Cumhuriyetin Divası Müzeyyen Senar

Açık Dergi
-
Aa
+
a
a
a

Pazar günü kaybettiğimiz ses sanatçısı Müzeyyen Senar 20 Temmuz 2005 tarihinde Açık Radyo'da Açık Dergi programında konuğumuz olmuştu. 10 yıl önceki bu söyleşiyi arşivimizden çıkarıp tekrar yayınlıyoruz:

 

Söyleşiden kısa bir bölüm dinlemek için tıklayın.

 

20 Temmuz 2005

 

Cumhuriyetin Divası Müzeyyen Senar adlı biyografinin yazarı Radi Dikici, Açık Radyo adına Müzeyyen Senar’la, evinde bir söyleşi yaptı. Bu söyleşinin ardından, kitabı hakkında konuşmak üzere Radi Dikici Radyo’da konuğumuzdu. Aynı yayına Müzeyyen Senar da telefonla katıldı.

 

Radi Dikici: 24 Haziran’da, rahatsızlığın nedeniyle konsere gelemediğin için, Açık Radyo dinleyicileri büyük bir ihtimalle senin sağlık durumunu merak ediyorlardır, senden bir şeyler duymak istiyorlardır, sağlık durumun nasıl, önce ondan bahseder misin?Müzeyyen Senar: Açık Radyo dinleyicilerine çok teşekkür ederim, çok iyiyim hamdolsun, iyileştim, hiç merak etmesin kimse.

 

RD: Cumhuriyetin Divası Müzeyyen Senar adlı kitabımızda, daha doğrusu benim yazdığım, senin hayatınla ilgili olan kitapta, hemen kitabın başında “ben şarkı söylemiyorum, güfteyi anlatıyorum” diyorsun. Lütfen bunu biraz açıklar mısın Açık Radyo dinleyicileri için.

 

MS: Şarkı güfte demektir, güfteyi anlarsam, hissedersem, içime işlerse güfte, o zaman şarkı söyleyebiliyorum. Çünkü ben güfteyi halkıma anlatıyorum anladığım gibi.

 

RD: Radyoya ilk nerede ve ne zaman okudun, ondan bahseder misin?

 

MS: 1932 senesinde İstanbul Postanesi’nin üstündeki Radyo’ya götürüldüm ve kürdili hicazkâr şarkılarla başladım.

 

RD: Bazı şarkıları hatırlıyor musun?

 

MS: Evet, “Neşeli güzel ömrümü eyvah heder ettin”.

 

RD: 1938 senesinde de Ankara Radyosu’na girişin...

 

MS: İstanbul Postanesi’ndeki grubumuz olduğu gibi Ankara’ya Radyo’yu açmaya geldi. Ali Poyraz hocamız hergün 9’da alırdı, memur gibi girerdik, saat 5’te çıkardık. Çarşamba günleri de Ruşen Kam edebiyat dersine gelirdi. Perşembe günleri de türküleri geçmek için Kemal Bey gelirdi. Yani İstanbul Postanesi’nden sonra Ankara Radyosu bize üniversitemizi okuttu.

 

RD: Üniversite gibi oldu. Bir de galiba aylık programlar varmış, sen orada solo şarkılar okurmuşsun.

 

MS: Ben Perşembe günleri okurdum.

 

RD: Bir de galiba halk önünde aylık programlar varmış, canlı olarak.

 

MS: Mesut Cemil Bey koro yapardı, koroda da beni tek söyletirdi.

 

RD: Bir de ilk sahneye çıkışından birazcık bahseder misin?

 

 MS: 1933’te çıktım, Belvü Bahçesi vardı, şimdiki Radyoevi’nin olduğu yerde, oraya 10 liraya götürülmüştüm, elbiseyi yapmışlardı bana, tabii o zaman çocuktum. Ama yaşım büyüdü, 15’imdeydim 33’te, yaşım büyüdü Belvü Bahçesi’ne çıktım ondan sonra devam ettim.
Müzeyyen Senar sahneye ilk sahne kıyafeti ile, 1933 

  

RD: Ondan sonra diğer gazinolarda sahneye çıktın, ama galiba en güzel ve senin de en çok sevdiğin, Ankara’dan döndükten sonra 1941 senesinde sahneye çıkmandı. Ondan birazcık bahseder misin?

 

MS: Mualla Gökçay vardı, türkücü bir hanım vardı ve ben her akşam “Tuti Mucize”yle başladım, Her akşam başka programla sahneye çıkardım.

 

RD: Yani her akşam programını değiştiriyordun, onun için galiba kitapta da yazıldığı gibi her akşam aynı seyirci ama ayrı programı dinlemek için sana geliyorlardı. Bir çok bestekâr ilk defa şarkılarını seninle, yeni bestelerini seninle geçmek isterlermiş.

