"İnternet Kahramanı" Profesör Wallis'le Söyleşi

-
Aa
+
a
a
a

 

İsveç Kraliyet Teknoloji Enstitüsü'nde araştırmacı ve uzman olarak çalışan Profesör Roger Wallis, bilgi çağında fikri mülkiyet hukuku ile ilgilenenler için tanıdık bir isim. Zaman zaman Türkiye'ye gelip bu konuda konferanslar verir. Wallis, İnternet'te dosya paylaşımı yoluyla yapılan fikri mülkiyet hakkı ihlalleri ile yakından ilgilenen ve bu konuda yeni hukuki çözümler geliştirilmesini savunan bir bilim insanı, aynı zamanda da bir besteci.

 

2007 Aralık'ında Bilgi Üniversitesi ve ODTÜ'de "Fikrî Mülkiyet Hakları Rejimi Dijital Devrimden Canını Kurtarabilir mi? Fırsatlar ve Tehditler" başlıklı iki konferans vermek üzere gelen Wallis ile ben de "Bilgi Çağının Hukuku" programı için Açık Radyo'da bir söyleşi yapmıştım. Hatta o da vaktiyle İsveç Radyosu'nda müzik programları yaptığı için hızımızı alamamış, "Açık Dergi" de İsveç Radyosu'nun İnternet arşivinden onun eski program kayıtlarını bulup, bir de radyocu kimliğiyle söyleşi yapmıştık.

 

Wallis, fikri mülkiyet hukukunun günümüz teknolojisine ayak uydurmakta güçlük çektiğini, bu hukuk dalının temelinde, yaratıcılığın, eser sahibinin korunması gerektiğinin yattığını, oysa küresel müzik ve film endüstrisinin dört elle sarıldığı bu hukuk dalı yoluyla korunanın her zaman "yaratıcılık" olmayıp, endüstriyel aracılar ve küresel sermaye olduğunu vurgulamıştı...

 

Prof. Wallis geçtiğimiz günlerde bir grup küresel müzik ve film endüstrisi firması tarafından İsveç'te "Pirate Bay" aleyhine açılan bir davada bilirkişi olarak tanıklığa çağrıldı. "Pirate Bay" ("Korsan Körfezi") web sitesine Türkiye'den erişim engellenmiş durumda). Bu sitede "BitTorrent" yazılımı yoluyla İnternet'ten yaygın biçimde müzik ve film dosyaları indirilip üyeler arasında paylaşım yapılıyor. Bu nedenle "Pirate Bay" özellikle küresel müzik ve film endüstrisi tarafından fikri mülkiyet haklarını ihlal eden ciddi bir tehdit olarak görülüp, sıkça aleyhine dava açılıyor. Prof. Wallis'in bilirkişi olarak tanıklık yapmak üzere çağrıldığı dava da bunlardan biriydi. Duruşma sırasında davacı avukatları Wallis'in akademik kimliğini sorgulayıp, yaptığı araştırmaların değeri olmadığını ileri sürdüler. Duruşma sonunda yargıç, Wallis'in tanıklığını değerlendirmeye alırken, kendisinin bu dava için harcadığı zamana karşılık bir ödenti isteyip istemediğini sorduğunda, Wallis para istemediğini, ancak belki karşı taraf avukatlarının tutumu nedeniyle çok üzülen karısına çiçek yollanabileceğini söyledi. Bu ifadenin üzerinden 2 saat geçmemişti ki, başta Facebook'da açılan Wallis hayran sayfaları olmak üzere, İnternet üzerinde olağanüstü hızlı bir örgütlenme başladı. Wallis'in evi çiçek yağmuruna tutulurken bir taraftan da onun adına, hayır kurumlarına, sivil toplum örgütlerine bağışlar, armağanlar yollanmaya başladı.

 

Aşağıda bu konuda Wallis'le İnternet üzerinden yaptığım söyleşi var:

 

AT: Mahkemede hangi nedenle bulunuyordunuz?

