Nasıl bir 'Avrupalı' olmak

-
Aa
+
a
a
a

Avrupalı olmak için ille de AB üyesi olmak mı gereklidir?

 

AB’den yararlanılacak fonlar için AB’ye girip, sonra da pişman olmayalım sakın!..

 

AB’ye girmek gerçekten Türkiye’nin çıkarına mıdır?

 

Bana kalırsa 2004 faslına gelmeden önce tüm bu ve buna benzer soruları, kamuoyunda derinlemesine tartışıp, somut olarak nerede olduğumuzu görmemiz gerekiyor, çünkü sonra başımızı duvardan duvara da vurabiliriz.

 

Üstelik bizi AB’ye “lütfen” alacakları için, bir de kapris çeker duruma düşmeyelim sonra..

 

Son somut göstergelere baktığımız zaman, Avrupa Birliği para birimi Euro’ya hayır diyen bir AB ülkesi görüyoruz karşımızda, İsveç!...

 

Avrupa’nın tam göbeğindeki İsviçre ise AB üyesi olmuyor. Bir diğer İskandinav da öyle yapmıyor mu? Bu ülkelerin ekonomilerine, yaşantılarına baktığımız zaman, hiç de kötü ve kara tablolar görmüyoruz..

 

AB’nin kurucu üyelerinden Fransa’nın sosyal güvenlik sistemi çöktü çökecek. Sosyal güvenlik adına yapılan tüm ödemeler artık iyice kambur haline gelmiş, veren develet bağırıyor, tembelleşmiş halk daha çok bağırıyor..

 

Alman ekonomisinin de içinden geçtiği fırtınayı kimse gözden kaçırmamalı...

 

Daha önce, bu konularda yazmış olduğum yazılarda söylemiş olduğum gibi, Avrupa Birliği yapısı, insanlarının yaşları olarak “ihtiyar” bir yapı, gençleşirken de, salt aldığı göçlerle gençleşiyor, bu nedenle de Fransa’nın ikinci dini “İslam” olmuş, çünkü Fas, Tunus, Cezayir’den inanılmaz bir göç var. Tarihi bağlardan ötürü de “hayır” demek çok kolay değil bu göçlere..

 

Almanya’daki Türk varlığı da ortada. Hollanda’da da Afrikalı insanlar var göç etmiş. Euro’ya geçmeyen İngiltere, Hindistan, Pakistan ve diğer pek çok ülkeden göç alıyor, istemese de..

 

Gidişat onu gösteriyor ki, 2010’lu yıllarda Avrupa’yı “göç ile Avrupalı olmuş” gençler besleyecekler ve Avrupalıların sosyal güvenlik harcamalarını karşılamak için, analarından emdikleri süt burunlarından gelecek.

 

İki kere mi düşünmek lazım?

 

AB yetkili ağızlarının söyledikleri de, Türkiye’nin üç aşağı beş yukarı işte bu tarihlerde AB’ye girebileceği yönünde.

 

Bugünkü AKP iktidarının AB’ye girmekten ve bunu sonuna kadar savunmaktan başka yapabileceği birşey yok. Burada birkaç neden onları buna zorluyor.

Herşeyden önce devir aldıkları yapıda böyle bir kamuoyu vardı, sonra üzerlerinden eksik olmayan asker baskısından kurtulabilmelerinin de tek yolu olarak AB’yi görüyorlar. Elbette AB fonlarından yararlanmak arzusu da bir başka neden..

 

Türkiye, şimdi AB kavşağında, şapkasını önüne alıp düşünmek zorunda.

 

Eğer İngiltere’nin Irak krizi sırasında yapmış olduğunu, AB üyesi Türkiye yapsaydı AB’nin tepkisi ne olurdu?

 

Türkiye AB’ye birinci sınıf üye olup, AB kurumlarında nüfusu ile orantılı olarak söz sahibi olabilecek mi? AB’nin “patronları” buna engel olmak için neler yapacaklar, biz onlara karşı hazırlıklı mıyız?

 

Türkiye, Euro’nun geçerli olduğu bir ekonomik düzeni kaldırabilmek için yeterli alt yapıya sahip mi? Unutmayalım ki, AB üyesi ve Schengen ve Euroland üyesi olan Yunanistan’ın nüfusu, bizim İstanbul’un nüfusundan çok daha az ve AB’li günlerde biz 75-80 milyonu bulacağız.. Onun için iki kere mi düşünmek lazım?

 

Şimdi Türkiye’nin, devleti, hükümeti, sivil toplum örgütleri ve sokaktaki insanları ile tartışmaya başlaması gereken en önemli soru şöyle çıkıyor karşımıza:

 

“AB’de Avrupalı bir Türkiye’mi olmalıyız, yoksa AB dışında, bağımsız ama Avrupalı bir Türkiye mi?”