No.406 - Çekomastik toplumdan tablolar

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Bu hafta iç mimari, dekorasyon, tefrişat, marangozluk ve bahçe bakımı gibi konularla ilgileneceğiz tefrikamızda.

 

Konya’da kurban bayramının ikinci günü durup dururken (yani deprem, sel, uçak düşmesi gibi bir felaket olmaksızın) göçen 11 katlı apartmanın adı, hemen hemen toplumun tüm fertlerinin hafızasına kazınmış durumda: Zümrüt apartmanı. Burada meydana gelen akıllara durgunluk verici tuhaflıktaki facianın sonucunda, 89 ceset sayıldı – şimdilik!

 

Zaman gazetesi, Zümrüt apartmanının “karakutusu” olarak nitelendirdiği kapıcıyla ilginç bir mülâkat yapmış ve bunu manşetine taşımış. Kendisi ve ailesinin büyük bölümü, adeta ilâhi tesadüflerin sonucunda 10 dakikalık bir zaman farkıyla apartmandan çıkarak muhtemelen feci bir ölümden dönen kapıcı Yaşar Kıreli, tezyinat meselesini ezcümle şöyle anlatıyor:

Zümrüt apartmanı, kullanıma açıldığı günden beri duvarlarında birçok çatlağı barındırıyormuş. Kapıcı Kıreli bu çatlakları daire sahiplerine bildirmiş. Daire sahipleri de içinde yaşadıkları dairelerinin bu durumunu – haliyle – kapıcıdan çok daha iyi bildikleri için, kapıcılarının bu uyarısına şu cevabı vermişler: Bu çatlaklar, binanın yapıldığı tarihten beri var.”

 

Eh, başlangıçta söz değil, çatlaklar varmış. Bu, son derece rasyonel açıklamadan herkes tatmin olmuş ve huzura kavuşmuş anlaşılan ki, kapıcı kapıcı dairesinde, daire sahipleri de kendi dairelerinde çatlaklarla beraber yaşamaya devam etmişler.

 

Çatlaklar, anlaşıldığı kadarıyla iki durumda sorun olmuş. Birincisi, sosyal konularda. Yani, meselâ eve misafir geldiğinde, sosyalleşildiğinde. “Çatlakları misafirlerin görmesi istenmezdi diyor kapıcı Kıreli. “Bu yüzden, ev sahipleri çatlakların üzerine tablo yerleştirirdi.” Gene misafire ayıp olmasın diye, bazı daire sahipleri, üşenmemiş ve masraftan kaçınmamışlar ve boyacı çağırıp duvarlardaki çatlakları silikon ve alçısıva gibi günümüzün gözde dekorasyon malzemesiyle sıvayıp kapatma işlerine girişmişler. Duvarların “hareketi” ile olsa gerek fayanslar dökülür, mutfak dolapları düşer, kartonpiyerler koparken, bunların hızla onarım ve yenilenmesi cihetine giderlermiş.

 

İnsanın, misafir ve komşular dolayısıyla iç mimari ve dekorasyon konularına gösterilen bu şuurlu özen karşısında hamiyyetten gözleri yaşarmıyor değil. (Tabloların ünlü ressamlara ait orijinaller mi, ünlü eserlerin kopyaları mı, yoksa tanınmamış ressamların orijinal ve fakat ucuz eserleri mi olduğu gibi ayrıntılar haberde yok maalesef.)

 

Sorunun ikinci boyutu ise mâli: Duvarlardaki çatlakların kısa süre içinde gözle görülür şekilde artması üzerine, estetik kaygıların ötesinde, bir değer kaybı meselesi de ortaya çıkmış. Meselâ, Zümrüt apartmanının 9. katında bir daireye sahip olan vatandaş, 95 milyar TL ödeyip satın aldığı dairesini, on ay sonra 68 milyar TL gibi bir meblâğa satarak, büyükçe bir maddi zararı sineye çekmek zorunda kalmış. Düşen dolapları kaldırmak için yardıma çağrılan kapıcı, ev sahibesinin ağladığına tanık olmuş ve bunu ailenin çatlaklardan huzursuz olduğuna yoruyor. (Dairenin eski sahibinin yeni alıcıya bu çatlakları göstermeden alçıpan ya da çekomastik ile sıvayıp da mı sattığı, yoksa sıvamayıp gösterdiği halde, yeni alıcının bu düşük bedel karşısında çatlakları önemsemeyip “kâr”dan birazını çatlakların sıvanması bedeline mi saydığı konusu, Zümrüt apartmanı kapıcısının verdiği bilgiler çerçevesinde yer almıyor.)

 

(Yusuf Subaşı, Bostan Cemiloğlu, “Çöken Apartmanda Oturanlar Çatlakları Tabloyla Kapatıyordu”, Zaman, 10 Şubat 2004)

 

* * *

Toplumun bağrında yeşerip filizlenen mimari, içmimari, dekorasyon ve tezyinat merakının bir başka taze örneğine de İstanbul şehrinin Beykoz ilçesinde rastlıyoruz. Milliyet gazetesinin manşet haberine göre vatandaşlar, yerel seçim öncesinde kaçak yapıları 28 Mart’a yetiştirme telaşı içinde hummalı bir faaliyete girişmişler. Orman içlerine yapılan kaçak yapılarda bir katın zemin betonu kurumadan, diğer katı çıkmaya başlıyorlarmış. Her yer kırmızı tuğlalı güzel villalarla, havuzlu tesislerle doluymuş. Henüz camı bile takılamamış pencereler ya da ikinci katı çekilmekte olan yapıların alt katları içinse, hepsini sarıp sarmalayan naylon örtüler kullanılıyormuş. (Gene misafire, ele-güne rezil olmama kaygısı olsa gerek.

Zümrüt ormanlar (Milliyet)

 

(Ömer Erbil-Murat Öztürk, “Seçim Yağması”, Milliyet, 10 Şubat 2004)

 

Zümrüt yeşili ormanların içine yüzlerce ağaç kesilerek oturtulan ve yer seviyesinden görünmeyen Beykoz’daki bu yapılarla Konya’daki Zümrüt apartmanındaki dekorasyon anlayışı arasında önemli bir fark var tabii: Naylon örtüler, tabloların yerini asla tutamaz. Bu küçük fakat önemli estetik konsept farkının zaman içinde İstanbul lehine giderileceği umulur...

 

Devamı haftaya...