RW: Davacı avukatları, savunmalarını internetten dosya paylaşımı ile CD satışlarının düşüşü arasında -ki bence varolduğu pek de iddia edilemeyen- nedensellik ilişkisine dayandırmışlardı. İşte ben de bu ilişkinin tam olarak ne olduğu hakkında tüketici davranışları, iş modelleri, değişen gelir akışları vb. üzerine uzman tanık (bilirkişi?) olarak davet edildim.

 

AT: Bu uyuşmazlık hakkında sizin görüşünüz neydi?

 

RW: "Pirate Bay" delikanlılarını tanımam, onlarla hiç bir zaman da karşılaşmadım. Fakat dosya paylaşım teknolojisindeki gelişmeleri, özellikle 20 milyon Euro'luk önemli bir AB projesinin ("Peer to Peer Next") temeli olan BitTorrent'i izliyorum. Bu proje günümüzün iletişim kanalları üzerinden, kullanıcı tarafından etkileşimli olarak üretilen içeriği ve diğer benzerlerini genişband ağlar üzerinden yaymada geleceğin etkin platformlarını geliştirmek için öngörülen bir proje. Ama yasal düzenleme ve hukuk engellerinin ise ucu bucağı yok. Üstelik durmadan değişiyorlar.

 

Şu basite indirgenmiş argümanları kabul edemem:

a) Dosya paylaşımı ile CD satışlarının düşüşü arasında yüzde yüz bir ilinti var ya da b) eğer birileri dosya paylaşımını yasaklayabilseydi, o zaman yasadışı dosya indiren herkes bunun yerine bir müzik mağazasına koşar ve CD/DVD satın alabilirdi. İşte film ve müzik endüstrisinin bu davadaki pekçok milyon Euro'luk tazminat talebinin dayandığı nokta da buydu. 

 

AT: Karşı tarafın avukatları size nasıl bir tepki gösterdi?

 

RW: Davacı tarafın (esasen 4 küresel kayıt şirketi ve Hollywood film endüstrisini temsil eden) avukatları son derece kabaydılar. Benim tanıklığımdan bir gün önce benim üniversiteme (Royal Institute of Technology - Kraliyet Teknoloji Enstitüsü) telefonlar ettiler, benim araştırmalarımı, pozisyonumu sorup soruşturdular, benim araştırma sonuçlarımla aynı sonuca ulaşan hiç araştırmacı olmadığını ima ettiler. Bu yaklaşım benim çok canımı sıktı, karımı ise çok üzdü.

 

Mahkeme salonunda, benim vardığım araştırma sonuçlarıyla çelişen, güvenilir bir araştırma yapmak yerine, benim güvenilirliğimi, gerçek bir profesör olup olmadığımı, gerçekten bir "PhD" alıp almadığımı sorguladılar. Bu çok zor ve can sıkıcı bir durumdu. Duruşmanın bir yerinde genel olarak ABD film endüstrisi tarafından masrafları karşılanan İsveç Anti-Korsanlık Bürosu'ndan bir avukat, üniversiteme sadece özgeçmişimi bulamadığı için telefon ettiğini söyledi. Ben de ona isterse Google'ın nasıl kullanılacağı hakkında bir ders verebileceğimi söyledim.

 

Ezcümle, film/müzik endüstrisi avukatları daha ziyade tahkir edici idiler. Onlar benim profesör olarak tam zamanlı çalışanların %30'u kadar çalıştığımı saptamışlardı. Oysa bu İsveç'te hem endüstride hem akademide çalışan arkadaşlar için yaygın olan uygulamadır. Sonra şunu söylediler, madem o sadece %30'luk bir profesör, o zaman bir editoryal gazete haberine benzeyen araştırması da ciddiye alınmayabilir. Ne büyük hakaret. Savunma avukatı konuşmasının sonunda şöyle dedi: "Ya profesörsünüzdür, ya da değilsinizdir. Ama %30 insan olamazsınız. Ya insansınızdır ya da bir fil" (bu bir çok kahkahaya yol açtı)...

 

AT: Peki yargıcın tutumu nasıldı?

