Film festivalinden kişisel izlenimler-5

-
Aa
+
a
a
a

2003 Sundance Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü alan bu filmi birkaç değişik doğrultuda okumak mümkün. İlk usuma düşenleri, çabuk tarafından yazayım.

 

American Splendor, bir çizgi roman. Harvey Pekar adlı bir alt-orta sınıf çalışanının yaşamını anlatıyor bu çizgi roman. İlgideğer olan, Pekar’ın gerçek kişi olması, üstelik tam da çizgi romanın metninde anlatıldığı gibi yaşaması.

 

Bu tespit. İlk okuma doğrultusunu oluşturuyor: Pekar kendi yaşamı içinden seçtiklerini okuyucuya aktaran bir yaratıcı. Pekar açısından düşünüldüğünde, pek de zorlayıcı olmayan bir zihni üretim söz konusu. Çünkü Pekar yaşam deneyiminin, metin göz önüne alındığında zorlama bir sözcük ile bu deneyim zenginliğinin içinden ayıkladıklarını sunmaktan gayrısını yapmıyor. Bu eylemi küçümsüyor değilim: Yapılan iş damıtımdır ve şaşmaz bir ayar gerektirir.

 

Asıl ilgilendiğim, bu çizgi romanın alıcısı olan kitle. Onlar gerçekten yaşadığını bildikleri bir kişinin, handiyse sıradanlık şahikası yaşamını bunca yıldır neden izliyorlar? Can alıcı sorulardan ilki bu.

 

Sanırım ABD topluyaşamının hastalıklıbir tutkusunu zikretmek gerekiyor burada. Bu topluyaşam Simpsons’ı, Evli ve Çocuklu’yu, Rosanne’i, belki bilmediğim nice metni baş tacı edip duruyor. Bu metinleri oluşturanlar bile ümitli değilken, andığım dizi yapımlar kült düzeyine çıkıyorlar.

 

Bu dizi yapımları yücelten ilgiyle American Splendor’u ünlendiren ilgi aynı: ABD alt-orta sınıfının umutsuzluğu. Bu sınıf, doğdukları andan itibaren kendilerine pompalanan Amerikan rüyasının gerçek olmadığını erken yaşlarda öğreniyorlar. Eğer öğrenmek iddialı bir sözcük olduysa, seziyorlar diyelim. Bu sınıfın insanları için ileriye dönük umut az, inandırıldıkları rüyada sınıf geçişkenliği hiç de umulduğu oranda değil.

 

Ne kalıyor avuntu olarak? Kendilerinden daha kötü durumdakilere bakmak. American Splendor, ABD alt-orta sınıfının kendisinden daha kötü durumda olanları görüp rahatlamasını sağlayan bir iç düzeneğe iyedir. O metinde gülünen, metnin kendisi değil okuyucusunun kendi durumuna şükretmesi ve arınmasıdır.

Burada, şunu da eklemeli: American Splendor ve benzeri metinler alıcı kitle için uyarıcı işlevi de görürler. Bu metinlerde çizilen evren okuyucunun kendine, işine, topluyaşamın düzeneklerine özen göstermezse düşeceği halleri gösterir. Bu anlamda, gizliden aba altından sopadır da. O ülkede, elbette burada da, kim bilir kaç kişi uykularından işleri olduğuna şükrederek uyanıyordur.

 

Şimdiye dek yazdıklarım, kabul etmeliyim ki, biraz sert. Nedir, Harvey Pekar’ın TV gösterilerinde kendisiyle dalga geçilmesine izin veren, MTV’nin uyuşturan gülmecelerinde figür olmaya razı bire kimliği olduğunu unutmamak gerekiyor. Al Bundy’nin Beyaz Şov’a ya da Homer Simpson’ın Kral TV’ye çıkması türünden, akla havsalaya sığmaz bir durum bu. Pekar yaşadığı delikten çıkmadan, tıpkı işinden ayrılmadığı gibi ünsüzlüğünden de ayrılmadan yaşamını sürdürseydi, belki daha yumuşak yaklaşılmayı hak ederdi. Ne yazık ki, Pekar ününü stepnesi olduğu rüyayı gerçekleştirmek için kullananlardan.

