Haftanın Kitapları: 14.01.2011

-
Aa
+
a
a
a

Mustafa Sönmez

Medya, Kültür, Para ve İstanbul İktidarı

Yordam Kitap, 2010, 156 s.

Daha çok Türkiye ekonomisiyle ilgili çalışmalarından bildiğimiz Mustafa Sönmez’in Medya, Kültür, Para ve İstanbul İktidarı kitabının, ismine de yansıdığı şekilde, birbiriyle bağlantılı iki odak noktası var. Bunlardan ilki, “medya-kültür endüstrisi”nin günümüz Türkiye’sinde ne gibi niteliksel ve niceliksel boyutlara sahip olduğunun ortaya konması; ikincisi de, bu endüstrinin İstanbul için ne ifade ettiği ya da İstanbul’un oynadığı merkezi rol.

Medya-kültür endüstrisinin üretim süreçlerini yalnızca ekonomik kategorilerle anlamaya çalışmanın yetersiz kalacağını, bu tür analizlere politik ve ideolojik kategorilerin de dahil edilmesi gerektiğini ifade eden Sönmez, hatta bu ikinci unsurun çoğu zaman ekonomik öğelerden bağımsızlaşarak varlık gösterdiğinin altını çizerek başlıyor kitabına. İstanbul’un merkez olma durumunu ise, geleneksel üretimden modern üretime geçişte tüm değişimlerin İstanbul merkezli yaşandığını hatırlatarak, bu durumun İstanbul’u yalnızca bir bölge-mekân olmaktan çıkarıp “serrmayenin sembolü” haline getirdiğini söyleyerek açıklıyor. Bu çerçeveden, medya-kültür endüstrisinin bütün elemanlarını, her birine ayrı bir bölüm ayırarak, mercek altına almış Mustafa Sönmez: Yazılı medya, elektronik medya, ajanslar, reklam endüstrisi, kitap endüstrisi, basım yayın sanayii gibi... Bu bölüm başlıklarında “futbol endüstrisi”yle de karşılaşmak, ilk başta şaşırtıcı gelse de, Türkiye’de futbolun “arsadan borsaya” uzanan serüveninde geldiği nokta bunu açıklığa kavuşturuyor: “Özellikle, son 30 yıldır, eğlence sektörünün en önemli alt dallarından biri durumuna gelen, yazılı-görsel basın, reklamcılık, bahis oyunları ile çapraz ilişkiler içinde daha çok metalaşıp ticarileşen futbol, artık her yerde bir ‘endüstri’ olarak adlandırılırken, kitlelerin futbol sevgisi her gün biraz daha paraya tahvil ediliyor. Futbolun seyri, hem TV ekranlarından hem tribünlerden, büyük para ediyor.”  

Medya, Kültür, Para ve İstanbul İktidarı kitabında, bir iki istisna dışında soğukkanlı bir üslupla, çok sayıda veri, tablo ve grafikten yararlanarak, rakamlar eşliğinde medya-kültür endüstrisinin bir anlamda günümüzdeki fotoğrafını çekmiş Mustafa Sönmez. Her bir bölüm için tek tek sorunlardan bahsetmek yerine (örneğin “Yazılı Medyada Dağıtım” konusunda hâkim grupların nasıl oluştuğunu, hangi dergi ve gazeteleri dağıttıklarını öğreniyoruz, ancak bu gruplara bağlı olmayan yayınların sorunlarından söz edilmemiş), genel bir değerlendirme yapmış yazar – örneğin yönetim konusunda: “Medyanın tarihsel gelişimi içinde daha yatay, daha demokrat bir medya yönetiminden daha dikey, otoriter ve diktatoryal bir yönetime yöneldiği gözlemlenmektedir.” Medyadaki acil gündemin ne olduğu ve bu hususta yapılacakları son sayfada sıralayan Mustafa Sönmez’in şu cümleleriyle noktayı koyabiliriz: “Çok daralmasına, çok daraltılmasına rağmen, iyice İstanbul merkezinin kontrolüne sokulan medyada, objektif habercilik, bağımsız yorumculuk, editoryal bağımsızlık adına yapılacak bir şeylerin kalmış olduğuna inanmak gerekiyor.”  

