Kâinata Açık Bir Cemiyet: Açık Radyo

-
Aa
+
a
a
a

Nokta Dergisi

Yonca Cingöz

 

Açık Radyo on ikinci yılını geride bırakırken, Türkiye’de radyoculuk için bir model haline gelen Dinleyici Destek Projesi de dördüncü yılını tamamladı. Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra, “100 bin kişilik bir parti yapalım, ama dünyayı daha yaşanır hale getirmek için!” sloganıyla kurdukları Açık Radyo’da bağımsızlık düşüne sadık kaldıklarını söylüyor.

Nitelikli müzikler, ufuk açıcı paneller, söyleşiler, hayatın her köşesine dokunan çok sayıda program, ünlüler, radikaller ve sıradan insanların seslerinin aynı güçte çıkabildiği bir yer: Açık Radyo. Sadece İstanbul’da yaşayanlara erişebilse de, Açık Radyo’nun “Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine açık” olduğunu bilmeyen pek yok. Açık Radyo’nun “nelere kapalı” olduğunu Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra anlatıyor: “Totaliter düşüncelere açık saymıyoruz kendimizi, tek doğruyu savunan hiçbir sese yer açmıyoruz. Dünyayı daha çoğulcu bir demokrasiye uygun hale getirmek için bütün çabamız.”

 

İnsanın temel hak ve özgürlüklerine saygı, radyonun da temel ilkesi. Madra bu tavırlarının, hakların en temeli olan yaşama hakkı üzerinde ciddi bir tehdidin oluştuğu son günlerde daha büyük bir önem kazandığını hatırlatıyor: “Bir yandan Eskimolar, İnouitler küresel ısınma yüzünden yaşama hakları ellerinden alındığı için ABD’yi dava etmeye kalkışıyor. Öbür yandan Türkiye’de çoğulcu kültürü, demokrasiyi savunan en önemli düşünürlerden birine yaşama imkânı bırakmıyor, katlediyoruz. Bu koşullarda büsbütün önem kazanan bir şey bu, amaçladığımız açıklığın çok önemli bir parçası.”

 

 

Açık Bir Cemiyet

 

Açık Radyo, programcıları, çalışanları, konukları, dostları ve dinleyicileriyle hep bir cemiyet havasında. Ömer Madra da öyle diyor: “Kimseden gizlisi saklısı olmayan açık bir cemiyet…” Radyonun adının seçiminden başlayarak bunu bir zihniyet ve tavır meselesi olarak görmüş, sürdürmüşler: “100 bin kişilik bir parti yapalım, çok sıkıcı her şey’ diye başlamıştık. Tabii parti derken sulu bir şeyi kastetmiyorduk. Bir aktivitenin, hoş bir dünya görüşünün etrafında toplanmış insanların bir arada hareket edebileceği, Beach Boys’un dediği gibi ‘pozitif titreşimleri’ olan bir radyo. Dünyanın son derece kötüye giden hallerinden bahsetmekle beraber, her zaman onu daha iyiye götürebilmek amacında olan insanları bir araya getirmek istiyoruz. Bu kolektif anlayış da görülüyor ve duyuluyor sanırım.”

 

Dinleyicisiyle ilişkisi tam bir dostluk, hatta karşılıklı müptelalık halini alan Açık Radyo’nun Dinleyici Destek Projesi’nin dördüncüsü 4 Mart gecesi tamamlandı. Geçen yıl 2 bin 500 kişiye ulaşan destekçi sayısı bu yıl üç bini geçti. Coşku artıyor, destek de. Nasıl mı? Ömer Madra her sene işi biraz daha öğrendiklerini söylüyor: “Çağlar Keyder, ‘Amerika’daki benzer kampanyalar çok sıkıcı olur, hemen kapatır insanlar. Halbuki sizinki bayağı neşeli ve eğlenceliydi, şenlik havasındaydı’ dedi, aldığımız en güzel iltifatlardan biriydi.”

Program öylesine “canlı” geçmiş ki ünlü konuk programcıların sazı ellerine alıp dinleyicilerle meşke dalmaktan destek istemeyi unuttuğu anlar bile yaşanmış. Ömer Madra’nın bu yılki ilgi artışına getirdiği yorum, tahminlerin ötesinde bir analizi de içeriyor: “Zamanla ve vicdanla da ilgili bence. Biz küresel iklim değişikliğini Açık Radyo’da on senedir konuşuyoruz, ama bu sene kış gelmeden geçti ve bir uyanış yılı oldu. Herhalde insanlar zamanın daraldığını fark ediyor. Ayrıca Hrant Dink’in katledilmesi gibi bizi derinden yaralayan travmatik olaylar da yaşadık. İnsanlar hayatımızda hep eksikliğini hissettiğimiz dayanışma ruhunu belki daha fazla hissetti. Destek projemiz çerçevesinde birleşmek daha az yalnız hissetmenin bir yolu, bir tutunma ihtiyacı olabilir.”

 

Açık Radyo dinleyicisi rasgele değil, bu cemiyet ruhuyla davranan, gelişen ve geliştiren bir dinleyici. Müdavim dinleyicilikten programcılığa terfi edenler çok; hatta çoğunlukta: “Mesela Tolga Yağlı var programcımız, şimdi askere gönderiyoruz onu. Annesi ve babasıyla tanıştım, onlar da Açık Radyo destekçileri. ‘On yıldır dinliyoruz’ dediler. Tolga zaten yirmi yaşında, on yaşından beri dinliyormuş, dört-beş senedir de bizde program yapıyor. Yani Açık Radyo içinde, neredeyse ikinci kuşağı yetiştirmeye başlamışız.” Açık Radyo’nun son araştırmasına göre 60 bin kişilik değişmez bir dinleyicisi var. Bu sayı zaman zaman dinleyenlerle 200 bini aşıyor. Uzun süredir araştırma yaptırmadıklarını söyleyen Madra, “Radyoculukta hissedersiniz” diyor. “O zamandan bu yana daha da arttı dinleyicimiz.”