 

Şimdi geçelim ikinci tespite. Pekar’ın yaşamını, bu filmin metnine göre, nerdeyse hiç değiştirmeden American Splendor’a aktarması ilerlenecek ikinci doğrultu olsun. Bu samimiyetin çekici olduğu kesin. Gelgelelim, gerçeklik - gerçekçilik - gerçeksilik ayrımlarını unutmamak gerek. Çizgi romanda görünen Harvey Pekar’ın çizerden çizere değiştiğini bu filmin metni söylüyor. Yine bu filmde gözüktüğü üzere, çizgi roman metninden üretilen oyun da gerçeklikle arasına, en azından duygusal açıdan, fark koymuş durumda.

 

Öyleyse, şu soruyu sormak gerek: Gerçek Harvey Pekar hangisi? Ucuz tartışmaya yönelik değil sorduğum; gerçek yaşamdaki Pekar ile American Splendor’daki Pekar arasında, az ya da çok, mutlaka fark var. Bu iki kimliğin arasında bir yerde, ikisi de olmayan bir Harvey Pekar’dır seyircinin algıladığı. Çünkü American Splendor’da çizilen Pekar’ın kanlı canlı bir adam olduğu biliniyor. Ne var ki, bu adam her albümde değişik çiziliyor. Metnin gerçek olduğuna da inanılıyor. Nedir, metnin gerçekçiliğinin gerçekliğin ne kadarını yansıttığına emin olunamıyor. Benim gerçeksilik dediğim bu – biraz, hatta saplantılı bir kuşkuculuk payını göz ardı etmeden!

 

Film bu andığım gerçeklik kaymasını kırılmaya dönüştürüyor. Çünkü işe Harvey Pekar’ı oynayan oyuncu da giriyor. Metnin bugünden geçmişe açılan yapısı da cabası. Bu ayrı gerçeklik katmanları, hem çizgi romanda hem de filmde haykırılan “Harvey Pekar’ın gerçek yaşamı” iddiasının tersine, Harvey Pekar’ın eğer varsa gerçek kimliğini saklamaya hizmet ediyorlar.

 

Buradan geliyorum üçüncü tespite: Harvey Pekar’ın gerçek kimliği bu denli önemli mi? Eğer American Splendor ile, hem çizgi roman hem de filmle yüzleşecek isek bu soruyu dürüstçe yanıtlamamız gerekli. Pekar’ın gerçek olduğu kanıtlanarak topluyaşama sunulması ve pornografik malzemeye dönüşmesini unutmayalım. Evet, Pekar’ın iddiası gerçek yaşamını sunduğudur; bu yüzden, sorgulama eksenini de kendisi sunmaktadır. Fakat onun evrenini, onun sordurduğu soruyla keşfetmek hiç de ahlaki değil. çünkü karşı taraf gönüllü bir talepkârlık gösterse de, bu fiil tecavüzdür.

 

Pekar’ın sunduğu metin gizli bir açmazı da getiriyor peşi sıra: Pekar her şeyin, kendisinin, diğer kişilerin, yaşananların gerçek olduğunu söylüyor. Öyleyse, American Splendor’u okumanın Biri Bizi Gözetliyor evine bakmaktan farkı var mı sorusunu yanıtlamak gerek. Gerçek, böyle sunulduğunda, en pornografik nesneye dönüşüyor: Pekar’ın kanserini, hastalıkla savaşını anlatmasını ahlaken tartışmadan okumamalı aslında.

 

Bu açıdan bakıldığında, Pekar kendi yaşamını sömüren bir yaratıcıya dönüşüyor. İnternetten bekaretini satan genç kızı izlemekle Pekar’ın hastanede dosya yerleştirmesini izlemek aynı fiil oluyorlar sonuçta: Hem gösterenler hem de izleyenler açısından!