Nursel Gülenaz, İnci Tüysüz

Zeyrek, Fatih

Remzi Kitabevi, 2010, büyük boy, 143 s.

Nursel Gülenaz ile İnci Tüysüz, İstanbul’un tarihi yarımadasında doğup büyümüş iki arkadaş ve yıllar sonra Zeyrek, Fatih bölgelerini yeniden gezip keşfetmeye çıkmaları sonucu kaleme aldıkları bir kitap Zeyrek, Fatih. Ama şöyle bir “farklılıkla”; Nursel Gülenaz bir sanat tarihçisi, İnci Tüysüz de bir sosyolog gözüyle dolaşıyorlar bu sefer. Dolayısıyla çok sayıda renkli fotoğrafın ve çizimin de yer aldığı bu kitaptan bölgenin tarihsel yapıları ve bu yapıların yarattığı atmosfer de yansıyor – bir rehber niteliğinin yanı sıra. Kitabın üst başlığı (Adım Adım İstanbul’un Tarihi Yarımadası) sanırım bir seriye işaret ediyor; İstanbul’un tarihi yarımadasının adım adım gezilmesi, diğer bölgeleri de kapsayacak şekilde devam edecek gibi görünüyor.

Demir Özlü

Kanal Kentlerinde:

Berlin & Amsterdam

Sel Yayıncılık, 2010, 108 s.

Kanal Kentlerinde kitabı, adından da anlaşılacağı gibi, Demir Özlü’nün Berlin ve Amsterdam’a yaptığı yolculuklarda, oralarda kaldığı süreler boyunca tuttuğu günlüklerini içeriyor. İki bölüm var kitapta; ilk olarak, Özlü’nün 25 Eylül-25 Kasım 2002 tarihleri arasında Amerika 1954 isimli romanını yazabilmek amacıyla iki ay kaldığı Berlin’de, kendisinin ifadesiyle günün boş zamanlarında tuttuğu günce yer alıyor. Diğer bölümde de 1988-1991 yıllarını kapsayan yine bir kanallar güncesi var, ama bu metinleri notlar olarak değerlendirmek de olası – Demir Özlü’nün giriş yazısından aktarırsak: “Bir anlatı ya da roman gibi uzunca bir metin yazarken, masanın yanında bir not defteri bulundurmak yararlı olmakta, sonra da anı değeri kazanmaktadır. Bu o not defteridir.”

Melek Göregenli

Çevre Psikolojisi:

İnsan-Mekân İlişkileri

İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010, büyük boy, 249 s.

Profesör Göregenli’nin kitabı, aslında bir ders kitabı olarak tasarlanmış, dolayısıyla kitabın hitap ettiği kitle öncelikle akademi; fakat sosyal psikolojinin bir alt alanı olan çevre psikolojisinin, Türkiye’de ihmal edilmiş bir alan olması nedeniyle konuya bir giriş niteliğindeki bu kitabın önemi artıyor kuşkusuz. Üstelik, çevre psikolojisini çok geniş bir alana da yaymak mümkün; kitabın editörü Murat Paker’in cümleleriyle: “Çevre psikolojisi sadece psikologları ya da sosyal psikologları ilgilendiren bir alan değildir. Çokdisiplinli bir alandır ve kapsama alanında mimarlık, çevre mühendisliği, coğrafya, ekonomi, sosyoloji, antropoloji, eğitim bilimleri ve siyaset vardır. Göregenli’nin kitabı da bütün bu alanlardaki ilgili derslerde okutulabileceği gibi, belediyeler gibi çevre tasarımında yetkili kamu kurumlarında çalışan uzmanların ve insan/mekan, insan/çevre ilişkisi üzerine kafa yoran sivil toplum örgütleri ve yurttaşların da faydalanabileceği bir kaynaktır.”