No.492 - Dünyanın Nadir Entelektüelleri

-
Aa
+
a
a
a

Ülkenin yetiştirdiği en büyük yazarlardan ve çeşitli uluslararası edebiyat ödüllerinin de sahibi olan ve yapıtları 34 dile çevrilen Orhan Pamuk, bir İsviçre dergisine vermiş olduğu mülakattaki bir cümlesi nedeniyle "Türklüğü aşağılamak" suçlaması ve 3 yıla kadar varan hapis cezası istemiyle mahkeme önüne çıkarıldı.

 

Bu olağandışı davanın ilk gününü Türkiye'den ve dünya medyasından sayısız yayına dayanarak özetlersek, şunlar oldu: Yazar Pamuk Adliye binasına girerken, bina önündeki 50-60 kişilik bir grup insan, elleriyle "bozkurt işaretleri" yaparak "Türk milleti Orhan Pamuk'tan hesap soracak!" sloganlarıyla onu tehdit etti. Önceden hazırlanmış olan ve başında kendi adının yazılı olduğu bir "Misyoner Çocukları" listesi içeren pankartın önünden ve havada uçuşan yumurtaların arasından geçerek Adliye'ye giren yazar, doğrudan 3. kata çıkartıldı. Bu kat koridoru, "hiç kimseye geçit vermeyen" 100-150 kişilik bir güruhla lebalep dolu olduğundan, iş çevik kuvvet polislerine düştü. Gazeteci, yabancı gözlemci ve "meraklılar" ite kaka duvara yapıştırıldı ve Pamuk daracık yoldan kalem odasına yöneltildi. Bu sırada birileri ona "Vatan haini! ... Hain, yuh olsun sana!" gibi haykırışlarla hakaretler yağdırdı ve onun üstüne yürüdü... arada bir kadının elindeki "dosya" ile ona vurduğu veya vurmaya yeltendiği görüldü...

 

Salona girilirken yeni saldırılar oldu ve arbede çıktı. "Türkler Buraya, hainler dışarı!" naraları arasında Britanya'nın eski Avrupa Bakanı Denis MacShane, milliyetçi "müdahil" avukatlardan biri tarafından yumruklandı...Avrupa Parlamentosu milletvekillerinden Andrew Duff da kendi deyişiyle "sansürü destekleyen laik Ayetullah'lardan" biri tarafından yumruklu saldırıya uğradı... yayıncı Hırant Dink'e "Sen de ataların gibi hainsin!" diye haykırıldı...  Davanın durdurulup 7 Şubat 2006'ya ertelenmesinden sonra yazar Orhan Pamuk, polis korumasıyla salondan çıkıp mahkeme kalemine alındı ve polisin "güvenliği sağlamak, tatsız bir olayın yaşanmasını engellemek" gerekçesiyle tam kırk dakika burada bekletildi...

 

Ama çıkışta da bir "güvenliksizlik" hali vardı ve ne yazık ki "tatsız olaylar" engellenemedi: Avrupa Parlamentosu üyelerinden bir milletvekiline çelme takıldı ve adam yere düşürüldü... gözlemci olarak orada bulunan Avrupa Parlamentosu üyelerine küfürlerle, yumurtalarla ve taşlarla saldırıldı... Avrupalı kadın konuklara bozuk İngilizce'yle küfürler edildi ve "gidin kendinizi kendi ülkenizde satın!" denilerek sözlü saldırılarda bulunuldu...Avrupa Parlamentosu milletvekili Cem Özdemir bir röportaj verdiği sırada sözlü tacize uğradı... Özdemir'in yanında bulunan bir kadın tokatlandı... olayları görüntüleyen basın mensupları da şiddetin hedefi oldu ve CNN Türk muhabiri Ercüment Alhan'ın dövüldüğü görüldü...Yazar Orhan Pamuk, Adliye kapısına yaklaştırılan minibüse bindirilirken, bir güruh "vurun haine!" sloganlarıyla aracın önünü kesti ... bir yandan araca yumurta atılırken ön cama da sopa ve yumrukla vuruldu ve cam çatladı. Yazar, siyah minibüsle oradan uzaklaştırılırken, gözaltına alınan iki saldırgan daha sonra serbest bırakılıyordu... (Bkz.: Vatan, Radikal, Sabah, Hürriyet, Milliyet, Independent, Guardian, New York Times, vd..., 17-18 Aralık 2005)

 

İşte size bir "Duruşma"dan izlenimler. Ya da, "Dâvâ" mı denmeliydi acaba? Orhan Pamuk'un kendi romanlarından da bir hayli aşina olduğumuz, ama özellikle belirtmek gerekirse, belki de en çok Kafka'yı hatırlatan bir atmosferin tasviri... Dışarıdan ve içeriden bakan herkes için farklıdır muhakkak, ama en can alıcı ayrıntının, finalde yer alan o küçük "cam çatlaması" olduğu söylenebilir belki...

