Mart 2003

-
Aa
+
a
a
a

"Liderlerimizin aldatmacaları yüzünden ahlâki olmayan bu savaşta yer almak istemiyorum. Ömrümün geri kalanını Irak'ta yaptıklarımı düşünerek geçirmektense cezamı çekmeye razıyım." 

Stephen "Eagle" Funk, Deniz Piyadesi. (Irak saldırısında ilk vicdani retçi olan Amerikalı asker.)

Yurt içinde yabancı asker bulundurma ve Türk askerini sınır dışına göndermeye ilişkin yetki tezkeresi, Mart ayının başında TBMM’de oylandı. 20 küsur bin ABD askerinin Türkiye topraklarında belirsiz bir süre konuşlandırılmasını öngören Tezkereye 254 ret oyuna karşılık 264 kabul oyu çıktı, ancak Meclis salt çoğunluğu olan 267 sayısı sağlanamadığı için reddedilmiş oldu. Oylamanın yapıldığı dakikalarda, Meclis’e “bir kurşun atımı” uzaklıkta Ankara’nın Sıhhiye meydanında, sendikalar ile meslek örgütleriyle birlikte yaklaşık 70 bin kişi ‘savaşa hayır’ mitingindeydi.

Tezkerenin kabul edilmemesi, ABD kadar, AKP hükûmeti için de büyük bir sürprizdi doğrusu. Ret oylarındaki yükseklik, kamuoyunun yüzde 95’e varan oranda savaşa ve şiddete hayır diyen sesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yansıdığını gösteriyordu.ABD; üs ve limanlarda başlattığı yenileme çalışmalarına ara verdi. ‘Kuzeyden ikinci cephe’ ifadesinin sayısız kez telaffuz edildiği ve tezkereyle ilgili sıcak tartışmaların yaşandığı günlerde, önemli tartışma konularından biri de, oylamadan önceki Milli Güvenlik Kurulu toplantısıydı. Genelkurmay Başkanı, Irak konusunda hükûmetin yanında olduğunu ifade ediyor, ancak MGK toplantısından bir tavsiye kararı çıkmıyordu. Tavsiye kararının çıkmamış olması, askerin sivil iradeye müdahale etmemesi olarak yorumlansa da, askerin aslında hükûmete destek vermemesi anlamına da geliyordu. Çünkü, pek çok konuda tavsiye kararı alınıyor olmasına rağmen bu kadar kritik bir konuda alınmamış olmasını açıklamak kolay değildi. Kimi yorumcular, tezkere öncesindeki görüşmelerin para pazarlığı gibi görünmesinden ordunun da rahatsız olduğunu dile getiriyordu. Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Amerika’ya asla umut verilmediğini söylüyordu.

Bu arada, AKP, Siirt’teki üç milletvekilliğini de oyların yüzde 85’ini alarak kazanmış ve böylece AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’a başbakanlık yolu açılmıştı. Erdoğan ile diğer üyeler, Meclis’te yemin ederek milletvekilliği görevine başladıktan ve Başbakan Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı Sezer’e istifasını sunduktan sonra Erdoğan, yeni hükûmeti kurmakla görevlendirildi. Birkaç gün sonra 59. Hükûmet işbaşındaydı; Dışişleri Bakanlığı’nda Yaşar Yakış’ın yerinde artık Abdullah Gül vardı.

ABD, Florida’da, meşhur papatya-biçicilerden çok daha etkili olduğu söylenen 10 tonluk MOAB (yani Bütün Bombaların Anası/ya da- Hıristiyan köktendincilerin tercihine göre, kıyamet gününün geleceği yer) isimli bir bombayı denerken Türkiye’de Kıbrıs Zirvesi vardı. Zirve’den, Annan Planı’nın beklentileri karşılamadığı sonucu çıktı. AB Komisyonu, çözüm bulunmadığı takdirde, Rum kesimi’nin mevcut yapısıyla Birliğe tam üye olacağını ve bu durumda, Türkiye’nin, AB toprağını işgal etmiş sayılacağını söylüyordu.

