Fahişeliğin Öbür Yüzü

-
Aa
+
a
a
a

“Fahişeliğin Öbür Yüzü” (Metis Yayınları, Siyahbeyaz dizisi) erkek egemen toplumun bir ürünü olarak doğan, hepimizin birlikte yaşadığı ama öteki olmaktan asla kurtulamayacak olan fahişelerle yapılmış söyleşilerden oluşuyor. Fügen Yıldırım, bu meslekten 15 farklı insanla yaptığı konuşmaları derlediği kitabında, bu meslekten insanların toplumsal ve hukuksal çıkmazlar içinde süregelen yaşamlarını ortaya koyuyor.

Kitapta hayat öykülerini anlatan 15 kadın, farklı ama yine de benzer hayat şartları içinde, bir şekilde fahişeliğe başlıyor ve zaman içinde gerek maddi zorunluluklar ve gerekse yasal düzenlemelerin eksikliği dolayısıyla, her türlü güvenceden yoksun

Kitabın önsözünden

“Özel hayatları, çocukları, eşleri, üvey babaları-anneleri, yaşadıkları yoksulluk... Bu işe başladıktan sonra edindikleri sevgililer (dostları), pezevenkler, tecavüzler, tehlikeler, yalnızlıkları, müşterilerle yaşadıkları....Tüm sorunların temelinde, toplumun seks işçileri hakkındaki önyargılarının, aşağılayıcı, damgalayıcı yaklaşımının bulunduğunu düşünüyordum. Mahkemelerinin ‘Fahişeye tecavüz edenlere ceza indirimi” uygulandığı bir ülkede yaşıyorduk. Genelevler, yasalarla düzenlenmiş, denetim altında tutulan kurumlar olduğu halde orada çalışanlar adeta görünmezdi. Sosyal güvenlikleri, hakları yok sayılıyordu. Aslında yok sayılan bizzat kendileriydi.”

olarak bu mesleğe devam etmek zorunda kaldıklarını anlatıyor. Her biri ayrı kentlerde yaşıyor ama hayatları bir noktadan sonra aynı biçimde gelişiyor. Fügen Yıldırım bu kitabı hazırlarken asıl amacının sürekli olarak hor görülen ve toplumsal yapının dışında tutulmaya çalışılan bu insanların en azından yasal düzenlemelerle hayatlarına getirilebilecek kolaylıklar konusunda halkı ve sivil toplum örgütlerini harekete geçirebilmek olduğunu belirtiyor.

Özge Dayan: Bu kitabı yazma düşüncesi nasıl doğdu?

Fügen Yıldırım: Ben daha önce bir kadın dergisinde çalışırken bu konuyla ilgilenmiştim. O zaman da bir 15 kadınla görüşme yapmıştım ve çok etkilenmiştim. Kadınların duygu dünyaları beni çok etkilemişti. Bütün gözlemlerimi dergi sayfalarına sığdıramayacağımı hissettim. Dergideki yazılar -sanırım Kim dergisiydi- dizi gibi iki ay üst üste çıkmıştı. 1994 yılı olmalı. İşte o zaman karar verdim kitabı yapmaya. Daha sonraki çalışma hayatım nedeniyle 2000 yılına kadar fırsat bulamadım. Hep içimde taşıdım ama çünkü çok etkilenmiştim. O sene görüşmeleri yapmaya başladım.

Arz ve talep

Tabii bir takım prosedürler var. Kolay değil, sadece onlara ulaşmak yetmiyor. Ulaşmak, onların size güven duyması, iletişim kurmak için gerekiyor. Önce tanıştım, ne yapmak nasıl yapmak istediğimi anlattım. Çok hoş bir süreç yaşadığımı söyleyebilirim. Telefonumu verdim, telefonlarını aldım. Daha çok tabii, onların uygun olduğu vakitlerde; genelde dışarıda buluştuk. Bir yarım gün, 4-5 saatlik görüşmeler oldu. Böyle uzun sohbetler sonunda bantları çözdüm. Sanırım 30 kadar kadınla görüştüm. Yarısını ancak kitaba alabildim. Benzer hayatlar var tabii ama bütün hayatlar aynı değil her kadının ayrı ve özel bir tarihi var. Bir insan olarak çok farklı özelliklere sahip. Dolayısıyla her kadınla yeni bir serüvenin içine girmiş oldum ben.

