniş çevreler tarafından bilinmesini istiyoruz. Ama onun ötesinde insani olarak manevi bir tatmin var bunun içinde. Yaklaşık 35 kişilik bir kadromuz var ve bu tatmini 35 kişinin de hissetiğine eminim, yani sadece yöneticilerin dahil olduğu sosyal kampanyalar değil bunlar. Çalışan tüm Marjinal ekibinin kendini bu sivil toplum kuruluşlarına destek işi içinde gördüklerine eminim.

 

HD: Peki bu çalışanlarınızın içinde herhangi bir sosyal sorumluluk kampanyasının tanıtım ve reklam işlerini yürütürken bizzat bilfiil gidip gönüllü olanlar da çıkıyor mu?

 

AB: Evet çıkıyor.

 

HD: Ne yapıyorlar mesela?

 

AB: Bizim şirket olarak desteklediğimiz projelerde mi neler yapıyorlar?

 

HD: Şimdi aklıma geldi; ben bir zamanlar Eğitim Gönüllülerinde çalıştığımda orada bizzat eğitim gönüllülerine bülten hazırlamada destek veren bir arkadaşım vardı. Bizimle birlikte Rize’ye gidip oradaki gönüllü örgütlenmesinde oldukça aktif ve keyifli bir organizasyonda yer aldı. Böyle hiç birşey sizde de oldu mu diye merak ettim?

 

AB: Aslında tüm bu söylediğiniz şeyler reklam ya da halkla ilişkiler içinde bizim görev tanımımızda yer aldığı için bunları ben o insanların gönüllü çalışmaları olarak algılayamıyorum, çünkü hepsini yapıyoruz zaten, görev tanımımızda diye, fakat...

 

HD: Yani hangisi gönüllü hangisi profesyonel karışmış durumda?

 

AB: Evet o biraz karışıyor. İçimizden geleni, olması gereken herşeyi o an yapmaya çalışıyoruz zaten. Fakat sadece Marjinal’in sponsor olduğu sosyal sponsorluk kampanyalarının ötesinde şirketimizde çalışan insanların özel olarak farklı aktivitelere kendi kaynaklarını ayırdıklarına zaman zaman tanık oluyorum.

 

HD: Yani sonuçta hem kurumsal destek hem de bireysel destek, ikisi bir arada olabiliyor. Peki hangi sosyal sivil kuruluşlarına destek verdiğinizi sorsam size?

 

Yöret ve KA.DER’e gönüllü halkla ilişkiler

 

AB: Tabii; sivil toplum kuruluşu olarak Yöret Vakfına...

 

HD: İsterseniz açalım...

 

AB: Yöret Vakfı, Milli Eğitim Bakanlığı’yla sıkı işbirliği içinde çalışan bir vakıf. Amacı yüksek öğretim kurumlarına psikolojik danışman yetiştirilmesine katkıda bulunmak, özellikle psikoloji öğretmenlerinin ülke çapında eğitilmesi, yeterli uzmanlık seviyelerine gelinmesi ve okullarda görev almaları için Milli Eğitim Bakanlığı’yla çok ciddi çalışmalar yapıyor. İkinci destek verdiğimiz sivil toplum kuruluşu da KA.DER.

 

HD: Geçen hafta konuğumuzdu...

 

AB: Evet dinledim. Kader, Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği. Şirketimiz her ikisine de şu anda aktif olarak destek veriyor.

 

HD: Neler yapıyorsunuz bu kuruluşlar için?

 

AB: Bu kuruluşların amaçlarıyla işe başlayıp, bu amaçların hedef kitlelerce hissedilmesi için pazarlamanın reklam ve halkla ilişkiler araçlarını kullanarak, amaçlarına ulaşılmalarını sağlıyoruz.

 

HD: Bunları tamamen ücretsiz mi yapıyorsunuz?

 

AB: Evet tamamen ücretsiz yapıyoruz.

 

HD: Örnek verebilir misiniz?