 

MS: 32 senesinde Şark Musıki Cemiyeti’ne gittiğim zaman, sonra Hayriye Hanım beni eve aldı, bütün bestekârlar eve gelmeye başladı. Bende ne varsa, ne buldularsa, bestekârlar hep eve gelirdi, Kadıköy’de Bahariye Caddesi’nde... Selahattin Pınar gelirdi, Osman Nihat, Mustafa Nafiz, Lemi Atlı gelirdi. Ama sadece bana gelirlerdi.

 

RD: Kitapta çok renkli bir hikâye var, Şerif İçli’nin sana anlattığı, Ataergün’le olan...

 

MS: Ataergün Hoca’mız beni çok severdi, ben çocukken bebekle oynamamıştım, bebek getirirdi bana.

 

RD: Alaattin Yavaşça Bey kendisiyle görüştüğüm zaman bana şunu söylemişti: “O dönemde Müzeyyen Senar’a herkes aşıktı” ama senin de bahsettiğin gibi bu ulvi bir aşktı herhalde.

 

MS: Tabii.

 

RD: Mesela Selim Arı bestelerini sırf senin için yazmış değil mi?

 

MS: Evet. Radyodan ayrıldım diye yazdı. Şimdi o insanlar yok maalesef.

 

RD: Çok teşekkür ederim. Açık Radyo dinleyicilerine bir mesajın var mı?

 

MS: Açık Radyo’ya çok teşekkür ederim beni dinledikleri için. Halkıma da çok teşekkür ederim beni sevdikleri için.

 

* * *

Radi Dikici ve Müzeyyen Senar

Eraslan Sağlam: Radi Dikici, bizim için bu güzel ve özel söyleşiyi Müzeyyen Hanım’la Açık Radyo adına yaptığınız için çok teşekkür ederiz.

 

RD: Gerek Müzeyyen Hanım için, gerek kendim için çok teşekkür ederim. Açık Radyo’ya davet ettğiniz için çok teşekkür ederim.

 

ES: Ayrıca dinleyicilerimize bir sürprizimiz var, şu anda Müzeyyen Hanım canlı yayında

telefon hattında. Müzeyyen Hanım merhaba.

 

MS: Merhaba efendim.

 

ES: Açık Radyo’ya katıldığınız çok çok teşekkür ederiz.

 

  

MS: Ben teşekkür ederim.

ES: Öncelikle geçmiş olsun diyoruz, ama bizim yüreğimize su serptiniz, sağlık durumunuzun iyiye gittiğini haber vererek, şu anda çok iyi olduğunuzu biliyoruz, çok mutlu olduk. Sizi alıkoymak istemiyoruz, o yüzden öncelikle bir kaç konumuz var sizinle hemen konuşmak istiyoruz. Radi Bey’le Açık Radyo için yaptığınız söyleşide Ankara Radyosu’nun sizin hayatınızda bir üniversite olduğunu, musıki anlamında bir üniversite eğitimi verdiğini söylediniz. Biraz bunu detaylandırmanız mümkün mü acaba?

 Müzeyyen Senar evinde, 2005 

MS: Biz ilkokulu 1931’de Üsküdar Cemiyeti’nde yaptık, ortaokulu da Kadıköy Şark Musıki Cemiyeti’nde hocalarımla beraber yaptık. Ondan sonra 38’de Ankara Radyosu açıldı, İstanbul’daki bütün grubumuzla beraber Ankara’ya gittik ve üniversiteye başladık, musıki üniversitesine başladık. Orada 40’ta bitirdim üniversiteyi. Sonra İstanbul’a geldim, halkla beraber master yaptım.

 

ES: Harikasınız! Çok iyi bir eğitim aldığınız her halinizden belliydi zaten. Özellikle, o dönemki gazino kültürü ile ilgili olarak bize söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?

 

MS: O zaman hanımlar böyle sırada otururlardı, fasıl yaparlardı, solist yoktu. Ben 35’te Belvü Bahçesi’ne gittiğim zaman kabul etmedim sırada oturmayı, solist olarak çıktım. Benden sonra zaten herkes solist oldu.

 

ES: Bir de sizinle ilgili olarak şunu biliyoruz, bir taraftan radyo hayatınız devam etti, diğer taraftan gazino hayatınız devam etti ve asla bu ikisini birbirine karıştırmadınız. Ne bir eksik ne bir artı götürdünüz ikisi arasında. Ancak sizin biyografinizde çok önemli bir yer tutan bir mesele var bence, asla radyo ve gazino repertuvarlarınız birbirine karışmadı.

 

MS: Radyo programımız başkadır, klasiktir, sahne programımız başkadır.

 

ES: Peki bu sizin için zor olmuyor muydu? İki repertuar birden hazırlayıp aynı anda götürmek?

