Haftanın Kitapları: 22.04.2010

Açık Dergi
-
Aa
+
a
a
a

Alan Bradley

Bir Tuhaf Turta Davası

çev. Kutlukhan Kutlu

Domingo, 2010, 347 s.

Alan Bradley’in Bir Tuhaf Turta Davası isimli romanı, Türkçede aslında şubat ayında yayımlandı, ancak kitabı bugünlerde yeniden gündeme taşıyan, aday olduğu belirtilen 2009 Dilys Ödülünü kazandığının açıklanması. Polisiye Yazarlar Birliğinden de bir ödüle değer bulunmasının ardında, polisiyeye”yepyeni” diyemesek de, “yeni” bir soluk kazandırmış olması var.

Genel bir yaklaşımla, Bir Tuhaf Turta Davası’nın bir kandırmacalar hikâyesi olduğunu söyleyebiliriz, hatta bu özelliğini daha romanın ilk sayfasında görmek mümkün. Bilindiği gibi, çoğunlukla polisiye, korku, gerilim, macera vb türündeki romanlar hareketli bir olayla başlar; bir cinayetle, belki bir kovalamacayla ya da bir hırsızlıkla. Bir Tuhaf Turta Davası romanı da, elleri ve ağzı bağlanarak bir dolaba hapsedilmiş birinin, içinde bulunduğu bu durumdan kurtulma çabasıyla başlıyor: “Dolabın içi kurumuş kan gibi karaydı. Beni içeri tıkmış, kapıyı da üstüme kilitlemişlerdi. Burnumdan derin derin soluk alıyor, elimden geldiğince sakin kalmaya çalışıyordum. Soluk alırken ona kadar, soluğumu usul usul karanlığa bırakırken ise sekize kadar saymaya çalışıyordum. Şansıma, bezi ağzımın üzerine o kadar sıkı germişlerdi ki burun deliklerim açıkta kalmıştı ve o ağır, küf kokulu havayı yavaş yavaş soluyarak tüm ciğerlerimi doldurabiliyordum. İki elimi arkamda birbirine bağlayan ipek şala tırnklarımı geçirmeyi denedim ama hepsini dibine kadar yediğim için, geçirecek tırnağım yoktu. O yüzden de düğümlerimi sıkarlarken parmak uçlarımı birbirine yaslayarak küçük birer dayanak olarak kullanmış ve bu sayede avuçlarımı biraz aralayabilmiş olmam çok talihli bir durumdu.” Söz konusu kişinin bu halde bulunmasına dair akla birçok neden geliyor, ama sonrasında anlıyoruz ki, aslında iki kızkardeş en küçük kardeşlerini evlerinin tavanarasındaki dolaba kilitlemişler... Üstelik kandırmaca, bu bilgiyi edinmemizle de sona ermiyor; çünkü kardeşler arasında olanlar, birbirlerine yaptıkları, aldıkları intikamlar vs o kadar da masumane değil! Annelerini erken yaşta kaybeden bu üç kız kardeş babalarıyla birlikte yaşıyorlar ve yanlarında da her işi yapan, elinden her iş gelen, bir anlamda babalarının yardımcısı konumunda “garip” biri daha var. Ama asıl karakterimiz, ilk olarak kilitlendiği dolaptan kurtulmaya çalışırken tanıştığımız en küçük kardeş Flavia. Flavia henüz on bir yaşında ama kafası bir hayli hızlı çalışan, plancı, tuhaf yeteneklere sahip ve yaşadıkları evde, dayısından kalan kimya laboratuvarından çıkmayan, sürekli deneyler yapan bir karakter. Evde bir kaza eseri bulduğu “Yeni Başlayanlar İçin Kimya” kitabıyla birlikte kimyaya, deneylere ilgi göstermeye başlamış, ama asıl tutkusu zehirler olan bir karakter yaratmış Alan Bradley. Her şey, bu ailenin evlerinin hemen kapısının önünde gagasına bir posta pulu saplanmış olan ölü bir kuş, bir su çulluğu bulmalarıyla başlıyor. (Bu, grafiksel olarak kitabın kapağına da taşınmış zaten.) Flavia’nın gözünden, babalarının bu olay karşısında doğal tepkilerinin dışında bir tepki verdiği, hatta korkusuz olarak tanıdıkları babalarının bu ölü kuşa ve gagasına saplanmış olan posta puluna korku dolu gözlerle baktığı kaçmayacaktır: “Bana göre –hepimize göre– babam korkusuzdu. (...) Cesur, sağlam, kararlı ve sarsılmaz (...) İnanılmaz derecede İngiliz. Dayanılmaz derecede soğukkanlı. Oysa şimdi...”

Alan Bradley yarattığı karakterlerle, kurduğu yapıyla, tarihi arka planla gerçekten de ilgi uyandıran bir polisiye roman örneği vermiş ve anlaşıldığı kadarıyla Flavia karakteriyle olan birlikteliğimiz sürecek; Bir Tuhaf Turta Davası, aynı zamanda, “Flavia De Luce Maceraları”nın ilk kitabı...

Murathan Mungan

227 Sayfa

Metis Yayınları, 2010, 227 s.

Edebiyatın hemen her alanında eserleri bulunan, hatta seçki kitapları da hazırlayan ve kuşkusuz oldukça üretken bir yazar olarak nitelendirebileceğimiz Murathan Mungan, özellikle 2000’li yıllarla birlikte deneme kitaplarına da ağırlık verdi. 227 Sayfa isimli son kitabı da bunun bir örneği... Kısa kısa, parçalar şeklinde ağırlıkla edebiyat ve kitaplar hakkında olmak üzere müzikle, sinemayla vd ilgili düşüncelerini, takıldığı ayrıntıları, okuduğu, gördüğü ya da dinlediklerinden yola çıkarak anımsadıklarını aktarmış Mungan. Bu tip kitapların özelliği –baştan sona da elbette okunabileceği gibi– zaman zaman, “karıştırma” şeklinde okumaya da imkân vermesi. Bir de, eğer yakından takip ettiğiniz bir yazarsa bu metinleri kaleme alan; onun düşünce yapısına, ilgi alanlarına dair belki de diğer eserlerinde olmadığı kadar ipucu barındırması...

Christian Marazzi

Sermaye ve Dil

çev. Ahmet Ergenç

Ayrıntı Yayınları, 2010, 141 s.

Sermaye ve Dil, Christian Marazzi’nin Türkçeye çevrilen ilk kitabı. İtalyan Marksist geleneğinin önde gelen temsilcilerinden, düşünürlerinden, teorisyenlerinden biri olarak kabul edilen Marazzi’nin Türkçeye ilk kez çevriliyor oluşunun belki de en önemli sebebi, bu kitabının İngilizcedeki de ilk kitabı olması. Sermaye ve Dil’de, ekonomide dil’in merkezi konumunu irdeleyen Marazzi’nin, kapitalizmin dördüncü aşaması olarak nitelendirilen “Yeni Ekonomi” hakkında ileri sürdükleri ve tanıklık ettiğimiz son uluslararası finansal krizin bu doğrultudaki etkilerini ön plana çıkardığı bölümler özellikle dikkate değer.