 

AB: Son yaptığımız bir çalışmadan bahsedeyim isterseniz. KA.DER’in interaktif kadın adlı bir projesi var. Buradaki amacı sivil toplum kuruşlarında çalışan kadınların bilgisayarla tanışması, internetten bilgi alışverişinde bulunulması adına ücretsiz olarak eğitilmesini amaçlıyor. Marjinal olarak, bu amaca yönelik ismin bulunması, sivil toplum kuruluşlarında çalışan kadınların bundan haberdar olmasını sağlayıcı reklam çalışmalarının yapılması, poster, bayrak, insert, afiş ve eğitimlerde verilecek olacak kitapçıkların tasarımının yapılması ve tüm materyallerin baskılarının yapılması gibi işler diyebiliriz.

 

HD: Bu posterleri falan, baskı maliyeti de mi size ait?

 

AB: Hayır, baskı maliyetlerini karşılayan başka sponsorlar var. Biz tüm tasarımları hallediyoruz, ayrıca basın toplantısının düzenlenmesi, basında haberlerin yer almasının sağlanması, basınla birebir ilişkiye geçip interaktif kadın projesinin ne olduğunu, kimlere ulaşmak için bu hareketle başlandığının anlatılması gibi pazarlamanın tüm araçlarını kullanıyoruz. İnternet aracılığıyla basını sürekli bilgilendiriyoruz, projenin gelişimiyle ilgili. Bu yaklaşık 3-4 aydır süren bir proje bu ve hiç durmadan devam ediyoruz.

 

HD: Bir başka değişik örnek verebilir misiniz? Yani illa KADER olması şart değil, Yöret’le ilgili veya sosyal kampanyalar, sosyal sorumluluk kampanyalarını bir başka örnek daha alabilir miyiz? Çünkü bu programda şunu ümit ediyorum: Gerek sivil toplum kuruluşlarında çalışanların, gerekse hiç alakası olmadan dinleyenlerin bunlardan fikir edinip kendisine pay çıkarıp kendilerinin aldığı bu bilgiler doğrultusunda harekete geçebilmelerine ortam hazırlamayı arzuluyorum; yani ne kadar örnekleme yaparsak o kadar fikir artar diye bir ümidim var.

 

AB: Geçen gün okuduğum bir yazı vardı gazetede. Hollanda’da halkın % 90-95’i sivil toplu kuruluşlarında bilfiil görev alıyormuş. Şimdi bir Avrupa ülkesiyle Türkiye’yi karşılaştırdığımız zaman herşeyi devletten, belediyeden ya da bir kamu kurumundan bekliyor olmamız bizim bakış açımızı da gösteriyor. Keşke halkımızın büyük çoğunluğu sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olarak çalışsa, keşke şirketlerimiz kazandığının belli bir kısmını sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına döndürse. Belki böylece birçok yapılamayan işlerin yapılamasını sağlayabilirdik. Biz, şu an destek olduğumuz iki sivil toplum kuruluşunun yanı sıra yurt dışında sanat aktivitelerini devam ettiren Türk sanatçıların kendilerini tanıtmalarına da destek veriyoruz. Bunlardan biri Hasan Şevki Karayel...

 

Eldeki imkân sponsorla sınırlı

 

HD: Asuman hanım, neler yaptığınızı niye yaptığınızı konuştuk da, yapmak istediklerinizi yaparken sorunlarla veya ne gibi durumlarla karşılaştığınızı sormadım.

 

AB: Her işte olduğu gibi bu işte de biraz zorluklarla karşılaşılıyor tabi...

 

HD: Yani artısı eksisi yok mu?

 

AB: Var mutlaka. Bir kere manevi olarak müthiş bir tatminiz var. İkincisi; inanmıyorsanız o işi yapmamanız gerekiyor, ki inanmıyorsanız sosyal sorumluluk kampanyalarına destek veremezsiniz. O yüzden çok inandığınız bir grubun içine kendinizi sokuyorsunuz

 

HD: Ama, şimdi aklıma geliyor, Genç Parti’nin reklamını Ali Taran çok inanarak mı yaptı acaba; çok başarılı oldu...