 

MS: Benim için zevkti. Sahne başka, halk başka, radyo başka. Radyo klasik çünkü.

 

ES: Açık Radyo’ya katıldığınız için çok teşekkür ederiz. Sizi şu anda hiçbir yerde yayınlanmamış bir şarkınızla uğurluyoruz: Şükrü Tunar’ın uşşak şarkısı ile uğurluyoruz “Viraneye dönmüş gönlümde mecal kalmadı sevgilim”... Bu 1945 yılına kaydedilmiş bir taş plak kaydı.

 

* * *

 

Radi Bey hemen kitaba dönecek olursak “Cumhuriyetin Divası Müzeyyen Senar” biyografisinin başlangıç ve oluşum öyküsünü bize anlatır mısınız lütfen?

 

RD: Esasında Müzeyyen Senar’la ilgili olarak önce biz taş plakları ve 60 sonrası plak-cd’lerini toplamaya başlamıştık. Sonra arşiv niteliğinde olan bütün belgeleri de biraraya getirmiştik. Sürekli temas halinde olduğumuz için kendisi bir biyografisinin yazılmasını uygun olacağını söyleyip duruyordu, ama esasında açıkcası o yıllar içinde çok da aklımızdan geçmedi, daha doğrusu benim yazacağım aklımızdan geçmedi. Sonra benim 2002 yılında “Bu Şehr-i İstanbul ki” veya “Osmanlı’nın İstanbul Macerası” isimli kitabım çıkınca kendisine hediye etmiştim imzalayıp, onu görünce, “anlaşıldı” dedi, eliyle böyle uzattı “bu biyografiyi sen yazacaksın” dedi ve öylece başladı. 3,5 yıllık bir çalışmanın sonunda biyografi hazır hale geldi.

 

ES: Az önce Müzeyyen Hanım’la telefonla canlı bağlantı gerçekleştirdik, hem orada hem de sizin Açık Radyo adına yaptığınız özel röportajda Müzeyyen Hanım’ın söylediği Ankara Radyosu’nun musıki anlamında bir üniversite okutması gibi bir mesele var. Kişisel olarak soruyorum, o günkü radyoların yapısına baktığımızda, şu anda da özel olarak radyo ve genel olarak medya kültürüne baktığımızda, kültürle yaşantımızdaki değişim ve medyanın ve radyoların etkisi üzerine neler düşünüyorsunuz?

 

RD: Geçmişe baktığımız zaman İstanbul radyosunun, sonra 1938’de Ankara Radyosu açıldığı zaman Ankara Radyosu’nun yayın alanı çok dardı, ilerleyen yıllarda özellikle Ankara Radyosu yayın alanını genişletti ama o yıllarda Türkiye’nin bütün iletişimi Ankara Radyosu aracılığı ile yapılıyordu. Ancak tabii o yılları günümüzle mukayese etmek hemen hemen hiç mümkün değil. Bugün dünya çok küçüldü, çok geniş bir iletişim ağı var, televizyonları ile, radyolarıyla.

 

ES: Hatta bir bombardıman var.

 

RD: Evet. Esasında çok da iyi oldu, ben hem radyo dinlemekten hem de bir çok iyi programı televizyonlarda izlemekten büyük mutluluk duyuyorum. Çok farklı tabii, dünya farklı özellikle 21. yüzyılda çok farklı ve çok da küçüldü.

 

ES: İletişim araçlarının üzerine çok büyük bir görev düştüğü için dünyada etik olandan da vazgeçmemek gerekiyor, etik çerçeve içerisinde devam etmek gerekiyor.

 

RD: Çok haklısınız.

 

ES: O dönem şunu hissediyorum ki Ankara Radyosu bir konservatuvar niteliği taşıyordu, yani sanatçılara bir konservatuvar eğitimi veriyordu. Aynı zamanda sizin kitabınıza baktığımızda, “Cumhuriyetin Divası Müzeyyen Senar” biyografisinin bir de alt başlığı var, o da “Türk Musıkisinin 75 Yıllık Hikâyesi”. Bu 75 yıl hangi bölümlerden oluşuyor?

 

RD: Esasında bir takım başlıkları zikretmem daha doğru olur, ama ben çok garip bir noktadan başlayacağım; o da, Müzeyyen Senar’ın ses kalitesinin değişik olmasının nedeni, bu 6 yaşında aniden kekeme olmasına bağlı. Bence hayatının dönüm noktası, çünkü 6 yaşla 14 yaş arasındaki o dönemde, hemen hemen hiç konuşamamış ama şarkı söyleyerek ifade etmiş ve hançere başka türlü gelişmiş. Tabii ondan sonra Üsküdar Musıki Cemiyeti, kendisi de ifade etti Şark Musıki Cemiyeti, Ankara Radyosu, siz biraz önce söylediniz Ankara Radyosu gerçekten çok değişik ve çok sıkı bir eğitimin yapıldığı bir yer. Nitekim Nuri Halil Poyraz Hoca onlara şunu diyormuş daima “sizin göreviniz sadece halkı eğlendirmek değil, aynı zamanda onlara bir şey verip onları eğitmek mecburiyetindesiniz.” Çok önemli bir nokta.