ÖD: Kitapta yer alan 15 kadın ve ayrı noktalarda başlayıp aynı

noktada ilerleyen 15 ayrı gerçek hayat öyküsü yer alıyor. Birbirinden çok farklı noktalarda başlayan bu hayatların kahramanlarını, öykülerini anlatmaya nasıl ikna ettiniz?

FY: İlk tanışma aşaması benim için zorlayıcı oluyordu. Şöyle bir yol izledim, genelev koşullarında ya da sokakta bunu yapmak kolay olmayacaktı onlar açısından özellikle. Sağlık Müdürlüğü’nden izin aldım ve Zührevi Hastalıklar Hastanesi’ni tabiri caizse üs olarak kullandım. Bahçe içerisinde uzun süre kalarak, benimle görüşmek isteyen kadınlara o yolla ulaşarak, onlar da istiyorsa telefonlarımızı alarak haberleştik. Böylece şunu da sağladığımı sanıyorum, benimle gerçekten görüşmek isteyenlerle irtibat kurmuş olduk. Görüşmek istemeyenleri bu konuda zorlamaya hiç hakkım olmadığını gördüm çünkü bu iş çok gizli yaşanıyor. Aileler, toplumun baskısı, özellikle çocuklar, akrabalar, mahalle... Bütün bunların duyması endişesini o kadar yaşıyorlar ki kendi içlerinde... Basının da etkisiyle, aleyhlerine kampanyalar bütün toplumda yaygın olduğu için çok kolay konuşmaya ikna olmuyorlar.

Bütün bu görüşmeler içinde yalnız bir kez, karşılıksız bekleme yaşadım. Bütün randevularıma arkadaşlar geldi. Onları üzmemek, ne soracağını doğru ifade etmek gibi zorluklar oldu. Çünkü niyetim onları deşifre etmek değildi hiçbir zaman. O konuda çok duyarlı davrandım. Gerçek isimlerini kullanmadım. İpucu veren bilgileri çıkarmaya çalıştım. Üsluplarına, anlattıkları hikayelere önem verdim, sadece kadını tanımlayan simgesel şeyleri çıkarmayı düşündüm.

ÖD: Bu hayatların çoğu parçalanmış aileler, baba baskısı, erkek egemenliğinin sert bir biçimde hissedildiği ailelerde doğan ve büyüyen hayatlar. Kitapta Gül adıyla kendi yaşadıklarını anlatan ve annesi de kendisi gibi seks işçisi olarak yaşamını sürdüren bir kadın şöyle diyor:

“Annem çok gururlu bir kadındı. Çocukluğundan beri hep kendi ekmeğini kendi yemiş. Anneannem doğum yaparken, doktor edep yerlerini görecek diye, dedem doktor getirmiyor. Anneannem doğumda ölüyor. Sekiz yıl sonra da dedem ölüyor. Annem evlatlık olarak bir yerlere giriyor, oradan çıkıyor başka yerlere giriyor, köşklerde filan kalıyor. Annem çok güzeldi, artist gibi; Sophia Loren’e benzerdi. Makyaj da

"Fahişeler yoksulluk ve erkek egemen toplum kurbanı mı, günahkâr mı?" sorusunun tartışıldığı 18. yy İngiltere'sinde seks işçileri en fakir kesimlerden gelirken, kadın ticaretini her sınıftan erkek destekliyordu.

yapmazdı. Çok ilginç dedem gibi namuslu bir adamın kızı sonunda günahkar oluyor. Sonra ben de oluyorum. Ataların günahlarını mı çekiyoruz acaba?”

Gül bu sözlerle başlıyor hayatını anlatmaya ve kitapta yer alan diğer kadınların çocukluk yıları da genelde üvey anne ve babanın elinde, kötü koşullarda, maddi yetersizlikler içinde gelişiyor. Fügen Hanım, 15 kadının bu çocukluk yıllarındaki benzerlik ve farklılıklar nelerdir?