 

AB: Tabii tabii...

 

HD: Hani belki herkese uygun değil bu laf.

 

AB: Benim söylediğim sosyal sorumluluk kampanyasına destek verebilmek için kesinlikle inanıyor olmanız lazım, çünkü hiçbir çıkarınız yok.

 

HD: Yani ben de aynı görüşteyim ama başkaları için var; para var.

 

AB: Genç Parti Ali Taran ilişkisinde mutlaka para var. Onun için de inanması gerekmiyor ama, sosyal bir işte para beklentiniz olmadan varsanız bunu ancak inandığınız için yaparsınız. Ayrıca, biz şirket olarak para nedeniyle inanmadığınız şeyin reklamının yapılmasına da karşıyız. İnanmadığımız hiçbir şeyin reklamını da yapmayız. Bunu çok rahat söyleyebilirim, böyle bir prensibimiz var.

 

HD: Ne güzel.

 

AB: İnandığınız bir işi yaptığınız için bu manevi tatmin çok büyüyerek devam ediyor tabii. Eksileri neler? Eksileri, destek verdiğiniz sosyal sorumluluk kampanyaları olduğu için, onlar çok kıt kaynaklarla bir şeyler yapmaya çalışıyorlar, siz de elinizden geleni ya da hayallerinizi oraya koymaya çalışıyorsunuz, bazen hayallerinizi gerçekleştiremeyebiliyorsunuz. Öyle bir eksisi var.

 

HD: Eldeki imkânlar kısıtlı, değil mi?

 

AB: Evet, eldeki imkânlar sponsordan geleceklere bağlı olduğu için çok kısıtlı ve bunlar da her işte olması gerektiği gibi verimli harcanmalı. Kısıtlı imkânlar biraz eksi yaratıyor ama bu, işin kötü çıkacağı anlamına gelmiyor.

 

HD: Ama kısıtlayıcı bir etken zorlayıcı en azından.

 

AB: Zorlayıcı başka bir etken de şu olabilir; benim şimdiye kadar destek olduğumuz iki sivil toplum kuruluşunda karşılaşmadığım, ama duyduğum: Bazı vakıf ya da derneklerde çok seslilikten dolayı işin çok çabuk ilerlememesi gibi bir problem olabiliyor, ki bu da bizim kesinlikle karşılaşmadığımız bir problem.

 

HD: Biz zaten genel şeyi konuşuyoruz burada, STK’nın adı önemli değil. Nedir sıkıntı? Çok başlılık, yani demokrasi olsun derken, kaos mu oluyor?

 

AB: Tabii ya da inisiyatif alamama olabilir.

 

HD: Bu da bir çeşit Türkiye’deki STK’ların probleminin ifadesi. Bu size yansıyor ama o her işe yansıyor bence. Benim de tecrübelerime göre başka işlerde de bu oluyor.

 

AB: Yani sorumluluğu almamak.

 

HD: Basını veya diğer sponsorları da siz mi buluyorsunuz?

 

Özel sektörün desteği yetersiz

 

AB: Bulmaya gayret ediyoruz ama daha çok...

 

HD: Yani bulmada kolaylık/zorluk yaşıyor musunuz diye soracağım, eğer buluyoruz deseydiniz...

 

AB: Bazı durumlarda bulduğumuz oluyor tabii. Projeyi iyi anlattığınız zaman basın da buna çok yakın hissedebiliyor kendisini. Çoğu zaman vakıf ya da dernek kendisi de işin içinde oluyor ve sponsor bulunması konusunda çok fazla zorluk yaşanmıyor. Ama yeterli mi, diyeceksiniz. Değil tabii. Sponsorluklardan beklentiler, alınanlar veya sponsorlukların derecesi çok fazla yeterli değil, daha da ilerletilmesi gerekiyor.

 

HD: O anlamda sizin özel sektörü sosyal sorumlulukta -en başta söylediğiniz- yeterli bulmadığınız anlamını çıkartıyorum ben.