 

ES: Hatta bugün zaman zaman gözden kaçırdığımız “sanatın işlevi nedir?” sorusunun da belki yanıtı olabilir. Biraz Münir Nurettin Selçuk’la ilk sahneye çıkma hikâyesini anlatır mısınız?

 

RD: 1935 yılında Hacı Hamdi Alnar’ın, ‘av salonu’ diye ifade edilen bir salonda 1935 senesinde Münir Nurettin’le birlikte sahneyi paylaşmışlar, yevmiye 10 lira, gecelik 10 lira. Hemen bir süre sonra 15 liraya çıkmış. Müzeyyen Hanım onu şöyle anlatıyor “Münir Nurettin Bey çok tecrübeli bir insandı.” O sırada 30’lu yaşların biraz üzerinde, o ise 17-18 yaşında. “Ve beni bir küçük kardeşiymiş gibi algıladı ve bana öyle davrandı.”

 

ES: Buna ek olarak, şu anki gazino kültüründe olduğu gibi kim önce çıktı, kim solist olarak çıktı, böyle bir tartışma söz konusu değil.

 

RD: Hayır, böyle bir şey yok. Müzeyyen Hanım’ın söylediği şu; “Münir Nurettin Bey her zaman beni teşvik etti. Bir hocaydı, hoca gibi davrandı daima.” Ancak aradan bir süre geçince, yaklaşık 2 hafta sonra Münir Nurettin Bey bırakır. Çünkü “sahne bana göre değil” der. Unutmayalım 30 Mart 1968 gecesi, Münir Nurettin’le, aradan geçen uzun yıllardan sonra, Müzeyyen Hanım tekrar aynı sahneyi, ama bu sefer New York Town Hall’da, paylaşırlar. 3000 kişi izler.

 

ES: Bütün bu dokümanları toplarken zorlandınız mı?

 

RD: Gerçekten zorlandım diyebilirim belirli ölçüde, ancak bir tek elimde büyük bir avantaj vardı, ben uzun yıllardır Müzeyyen Senar hayranı olarak belgeleri biriktiriyor, topluyordum, o da bana elindeki bütün belge, bilgileri gönderdi, bütün kayıtlarını gönderdi. Çok enteresan, unutmayın sadece resimler bile bize çeşitli bilgiler verdi. Mesela hiçbir surette bulamadığımız Müzeyyen Senar’ın ilk evliliğinin tarihini resimden öğrendik.

 

ES: Tekrar teşekkür ederiz. Müzeyyen Hanım’ın hayatının dönüm noktalarını daha önce konuşurken bir fıkra anlattınız.

 

RD: İlk evliliği Ali Senar Bey’le 1935 yılında. Gerçekten kayınvalidesi ve kayınpederi son derece müstesna insanlar, ancak o günkü aile yapısına göre Müzeyyen Hanım aile adına pek tercih edilir bir gelin olarak bulunmaz. Onu anlatmak için o gün bana bir fıkra anlatmıştı, kitapta da var: Delikanlı annesine der ki; “ben evlenmek istiyorum, yarın sana üç arkadaşımı getireceğim. Bunlardan birisi sarışın, birisi kızıl saçlı, birisi siyah saçlı. Bil bakalım ben hangisi ile evleneceğim?” Ertesi gün hakikaten üç arkadaşını getiriyor. Oturuyorlar, çay içiyorlar, sohbet ediyorlar ve arkadaşları “buldun mu?” diyor. Annesi “bulmayacak ne var? Kızıl saçlısı” diyor. “Nasıl anladın?” diyor. “Çünkü en çok ondan nefret ettim”. Müzeyyen Hanım da kızıl saçlıydı, unutmayın.

 

ES: Radi Bey, ‘Cumhuriyetin Divası Müzeyyen Senar Biyografisi’ni yazdığınız için, Açık Radyo adına Müzeyyen Hanım’la bu söyleyişi gerçekleştirip bizimle irtibat kurmasını sağladığınız için, ayrıca hiçbir yerde yayınlanmayan plak kayıtlarını Açık Radyo arşivine büyük bir gönül rahatlığıyla verdiğiniz için çok teşekkür ederiz.

 

RD: Ben de çok teşekkür ederim. Açık Radyo gerçekten müstesna bir görev yapmış oldu Müzeyyen Hanım için, kitabı tanıtma adına.

 

(20 Temmuz 2005 tarihinde Açık Radyo’da Açık Dergi programında yayınlanmıştır.)