 

Açık Radyo, İstanbul ve çevresine yayın yapan, “esas itibariyle” bölgesel bir radyo. Ama Açık Radyo söz konusu olduğunda dinlenme konusunda da tam bir “kabına sığmazlık” durumu söz konusu. Radyonun İnternetten de dinlenebildiğinden beri, Açık Radyo yayıncılığa getirdiği bakış açısıyla olduğu kadar, ulaşabildiği mekân anlamında da her gün biraz daha küresel: “Geçenlerde ‘Biz alt tarafı bölgesel bir radyoyuz, ancak İstanbul’un su sorunları üzerinde konuşabiliriz, Türkiye’nin kuraklığına değinemeyiz’ diye espri yapıyordum” diye anlatıyor Ömer Madra. “Bu Ömer Madra’nın yanıldığının e-mailidir’ diye bir yanıt geldi. ‘Çünkü biz Dicle Üniversitesi’nde üç araştırma görevlisi arkadaş, her gün internet üzerinden Açık Radyo’yu dinliyoruz. Alın size kâinatın Diyarbakır’da titreyip yazınsallaşan bir sesi!’ demişler. Türkiye’de bilgisayarla teması olan kitlelerin artmasına bağlı olarak radyonun internet üzerinden dinlenmesinde de hissedilir bir yükseliş var. Haluk Bilginer kapanış günü üç buçuk saat kaldı burada. Ona örneğin Amsterdam, Erzurum Üniversitesi, Antalya’dan e-mailler geldi. 1000’e yakın insanın internet üzerinden dinlediğini fark ettik.”

 

Neden Destek?

 

Ömer Madra’nın cevabını farklı kanallardan vermeye çalıştığı, ancak yıllardır kimi dinleyicilerin ve daha çok Açık Radyo camiası dışındakilerin kafalarından silinmeyen bir soru var ki biz de yeniden sormadan edemiyoruz: “Ciddi bir reklam potansiyeliniz, sponsorlarınız ve büyük bir dinleyici desteğiniz var. Böyleyken Açık Radyo neden hâlâ maddi sıkıntıda?”

Madra yaptıkları yayıncılığın farklılığından ve bağımsız medya olmanın faturasının kabarıklığından bahsediyor. Bir medya grubuna bağlı çalışan radyoların mekânları, donanımı, hatta personeli paylaşma gibi bir olanağı varken Açık Radyo kendi olanaklarını kendisi yaratıyor. Haftada 130 programcı, 170 kadar programa ev sahipliği yapan radyoda masraflar sadece müzik yayını yapan radyolara göre daha yüksek ve çeşitli. “Programcıların hepsi amatör, ama ciddi bir personel kadromuz da var. Onları süründürmeyecek ücretler vermek, zamanında ödemek durumundayız. Çok yüksek bir verici ve kule gideri, kiraları var. Kilovat yükseldikçe elektrik masrafına inanamazsınız. Özellikle frekans kargaşası olduğu zaman sesinizi duyurabilmek için ayda milyarlarca liralık ek elektrik masrafı yapıyorsunuz. Eskimiş olan bütün teknik aletlerimize bakmamız gerekiyor. Radyo yayıncılığı çok pahalı bir iş, hiç göründüğü gibi değil. Destekçilerimizden bu yıl üçte birlik bir destek sağladık, onun dışında muhakkak reklama ve sponsorlara ihtiyacımız var. Tüm diğer şirketlerde olduğu gibi sıkı bir idari sistemimiz var. Bu konularda profesyonel olmak zorundasınız zaten.”

 

Madra dinleyici desteğinin onlar için maddi boyutundan çok öte bir anlam taşıdığını da özellikle belirtiyor. Ona göre yalnızca dinleyicilerini düşünerek, herhangi bir başka kaygı olmadan yayın yapabilmek bağımsız yayıncılığın en büyük güzelliği. Bağımsızlığın garantisi de maddi ve manevi dinleyici desteğinde yatıyor.

 

Doğru Dürüst Habercilik

 

Açık Radyo, kendi serüvenini anlatırken kâinattan devşirdiği genel sadasını “haber+müzik+kişilik” olarak tanımlıyor. Nitelikli haber ve yorumculuk denince ilk akla gelen kurumların başında gelmek mutluluk kaynakları. Ancak onlar Açık Radyo’nun haberciliği konusunda net oldukları kadar mütevazı da. Madra yaptıkları haber yayıncılığını şöyle anlatıyor: “Büyük bir haber radyosu asla değiliz. Başta Açık Gazete olmak üzere yorumlara yer veren programlarımız, küçük bir haber bültenimiz var. Yapmaya çalıştığımız, temel ilkelere çok uymaya çalışan bir habercilik, doğru dürüst bir yayıncılık diyebiliriz. Olgulara dayanmak, gerçekleri yansıtabilmek, yorumları da olmayan şeyler üstüne kurmamak. Başkalarına laf atmak için değil ama genel olarak yayıncılıkta çok fazla hata yapıldığı için biz alternatif gibi gözüküyoruz. Bir yayın organının en büyük hazinesi inandırıcılığı, başka bir deyişle saygınlığıdır. Bizim araştırmacı gazetecilik yapacak halimiz yok, ama yaptığımız tüm haberler, aktardığımız veriler ve yorumların arkasında en az bir, hatta iki kaynak vardır.”