No.487– Kapımızdaki Kanatlı Canavar

-
Aa
+
a
a
a

Kuş gribi, yolu insanlıkla kesişmeye mahkûm bir viral göktaşına benzetiliyor. Kesişme dediğimiz, çok gürültü koparacak bir çarpışma.

 

H5N1 diye adlandırılan virüs, şaşırtıcı derecede yüksek bir ölümcüllük oranına sahip. Bunun bir pandemiğe, yani dünya çapında bir salgına dönüşme ihtimalinin ne kadar olduğunu biliyor musunuz? Yüzde yüz! Dünyanın önde gelen viroloji uzmanları ezici çoğunlukla, bunun böyle olduğunu söylüyor. Yani sorun, bir pandemik olup olmayacağı değil, ne zaman olacağı!

 

Dünya Sağlık Örgütü, Doğu Asya'nın kümes hayvanlarında ve yaban kuşlarında yerleşmiş olan H5N1'in mutasyona uğrayarak süper bulaşıcı bir pandemik biçime dönüşmesinin ve – en kötü senaryoya göre – birkaç milyar evi ziyaret edip 100 milyon insanın ölümüne yol açmasının eşiğinde olduğunu belirtiyor. Dünya çapındaki bu felaketin iki yıl içinde gerçekleşebileceği rapor ediliyor. 4 Asya ülkesinde 60'tan fazla insanın ölümüne yol açan virüs oradan Rusya'ya, sonra Türkiye'ye, Romanya'ya, son olarak da Britanya'ya – ve belki İsveç'e – sıçramış görünüyor. Hong Kong, Vietnam, Tayland ve Endonezya'dan da tekil olarak insandan insana bulaşma vakası haberleri geliyorsa da arada sırada, bunların hiçbiri henüz doğrulanmış değil...

 

Çoktan unuttuğumuz bir gerçeği bize bu kuş gribinden daha hızlı ve keskin bir şekilde hatırlatacak hiç bir şey olamazdı belki de: Biz insanların doğanın bir parçası olduğumuz ve doğada her şeyin birbiriyle kopmaz bir biçimde bağlantılı olduğu gerçeğini. Hepimizin anlayabileceği basitlikte bir dille yazılmış kitabı iki ay önce yayımlanan Mike Davis şöyle diyor: "Kuş gribi tehdidinin özü şu... küresel tarım kapitalizminin yakın zaman önce yarattığı ekolojik 'niş'lerde evrilmiş ve şimdi yuvalanmış ... mutant bir grip virüsü yeni bir-iki gen arayışı içinde ve bu genler sayesinde yoğun biçimde şehirleşmiş, çoğunluğu da yoksul insanlığın içinde pandemik bir hızla hareket edecek. Dahası, bu, gribe bizim büyük ölçüde yüklediğimiz bir kader. İnsan kaynaklı çevre şokları – denizaşırı turizm, sulak alanların tahribi, şirketlerin yarattığı "Hayvancılık Devrimi", Üçüncü Dünya şehirleşmesi ve buna bağlı olarak ortaya çıkan devasa varoşlar – gribin olağanüstü Darwin'cil mutasyon yeteneğini, şu kuşatılmış gezegenimizde görülebilecek en tehlikeli biyolojik güçlerden birine dönüştürmekten sorumlu. Aynı şekilde, bu ve yeni çıkan öteki hastalıklar karşısındaki ürkütücü zafiyetimiz de şehirlerde temerküz etmiş yoksulluk, salgın hastalıkları "kâr getirmeyen" faaliyetler olarak gören ilaç endüstrisinin aşı geliştirmeyi ihmal etmesi ve bir de, yoksul ülkelerin yanı sıra bazı zengin ülkelerde de  kamu sağlığı altyapılarının bozulması ve hatta çökmesi yüzünden oluyor." (Mike Davis, The Monster At Our Door – The Global Threat Of Avian Flu, The New Press, 2005, s. 8)

 

Böylesine benzersiz büyüklükte bir felakete karşı küresel önlem almak için, herhalde ilk iş olarak, virüs bulaşmış hayvanları itlaf edilen sektörlere tazminat vermek üzere ABD ve diğer zengin ülkelerin hemen bir araya gelip bir fon oluşturmaları akla uygun olurdu değil mi? Ama öyle olmadığı anlaşılıyor: Bu konuda, kuş gribinin "kaynağı" olan bazı Asya ülkelerini ziyaret eden ABD Sağlık Bakanı, ekonomik zarara uğrayan Asyalı tavukçulara desteğin sınırlı olacağını peşinen ilan etmekte gecikmedi. (Bkz.: Stephen Soldz, "Avian Flu Excuses Begin", Znet, 19 Ekim 2005)

 

