Kaderlerimizi Paylaşmalıyız

-
Aa
+
a
a
a

'İslam' ve 'Batı' körü körüne peşinden gidilecek bayraklar olmak için çok yetersiz etiketler. Bazıları bunların peşinden koşacak, ama bu zorunlu değil, bize kalmış... New York'u (ve daha küçük çapta Washington'u) vuran akıl almaz dehşet, meçhul saldırganlar, siyasal mesajdan yoksun terör, havsalaya sığmayacak yıkımdan oluşan yeni bir dünyayı karşımıza getirmiş bulunuyor... Politikacılar, ünlü uzmanlar ve âlimler üzüntü dolu ve milliyetçi beylik ifadelerinin yanında, yenilmeyeceğimizi, önümüzün kesilemeyeceğini ve terörizm silinene kadar durmayacağımızı söyleyip duruyor. Herkes bunun terörizmle savaş olduğu görüşünde. Ama nerede, hangi cephelerde ve hangi somut sonuçlar için? Bunlara cevap verilmiyor, karşımızda Ortadoğu ve İslam'ın bulunduğu ve terörizmin yok edilmesi gerektiği ima ediliyor, o kadar. Asıl moral bozucu olan, Amerika'nın, dünyadaki rolünü ve karmaşık gerçeklikle doğrudan ilişkisini anlamaya ne kadar az zaman harcadığı. Sanarsınız ki Amerika, İslami bölgelerde sürekli savaşan ya da çatışmalara giren bir süpergüç değil, uyuyan bir dev. Usame bin Ladin artık Amerikalılara o kadar tanıdık ki, onun ve gölgedeki yandaşlarının her türlü kötülüğün ve nefretin simgesi olmadan önceki hayatlarına dair her şey kolektif bellekten silindi. Böyle olunca, kolektif tutkular, Kaptan Ahab'ın Moby Dick'in peşine düşmesi gibi, asıl olup bitenler yerine bir savaş güdüsüne yönlendiriyor. Asıl mesele ise yayılmacı bir gücün ilk kez kendi evinde yaralanmış olması, sınırları belirsiz, oyuncuları görünmez karmaşık bir çatışma bölgesinde çıkarlarının peşine düşmesi. Kıyamet günü senaryoları gelecekteki sonuçları düşünülmeden ve beyanlara sınırlama getirilmeden havalarda uçuşuyor. Şu anda gereken daha fazla savaş tamtamı değil, durumun mantıklı biçimde anlaşılması. Bush ve ekibi net olarak savaş tamtamlarından yana. Fakat İslam ve Arap dünyasındaki birçok insan için resmi Amerika, İsrail'e ve birçok baskıcı Arap rejimine bol keseden destek veren, ama acı çeken insanlarla ya da laik hareketlerle diyalog ihtimaline bile önem vermeyen arsız bir güç demek. Bu anlamda Amerikan karşıtlığı bir modern toplum nefreti ya da teknoloji kıskançlığı değil: Bu Amerikan karşıtlığı, ABD'nin dayattığı yaptırımlar altında ezilen Iraklıların ve topraklarının İsrail tarafından 34 yıllık işgaline izin verilen Filistinlilerin dile getirdiği, somut müdahaleleri, açık gaspları kapsayan bir olaylar örgüsünü temel alıyor. İsrail ise, fırsattan istifade Filistinlilere baskısını artırarak ABD'nin trajedisini istismar ediyor. Amerika'daki siyasal söylem ise önümüze 'terörizm' ve 'özgürlük' gibi sözcükler fırlatarak bunları örtmeye ve petrolün etkisi gibi kirli maddi çıkarları saklamaya çalışmakta. Ortadoğu'daki egemenliğini ve denetimini sağlamlaştıran Siyonist lobilerin İslam'a karşı kökü çağlarca gerilerde bir dini nefreti (ve cehaleti) kullandığını da... Ne var ki entelektüel sorumluluk, gerçekliğe daha eleştirel bir yaklaşım gerektirir. Elbette terör var ve hemen bütün modern siyasi hareketler belli dönemlerinde terörden medet umdu. Bunlara Mandela'nın ANC'si de, Siyonizm de dahil. Ancak, sivilleri F-16'larla ve helikopterlerle bombalamak da konvansiyonel milliyetçi terörden farksız. Terörizmin kötülüğü, dini ve siyasi soyutlamalara ve içi boş mitoslara dayandığında, insanı tarihten ve mantıktan uzaklaştırmasında. İşte seküler bilincin ABD'de ya da Ortadoğu'da ağırlığını koyması gereken nokta bu. Hiçbir dava, hiçbir Tanrı, hiçbir soyut fikir masumların katliamını haklı kılmaz. Özellikle de, sorumlular küçük bir grupsa ve hiçbir hakları olmadığı halde kendilerini bir davanın temsilcisi olarak görüyorlarsa. Ayrıca, Müslümanların kendi aralarında çok tartıştıkları üzere, tek bir İslam yok. Nasıl 'Amerikalar' varsa, 'İslamlar' var. Bu çeşitlilik bütün gelenekler, dinler ve milletler için geçerli, bunların bazı yandaşları beyhude yere etraflarına sınır çizip inançlarını tekmiş gibi göstermeye çalışsalar da... Tarih, aslında kendi yandaşları ya da karşıtlarının iddia ettiğinden çok daha az temsil gücüne sahip demagoglarca temsil edilemeyecek kadar karmaşık ve çelişkili. Köktendinciler ve ahlaki köktencilerle ilgili sorun şurada: Günümüzde onların ölme ve öldürme isteği dahil devrim ve direnişle ilgili ilkel fikirleri, teknolojiyle birleşebiliyor. Buna karşılık, büyük ekonomik ve askeri güç sahibi olmak bilgeliği ve ahlaki öngörüşü ille de beraberinde getirmiyor. Bu krizde, Amerika kendisini oralarda bir yerde yürütülecek uzun bir savaşa hazırlar ve müttefiklerini sonuçları belirsiz, kaygan zeminde bir maceraya zorlarken, kuşkulu, sorgulayan ve insani sesleri duymuyor. Oysa, asıl şimdi insanları ayıran sanal eşiklerden geriye adım atmalıyız, etiketleri yeniden incelemeli, kısıtlı kaynakları gözden geçirmeli ve savaş çığlıklarına rağmen, kültürlerin çoğu kez yaptığı gibi kaderlerimizi paylaşmaya karar vermeliyiz. 'İslam' ve 'Batı' körü körüne peşinden gidilecek bayraklar olmak için çok yetersiz etiketler. Bazıları bunların arkasından koşacak, ama bu kaçınılmaz değil, bize kalmış: eleştirel düşünceye zaman ayırmadan, haksızlık ve baskının birbirine bağlı tarihlerine bakmadan, ortak özgürlük ve aydınlanma için uğraşmadan, acı çekerek uzayan bir savaşa sürüklenmek gelecek nesiller için kaçınılmaz değil. 'Öteki'nin şeytanlaştırılması dürüst hiçbir politika için yeterli neden olamaz. Özellikle şimdi, terörün haksızlığın içinde büyüyen kökleri ele alınabilecek ve teröristler ayrıştırılıp caydırılıp ortadan kaldırılabilecekken. Bunun için eğitim ve sabra ihtiyaç var, ama bu yatırımı yapmak, çok büyük şiddet ve acıların daha da fazlasını yaşamaktan iyidir.(16 Eylül 2001, Observer)Çeviri: Radikal Gazetesi

Metnin orijinali: http://www.guardian.co.uk/Archive/Article/0,4273,4258199,00.html