FY: Aslında her biri ayrı bir tarihe sahip ama tabii ki benzerlikler var. Temelde sevgisizlik, aile hayatından yeterince sahiplenme, saygı görmemiş olmamak, şiddete maruz kalmak. Çok önemli bir neden de yoksulluk. Yoksul olmayan ve bu işe düşen hiçbir kadınla karşılaşmadım. Taciz, üvey baba tacizi, annenin evde dayak yiyen konumunda olması gibi benzerlikler var. Zaten aile içinde yaşananlardan kaçarken çoğunlukla bu yola başvuruluyor. Bu işi seçme nedenleri ya evin içinde veya dışında taciz görüyor olmaları; büyük bir çoğunluğu kocaları tarafından satılıyor zaten. Bu konuda yapılmış araştırmalar var -1990’lı yıllarda yapılmış- bu işteki kadınların %30’undan fazlası kocası tarafından satılıyor. Ve geçici bir süre, şu evi alıncaya kadar, bunu yapıncaya kadar filan denilerek kandırılıyorlar. Önce genelev dışında başlatılıyorlar. Biraz sonra genelevlere resmen satılıyorlar. Ciddi bir para alıyor onları pazarlayan kocaları. O para karşılığında da kadının seneleri o genelevde geçiyor. Bu konuda ilginç bir örnek vardı. Konya Genelevi’ne kocası tarafından satılan kadın, dört yıl boyunca yasal kontroller dışında –Anadolu’da genelde genelevlerin yakınında oluyor kontrollerin yapıldığı yerler- bir yere gitmeden orada kalmış. Borçlu olmak gibi, filmlerden duyduğumuz bir şey var. Pezevenklerinin aldıkları para karşılığında, kalmak zorunda oldukları uzun bir süre var. Bitmeyen bir borç durumu yani...

ÖD: Seks işçileri aslında genel geçer ahlak kurallarına, adalet duygusuna, toplum yapısına ciddi şekilde bağlı ve özel hayatlarında oldukça tutucular. Kitapta yer alan bir başka kadın yaşadıklarını şöyle dile getiriyor:

“Bana müşteriden fazla para alsana, koparsana diyorlar. Koparamam. Çünkü ben insanların sömürülmesine karşıyım. Verirse alırım, vermezse almam. İnsanlar sömürülmesin, hakları yenmesin, ben öyle bir dünya istiyorum, her şey de dürüstlük olsun. İlişkiler de öyle... Her şeyi insanların yüzüne söylemek en güzeli.”

Ahlak kavramının hiç bozulmadan korunduğu bu yaşamlardan en çok etkilenen tabii ki çocuklar. Fahişeler, özel hayatlarında devam eden katı kuralları ve çocuklarıyla olan ilişkilerini nasıl dile getirdiler?

FY: Çok ağır bir şekilde dile getiriyorlar tabii. Çocuğu olan bütün kadınlar bu işi çocukları için yaptıklarını söyledi. Genelde çocuklar bakıcılara bırakılıyor. Zaten kocadan ayrılmış olunuyor. Hayatı kotarmak, kira parası, evin giderleri, çocukların okul giderleri vs. için bu işi yaptıkları söylüyor. Ve çocukları onlar için hayatlarındaki tek umut.

Amerikan usülü "sivil toplum girişimi." Oysa salt fuhuşu önlemeyi amaçlayan uygulamalar kimseye fayda sağlamıyor.

Şöyle bir gerçek var, hiçbir kadının çocuğu bu durumu bilmiyordu. Ya da çok büyümüş olabilir, bir tane örnek var bilen, kadın da 45 yaşında, bütün çocukları değil, yanında yaşayan kızı biliyor ve bir sır olarak saklanıyor bu durum.

Mahalle çok önemli, çocukların güvenliği açısından. Kız çocuklar okula gönderilmiyor. Erkekler gidiyor ama kızlar ilkokuldan sonra gönderilmiyor. Aman başına bir şey gelebilir... Öyle bir ahlak anlayışı var ki, kendi yaşadıkları çocuklarının da başına gelebilir diye eğitimlerini bile kısıtlayabiliyorlar. Komşuların veya ev sahibinin bilecek olması onların evden atılması, baskı görmesi, dayak yemesi, saldırıya uğraması anlamına geliyor. Bu yüzden çok sık adres değiştiriyorlar. Bu da onlar için önemli bir yük. Yaşlı olanlar kirayı ödeyemedikleri için kiradan çıkmak zorunda kalıyorlar. Genç ve şimdilik daha çok para kazananlar ise şikayetler ve baskılar nedeniyle sokağa atılma tehlikesini yaşıyorlar.