Ortadoğu’da şiddet durmuyordu. Hayfa kentinde bir otobüste meydana gelen patlamanın ardından Amerikalı barış eylemcisi Rachel Corrie, Refah mülteci kampında bir evin yıkımını önlemeye çalışırken üstündeki parlak turuncu montu ve mensup olduğu sivil kuruluşun kocaman yazılmış ismini göremeyen bir askeri şoförün kullandığı İsrail dozeri altında ezilerek hayatını kaybetmişti.

İngilizlerin tanınmış Guardian gazetesi, ülkesinin 1985 yılında Irak’ta, kimyasal savaş cephaneliği olarak kilit önem taşıyan bir kimya atölyesini gizlice kurduğunu yazarken ve Independent gazetesi de başyazısında “Bizim Adımıza Hayır Bay Blair” ifadesini kullanırken ABD, Britanya ve İspanya liderleri, kıta Avrupası’nda toplanacak yer bulamadılar ve eski Portekiz sömürgesi Azor Adaları’ndaki Amerikan Üssü’nde bir “Savaş Konseyi” toplayarak Irak’ta diplomasi için fazla şans kalmadığını söylediler. Başkan Bush’a göre “gerçekle yüzleşme günü” gelip çatmıştı.

Saddam Hüseyin ile oğullarına Irak’ı terk etmeleri için, 48 saat süre tanındı. Irak’taki tüm yabancı basın yayın organlarıyla silah denetçilerinin ülkeden ayrılmaları istendi ve barış çabalarının sonuç vermediği ifade edildi. Irak, Saddam Hüseyin’in sürgüne gitmesi önerisini reddetti. (Yıl sonuna doğru resmî belgelerden öğrenildi ki, Saddam ve oğulları ülkeyi terketseler de ABD tereddütsüz vuracaktı. Gene yıl sonunda NYTimes’dan öğrenildi ki, ABD’ye her türlü ödün önerilmiş, cevaben “Bağdat’ta Görüşürüz” mesajı iletilmişti.) Saldırının baş mimarlarından sayılan “Karanlıklar Prensi”, savunma danışmanı ve şirket danışmanı Richard Perle, saldırıdan 1 gün önce Guardian’da yayımlanan hukuki makalesine, “Birleşmiş Milletler’e El Fatiha” başlığını uygun görüyordu. Bu sırada Kuzey Irak’ta göç edenlerin sayısı iki günde 30 bine yaklaşmıştı.

20 Mart Perşembe sabahı, Türkiye saatiyle 04:33’te, 48 saatlik sürenin dolmasından yaklaşık 1 saat sonra, televizyon ekranlarındaki aydınlık, boş ve sessiz Bağdat bombalanmaya başladı. Başkan Bush, saldırının uzun ve zorlu olabileceğini söylüyordu.Bu arada, yurt dışına asker gönderilmesi ve hava sahasının açılmasına ilişkin bir başka yetki tezkeresi bu sefer 202’ye karşı 332 oyla kabul edildi. Türkiye, saldırı kapsamında hava sahasını Amerikan ve İngiliz uçaklarının kullanımına açtı.

Bağdat, yüzlerce Tomahawk füzesinin ve B-52 ağır bombardıman uçaklarının altında yanıyordu. İsabet alanlar arasında, Irak’ın tanınmış üniversitelerinden, 13’üncü yüzyıla ait Mustansiriya da vardı.

75’incisi düzenlenen Oscar ödül töreninde, Başkan Bush’a tepki vardı. Yönetmen Michael Moore’un yanı sıra The Pianist filmiyle en iyi erkek oyuncu ödülünü alan Adrien Brody’nin konuşmasını da – önceden tembihli – orkestra ancak bastırabilmişti. UNICEF, kuşatma altında bulunan Basra’da susuzluk yüzünden 5 yaşın altındaki 100 bin çocuğun, salgın hastalık tehdidi altında olduğunu duyuruyor, Bağdat’ta bir pazar yerinin ortasına füze düşüyordu.

Hepimiz ekranlarımızın başında haritalar, işaret çubukları, yanıp sönen noktalar ve emekli komutanların anbean değerlendirmeleri eşliğinde savaşı seyrederken Anayasa Mahkemesi, HADEP’in temelli kapatılmasına karar verdi. Türk siyasî hayatında, kapatılan 26’ıncı partiydi HADEP.