Güvenlik Mi İstiyorsunuz? Yerleşimlere Son Verin

-
Aa
+
a
a
a

Marwan Barghuti*

RAMALLAHİsrail’in Fetih üyesi Raed Karmi’ye Pazartesi günü düzenlediği suikast beklenen bir olaydı. Filistin lideri Yaser Arafat’ın 18 Aralık’taki ateşkes çağrısından bu yana, İsrail’in 18 Filistinli’yi öldürmesine karşılık herhangi bir İsrailli sivilin öldürüldüğüne ilişkin haber gelmemişti. Bu durum, uluslararası liderlere ve basına göre, “şiddet olaylarında sukûnet”in sağlandığı anlamına geliyordu. Ne var ki, İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un kesinkes işine gelmeyen gelişme, şiddet olaylarında sukûnetin sağlanmasıdır. Kriz zamanı seçilmiş olması itibarıyla sözünün yalnızca bir kriz ortamında geçerli olabileceğini pekala biliyor. Politik varlığını sürdürebilmesi için ne gerekiyorsa yapacak; huzursuzluğu alevlendirmek ve barış görüşmelerine dönmemek için, ne şekilde olursa olsun, bir mazeret arayacaktır.

Bu sebepten, zaten mülteci durumundaki 600’ü aşkın Filistinli, Gazze’deki evleri Şaron’un buldozerleri tarafından tahrip edildiği için bir kez daha sığınmacı konumuna düştüler. Ertesi gün işgal altındaki Doğu Kudüs’te Filistin evleri yıkıldı. Sonra da, Filistinliler’in yeterince kışkırtıldıklarından emin olmak ve şiddet çarkını yeniden devreye sokabilmek için, İsrail Karmi’yi ortadan kaldırdı.

Sharon, "güvenlik" adına barbarca ve yasadışı yöntemler uyguluyor. Ancak, İsrail tarafından suikaste kurban gitme olasılığı yüksek biri olarak, İsrail halkını temin ederim ki, son 15 ay içinde ne bana ne de 82 ayrı kişiye düzenlenen suikastler, aradıkları ve layık oldukları güvenliğe bir nebze olsun yakınlaşmalarını sağlamayacak.

İsrailliler’in aradıkları güvenliği sağlayabilmelerinin tek yolu -oldukça basit- İsrail’in Filistin topraklarında 35 yıldır sürdürdüğü işgaline son vermesinden geçiyor. İsrailliler hem barışın hem de işgalin aynı anda var olabileceği mitine; köle ile efendi arasında barış dolu birliktelik sağlamanın mümkün olduğuna inanmaktan vazgeçmeliler.

"Biz İsrail’i tanıdık"

İsrail’in güvenliği sağlama gereksinimi, Filistin’in özgürlük gereksiniminden doğuyor. İsrail’de güvenlik, işgale son verildiği taktirde sağlanacak; daha önce değil. Bir kez olsun İsrail ve dünyanın geri kalanı bu temel gerçeği anlarsa, önümüzdeki yol açılacak: İşgale son verin, Filistinlilerin özgür yaşamasına izin verin ve bırakın, bağımsız ve eşit komşular olarak İsrail ve Filistin barış dolu bir gelecek ile yakın ekonomik ve kültürel bağlar üzerine görüşebilsin.

Unutmamalıyız ki biz Filistinliler, İsrail’in varlığını tarihi Filistin’e ait olan toprakların yüzde 78’inde tanıdık. Filistin’in 1967’deki işgalden sonra kalan yüzde 22’lik alanı kaplayan topraklarda varlığını sürdürme hakkı olduğunu reddeden İsrail’dir. Uzlaşmamakla ve fırsatlarını kaçırmakla suçlanan ise yine Filistinliler. Dürüst olmak gerekirse, tek isteğimiz uluslararası hukukun uygulanması iken İsrail’in inatlaşmasının yükünü çekmekten yorulduk. İsrail’in yasadışı yerleşimlerini desteklemek amacıyla yıllık yardım adı altında milyarlarca dolar gönderen, İsrail’in savunmasız sivil nüfusa karşı kullandığı F-16’ları ve helikopterleri sağlayan, 1982’de Filistinli mültecilerin katledilmesindeki sorumluluğu yüzünden savaş suçundan yargılanma arefesinde olduğunda dahi Şaron’un üzerine titreyen, “özgürlüğün ve ezilenin savunucusu” ve “terörizm karşıtı” ABD’ye de inancımız kalmadı.