ÖD: Seks işçilerinin en büyük sorunlarından biri genelevlerdeki sağlıksız ve kötü koşullar. Ayrıca her gün geneleve su ve elektrik giderleri için çok yüksek miktarlarda para ödeniyor. Bu para, kadınların gün içinde kazandığı paralar göz önüne alındığında çok ciddi bir oran. Kadınların genelevde yaşadıkları bir diğer sorunsa, patronları tarafından karşılaştıkları kötü muamele. Geçmişte, düzenli olarak yapılan polis baskınları ile bu sıkıntının bir derece giderilebildiğini belirten kadınlar, polis baskınlarının azalmasından şikayetçi. En azından ayda bir polis korkusu olduğu için patronların onlara daha iyi muamele yaptıklarını, böylec e kendilerini daha güvende hissettiklerini belirtiyorlar. Her türlü kötü muamele ve şiddete karşı dayanabilecek kimseleri yok...

FY: Aslında bu konuda çok yalnızlar. Çünkü bütün toplum bu konuda önyargılı. Yeni deyimle seks işçisi olan bu insanlar, devlet tarafından açılmış resmi bir kurumda çalışıyorlar. Fakat burada çalışırken müthiş aşağılanıyorlar. Şimdi sigortalı olabildi bu kadınlar. Yasal bir engel yoktu ama bir model de yoktu. Bir tek model pek çok kadının bunu talep etmesinin önünü açtı. Bu konuda sivil toplum çalışmalarının büyük etkisi var. Dolayısıyla kadınların insan haklarından yararlanarak yaşayabilmeleri için, kendilerinin talep etmesi ve taleplerini canlı tutabilmek adına STK’lerin bu alandaki çalışmalarının çok önemli olduğunu düşünüyorum.

ÖD: Kitabın sonunda seks işçiliği ile ilgili olarak dünyada ve Türkiye’de geçerli olan yasal düzenlemelere de yer vermişsiniz.

FY: Şimdi fahişelik dünyada bazı ülkelerde yasalarla belirlenmiş, pek çoğunda ise yasalardan vazgeçilmiş. Çünkü yasal düzenlemelerin bu iş için olumlu bir katkısı olmadığı fark edilmiş. Devletler şu gözle bakıyor: Cinsel yoldan bulaşan hastalıkları azaltmak. Türkiye’de de böyle bir tüzük var, bütün olay devletin düzenli denetimlerine dayandırılmış. Genelevlerde çalışan tüm kadınlar haftada iki defa Zührevi Hastalıklar Hastanesi’ne gitmek zorundadır. Bu bir çözüm olarak düşünülüyor ama öyle değil, Türkiye’de resmi olarak 3000 (seks işçisi) kadın var ama sadece İstanbul’da 40 binin üzerinde geçimini bu şekilde sağlayan kadın olduğu tahmin ediliyor. Dolayısıyla bu çok göstermelik ve yetersiz bir düzenleme. Bu nedenle dünyada ülkeler yasal düzenlemelerden vazgeçmiş, insanların bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi yöntemini geliştirmiş. Bu işi yapmayı tercih eden her kadının cinsel ve bensel olarak sağlıklı olması nasıl sağlanabilirse, ona önem verilmiş. Çocukların bakımına, eğitimine ayrıca özen gösterilmiş. Daha çok STK’lerin yaptığı bir şey bu. Devlet daha çok düzenleyici, denetleyici olarak fonksiyon icra ediyor. Mesela Danimarka’da kadınlar üzerinden para kazanmak yasayla düzenlenmiş ve yasaklanmış. Kadınların çalışan her insan gibi sigortalı, vergisini veren insanlar olarak sağlıklarıyla da ilgilenilmesi bir sistem altına alınmış dünyada.

ÖD: Tüm dünyada seks sektöründe denetlenemeyen en önemli noktalardan biri de çocuklarla fuhuş. Dünyada onların durumuyla ilgili ne söyleyeceksiniz?

FY: Durumları çok ağır, çok sayıda çocuk seks işçisi var dünyada. Hatta bunların tıpkı yaşça büyük olanlara yapıldığı gibi, uluslararası ticareti yapılıyor. Tabii transseksüel ve travestiler de var. Çocukların durumu tamamen kurban olma durumu. Yetişkin bir insanın bilinçli olarak bu işi seçtiğini düşünebiliriz. Çocuklar çok daha korunmaya muhtaçlar, sayıları azımsanmayacak kadar fazla; ülkemizde de dünyada da. Çocuklar kurban...

ÖD: Kitapta yer alan 15 kadının hayat hikayesine döndüğümüzde, bu hikayelerden en çok hangisinden etkilediniz?