 

AB: Evet

 

HD: Daha aktif olunması için siz bir şey yapıyor musunuz? Yani sizin müşterilerinizi sosyal sorumluluğa davet etmek gibi bir çalışma yapmayı düşündünüz mü?

 

AB: Evet bu konuda zaman zaman eğitimler veriyoruz. Müşterilerimize yönelik yapılan her işin mutlaka bir sosyal yanının da gerektiği konusunda...

 

HD: Çünkü bu da ona bir prestij getirir, değil mi?

 

AB: Kesinlikle.

 

HD: Yani sadece vermez alır da aynı zamanda, bence...

 

AB: Tabii. Baktığınız zaman sosyal sorumluluk sadece bir yere gidip de para bağışında bulunmak değil. Sizin sosyal sorumluluk kampanyasının alanıyla şirketinizin amacının alanını bir yerde örtüştürmek demek. O yüzden yapacağınız milyon dolarlık reklam kampanyalarının çok önüne geçebilir, o alanı bulabiliyorsanız eğer. Onun için müşterilerimize yönelik eğitimler yapıyoruz. Bize gelen sosyal sorumluluk kampanyalarını onlara ulaştırıp katılmaları için ikna etmeye çalışıyoruz. Bazen onlar için yeni sosyal sorumluluk kampanyaları yaratmaya çalışıyoruz. Bunlardan bir örnek verebilirim size. Bundan üç yıl önce Hewlett Packard şirketinin Türkiye ofisi için “HP Küçük Mucitler Yarışması” diye bir yarışma planlamıştık. Bunu neresi sosyal sorumluluk diyeceksiniz ama...

 

HD: Yok, tahmin ediyorum.

 

AB: Henüz birçok olumsuzluktan etkilenmemiş 6-11 yaş aralığındaki çocukların yaratıcılıklarını geliştirmek için Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın da katıldığı ve daha birçok çocuk vakıf ve derneklerini işin içine dahil edildiği, okulların, özel okulların, Milli Eğitim Bakanlığı’nın konu ile ilgili haberdar edildiği bir projeydi. Bu gibi projelerde müşterilerimizin yer almasını sağlıyoruz.

 

HD: Siz şimdi söyleyince hatırladım. Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nda çalıştığım dönemde sizin o çalışmanız da o dönemde herkesin, hem Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nı duyduğu hem de Şifo Mehmet’in jübilesini unutmadığı bir dönemdi. Bir Şifo Mehmet olayı vardı, inanılmaz bir olaydı. Biz Anadolu’ya gittiğimiz zaman, Sivas’ın ilçesine gidiyoruz, vakfı duymamış “Şifo’nun Vakfı mı?” diyorlar ve biz “Şifo’nun Vakfı” olarak ulaşamadığımız kesime de ulaşabildiğimizi gördük. Esas gitmek istediğimiz kesime de yani. Şifo Mehmet de zaten inanamadı, bu kadar birşey beklemiyordu adamcağız. Bayılıyordu az kalsın, görkemden, halkın tepkisinden. Hakikaten sosyal sorumluluğun manevi tatmin kısmı bir yana, ki o da bence çok önemli. Bir de, herkesin kazandığı ortam yaratıldığına ben de bizzat şahit oldum. Peki Asuman Hanım, bu programı dinleyen sivil toplum kuruluşunun yetkilileri size başvurup, “Benim de çalışmalarıma yardımcı olur musunuz?” derse, onlara da yardımcı olur musunuz?

 

AB: Tabii oluruz, yeter ki bizimkiyle destek vereceğimiz sivil toplum kuruluşunun anlayışı aynı çizgide olsun.

 

HD: O zaman her ihtimale karşı size nasıl ulaşabilirler web sayfası, e-posta ve telefon numaraları verelim.

 

AB: Verelim: web sitemiz http://www.marjinal.com.tr/, benim e-mail adresim [email protected], telefon numaramız da (0212) 219 29 71.

 

HD: Peki Asuman Hanım çok teşekkür ederim geldiğiniz için...

 

 

(Açık Radyo’da yayınlanmıştır. Deşifre eden: Eda Torcu)