Dünyanın tek süper gücü, artık bıkkınlık veren “şiddeti durdurun” nakaratını söylemek dışında hiç bir şey önermeyerek ve şiddetin kökenindeki nedenine -Filistin özgürlüğünün reddi- inmek için parmağını bile kıpırdatmayarak, sadık bir izleyiciye dönüşmüştür.

Bahtsız generalin açısından da bakalım: Yahudi yerleşimciler uluslararası hukuku, hatta Amerikan politikasını ihlal ederek Doğu Kudüs’te yeni yasadışı bir koloni kurarken, Anthony Zinni çabalarını “şiddet” üzerinde yoğunlaştırıyor. Biz Filistinliler, bundan etkilenmiş değiliz.

İsrail geçtiğimiz 15 ay boyunca 900’ü aşkın Filistinli sivili öldürdü, bu kişilerin yüzde 25’i 18 yaşın altındaydı. ABD ise hala Birleşmiş Milletler’in saldırıları durdurmak amacıyla hazırladığı uluslararası koruma planını veto etme küstahlığını gösterebiliyor.

O halde biz de kendi kendimizi koruyacağız. İsrail, F-16’lar ve helikopterlerle bizi bombalama hakkını saklı tutuyorsa, Filistinliler o uçakları düşürmek için savunma amaçlı silahlar aradığında şaşırmamak gerekir. Bu sırada ben ve bağlı olduğum Fetih hareketi, saldırılara ve –gelecekteki komşumuz- İsrail sınırları içindeki sivillerin hedef alınmasına şiddetle karşı çıkarken, kendimi koruma, ülkemdeki İsrail yerleşimlerine direnme ve özgürlük için savaşma hakkımı muhafaza ediyorum. Filistinlilerin işgal altında iken barış görüşmelerine başlamaları bekleniyorsa, o halde İsrail’in de biz işgale karşı savaşırken görüşme masasına oturmasının beklenmesi gerekir.

Ben ne teröristim, ne de pasifist. Ben sadece, ezilen her insanın savunduğunu savunan Filistin sokağındaki sıradan bir adamım; savunduğum, başka hiçbir yerden yardım alamadığımda, kendi kendime yardım etme, savunma hakkım.

Bu prensibim pekala suikaste kurban gitmeme neden olabilir. O halde bırakın, duruşumun açık olarak dünya tarafından anlaşıldığından emin olayım ve ölümüm İsrail’in “teröre karşı savaş”ının istatistikleri içinde basit bir rakam olarak kalmasın.

Hayatımın altı yılı bir siyasi tutuklu olarak, şiddete maruz kaldığım bir İsrail hapishanesinde, bir İsrailli cinsel organlarımı coplarken gözlerim bağlı halde, çürüyerek geçti. Ama 1994’te, İsrail’in işgale son vermek konusunda ciddi olduğuna inandığımdan bu yana, adalet ve eşitliğe dayanan bir barışın yılmaz savunucusu oldum. Ortak bir dil ve işbirliğini geliştirmek amacıyla Filistinli delegelerin İsrailli parlamenterlerle görüşmelerine önayak oldum. Hala eşit ve bağımsız ülkeler olarak İsrail ve Filistin’in barış dolu bir birliktelik sağlayabileceklerine inanıyorum. Bunun temeli, 1967’de işgal edilen topraklardan çekilme sürecinin tamamlanmasına ve BM kararlarına uygun olarak Filistinli mültecilerin durumunu ortaya koyan adil bir önerinin gündeme gelmesine dayanmaktadır. İsrail’i yok etmenin değil, ülkemdeki işgallerine son vermenin yollarını arıyorum.

* Marwan Barghuti, Batı Şeria’daki Fetih hareketinin genel sekreteri ve Filistin Yasama Konseyi’nin bir üyesidir.

Çeviren: Aylin Bozyap

Washington Post gazetesinde yayımlanan makalenin orjinali: "Want Security? End the Occupation"