Haftanın Kitapları: 20.12.2012

Açık Dergi
-
Aa
+
a
a
a

 

Nahid Sırrı Örik

Kozmopolitler

Oğlak Yayıncılık,

2012, 124 s.

Gece Olmadan!

Oğlak Yayıncılık,

2012, 187 s.

Oğlak Yayıncılık, Nahid Sırrı Örik’in bütün eserlerini yayımlamaya devam ediyor. Yeni yayımlanan Kozmopolitler ve Gece Olmadan! isimli son kitaplarla birlikte, şu anda toplamda on iki kitaba ulaşılmış durumda. Kısa kısa romanlardan bahsetmek gerekirse; Nahid Sırrı Örik, Kopenhag'tan Enise Hanım ve kızı Suzan'ın İstanbul'a gelmeleri ve Prens Cevat'la tanışmalarıyla başlayan entrikaları anlatıyor Kozmopolitler'de. Hiçbir şeyin önceden kestirilemediği ama her şeyin hesaplanmaya çalışıldığı bir ihtiras ve aşk romanı... Gece Olmadan! romanında ise, 1920’lerin Ankara’sındaki bir pansiyona yolu düşen kadın ve erkeklerin arzu dolu hayatları anlatılıyor bu defa. Örik’in evlilik dışı ilişkiler, aşklar, aldatma ve aldatılma üzerinden anlattığı insan hikâyelerindeki sahicilik, gerçekten de dikkate değer; özellikle -filminden de yola çıkarak- Kıskanmak isimli romanının içeriğine hâkim olanlara yabancı gelmeyecektir Gece Olmadan!’ın konusu.

Öyle ‘çok tanınmış’ bir yazar olduğunu söyleyemeyiz, nedense. Dolayısıyla kim bu yazar diye soranlar için; Nahid Sırrı Örik’in etkilediği isimlerden biri olan Selim İleri’nin cümleleriyle tanıtabiliriz - aynı şekilde “kim bu yazar” diye sormuş Selim İleri ve yanıtını şu cümlelerle vermiş: “Kim bu yazar? Bilgi kaynakları 22 Mayıs 1895’te doğduğunu belirtiyor; İstanbul’da, Ihlamur’daki Süslü Karakolun oralarda. 18 Ocak 1960’ta yine İstanbul’da ölmüş. Örik, II. Abdülhamid’in mabeyin mütercimlerinden, Shakespeare’in iki oyununu aslından Türkçeye çevirmiş Hasan Sırrı Bey’in oğluymuş. İlköğrenimine evde bir Türkçe hocası ve bir Frenk madamasıyla başlamış. Sonra, Beşiktaş’ta Âfitab-ı Maarif Rüştiyesi’ni bitirmiş. İngiliz, Fransız mekteplerine, Galatasaray Lisesi’ne devam etmiş. Herhalde pek parlak bir öğrenci değil: Hiçbirini bitirememiş. 1915-1923 arası Berlin, Paris, Viyana, Roma gibi belli başlı Avrupa kentlerinde yaşamış. Almanya’da seyahat arkadaşı Şehzade Faruk’muş. Yurda dönüşte, Nahid Sırrı, Ankara’da Maarif Vekâleti’nde çevirmenlik yapmış. İstanbul’a tekrar yerleşince, gazete ve dergilerde bağımsız yazar. Ama maddî sıkıntılarla boğuşarak. Aile hayatı kuramamış Örik, öyle anlaşılıyor ki, özellikle son yıllarında yapayalnızmış.” 2000’li yıllarda eserlerinin beyazperdeye uyarlanmasıyla biraz daha tanınır oldu aslında Nahid Sırrı Örik. Hatırlanacağı gibi Örik'in Sultan Hamid Düşerken isimli romanı 2002 yılında Ziya Öztan tarafından filme çekildi; 2009'da da Zeki Demirkubuz tarafından Kıskanmak romanı aynı isimle beyazperdeye uyarlandı.

Selim İleri

Yıldızlar Altında İstanbul

Everest Yayınları, 2012, 205 s.