* * *

Önlem almak, dünya için en umutlu yol olmakla birlikte, bunda şimdiden çok geç kalınmış olduğu anlaşılıyor. O zaman, salgın başladığı andan itibaren, bütün dünya için üçlü bir kamu sağlığı geliştirilmesi, yani aşı çalışmalarının hızlandırılması, antiviral ilaçların kullanımı ve karantina yollarına gidilmesi akl-ı selime uygun olurdu, öyle değil mi? Aşı için, "ABD, 100 milyon dolarlık yükün bir kısmını üstlenebilir" diyen Sağlık Bakanı, ayrıca bunun sadece ABD'yi kapsadığını söyleme zahmetine bile katlanmadı. Yoksul ülkelerde böyle bir yükü üstlenmesi olanaksız milyarlarca insanın kitlesel ölüm tehdidiyle yüz yüze bırakılmasının zalimane ahlaksızlığı bir yana, tamamen birbirine bağlı unsurlardan oluşan küresel sistemde böyle bir "dıştalayıcı" mücadele stratejisinin aptallığını kim dile getirecek acaba?

 

Antiviral ilaçların stoklanması konusundaki gelişmeler daha da ilginç bir seyir gösteriyor: Bush, karantina gibi konularda "ABD silahlı kuvvetleri"ni, Britanya hükümeti de stoklama ve dağıtım konularında polis teşkilatını devreye sokacaklarını açıkladılar. Ama, bu konuda Pazartesi günü Ottawa'da başlayacağı ilan edilen acil durum toplantısında zengin ülkelerin stoklarının onda birini gelişme yolundaki ülkelere bağışlayarak pandemiğe karşı önlem alma çağrısını, en azından Britanya'nın peşinen reddedeceğini peşinen öğrendik. (The Independent, 23 Ekim 2005) Kuş gribinde belli ölçüde etkili olan iki ilaçtan Tamiflu'yu üreten Roche firmasının, çeşitli ülkelerden ve BM'den baskı altında kalınca 4 başka firmaya jenerik (kopya) ilaç üretme izni verdiğini de öğrendik, ama, bir tuhaflık var burada: izin alanların tümü ABD'den! Oysa, başka ülkelerin taleplerine red cevabı geliyor. Belki üçüncü bir tuhaflık da, insanlar üzerinde yüzde yüz etkili bir kuş gribi aşısı geliştirdiğini, önce ülkenin 10 milyon vatandaşına, ardından da bütün dünyaya bu aşıdan üretebileceğini açıklayan Macaristan Sağlık Bakanlığı'nın açıklaması karşısında dünyadan pek bir ses seda çıkmamasıydı. (Bloomberg.com, 20-21 Ekim 2005)

 

Zengin ülkelerin hemen tamamı kendi ülkelerinde kamu sağlığı sorunları çıkar çıkmaz uluslararası fikri mülkiyet haklarını defaatle çiğnemekteler ve bunun sayısız örneği var. Ama, ABD sağlık Bakanı Leavitt, BM Genel Sekreteri'nin yoksul ülkelerdeki milyonlarca insan hayatını korumak için patentlerin askıya alınması önerisini kesinlikle reddetti. (Soldz, agy.) Roche da, 2016'ya kadar patent hakkına sahip olduğu ilacın üretimini artıracaklarını, maalesef jeneriklerine izin vermesinin hukuken mümkün olmadığını, zaten ilacın üretilmesinin de çok zor ve pahalı bir işlem olduğunu belirtti, ama niye bu izni ABD firmalarına verdiğini belirtmedi. Burada zengin ülkelerin ve büyük ilaç şirketlerinin azıcık çifte standart uygulaması içinde oldukları da akla gelmiyor değil.

 

Hindistan ve Tayvan da benzer düşüncede olmalılar ki, üreticinin iznini filan beklemeden anti-viral ilacın kendi versiyonlarını ondan daha çabuk ve daha düşük maliyetle yapacaklarını açıkladılar. Hindistan'da Cipla şirketinin yöneticisi Dr. Hamied, "Doğru ya da yanlış, biz oseltamiviri ticarileştireceğiz ve imal edeceğiz," dedi. (The New York Times, 14 Ekim) Tayvan'da sağlık yetkililerinden Su Ih-Jen, kendi versiyonlarından 6 kilo yapıp, stoklarını yenileyeceklerini açıkladıktan sonra, "Roche'la müzakereler için elimizden geleni yaptık," dedi. "Ama, halkımızı korumak bizim için her şeyden önceliklidir."

 

Durum bu merkezde işte: Kanatlanmış ölüm tehdidi ve biz. Bu arada, Türkiye'nin, Başbakan Erdoğan'ın Pakistan'daki deprem felaketi üzerine gösterdiği atiklik ve cevvaliyeti (felaket bölgesine ilk ulaşan yardım ve kurtarma ekiplerinin arasında Türkiye'den ekiplerin olması, depremden sonra ülkeyi ilk ziyaret eden yabancı Başbakan'ın Erdoğan olması, Türkiye'nin Pakistan'a en büyük yardımı vaad eden ülke olması vb...), kuş gribi konusunda da göstermesi dileğiyle... Bekleyecek ve göreceğiz.

 

Devamı haftaya...