 

* * *

 

Şimdi, o duman renkli çatlak camı tez elden değiştirelim ve aynı tabloyu bu sefer koskocaman, saydam ve berrak bir camdan seyredelim isterseniz.

 

60 küsur yıldır kesintisiz olarak, yeryüzünde mevcut güç odaklarının baskıcı politikalarına karşı mücadele eden, dünyanın neredeyse her ülkesinde bu mücadeleyi dile getirmek üzere sayısız konferanslar veren düşünür ve bilim adamı Chomsky, geçen ay "Dünyadaki En Önemli Kamu Entelektüeli" ödülüne layık görüldü. (İkincilik, İtalyan yazar ve filozof Umberto Eco'ya.) Britanya'da yayımlanan aylık Prospect dergisi ile Washington'da yayımlanan nüfuzlu Foreign Policy dergisinin ortaklaşa verdiği bu ödülü, Chomsky'nin "kabul etmek" bir yana, bununla epeyce dalga geçtiği de biliniyor. Bununla birlikte, düşünür, İsrail'in saygın gazetesi Haaretz'in bu konudaki sorularına cevap verirken, genel olarak entelektüeller hakkındaki düşüncelerini de etraflıca dile getirme fırsatını da değerlendirmiş.

 

Belki birçoklarımıza şaşırtıcı gelecek ama Chomsky, kendisini en çok hangi entelektüellerin etkilediğini soran gazeteci Shira Hadad'a, Türkiye'deki entelektüelleri örnek göstermiş! Onların Batı'dakilerden bir hayli farklı olduğunu önemle vurgulamış. Sonra da, bildiği kadarıyla, dünyada entelektüellerin –yani yazarların, sanatçıların, gazetecilerin ve diğerlerinin– örneğin Kürtleri hedef alan sert, acımasız kanun hükümlerine sürekli olarak karşı çıktıkları tek ülkenin Türkiye olduğunu söylemiş. Ve şunları eklemiş sözlerine:

 

"Bu sürekli karşı çıkış, zaten dünyada eşine az rastlanan bir durum. Ama -Türkiye'de entelektüeller- sadece karşı çıkmakla kalmıyor, sürekli olarak bu konuda bir şeyler de yapıyorlar. Kendilerini ciddi tehlikelere maruz bırakıyorlar... Sürekli olarak yapıyorlar bunu. Hapse de giriyorlar ve Türkiye'de hapse girmek hiç de eğlenceli bir durum sayılmaz. Bunlar, dünyada entelektüeller için son derece nadir rastlanan faaliyetlerdir. Ama -Türkiye'de- esas olarak ana akımın bir parçasını oluşturuyorlar."

 

(Haaretz, "Master Mind – Noam Chomsky interviewed by Shira Hadad", bkz: Znet.org, 15 Kasım 2005,)

 

Dünyada entelektüellerin durumunu herhalde en iyi değerlendirebilecek entelektüellerden biri olan Chomsky'nin değerlendirmesi böyle.

 

Önümüzde sadece Orhan Pamuk davası yok elbette. Şimdi küçücük bir diğer örnekle ilerleyelim ve  Şişli Adliyesi'nin önüne asılmış o kocaman pankarttaki diğer adları da sırasıyla sayalım: Hırant Dink, Hasan Cemal, Murat Belge, İsmet Berkan ve Haluk Şahin. İstisnasız hepsi – Chomsky'nin tanımına tastamam uygun olarak –  eşine ender rastlanan entelektüeller. Onlar sadece Kürt meselesi için değil, ülkelerinin ve dünyanın diğer pek çok özgürlük ve adalet meseleleri için de yazdıkları, çizdikleri için ve –en önemlisi– güç odaklarına, devlet baskısına karşı bunun sürekli mücadelesini verdikleri için hakaret gören, tehdit edilen, yargılanan, kimisi hapis cezası alan, kimisi düpedüz hapse giren entelektüeller...

 

Evet, geçen hafta sonu Şişli'de Adliye binasının önünde, içinde ve dışında hayli tatsız, tatsız olmanın ötesinde ürkütücü, hatta korkutucu görüntüler vardı. Bunların dünyada Türkiye'nin "prestiji"ne büyük zarar verdiği, ülkenin "imajını zedelediği" çeşitli yayın organlarında belirtildi...

 

Ama, biraz da başka bir açıdan bakmaya çalıştığında, övünülecek hayli önemli şeyler de görebiliyordu insan... Dünyada eşine az rastlanan bir entelektüelin değerlendirmesiyle dünyada eşine az rastlanan yazar, çizer, sanatçı ve gazetecilerimiz var ortada. Onlarla – ve bu nadir kuşların sayıları hiç de az olmayan daha nice benzerleriyle  – daima gurur duyabiliriz. Ve, nâçiz yazarına sorarsan ey okur, asıl prestij dediğin şey de burada yatıyor işte.

 

Devamı haftaya...