Selim İleri’nin isimli kitabı. Aslında bir yeniden basım Yıldızlar Altında İstanbul; en son 1998 yılında Oğlak Yayıncılık’tan çıkmıştı. Selim İleri’nin İstanbul’a dair denemelerini bir araya getirdiği bir çalışma; üst başlığının “İstanbul Kitaplığı-1” üst başlığıyla yayımlanmış olması, kuşkusuz bir serinin ifadesi; üstelik Selim İleri’nin İstanbul’a dair söyleyecekleri yaklaşık iki yüz sayfalık bir kitapla sınırlı olamazdı!

İçinde bulunduğumuz şartlara uygun olarak, Selim İleri’nin “Kar” başlıklı denemesinden ilk cümleleri aktarabiliriz: ”Kardan birkaç gün önceydi: Kar tanelerini yazmaya çalıştım. Çocukluğumun karlı günlerini gözümün önüne getirmeye çalışıyordum. Yine roman. Onca savruk günden sonra. Romanın başına geçtim. Yazarken duyulan mutsuzluk, yazdıklannızı okuduğunuzda bazan mutluluğa dönüşebilir. Kar taneleri. Yıldızdan yelpazeye, elmas kesimine kar taneleri. Öyle bir kez onları çocukluğumun paltosu üstünde bir an görmüş, sonra yitirmiştim. Bir daha görmedim kar tanelerini. Sanki daha uzun süren kışlardı. Yokuştan iner, Firuzağa İlkokulu'nun bahçe kapısından girerdim. Merdiven buz tutmuş olurdu. Sınıflarda tüten sac sobalar. Pencereler dar enli uzun boyludur. Dışarda kar yağar. Kar lapa lapa yağar. Uzakta sokaktan şapkalı adamlar geçer. Okul çıkışı sokakta kardan adam yapılır. Onun da eski şapkası, hattâ boyun atkısı vardır. Havuçtan burnu üşümüşçesine kızarık. Kavuniçi. Kardan adam bütün gece kar altında yalnız kalacak diye üzülür çocuk. Kar günlerce sürebilir. Okullar tatil edilebilir. Okullar tatil edilir. Bundan daha büyük sevinç yoktur. Kar o yüzden çok sevilir. Gündüz gibi beyazdır gece de. Karla birlikte gecenin tuhaf bir aydınlığı olur. Gecedir ama beyazdır, gökyüzünden beyazlar yağar. Kar. Uyanıp pencereye koşardım: Kar durdu mu? Kar yağıyor mu? Kar çocuğu ürkütmez.”

Feridun Andaç

Yaşar Kemal:

Sözün Büyücüsü

Kavis Kitap, 2012, 279 s.

Sözün Büyücüsü de yine bir yeniden basım; daha önce, 2003 yılında Dünya Kitapları tarafından yayımlanmıştı. Aslında Yaşar Kemal’i yeniden “hatırladığımız” -Bir Ada Hikâyesi dörtlemesinin son kitabının da yayımlanıp sonlandırıldığı- bir zamanda uygun bir yeniden basım...

Feridun Andaç’ın şu cümleleri, tam da kitabın içeriğini ortaya seriyor; Yaşar Kemal’le, daha doğrusu eserleriyle tanışmasını şöyle dile getirmiş Feridun Andaç: “Yaşar Kemal okurluğum zaman içinde ona dair yazma duygumu besledi sürekli. İlk okuduğum anlatılarıyla yol alırken notlar tuttuğumu hatırlıyorum. Onu benim gözümde farklı kılan o güne değin okuduğum yerli yazarların yansıttığı dünyanın çok ötesinde bir insan/toplum/doğa gerçekliğini getirip gözler önüne sermesi; bunu yaparken de kullandığı dil, anlatım biçemi.” İşte bu cümlelerden yola çıkarak diyebiliriz ki; Yaşar Kemal’in yaşam öyküsünü okuduğumuz bu kitapta, aslında onun edebiyata katkısını ve bu katkıyı nasıl yaptığını daokuyoruz aynı zamanda. Kitabın Sözün Büyücüsü ismini taşıması her şeyi açıklıyor zaten.