FY: Gül beni çok etkiledi. Yani Gül’le yaptığımız her söyleşiden sonra kendime gelmek için büyük emek verdim. Çok coşkulu, duygularını çok güzel ifade eden ve çok ısdıraplı bir hayat yaşamış bir kadın. Kırk yıllık bir aşkı da bu hayatla beraber sürdürmeyi becermiş. O kadar uzun süren fahişelik hayatı sanki bir ayrıntıydı onun için. Esas olan kendi özel hayatı ve yaşadığı aşktı. Onun, yaptığı işi o kadar küçük bir ayrıntı olarak ve kendine özgü bir tarzda anlatması bende sanki önümde bir sinema perdesi varmış da oradan bir insanın hayatını seyrediyormuşum intibaı yarattı. Fakat bir tek sorun vardı. Çok coşkulu yaşadığı için hayatı, zaman-mekan kavramları birbirine karışıyordu. Bu yüzden yazarken olayları birbirine bağlamakta en çok zorlandığım hikaye de Gül’ünki oldu.

Aslında hepsinden çok etkilendim. O küçük Moldavyalı kızdan, küçük bir çocuğu olan Moldavyalı diğer kadından, Aysel’den,

bahçede karşılaştıklarımdan... kitapta da bahsettim bazılarından. Mesela 75 yaşında bir kadın gördüm muayeneye gelen. Hala çalışıyor olmasına çok şaşırdım. Lider özelliği taşıyan, bilge ve herkesin saygı duyduğu bir kadındı. Tabii yaşlılara çok kötü davranıldığını öğrendim ondan. Hem müşteriler hem işverenleri tarafından. Bu işi yapan birisinin yaşlandığında güvencesi yok. Bu yüzden sigorta çok önemli. Ya da emeklilik dönemleri için yatırım yapmak zorundalar.

Çalıştıkları dönemde çok paralar kazanmış da olsalar tabii, paralar bir şekilde çarçur olmuş. Ya sağlık meseleleri ya kendilerini satanlar buna neden olmuş.

ÖD: Bu kitabı yazarken düşündüğünüz temel şeyin, en azından sivil toplum kuruluşların bu konuda daha duyarlı olmasını sağlamak ve toplumda bu insanlara karşı yerleşmiş olan önyargıları az da olsa giderebilmek olduğunu belirtiyorsunuz. Kitabın arka yüzüne düştüğünüz notta, “Dünyanın en eski mesleğinin fahişelik olduğu kabul edilir. Fahişeler tarih boyunca aşağılanmış, dışlanmış aynı ölçüde de vazgeçilmez olmuşlardır. Özetle bu kurum insanlığın zaman aşımına uğramayan en eski ikiyüzlülüğüdür...” diyorsunuz. Fahişelerin şiddetle gereksinim duydukları, güven duygusu...

FY: Seks işçiliği veya fahişelik diyebileceğimiz bir işi var bu kadınların. Ama güvenlikleri yok, en başta can güvenliği. Genelevlerde çalışanlar bir nebze rahat, polis filan var, ama bu da İstanbul için geçerli. Anadolu’daki genelevlerde çoğu zaman sürekli kalmak zorunda kalıyorlar. Yalnız İstanbul’da gün içinde belirli saatlerde çalışıp onun dışındaki hayatını dışarıda geçirmek...

ÖD: Yüzden fazla insanla konuştuğunuzu ancak bu söyleşilerden sadece 15’ini kitaba aldığınızı belirtiyorsunuz. Konuştuğunuz kadınların hemen hemen hepsi, bu mesleği bırakıp yeni bir hayat kurma konusunda umutsuz...

FY: Umutsuzlar bu konuda. Çok az kadın umutlu konuştu. Yasal düzenlemelerde de seks işçisi bir kadının çocuğu subay olamıyor, polis olamıyor, doktor olamıyor. Belki bu kanunların değişmesi gerekir. Kadınlar gerçeği yaşıyorlar ama bu durumun çocuklarına yansıtılacak olması fikri bile onlar için çok ağır. Ama kayıtlarda var. Çocuk bir gün büyüdüğünde subay veya polis olmak istediğinde 18 yaşındaki bir gencin yüzüne tokat gibi patlayacaktır. Bunlar büyük travmalar, dramatik durumlar çocuklar için. Bunların üzerinde durulmasında yarar var diye düşünüyorum.

(Bu söyleşi Açık Radyo’da yayınlandı.)

Redefining Prostitution as Sex Work on the International Agenda