 

Yargıç, Hollywood destekli/esinli avukatların davranışından açıkça rahatsızdı. Duruşmanın bir yerinde IFPI avukatı "Şimdi bir gazeteye yazdığınız bir makaleden alıntı yapacağım, sanırım bu cümleniz için çok pişman olacaksınız" deyince, yargıç hemen müdahale etti ve avukatın sözünü geri almasını istedi.

 

AT: Dava karara bağlanabildi mi?

 

RW: Henüz değil. Herşey yargıcın AB E-Ticaret Yönergesi ile davacıların talebi arasındaki gerekli dengeyi nasıl kurabileceğine bağlı. E-Ticaret Yönergesi, film ve müzik şirketlerine verilen tekel haklarının ve fikri mülkiyet kanunlarının aksine, yeni İnternet iş modellerini teşvik eden, ağlarında olup bitenlere ilişkin olarak servis sağlayıcıların sorumluluklarını sınırlandıran bir düzenleme. Bu bölge mahkemesinin bunu tatminkâr bir biçimde yapabileceğinden emin değilim. Muhtemelen konu hakkında Avrupa Adalet Mahkemesi'ne danışacaklar ki bu da herşeyin 2 ya da 3 yıl geciktirecektir.

 

AT: İsveç adalet sisteminde sizinki türden tanıklıklar için ödeme yapılması tanığın ya da bilirkişinin tercihine mi bağlı?

 

RW: İsveç'te, bir savcının da içinde bulunduğu (ki bu dava biraz ceza biraz da hukuk davasıydı, ne yazık ki tek duruşmada birleştirilmişti) mahkemeye çağrılan bir kişi, bu işe harcadığı zamandan dolayı gelir kaybı için bir tazminat talep edebilir. Benim tanıklığımdan sonra yargıç bana da standart soruyu sordu. Hatta sorarken unvanın üzerine çok hoş bir vurgu yaparak; "PROFESÖR Wallis herhangi bir tazminat talep ediyor mu?" dedi.

Ben de "Hayır" dedim. "Çünkü ben araştırmanın sağlayabileceği gerçekleri sunmak için buradayım. Mamafih buradaki durum yüzünden dün gece hiç uyuyamayan karıma çiçek yollayabilirsiniz."

 

O sırada FaceBook'da çoktan bir "Wallis Hayranları Klübü" kurulduğundan, -Obama'nın bağış kampanyasından esinlenen- bir delikanlının bunu yeni bir e-iş uygulamasının beta sürümü olarak gördüğünden de habersizdim. Meğerse ben bu sözleri söyledikten sonra, bir iki saat içinde, karıma çiçek ya da armağan yollanması için bir web sitesi kurulmuş: http://yodo.se/wallis/english.php 

 

İki saat içinde çiçekçiler aramaya başladı. Yağmur gibi sipariş yağdığını söylediler. Akşam olduğunda 80'den fazla çiçek teslim edildi ve derken herşey bir lojistik kabusa döndü. Sonra web günlükçüleri harekete geçti.

Çiçek masrafını karşılayamayacak dostlar için mesaj panoları, pek çok basın haberi. ABD tartışması ise oldukça komik: http://torrentfreak.com/pirate-bay-witness-wife-overwhelmed-with-flowers-090227/

 

Daha ilginç olan, böylece bir anda yalnızca "İnternet kahramanı" değil, 30 yaşındaki oğlum için de "kahraman" oldum. YouTube'daki methiye şarkısını ve bir remixi bulan o oldu: http://www.youtube.com/watch?v=aXIYGiLlcMo

 

Bütün bunlar bu çağdaş dünyada toplumsal medyanın ne kadar hızlı hareket edebildiğini gösteriyor ve bu olay bizim gibi araştırmacılar için inanılmaz bir örnek...

 

AT: Teşekkürler. Şimdi ne yapıyorsunuz?

 

RW: Siz bu söyleşiyi Türkçe'ye çevirdiğinizde biz karımla Karayipler'de dinleniyor olacağız. Sanırım bunu hakettik!

 

Av. Avniye Tansuğ, Açık Radyo'da "Bilgi Çağının Hukuku" programını hazırlıyor.